-
50.
+1BEN GELDiM BiTCHASSMOTHAFUCKA
-
49.
+1Rezerve :D panpa sanki beni anlattın gibi sanal aşk hariç gerisi son 2-3 ay yaşadıklarımla aynı :D
-
48.
+1Ssler çekildi otobüste okumak için hopotis adamsın.
-
47.
+1rezerved
-
46.
+1sevdiğimiz bir panpa rez atayım..
-
45.
+4Oğuz ve Duygu’nun ilk konuşması bu şekilde oldu. Duygu’nun mesaj atılımından önce ve sonra neler düşünüldüğünü bilmiyoruz fakat Oğuz’a baktığımızda bu kısa konuşmadan daha fazlasını kafasında yaşadığını, bir yerlere varmaya çalıştığını görebiliyoruz. Oğuz konuşmaları birkaç kere okudu ve bir şekilde anlamlandırmaya çalıştı. Daha sonra bir çıkış yolu göremedi ve Duygu’nun profiline girdi. ilgi alanlarına, Hobilerine, izlediği filmlere, Takip ettiği kişilere ve dinlediği müziklere baktı. ‘’ Nasıl olsa zamanım bol.’’ Diye düşündü Oğuz. ‘’ Bir yerlerden başlasak iyi olacak. Filmlerden başlayalım ve sohbet etmek konusunda sıkıntı çekmeyelim. Daha sonra sevdiği sanatçılardan parçalar dinleriz hatta laf arası müsait olursa ona onun sevdiği şarkıları gönderirim ve bu şekilde bir etkileme söz konusu olabilir. Aferin Oğuz. Aferin. Başaracaksın.Tümünü Göster
Bu şekilde birkaç gün geçti. Oğuz, Duygu’nun profilinde gördüğü bütün filmleri izledi. Çoğu şarkıyı dinledi. Arada bir odasına davetsiz misafirler geldi çıktı. Ama, konsantresini bozmak istememesinden dolayı hepsini kibarca kovdu. ‘’ işte Asosyalliğin güzellikleri ‘’ diyordu kendi kendine. ‘’ Bir sürü boş zamanın oluyor.’’ Daha sonra da bütün aklını Zaman kavrdıbına yoğunlaştırıyordu. Zaman... Nedir Zaman... Bir kısım insanın dediği gibi ‘’ insan uydurması ‘’ bir şey mi yoksa başka bir kısım insanın dediği gibi ‘’ doğanın temel kanunlarından’’ Biri mi? Peki Zamanın iyileştirici etkisi mi vardır? Yoksa Yıpratıcı etkisi mi? Kuşkusuz ki her ikisi de.. Peki ya boş zaman kavramı? işte ona hiç girme evladığım Oğuz. Altından kalkamazsın.
Oğuz daha sonraları Adem ile buluşmaya, ondan bazı taktikler almaya başladı. Adem ‘’ Boş işler’’ diyordu bu duruma. Ona göre sevmek de boş işti. Değer vermek de. Güvenmek de. O, yaşına bakmadan, çakıp geçme muhabbeti yapanlardandı. ‘’ Oğuz.’’ Diyordu. ‘’ Kendin olma. Eğer bir şeyler olmasını istiyorsan. Onun duymak istediklerini söyle. Onun beklediği hareketleri yap. ‘’ Oğuz Atay ağabeyi de farklı diyordu oysa. ‘’ Kendin olmadığın sürece yaşamanın ne değeri kalır? ‘’ Bu çeşit zıt fikirler arasındaki çatışmalardan çokça nasibini almıştı Oğuz.
Günler bu şekilde geçti ve Oğuz konuşma zamanının geldiğini hissetti.
‘’ Merhaba Duygu. Nasılsın? ‘’ Giriş için aynı kelimeleri seçtin Oğuz. Bak bu kulağına küpe olsun bir daha da yapma. Düşünüyorsun fakat düşüncenin aksi davranışlarda bulunuyorsun...
‘’ iyiyim Oğuz.Sen nasılsın? Uzun zamandır yazmadın.’’ Uzun zamandır yazmadın... Demekki beni düşündü. Profilime de bakmış mıydı acaba? Neyse ki ilgi alanlarımı onunkinin benzeri olacak şekilde düzenledim. Birkaç atarlı sözü de kaldırdım.
‘’ Evet ya bir takım işlerim vardı da fırsatım olmadı.’’
‘’ işlerini Facebook’tan hallediyorsun herhalde. Sürekli çevrimiçi gözüküyordun. ‘’ Şimdi sıçtık. Gerizekalı ne diye havaya giriyorsun? Ama olsun bu da iyi. Düşündüğü, baktığı belli oluyor.
‘’ Bana mı bakıyordun? ‘’ Aferin Oğuz iyi oldu bu.
‘’ Hahaha hayır yaa sohbete göz atarken görüyordum. ‘’
‘’ Pekala. ‘’
‘’ ’’
Kule kule size konuşuyorum. ikinci iniş denemesi de başarısız oldu. Burada tıkandım yardımınıza ihtiyacım var. Komut verin. ‘’ Bize ne pilot sensin. Nasıl yaparsan yap.’’ Ne biçim kulesin sen? ‘’ O biçim kuleyim.’’ Ulen arkadaş nedir bu insanlardaki laf sokma merakı? Neyse pilot olmayayım ben en iyisi baksana pilot olsak kuleden laf yiyeceğiz.
Bu şekilde birkaç sohbet açma ve ilerletme girişimi daha başarısız oldu. -
44.
+4‘’ Küçük şeylerden memnun olmasını bilmelisin. Küçük şeyler büyük atılışlara yardım eder.’’ Aynen Oğuz Ağabey haklısın fakat sorarım: Bir insan ‘’ Aynn ‘’cevabından nasıl memnun olabilir ki? Üstelik ‘’aynen ‘’ bile değil ! ‘’ Aynn. ‘’ Evet sayın ilgililer an itibariyle kelimelerimiz hayatını kaybetmiştir. Bütün alfabemizin başı sağolsun.
‘’ Şimdi Alex’i izliyor olabilirdik düşünsene. Bu sıcak ve kasvetli yaz akşamında ne de güzel giderdi değil mi? ‘’
Yazdı Oğuz ve yeniden beklemeye başladı. Tabi net olarak buna beklemek denilirse... Bu ‘’Beklemenin Ötesinde’’ bir şeydi. Çünkü belirli olan, net hatlardan oluşan bir şeyi beklemiyordu Oğuz. Tamamen bilinçaltında oluşturduğu, korkarak da olsa bilincinde açığa çıkardığı bir düşüncenin gerçekleşmesini bekliyordu.
‘’ Evet yha ne kdr da doğru ddin. Alex’i izliyor olabilirdik.’’
Ahahahaha işte bu yahu. işte bu kadar. Sonunda bir gedik açmayı başardık. Bu Duygu’nun verdiği en uzun cevap oldu. Şimdi açılan bu gedikten askerlerimizi geçirmenin zamanı... Burçlarına kutsal bayrağımızı dikeceğiz. Ama baksana yahu yazım şekline. Güzel Türkçe’mizi katletti resmen. Konuşma isteğim kalmadı.
‘’Eğer doğru düzgün yazarsanız sizinle konuşmaya devam edebilirim. ‘’ Enter
Ne yaptım ben! Ah Oğuz Ah. Kelimeleri sevdiğin kadar insanları sevseydin bu kadar yalnız kalmazdın. Hiçbir şey yazmadan bile tersledi. Şimdi kim bilir ne yazacak.
‘’ Haklısın ya. Alışmışım. Ben de sevmiyorum bu şekilde yazmayı ama ... Neyse ya .. Tanışıyor muyuz seninle? ‘’
‘’ Hayır. Bir Fenerbahçe sayfasında gördüm sizi.. Yani yorumunuzu. Hoşuma gitti ve ekledim. Kusura bakma.’’
‘’ Neden kusura bakayım saçmalama. Yalnız benim şimdi çıkmam gerekiyor. Daha sonra yazarsan eğer konuşuruz. ‘’
‘’ iyi akşamlar size ne zaman yazayım?’’
Eziğin dik alasısınız sayın Oğuz Kamburacı. Gerizekalılıkta üstünüze yok maşallah. Ne zaman yazayım diye bir şey yazıllır mı kıza..
‘’ ’’
Al işte... Manidar smile gönderdi. Ne işe yararsın sen Oğuz? Hiçbir şeyden anlamıyorsun. -
43.
+4‘’Şey saygıdeğer hanımefendi. Sizin nefis suretinizi görme gafletinde bulundum ve midemde karıncalanma yaşadım. Bu vakitten sonra sizi ve nacizane kişiliğinizi tanımak amacıyle eklemiş oldum. Ne olur hanımefendi. Bu anlamsız hareketimi yanlış yorumlamayınız rica edeceğim. Ben, yanı kulunuz Oğuz, sizinle birkaç dakikacik de olsa sohbet etme şansına erişirse şayet, kısa hayatında büyük bir mutluluk tadacakllar. Bu mutluluğu aciz sevgilinize bağışlar mısınız acaba? ‘’ Nasıl oldu lan acaba. Olmadı gibi. Dur bakayım neresi olmamış. Başındaki ‘’ Şey’’ i kaldırsam nasıl olur acaba. Bir deneyelim. Okuyalım. Evet nefis gözüküyor. Asosyalliğimi de kapatır mahiyette bir sunum yazısı olmuş. Göndereyim mi acaba? Olmaz. Fazla samimi kaçtı sanırım bu yazı. Biraz sadeleştirelim.
‘’ Fenerbahçe’yi de özledik haa. ‘’
Enter..
Hahahaha ulen ne biçim adamım ya. Hayaller - Hayatlar olmuş resmen. Neyse bakalım ne cevap verecek.
‘’ Aynn’’
O yazdığım uzun mesajı yazacaktım ki ben kendileri gelecekti tıpış tıpış. Ulen bu saatten sonra da bir şey yazılmaz ki. Bir düşünelim duruma nasıl el atabiliriz. ‘’ Hepimiz aynı geminin yolcusuyuz ne bu ego? ‘’ yazsam olur mu acaba. Ulen Oğuz şimdi en azından ofsaytta kaldın. Öyle bir şey yaparsan kırmızı kart yersin ve tamamen oyun dışı kalırsın. Aman koçum dikkat et. Ne demişti Oğuz Atay adaşım? ;
‘’Bir insanla karşılıklı konuşacak gücüm yok.Bir insan karşılık bekler sizden. Konuşurken ve dinlerken hissedersiniz bunu.’’Ben insanlarla zaten karşılıklı konuşamadığımdan ötürü bir sorun yok Oğuz Ağabeyciğim. Ama ya yaşasaydın ve bu günlerde aynı benim gibi internetten konuşmak zorunda kalsaydın ne yapardın? Telaşlanma Oğuz Ağabey.. Ona da vereceğin bir cevabın var muhakkak. Mesela şöyle derdin eminim. -
42.
+4‘’ izmir’in Karşıyaka ilçesinde ikamet etmekte olan Duygu hanım 6 kişilik ailenin en büyük çocuğu. Kendisinin dışında 2 küçük kardeşi var. Fenerbahçeli . Bir lisede sayısal bölümde okuyor. Oldukça sosyal olduğu bilinen bir gerçek fakat fotoğraflarında gözüken gözleri ne baktığımızda, hayatında olumsuz giden bir şeylerin arka planını görme şansına erişiyoruz. Duygu Hanım bir çeşit sevgisizlik çekiyor olmalı ki kendisini Fenerbahçe’ye adamış .’’
Kafasından geçen, bir belgeselin tanıtım filmini andıran bu çeşit düşünceler doldurdu Oğuz’un beynini. Çevrimiçi olan Duygu’nun yeşil ışığını izledi bir süre. Mesaj yazıp yazmamak arasında kararsız kaldı. Ama hiçbir şey yazmadı. Bu şekilde bocalamaların, kafa karışıklığının arasında günler geçti. Duygu’nun profilini inceliyordu hep. Yazdığı yazılara bakıyordu. Hemen hepsi Fenerbahçe ile alakalıydı. En sonunda dayanamayıp. ‘’ Merhaba renktaş’’ yazdı. Görüldü yazısından sonra bir mühlet cevap gelmedi. Daha sonra yazıyor... anldıbına gelen üç noktayı gördü. Kalbinin hızlı hızlı atışına mani olamadı. ‘’ Merhaba.’’ Ovv sonda nokta işareti. Bu da ne demek oluyor şimdi. Kısa kes anlamında bir şey olabilir. Ya da seni tanımıyorum konuşamam anlamında başka bir şey. Şeyler dünyasında yalınayak bir Oğuz... Nasıl ilerleyeceğim ben şimdi. Nasılsın yazsam? Yok olmaz Sana ne derse kalırım mal gibi. Ulan Oğuz Ulan Oğuz, ‘’facebook’ta sohbet konusu açma ‘’ isimli kurslar veriliyordu Halk Eğitimi Merkezi’nde. Evde oturacağına oraya yazılsaydın ya. Hem senin gibi asosyallikten ne yapacağını şaşırmış insanlar da vardır orada. Tanışır kaynaşırdınız. Saçmalama yine. Tanışma kaynaşma becerimiz olsa neden Facebook’tan medet umalım ki? O da doğru. -
41.
+5Bizim Oğuz’un, kendisini Raif Bey ile özdeşleştirmesinin nedeni buydu işte. Daha sonra düşüncelerinden irkildi. Bir fotoğrafa aşık olamazdı... ‘’ iki ‘’ diye düşündü. ‘’ Üstelik yaşıyor ve bir ismi var. Duygu... Duygu ne de güzel bir isim. ‘’ Ve tekrar Facebook’a döndü. Duygu’nun profilini açtı ve izlemeye başladı. Kumral saçlarını avuçlarının içinde hissetti. Fenerbahçe bilekliklerinin olduğu elini tuttuğunu düşündü. ‘’ Kurgulama Oğuz.’’ Kendisine bu şekilde davranmamasını söyleyen bir dizi mantıksızlıkları sıraladı. Fakat Arkadaşlık isteği’ni iptal edemedi. Geriye ‘’ Beklemek’’ kalmıştı. isteği ya kabul ederdi ya da ret. Kapısını açıp bahçedeki banklarda oturan ailesinin yanına gitti. Anne Selma Hanım çayı daha yeni demlemişti. Ve Oğuz’un en sevdiği kuruyemiş olan ‘’ Kabuklu Fıstık ‘’ vardı masada. Ailecek koyu bir sohbete daldılar. Seneye YGS – LYS sınavı vardı. Bu nedenden ötürü Oğuz’u güzel eğitim veren bir dershaneye yazdırmak istiyorlardı. Ve bilgisayarı daha az kullanmaya başlaması nasihatini veriyordu baba Hüseyin Bey. Bu konuşmalarda Oğuz , zaten az olan yaşama isteğini bütünüyle kaybettiğini hissederdi. Bu sınavı bir ölüm kalım maçına çeviren aileler onun en nefret ettiği bir aile biçimiydi. Çocuklarını bir yarışa hazırlar gibi telkin eden bu aile biçimi şimdi, Oğuz’un ailesinde de kendini göstermeye başlamıştı. Çayından son bir yudum daha aldı ve tekrar odasına gitti. Yolda yürürken bir aralık kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı. Ahenkle dağılmış yıldızları sevinçle izledi. ‘’ Düşünsene Duygu. Senin benden haberin yok. Ve aramızdaki kilometrelerce mesafeye rağmen gökyüzü sayesinde buluşma fırsatı buluyoruz.’’ Daha sonra aklına, Duygu’ya gönderdiği arkadaşlık isteğinin cevabının gelmiş olduğu düşüncesi geldi. ‘’ adımlarını hızlandırdı. Heyecanla anahtarı çevirdi ve hızla odasına girdi. Bilgisayar zaten açıktı. Ellerinin titremesine engel olamayarak Facebook şifresini yazdı. Bildirim kısmına ‘’ 1 ‘’ işareti gelmişti. Arka planı kırmızı olmuştu. ‘’ Allah’ım ‘’ dedi Oğuz. ‘’ Ne olur düşündüğüm şey olsun.’’ Tıkladı bildirim kısmına. ‘’ Duygu Arkadaşlık isteğini Kabul Etti.’’ Gözlerine inanamayarak yazıyı birkaç kere okudu. Evet! Doğru görmüştü. Duygu’nun profilini tekrardan açıp incelemeye başladı.Tümünü Göster
-
40.
+5Yorgun argın eve ulaştı. Ailesiyle kısa bir sohbetin ardından odasına girip kapıyı kilitledi. Müzik listesinden ruh haline uygun müziği seçip, kısmen yüksek sesle dinlemeye başladı. Facebook’a girip birkaç atarlı söz paylaştı. Kendi ruhunu bu şekilde tatmin ediyordu. Gerçeklikten herhangi bir beklentisi olmadığından elindeki enerjisini sanal dünya üzerinde yoğunlaştırmıştı. Diğerlerine nazaran güzel bulduğu bir tane fotoğrafı, profil fotoğrafı yapmıştı. Fenerbahçe sayfalarında dolanıp yeni paylaşılan şampiyonluk görüntülerine göz gezdiriyordu. Gözleri ,bir gönderinin altındaki yoruma takıldı. ‘’ 1907 kere aşığız renklerine ‘’ diyordu bu yorumdaki şirin kız. ismine tıklayıp profilinin yüklenmesini bekledi. ‘’ Duygu ... ‘’ dedi kendi kendine. ‘’ Demek adı Duygu. Ne kadar da anlamlı bir isim. ‘’ Memleketi ve yaşadığı yere baktı. ‘’ izmir.’’ Daha önce, çeşitli internet sitelerinde gördüğü kadarıyla bildiği izmir’e gitme şansı olmamıştı hiç. iki tane fotoğrafı vardı sadece. ‘’ Büyük ihtimalle gizlilik ayarı var.’’ Diye düşündü. Ve o an, daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yaptı. Tanımadığı bu kıza, anlamsız duygular eşliğinde Arkadaşlık isteği gönderdi. Daha sonra Facebook’tan çıktı. Anlamsız bir hareket diye düşündü. Neden yaptığımı bilmiyorum. Aklına, Sabahattin Ali’nin daha o zamanlar meşhur olmayan bir yapıtı geldi ‘’ Kürk Mantolu Madonna’’ ve oradaki gurbetçi Raif Bey ve Maria Puder ‘in aşkını düşündü. Ne yapmıştı Raif Bey? Almanya’da bir resim sergisinde rastgeldiği kürk mantolu madonna isimli bir resimde gördüğü kadına aşık olmuştu. Yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordu. ismi neydi onu da bilmiyordu. ‘’ Maria Puder ‘’ idi resmi çizen kişi. Ve artık, hemen hemen her gün o sergiye gidip Kürk Mantolu Madonna’yı izliyordu tarifi mümkün olmayan duygular eşliğinde. Donuk bir yüzden oluşan bir resim onun için hiç de donuk değildi...
-
39.
+6Saatler geçti. Kimileri evlerine gitmek için, kimileri sahilde dolanmak için beton sahadan ayrıldılar. Oğuz ve Adem denizin dalgalarının davetkarlığına karşı gelemeyip büyükçe bir kayanın üstüne oturdular. Uzaklardaki otobandan geçen arabaların farları birer nokta gibi görünüyordu. ikisi arasında oluşan sessizlik dalgaların bitip tükenmeyen anlatışına kulak kabartılmasını sağladı. Adem güzel bir kız gördü dalgaların arasında, Oğuz ise güzel bir gelecek. Çünkü Oğuz biliyordu ki güzel kızlar, güzel yüzlere gelirdi. Ve Oğuz’un yüzü hiç de güzel değildi. Kime göre derseniz eğer kendisine göre. Eğer kendisi bu şekilde düşünüyorsa hiçbir karşıt düşünce onu bu düşüncesinden soyutlamaya yetmezdi. Asasyalliği ve Adem’den başka arkadaşı olmayışı da buna dayanak oluşturuyordu. Asosyalliği sadece Adem’in yanında nnihayete kavuşuyordu. Bu sessizlik uzunca bir süre devam etti. Kendi kafalarının içinde konuştuklarını biliyorlardı. Bir zaman sonra sessizliği Adem bozdu. ‘’ Ben eve gidiyorum.’’ Tamam dedi Oğuz. Adem olmadan bir şey yapmanın anlamı yoktu. O da yeni yapılan sahil yolunda çeşitli düşünceler eşliğinde evine gidecekti. Yol sonunda, bayırın başladığı yerin solunda bulunan yaşlı bir çınar ağacına dayanıp biraz nefeslenirdi belki. Öyle de yaptı. Biraz kendisini biraz da yanından geçip giden kalabalığı dinledi. Ve sorguladı; ‘’ Bu dünyada benim yerim var mı?’’ Sonra da kendi sorusunu kendisi cevapladı. ‘’ Düşünme Oğuz, düşünme. Düşünürsen kaybolursun.’’ Düşünceler labirenti, gazetelerdeki ucuz labirent oyunlarına benzemezdi. Giriş noktası tekti çıkış noktası da öyle ama yol başlarında bekleyen yanıltıcı unsurlar, iki nokta arası geçişe izin vermemek için ellerinden geleni yaparlardı. Kurgulamaktan vazgeçip, oturduğu çınar ağacından ayrıldı. Evinin yolunu düşünmeye, yol boyunca karşısına çıkacakları tahmin etmeye çalıştı. Hayalinde kendisini A. Noktasından B noktasına zütürmeyi başardı. Şimdi kendi kafasında çizdiği haritayı yürümek sorunu kalmıştı. Onu da şuan tamamlıyordu.
-
38.
+6‘’ Bir hikayeyi bitirmek yeni bir hikayeye başlamaktan çok daha zordur.’’
Zemini betondan yapılma, derme çatma bir basketbol sahasında günlerdir beklenen bir futbol maçı sahne almıştı. Kayıkhanespor ve iskelespor isimlerinden oluşan altışar kişilik iki takım sahaya çıkmıştı. Yıllardır süregelen bir mücadeleydi iki mahalle takımının karşılaşması. Karşıyaka ile Göztepe gibi, Galatasaray ile Fenerbahçe gibi...
iskelespor takımı oyuncuları maç öncesi bir araya gelmiş, taktiklerini belirlemeye çalışıyorlardı. Adem ve Oğuz ileri uçta gol kovalayacaktı. 17 yıllık bir dostluğun getirdiği iş birliği gerçek hayatta olduğu gibi beton sahada da kendisini gösteriyordu. Kayıkhanespor’lu oyuncuların her ne kadar yaşları küçükse de kentin futbol takımlarında da oynamışlığı vardı. iskelespor’un oyuncuları ise tıpkı 2008’in milli takımı gibi yürekleriyle başlıyordu maça.
Maç başladı. Yer yer yapılan sert müdahaleler iki takım arasını gerdiyse de herhangi bir kaza olmadan maç neticeye kavuştu. iskelespor 10’ar gollük 2 devre oynanan maçı 20-13 kaçandı. Maç sonunda sahilin iskele tarafında bulunan bir sokak çeşmesine bir koşuşturmacadır başladı. Su içme sırasında önlerde bulunmanın yarışıydı bu. Oğuz ve Adem sırtüstü yere uzanmış, yazın getirdiği sıcak rüzgarı yüzlerinde hissederek galibiyetin getirdiği coşkuyu yerleştirdikleri tebessümlerle samimice kabul ediyorlardı. -
-
1.
0abi 17 yaş, mahalle maçı ve çeşme. nası desem daha çok 10-12 yaş konsepti gibi
-
1.
-
37.
+1vınn kullanıyorum beyler dolayısıyla şu ana kadar yazdıklarımı atıyorum daha sonra aynı şekilde word den devam edeceğim yazmaya
-
36.
+1Tekrar rizörvırd alayım hopotis nasıl gidiyor hayat.
-
35.
0REZerved
-
34.
+4Bana 1 Hafta mühlet verin az kaldı...
-
-
1.
0tamam panpa *
-
1.
-
33.
+4arkamdan konuşmanızı size hiç yakıştıramadım beyler *
-
-
1.
0panpa beklemedeyiz
-
1.
-
32.
+2---spoiler---
hopotisi en son melisin amcası muallak haydarla görmüşler beyler dün yazmaması normal yani
---spoiler--- -
-
1.
+2millet dağıldı amk şuku verecek adam yok inceye *
-
1.
-
31.
-3yazmıyo adam mk
acaba 39 kere bıçaklayıp, gözlerini kaşıkla çıkarıp, suratına kızgın yağ döküp bi de tecavüz edip sonra çalılara gelinlik giydirip attılar mı acaba... insanın aklına her şey geliyo. kötü düşünceleri aklımdan çıkarmam lazım hiç iyi bi troll değilim ben ya.
başlık yok! burası bom boş!