/i/Diziler

Sadece dizileri konuşacağınız altinci.
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 5.
    0
    https://www.youtube.com/watch?v=44OEcvN8thI
    hepsini okudum panpa. helal olsun iyi yazmışsın.
    ···
  2. 4.
    0
    vur de vuralım vurdur de vurduralım başkomiserim.
    ···
  3. 3.
    0
    Helal olsun
    ···
  4. 2.
    0
    Bu yaziyi kim okuyacak amina koydugum dengesizi
    ···
  5. 1.
    +3 -1
    okulların açıldığı sıkıntılı bir zamanda “la napsak çok sıkılıyom bişey izleyek” sözünün atılmasıyla tv yi açmıştık..”ana bugün şu polisli dizi başlıyo diyip” jetonun düşmesine mütakip başladık serüvenimize..

    o zamana kadar çok ötekiydik dışarıya.. boğazımızdaki düğüm hep sigaradan olur sanırdık..ilk bölümünde ağlamadık tabi ki..o kadar delikanlılığa tak sürdürmezdik..”oğlum kızı öldü la yazık” adama diyip, yatmaya gidince hislendik.. belki de hayatımızda çok çığlık atmak istediğimiz haykırmak istediğimiz anlar o an cam ekranda çok hisli verilmişti bize - ki o zamana kadar bize hiç bi tak verilmemişti o camda-.. belki 1 damla göz yaşıyla yastığı nemlendirip vurduk kafayı yattık.. sonra işte malum hikaye aldı yürüdü..biz ‘onun’ yerine kendimizi koymayı seven bir milletiz.. sigaralar parlattık, biralar döktük.. dibi hoşaf olmuş biraların gölgesinde soluksuz izledik bolca.. erkek erkeğe ağlamanın “giberim ayıbını” diyip normalleşebileceğini gördük..

    tebessüm güzel şeydir.. dertli tebessüm ise bizi anlatırdı.. içimiz darlandığında amirim “ne gibim iş la bu?” der dertli çehremize tebessüm katardı..

    “ankarayı sevemeyene bir zulümdür,

    bu kadar insanın ankarayı neden sevdiği anlamadan,

    ankarada yaşamak” ,

    demiş ya şair..

    bize zulümdü haksızlık yapana bağırıp sesini duyuramamak,

    bize zulümdü gri binalarında,is kokan sokaklarında dönen dolaplar..

    ve

    zulüm bir yerde cumartesi annelerinin tepesine binerdi,bir yerde üniversite öğrencilerine, kot taşlama işçilerine..

    sustuklarımız büyürken içimizde bizi tatmin eden “ulan helal olsun be” diyebildiğimiz tek sığınaktı tak akan ekranlardan bizlere..

    çocukken yorganı kafamıza çeker ve oranın en güvenli en sağlam sığınak olduğunu düşünürdük ya.. hah işte tam da öyle..

    bizim çocukluğumuzda hep behzo gibi bir babayiğit, harun gibi bir patavassız, hayalet gibi bir içli, akbaba gibi bir enterasan oldu çünkü..

    mahallede, akraba çevresinde, orda , burda.. illa ki vardı o sıcaklığı hissettiğimiz birileri..

    ondan yakındık, ondan günü iple çektik, ondan darmaduman olduk..

    dizi den çok yaşam destek ünitesiydi o.

    neşet ertaş ufaktan cızırdadığında, içimize mangal kömürü basardı görünmez bir el..

    ben hayatımın kadınını o hislerle buldum,o hislerle sevdim.. çünkü ne ben iyi bir adamdım, ne o bunu dert edecek biriydi..

    aslolan aşksa evlenme teklifin “evlensen ya la benle” olur.. süs püs gerekmez adama.. belki içselleştirmek çok saçma ama suda tutunduğun dal, iskele gelir insana..

    tam 7 kez vaktinde izleyemedeğim bir yapım..

    şimdi birilerinin hoşuna bir şeyler gitmedi diye bitiyor.. canları sağolsun.. pişirdiği kadarıyla, anlattığı kadarıyla, ağlattığı kadarıyla bizdendi ya onlar..o bana yeter..

    ha bu yazı okunur mu?

    - hayır

    bu laf kalabalığı kimsenin umrunda mı?

    -hayır

    - e ne gibim iş la bu?

    e dedim ya oğlum,ben hayatımın kadınını bulmuşum bu dizide, derdimin dermanını, yaramın ilacını..

    birine anlatsan gibtir git kafa ütüleme der 5 dk sonra.. bari yazayımda içimi dökeyim amk.. bu kadar da hakkım olsun dimi?

    bir zamanlar ankara da hisli bişeyler olurdu, insanlar dev ekranda bir dizi izlerlerdi..

    bir zamanlar ankara da oğlunun kemiklerini arayan bir ana vardı..

    bir zamanlar ankara da coptan kemikleri kırılan, vatan sevicilerin saldırısına uğrayan üniversiteliler vardı..

    bir zamanlar ankara da gariban işçiler vardı tavuk dönere talim..

    bir zamanlar ankara da dönekler vardı, itler vardı,her devrin adamları vardı..

    bir zamanlar ankara da bir behzat başkomser vardı..

    tepesine bindiğini elinden alamazdınız..

    elinden bişeyin gelmediği anda bir küfürü yeterdi..

    tekilayı su bardağında içer, absentle yamulurdu.. çünkü bilirdik bazılarımız ağlamamak için, unutmak için,yok saymak için, hatırlamamak için içer..

    kafasında ki bebek sesleri, bizimde aklımızın içindeydi hep.. söyleyemediğimiz, haykıramadığımız hep susturulduğumuz her bir fikrimiz, isyanımız, atarımız bir bebek ağlamasıydı daha doğmadan öldürülmüş..

    yani dostum sen dizi der geçersin..

    abartma lan der geçersin..

    mal mısın? der geçersin..

    ama bir diziden rakı kokusu alıp, neşet ertaş ın zerafetini alamıyosan gibtir git sörvayvırda gönüllülere sms gönder (neşet ertaş ile bir küfürün aynı cümlede geçmesi tamamen benim ednsizliğimdir)

    o yüzden biten şey bir tv goygoyu değil, biten şey bir hayat, bir tarz,bir his..

    güzel insanlar, güzel bir işle gelip geçtiler..

    bunu istesen de anlayamazsın, çünkü uzaktan seti izleyip utancından gidip “merhaba” bile diyemeyen bir insanım ben..iyi bir işin yancısı gibi hissetmek bu..işte yancı hissetmemek için yazdım bunu..

    çünkü modanın, favorinin, gündemin, meşhurun yancısı sendin ve öyle gözükmek istemedim..

    biz gene öteki kabuğumuza çekilelim.. alkolümüz, küfrümüz, hıncımız bize kalsın..

    türkü biter, donu düşük çocuklar şehrin sokaklarında kaybolur, bağlamanın teli kopar, gözden damla süzülür..

    ve

    paydos…
    Tümünü Göster
    ···