1. 1.
    +1
    alberto moravia adlı amcamızın gibiyle karşılıklı oturup muhabbet eden bir elemanı ele aldığı hoş bir kitabı.
    ···
  1. 2.
    +1
    okuyun binler
    ···
  2. 3.
    +1
    ilk kitabın mı amk hevesle yazıyorsun
    ···
  3. 4.
    +1
    @3 akıl mı okuyon amk. korktum bak
    ···
  4. 5.
    0
    21 Ekim 2008
    Oturduğum yerden tüm bu olanlara bi' anlam vermeye çalışsam da tüm vücudumu saran yorgunluk ve halsizlik düşünmemi zorlayacak düzeydeydi. Kafamın içinde sessiz çığlıklar, ardında pişmanlıklar ve bir o kadarda kırgınlık hakimdi. Konuşamıyor, düşünemiyor ve neler olacağı hakkında hiç bir fikrim bulunmuyordu. Saat, 22.43'tü. Bu demek oluyor ki eve geldikten sonra yaklaşık olarak on beş dakika geçmiş ve artık yerleri kırmızıya boyayan sol elimden akan kanın akışı yavaşlamıştı. Kanın yavaş yavaş damlayıp oluşan kan gölüne düşmelerini seyrederken, uyuşukluğumun bir nedeninin de bu olduğunu fark ettim. Beklediğim sesi duymamla kendime gelmiştim. Evde geçirdiğim zaman boyunca, bulunduğum zaman dilimine bir türlü kendimi dahil edemeyiş olmamdan dolayı kendime gelmem ile beraber tüm hislerimin bi’ anda geri geldiğini hissettim. Önce kalp atışlarımın artan seslerini duymaya başladım ve ardından terlemeye başladığımı fark ettim. Artık bir karar vermem gerekiyordu. Kapının sesini duymaya devam ediyor ve o kapıyı açmaktan başka çaremin olmadığını biliyordum, artık zamanı gelmişti. Yaşadığım olayların beni buraya getireceğini hiç düşünmemiştim.. Bu yol en doğru olanı gibi gözükse de artık benim için bir son'un başlangıcıydı.
    ···
  5. 6.
    0
    Bugünde diğer günlerden farklı olmayan bir şekilde güne başladım. Ama günün sonuna doğru aslında ne kadar yanıldığımı fark edecektim. Zamanımın büyük bir kısmını evde bilgisayar başında geçiriyordum. Yıllar geçtikçe bu alışkanlığım yüzünden ne bir arkadaşım kalmış, ne de insanlarla sohbet edecek anılarım birikmişti. Zaten aile ve akrabalık ilişkilerimde yerlerdeydi. Sıkıldığım anlarda sokaklarda arkadaşlarımla eğlenceli zamanlar geçirmek yerine bu ihtiyacımı film izleyerek kapatmıştım. Kitaplar ise benim birer dostum gibiydi. Her karakteri yakın bir arkadaşım olarak görür ve bu yüzdendir ki uyumadan önce kendi hayal dünyamın sınırlarını zorlardım. insanlardan bu kadar uzaklaşmamın da birçok sebebi var tabi ki sıra onlara da gelecek zamanla. Ama şimdi 26 yıldır bir çizgi dahi çekemediğim hayatımın, dönüm noktası niteliğindeki olayı anlatmakla devam edeceğim.
    O gün sabah kahvaltısı için bir şeyler atıştırdıktan sonra telefon faturamı ödemek için dışarıya çıkmıştım. Belki diğer işlerim gibi faturamı da internet üzerinden ödeyebilirdim ama biraz hava almanın bana iyi geleceğini düşündüm. Sıcak havaları zaten sevmezdim ve o gün güneşte dışarı çıkmamı fırsat bilerek inadına yakmıştı her yerimi. Yolda yürürken insanlar arasına karışmak zamanla bana daha zor gelmeye başlamıştı, her ne kadar hava almak ve yürümek iyi gelmiş olsa da insanlar beni çok yoruyordu..

    Sendelediğimde aklıma uzun zamandır dışarı çıkmadığım için yürümeyi unutmuş olabileceğim geldi fakat sert bir şekilde duvara doğru çarpıp yavaş yavaş yere kaymam bu ihtimali ortadan kaldırıyordu. Kafamı kaldırdığımda karşımda gördüğüm yüzü bir daha asla unutmayacaktım. Koyu kahve gözler ile bembeyaz bir ten, kızın güzelliğini giydiği salaş t-shrt ve bol pantolon gölgeliyordu. Gözlerinde bir telaş vardı, kaçıyor ya da birini kovalıyor gibiydi, anlam veremedim. Bana saatlerce gibi gelen aslında saniyelerce süren o anı hiç unutmayacaktım. Bu O’nu ilk görüşüm ama son olmayacaktı.
    ···
  6. 7.
    0
    02 Haziran 2008
    Beş gün geçmiş, ama ben o gözleri bir türlü aklımdan çıkartamıyordum. Keşke biraz cesaretim olsaydı da ayağa kalkıp ona yardım edebilseydim diye geçirdim içimden. Aslında onun mu yoksa onun yüzünden başkalarının mı yardıma ihtiyacı olduğunu bilmiyordum. Gece olduğunda dışarı çıktım en azından bu saatlerde insanlar evlerinde oluyor ve tüm şehir bana kalıyormuş gibi geliyordu. Belki başka biri olsa yaşadıklarımı hızlı bir şekilde unutup hayatına devam edebilirdi fakat konu ben olunca zaten hareketsiz olan yaşantımın içinde bu yaşadıklarım bende büyük yankı uyandırmıştı.
    -"Buralarda dikkatli yürü, düşme sakın." dedi bir ses.
    Aynı gözler, ama bu sefer farklıydılar. Farklılığı görmem fazla zamanımı almadı, telaşlı gözler yerini sakin ve huzurlu koyuluğa bırakıyordu. Biraz sessiz kalıp izledim onu, üzerinde aynı kıyafetler olmasa da aynı tarzdaydı.
    -"Eğer bu sefer itmeyeceksen, düşeceğimi pek sanmıyorum." dedim gülümseyerek.
    -"O tam bir yanlış anlaşılma, ben seni itmedim, yani aslında itmek istemedim." dedi özür dileyen bakışları arasında.
    -" O gün birinden kaçıyor gibiydin, bir sorun yoktur umarım."
    -" Arada bir böyle aksiyonlar yaşamak güzel oluyor, sende denemelisin bir ara." dedi gülümseyerek. "ve sorunun cevabı olarak da çok önemli bir mesele değildi o gün hallettim her şeyi." dedi. Gülümserken gözleri daha güzel göründüler, insanlarla iletişimimin zayıfladığını hatta yok olma derecesine geldiğine inandırmıştım kendimi. Şu an ise konuşmak, izlemek ve dinlemek istiyordum.
    -" Halletmene sevindim, buralarda mı oturuyorsun yoksa sende?" dedim, bu soruyu aslında birazda bu saatte buralarda oturmuyorsa ne yaptığını merak ettiğimden sormuştum.
    -" Yok, hayır ben seni görüp, geçen günkü olaydan dolayı bir özür dilemek istemiştim sadece." dedi. ilk başta benimle dalga geçtiğini düşünsem de yüzündeki ifade öyle olmadığını belli ediyordu. Benim ne zaman dışarı çıkacağımı ve buraya geleceğimi nereden tahmin etmiş olabilir ki diye düşünmeye başladığım sırada geceyi benim adıma iyi bitmemesini sağlayan olay yaşandı.
    ···
  7. 8.
    0
    Yine o gözler ve ben yine ne olduğunu anlayamamış bir vaziyetteydim. Tek fark bu sefer yerde değil bir arabanın içinde etrafımı izliyordum. Arabadaki ışıksız ortama gecenin karanlığı da eklenince yanımdakileri seçmem zorlaşıyordu. Sessizlik hâkimdi, emin olduğum tek bir şey vardı oda o gözlerin bana doğru baktığı.

    Saniyeler içinde gerçekleşen bu duruma müdahale şansım pek yoktu ki zaten olayların bu kadar hızlı gerçekleşmesinin bir nedeni de boynumdaki sızıydı. Merakımın yanında arabadaki ortam sayesinde bir de korku eklenmişti. Yıllardır yaşadığım tek başınalık sanki artık zincirlerini kırıyor ve beni başka biri olma yoluna doğru zütürüyordu. Sokak ışıklarının arabaya yansımasıyla onunda ellerinin bağlı olduğunu fark ettim. Nereye gidiyorduk? Bu adamlar kimdi? Kendimi bir oyunun içinde hissediyordum. Yıllardır izlediğim filmler, okuduğum kitaplar sanki beni içine hapsetmişti. Yaşadıklarıma inanmakta güçlük çekiyordum.
    Araba yavaşladı ardından kapı açıldı. Yaklaşık olarak yirmi beş dakikadır arabadaydık fakat bir o kadar zamanda uyuduğumu düşündüm ve kimsenin ağzından tek bir kelime çıkmamıştı. Tahmin ettiğim gibi şehir dışında bir yere gelmiştik. Arabadan inerken zorlanmıştım, ellerim bağlı yürüme egzersizleri pek yapmıyordum neticede. Arabada toplam dört adamın olduğunu fark ettim iki kişi önden gidiyor diğerleri ise bizimle geliyorlardı, sanki kaçmaya çalışsak bu şekilde buradan çıkabilecekmişiz gibi. Öndeki adamlardan kel olana karanlık, ince ve uzun olana da sakin ismini takmıştım. Etrafta saatin geç olduğunu da düşünürsek kimselerin olmaması normaldi. Yapımı bitmemiş bir inşaat gözüme çarptı fakat bu inşaatın uzun süredir böyle kaldığını düşündüm, sıvaları bile dökülmeye başlamıştı. Tam inşaata doğru gittiğimizi düşünürken gözüme ışığı parlayan bir kulübe çarptı. içeriye önce karanlık ve sakin sonra da biz girdik. Bize eşlik eden adamlar dışarıda kalmışlardı. içeride bize doğru bakan gözler, yıllardır tanıdığım birine aitti.
    ···