+2
-3
Çölde doğdun.
Hiçlik dahi yoktu orada.
Çıplaktın, her şeye sahiptin, yalnızlığı bilmiyordun.
Bir dilin yoktu,
mezheplerin, sanrıların, umutsuzlukların yoktu.
Gerçek bir bilgeydin.
Vücudun, organların ve doğanın enginliğine sahipti arzuların, apaçık.
Algıların, zerre kararmamıştı dünya bilgisiyle.
En büyük acındı ayaklarını yakan kızgın kumlar,
Kavrulan damağın, gözlerine batan güneş ve midendeki açlık en büyük saadetin.
Yürüdün, yürüdün, yürüdün
Yürüdün! hayır bir şey bulmak veya elde etmek için değil
Çünkü bacakların vardı durmaksız, zihnin dolanmak isterdi
Durmaksız,
Bedenin, aklının yokluğunda, suratına çarpan rüzgarlar ile
Geceden de gündüzden de vazgeçmeyecek bir zaman kavrdıbının tahakkümündeydi ancak.
Bir ağaç buldun.
Gün sapkınca parlıyordu yapraklarında.
Renkler, görülebilen coşkunlukların tümüydü
Mordu, yeşildi, siyah, turkuvaz...
Sen o yaprakları bilmek bile istemedin.
Sadece durdun, öylece baktın, baktın, baktın
Sonra dokundun, kokladın;
Elinde olan tüm duyularınla kavradın O'nu.
Ne bir ağaçtı o ne de bir bitki
Çünkü hakkında yazılabilecek her şeyin daha fazlasıydı
Yani,
Hiçbir şeydi, ve çok güzel.
O anda, senin için üzerinde yürüdüğün kumlar vardı
Karşılaştığın o ağaç, dalları,
yaprakları tüm suratında ve dirseklerinde dolaştırdığın,
sonra
Gökyüzü vardı, bulutlar, rüzgar,
Güneş, buğdaya çalan tenin
Ve her şeyi gören gözlerin vardı.
Bir suya vardın.
Sen onu bilmiyordun, en az onun senin susuzluğunu bilmediği kadar.
Annenin apış arasını okşamaktan bile daha iyiydi ellerinle ona ilk dokunduğun an.
Gerçi sen anneni de hiç bilmedin; öyle ki, rahminden kalan bir serinlik bakidir, omuzlarında.
Sular aktı omuzlarında!
Nihai bilgi, hissedebildiğin taşkınlığıdır evrenin;
Çırılçıplaksın, ne bir dilin var ne de söyleyecek sözün.
Sesler vardı duyacak
Sesler vardı bağıracak.
Görüp, inancın olacak bir sonsuzluk vardı önünde.
Devletler yoktu
Hele ki dinler; Tanrı yoktu, tam da kucağında oturuyordun zaten
Bir sevgili kuluydun.
Ortadoğu veya kıta Avrupa'sı yoktu
Hiçbir soykırım olmamış, David Kato Uganda'da öldürülmemişti.
Isırabildiğini yer, bulabildiğin herhangi bir sert cismi içine sokabilirdin.
insan, hayvan, doğa yoktu
insan, hayvan, doğa vardı!
Bilmiyordun ki ne yerin üstünü ne de altını,
Anarşist veya çevreci bir aptal değildin:
Bir düştü senin evrenin, ve görebileceğin tüm düşlerdi gerçeklik.
inanılacak sokaklar, tırmanılacak binalar,
Yaşayıp ta "hasta" olacağın bir toplum
Ve de ardından aydınlanıp karşısında duracağın,
Ayaklarına C4'leri yerleştirip havaya uçuracağın köprüler yoktu.
Dağlarda kafalarını keseceğin faşistler,
Sadece iktidara züt verdikleri için, her sabah Karaköy vapurunda karşılaşıp
Nefret edeceğin halklar asla olmadı.
O kadınlar olmadı bedenlerini tapulayan,
Koca bir yalandı Colombus gününü kutlayan gerzek Amerikalılar.
Çok şükür ki , asla ihtiyaç duymayacaktın yakmaya, o kiliselerle
Tanrı'nın gibiymişçesine yükseltilmiş minareleri.
Terli göğsüne yazıldı Kuran'ı Kerim.
O ağacın yapraklarına indi ilk vahiy,
Aktığında o sular omuzlarından.
Ve yolda;
Bir insan buldun, sonunda.
Sonun hemen öncesiydi O ki tam orda öğrenecektin
Cehennem'i.
Doğayla kurduğun tüm deneyimi top-yekûn duman edecek
Yanmak diye bir şey vardı, kaybolup gitmek:
Ölmeye doğmuştun ve yolun sonunda,
Elbet öğrenecektin gerçek katliamı.
Elbet öğreneceksin gerçek katliamı!
Sana çok benziyordu,
Yokluğun ortasında tanıştıklarının aksine
Sana fazlasıyla benziyordu:
Ancak görmekten bilebildiğin gözlerinden vardı,
Senin gibi yürüyor ve sesler çıkarabiliyordu.
En az senin kadar heyecanlıydı ve onun da suratından,
Yaşadığın sonsuz imanın şaşkınlığı rahatlıkla okunuyordu.
Göğüs uçlarına dokunmadan evvel uzun bir süre durdun.
Durdun, durdun, durdun...
Önceki deneyimlerini hatırladın, zaten bildiğin tek bir tur ilişkilenme vardı.
Ama olmadı, bu sefer olmadı.
Evet, belki o yapraklar da tahrik ediyordu
Evet o sıcak kumlara yüzüstü yatıp defalarca gelmiştin.
Kendini okşamıştın, o sular girmişti tüm deliklerden
Ve çığlık çığlığa bağırmıştın aşk ile.
Ama asla, kendinle karşılaşmamıştın.
Babanla, ananla
Kızınla, arkadaşınla,
gibiştiğin onlarca adem oğluyla.
Karşılaşmamıştın kendinle,
Yoldaşının karısı veya o koca aletli ağabeyinle.
Bilmiyordun papazları, oğlancı imamları
Kan emici patronları,
işkence odalarında, eşcinsel delikanlılara, grup ciks terapisiyle çürük raporu satan aşağılık komutanları görmemiştin sen.
Hiç olmadı Freikorps ve kurbanlarının yüzdüğü Landwehr nehri,
Bilmedin ki Mulhidleri,
Görmedin ki Bağdat'ta ellerinin ve ayaklarının kesilmesini Hallaç'ın.
Yani kendinin;
Hiç karşılaşmadığın kendinin ve O, tam da karşında duruyordu.
inanacak başka yer yok!
Bundan gayri öğrenilecek yok!
Sen O'ydun,
SEn O'sun.