1. 5.
    0
    isimler değiştirilerek ilahi bakış açısıyla anlattım
    ···
  2. 4.
    0
    Ağlıyordu Rana. Kocasının aptal cin merakı
    yüzünden katil olmuştu. Geçen sene bu vakitlerde
    kulübeye gelmişti. Cin kocasını öldürmüştü. Tam
    Rana ve biricik oğlunu öldürecekken Rana
    yalvarmıştı. Kendilericanlı bırakması halinde ne
    istediyse yapacağını söylemişti. Bu teklif cinin hoşuna gitmişti. “Senden on tane yetişkin insanı
    buraya getirmeni istiyorum” demişti. Getirene dek
    de çocuğunu esir alacağım demişti. Rana o günden
    bugüne on kişi kaldırıp, cin'in öldürmesine izin
    vermişti.
    ···
  3. 3.
    0
    Hayaletti o. Elim için geçti. Hayaletti o.” diye
    sayıklıyordu Fatih. Delirmiş gibi davranıyordu.
    Oğuzhan ise bembeyazdı. Esma ise ağlıyordu. Rana
    da korkmuştu ama kontrolü kaybetmemişti. Grubu
    yönetmenin zamanı diye düşündü. “Buradan
    gitmeliyiz. Bize süre verdi” dedi Rana. Kimse onu duymamış gibi davrandı. Sonra Esma ayağa
    kalktı. “Yürüyerek gidelim buradan” dedi. “Dışarısı
    çok soğuk. Köye varana kadar ölürüz”
    dedi. “Denemek zorundayız” dedi Rana. Esma
    birden eşyalarını toplayıp, “Ben gidiyorum” dedi.
    Rana onu zar zor durdurdu. “Beraber hareket etmeliyiz” dedi. Esma ikna olmuştu. “Gidelim lütfen”
    diye ağlamaya başladı. Esma'nın göz yaşları işe
    yaramıştı. Grup yaya gitmeye karar verdi. Dağ
    çantalarını alıp kulüben uzaklaşmaya başladılar.
    Herkes sessizdi. Kimse konuşmuyordu. Temiz hava
    Fatih'i az da olsa sakinleştirmişti. Yirmi dakika boyunca yürüdüler. Üşümeye başlamışlardı.
    Nihayet bir kulübe görmüşlerdi. içeride bir köylü
    varsa kurtulmuş demektiler. Esma dayanamadan
    hızla koştu. Kulübeye yaklaşınca çığlık attı. “Aynı
    kulübe bu!” diye ağlıyordu. Gerçekten de aynı
    kulübeydi. Fatih ile Oğuzhan söylenmeye başlamışlardı. Sonra içeri girmek zorunda kaldılar.
    içeride ısınmaya çalışıyordı. Birbirine sarılmıştı
    çiftler. Uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra “Neydi o
    sizce?” diye sordu Oğuzhan. “Hayalet ya da cin ne
    fark eder.” diye haykırdı Fatih. Sonra bir ses
    duydular. Ses dışarıdan geliyordu. Tak. Tak. Tak. Sanki biri ormanda ağaç kesiyordu. Rana ayağa
    kalktı. O ayağa kalkınca hepsi istemsiz olarak ayağa
    kalktılar. Korku onları bu hale getirmişti. Rana
    yavaşça kapıyı açtı. Dışarıda kimse yoktu ama ses
    hala geliyordu. Ormanın daha ilerisinden geliyordu
    sanki ses. Rana arkadaşlarına dönerek, “Sese doğru gidelim. Belki köyden biridir” dedi. Rana'nın
    kendinden emin hali onları ikna etmişti. Dikkatli bir
    şekilde ormanın içine doğru gittiler. Nihayet sesin
    kaynağına gelmişlerdi. Adamın teki onlara sırtı dönük ağaç kesiyordu.
    Elinde balta vardı. Yanında ise yine onlara sırtı
    dönük bir kadın kesilen parçaları
    topluyordu. “Bunlar onlar mı?” diye korkuyla
    sordu Esma. Kaçmak üzereydi. Rana ise “Pardon?”
    diye onlara seslendi. Rana'nın sesini duyunca odunca balta vurmayı kesti. Sonra kadınla beraber
    arkalarına döndüler. Esma çığlık attı. Hem adamım
    hem de kadının göz yuvaları boştu ve gözleri
    yoktu. Rana ile grup hemen arkasını dönüp,
    kulübeye doğru kaçacaktı ki oduncuyu diblerinde
    buldular. Rana ses çıkaramadan odunca baltasını Rana'nın kafasına geçirmişti. Sonra da hiç vakit
    kaybeden baltasını geri çekip, yine Rana'ya
    vurmaya başladı. Ağaç keser gibi kızı parçalıyordu.
    Ranasız kalan grup kulübeye doğru koşmaya
    başladı. Kulübenin kapısı kapalıydı. Açtıklarında
    Esma yine çığlık attı. Çünkü Rana'nın kafasını kulübenin ortasında asılı duruyordu. Gözleri
    yuvaları boştu. Oduncu gibi gözleri yoktu. Sonra o
    kafa konuşmaya başladı: “Yuvamdan çıkın gidin.
    Size iki saat müddet. Beni rahat bırakın. Size iki saat
    müddet.” Sonra da kafa yere düşüp una dönüştü.
    Dışarı çıkmak için geriye dönmüştü grup ama oduncunun hızla onlara doğru geldiğini görünce
    kulübeye girmek zorunda kaldılar. Kapıyı kapatıp,
    karanlıkta korkuyla beraber oturdular. Oduncunun
    karda çıkardığı ayak seslerini duyuyorlardı. Sonra
    birden baltanın sesi duydular. Odunca baltasıyla
    kulübeyi kesmeye başlamıştı. Fatih ağlıyordu. Oğuzhan'ın sesi içine kaçmıştı. Esma ise çığlık
    atıyordu. Birden ses kesildi. Oduncu gitmişti. “Rana öldü. Rana öldü.” deyip sayıklıyordu. “Hepsi
    sizin yüzünüzden. Biz de öleceğiz “ diye diye
    haykırdı Esma. Oğuzhan ses çıkarmaya ceserat
    edemiyordu. Nedense birden konuştu: “iki saat
    verdi. Gitmemiz lazım. Bizi yuvasında istemiyor”
    dedi. “Gitmeyi denedik ama gidemedik.” dedi. Fatih ise hala Rana'yı sayıklıyordu. “Dışarıda otursak.
    Belki kızmaz.” dedi Oğuzhan. Sonra da karar verip,
    dışarı çıktılar. Etrafı kolaçan ettiler odunca var mı
    diye ama iz yoktu onlardan. Kulübeden uzakta
    oturuyorlardı. “Sabah olunca her şey düzelecek.”
    dedi Oğuzhan Esma'ya. Bu lafı duyan Fatih sayıklamayı kesti. Bağırarak, “Evleneceğim kadın
    öldü. Rana öldü” diye haykırdı. Sonra da hıçkırarak
    ağlamaya başladı. “Fatih yardım et. Fatih yardım et.”
    diye bir ses duydular. Sesin sahibini hemen
    tanıdılar. Rana'ydı bu. Sesin hemen ileriden
    geliyordu. Koşarak oraya gittiler. Kuyuya benzer derin bir çukur vardı. Çok derindi. Çukur sonunda
    ise su vardı. Ay ışığı tüm gücüyle çukurun içindeki
    suyu aydınlatıyordu. Su da ışığı güzelce
    yansıtıyordu. Çukura baktılar. içinde kimse yoktu.
    Birden suyun içinden Rana çıktı. Çıplaktı. “Fatih.
    Buraya düştüm. Yardım et” diyordu. Fatih, “Rana? iyi misin?” diye haykırdı. “Fatih. Rana öldü. Bu cinin
    oyunu.” dedi Esma. Oğuzhan, “Gidelim buradan”
    dedi. Ama Fatih ağlayarak Rana'ya
    bakıyordu. “Yaşıyorsun yaşıyorsun” diyordu.
    Oğuzhan ile Esma, “Hayır. Bu o değil.” dedi. “Neden
    kurtarmıyorsunuz beni? Su çok soğuk” dedi. Fatih çantasından hemen ip çıkararak ağacın teki
    bağladı. Suya inmek üzereydi. Oğuzhan engel
    olmaya çalışıyordu. “Çekilde şuradan” diye
    Oğuzhan'a yumruk attı Fatih ve yavaşça kuyuya
    inmeye başladı. Esma koşarak sevgilisinin yanına
    gitti. “Ne yaptın” diye bağırmıştı Fatih'e. O ise çoktan inmiş kuyuya. Oğuzhan hemen ayağa
    kalkmış, sevgilisiyle birlikte Fatih'i izliyordu. Fatih
    elini uzattı Rana'ya. Rana ise onun elini tuttu. Sonra
    gülümseyerek onu hızla suyun içine çekti. Fatih
    suya düştü. Oğuzhan ile Esma çığlık atıyordu. Su
    birden çamura dönüştü. Rana da çamurdan bir kadına dönüştü. Onun da gözleri yuvasında değildi.
    Fatih'i çamurun içinde boğmaya çalışıyordu.
    Oğuzhan ile Esma ise ne yapacağını bilmez halde
    bağırıyordu. Fatih çoktan boğulmuştu çamurun
    içinde. Çift hemen arkasını dönüp kaçacakken
    karşılarında Fatih'i gördüler. Gözleri yuvasında değildi. Ağzından çamur akıyordu. Üstü başı
    tamamen çamurdu. “Yuvamdan çıkın gidin. Size bir
    saat müddet. Beni rahat bırakın. Size bir saat
    müddet” dedi ve sonra çökerek çamur yığınına
    dönüştü. Oğuzhan ile Esma bir oraya bir buraya hızlı hızlı
    yürüyordu. “Öldük biz. Biz de öleceğiz” dedi Esma.
    Oğuzhan birden “Kulübeyi yakalım” dedi. “Belki
    yok olursa kurtuluruz” dedi. Esma, “Filmde gördün
    değil mi bunu?” dedi. Oğuzhan sinirlenmişti. “Ne
    önemi var?” diye bağırdı. Esma ise aynı sertlikte, “Neyle yakmayı düşünüyorsun?” dedi.
    Oğuzhan çantaları karıştırmaya başladı. Rana'nın
    çantasında gaz lambası bulmuşlardı. “Gaz lambası
    mı? Karanlıkta kalınca niye söylemedi bize?” dedi
    Oğuzhan. “Korkudan gelmemiştir zavallının aklına”
    dedi Esma. Gaz lambasının sıvı yakıtını eve döktüler. Tam ateşe vereceklerdi ki evin penceresinde Fatih
    ile Rana'yı gördüler. “Lütfen yakmayın bizi.” diye
    yalvarıyorlardı. Oğuzhan ise “Bir daha düşmeyiz o
    numaraya” deyip, evi ateşe verdiler. Ev hızla yandı.
    Sanki uzun zamandan beri yanmayı bekliyorlardı.
    Evin içindeki Fatih ile Rana ise birbirine sarılıp çığlık atıyordu. Alev evin içine iyice sardı derken aniden
    tüm ateş söndü. Kulübe sanki hiç zarar görmemişti.
    Oğuzhan ile Esma şaşkındı. Aniden arkalarında bir
    hırlama sesi duydular. Hemen arkalarını döndüler.
    Gölge karşılarında duruyordu. “Yuvamdan çıkıp
    gitmediniz. Zamanınız doldu. Beni rahat bırakmadınız. Zamanınız doldu” dedi. Çift istemsiz
    olarak kulübenin içine kaçtı. Oğuzhan kapıyı
    kapattı. Ama gölge zaten kulübenin içindeydi.
    Oğuzhan ve Esma'yı boyundan yalayarak havaya
    kaldırdı ve onlara boğarak öldürdü. Cesetleri sonra
    yere düştü. Gölgenin kan kırmızı dili ortaya çıktı. Bir metreydi neredeyse. Sonra da Oğuzhan ile Esma'nın
    gözünü yemeye başladı. Garip bir ses çıkararak
    yiyordu gözleri. Birden kulübenin kapısı açıldı.
    içeriye giren Rana'ydı. iğrenerek gölgeyi
    seyrediyordu. “Toplamda on kişi getirdim sana.
    Sözünü tut” dedi. Gölge hızla ona döndü. Ağzından kan akıyordu gölgenin. “Evet, evet, evet. Aferin cici
    kız. Sözünü tuttun” dedi. Sonra bir el hareketi yaptı
    gölge. Kulübenin içinde bir kapı oluştu. Kapı kendi
    kendine açıldı. içinde yedi yaşlarında bir çocuk
    vardı. Rana koşarak çocuğa sarıldı. “Her şey
    düzeldi. Bir tanem. Gidiyoruz buradan” dedi ağlayarak. Gölge, “Çocuğunu da al, git buradan. Bir
    daha gelirsen yerim sizi” dedi. Rana kafa sallayarak
    hızla kulübeden uzaklaştı. Fatih'in kiraladığı cip
    kulübenin önün duruyordu. Rana çocuğunu alıp,
    arabaya atladı ve oradan hızla uzaklaştı.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 2.
    0
    Oğuzhan satın aldıkları şarjlı kamp lambalarını
    kulübenin içine yerleştiriyordu. Kızlar ise eşyaları
    düzenliyordu. Fatih ise arabayı kilitledikten sonra
    eline kamerayı alıp, kulübeyi çekmeye başlamıştı.
    Sonra telefonunu kontrol etti. “3G çekiyor
    buradan.” diye bağırdı. “Bol bol tweet at o zaman” diye tepki gösterdi Esma. Sonra da Rana'ya
    dönerek, “Doktorlar hepsi böyle mi?” diye sordu.
    Rana cevap vermedi. Üşüyordu. Ve korkuyordu.
    Erkekler eğlendikten sonra yemek yemek için
    kulübenin içine girdiler. Kızlar yemeği hazırlamıştı.
    Paket aldıkları yemekler duruyordu. Afiyetle yemeye başladılar. Yemek bitince biraz muhabbet
    ettiler. Sonra da yatmak için hazırlandılar. “Bakalım
    gece olacak doğaüstü olaylar” diye güldü
    Fatih. “Olursa tanrıya inanmaya başlayacağım” dedi
    Oğuzhan. Esma ise “Ha ha ha” diye gülme taklidi
    yaptı. Sonra da “Küçük bir şey olsa bile buradan gidiyoruz. Anlaşma böyledi?” dedi Esma. Erkekler
    kafalarını sallayarak onayladılar. Herkes
    tutumlarına girerek uyumaya çalıştı. Uzun bir süre sessizlik hakim olunca Rana herkesin
    uyuduğunu düşündü. Ama hemen ardından
    yanıldığını anladı çünkü Oğuzhan, “Bööö” diye ses
    çıkarıyordu. Fatih de “Oduncunun kulübesine
    hoşgeldiniz!” diye arkadaşına eşlik ediyordu. Esma
    ise bu kez trip atmak yerine güldü. Böyle eğlenirlerken birden birisi kulübenin kapısını hızlı
    hızlı çaldı. Tık tık tık. Herkes irkildi. “Kim yaptı
    bunu?” diye sordu Esma. Sesinde korku vardı. Fatih
    ise ses çıkarmadan hızla kapıyı açtı. Dışarıda kimse
    yoktu. Dışarı çıkıp etrafına baktı. Araba olduğu
    yerde duruyordu. Görünürde kimse yoktu. Kapıyı kapatıp ışıkları açtı. “Ben yapmadım” dedi Fatih
    Esma'ya bakarak. Gülmüyordu. Esma sonra
    Oğuzhan'a bakıyordu. O ise gülüyordu. “Sen yaptın
    değil mi?” dedi. Oğuzhan gülmekten cevap
    veremiyordu. Nihayet nefesini kontrol ederek
    cevap verdi: “Ben de yapmadım ama ağaçlardan bir şeyler düştüğü açık değil mi?” diye sordu. Rana
    ise “Ses direk kapıdan geldi ama” dedi. Fatih
    arkadaşına hak verdi. Işıkları kapatmak üzereyken
    ışıklardan birden kendi kendilerine söndü.
    Oğuzhan, “Ne oldu şimdi bunlara?” dedi ışıkları
    kontrol ederek. Fatih, “Şarjı mı bitti?” diye sordu. “Hepsi aynı anda bitmiş olamaz herhalde”
    dedi Oğuzhan. Esma ise sinirlenmişti. “Şaka
    oyuncakları mı bunlar?” diye sordu yüksek sesle.
    Oğuzhan tam cevap verecekti. Aynı anda hepsinin
    cep telefonu çalmaya başladı. Hepsi irkildi. Sonra
    telefonlarına bakmak için ellerini ceplerine attılar. “Telefonum kapandı. Lanet olsun” dedi
    Oğuzhan. “Benim de” dedi Esma ile Fatih aynı anda.
    Sonra Rana da telefonu gösterdi onlara. Onun da
    telefonu kendi kendine kapanmıştı. Erkekler bile
    korkmaya başlamıştı şimdi. Korkuları titrek
    seslerinden belli oluyordu. Fatih kamerayı ve laptopını kontrol etti. Onlar da çalışmıyordu. “O
    zaman gidiyoruz buradan. Söz vermiştiniz” dedi
    Rana. Esma hemen hak verdi ona. “Bu kadar
    eğlence yeter. Ne kadar harcadığınız umrumda
    değil. Gidiyoruz. Hemen!” diye bağırdı Esma.
    Erkekler bir şeyden demeden arabaya doğru yönelmek için kapıyı açtılar. Araba yerinde yoktu. “Köylüler şaka yapıyor olmalı” dedi
    Oğuzhan. “Böyle şaka olmaz” dedi Fatih. “Resmen
    arabayı çalmışlar” dedi. Esma ise sinir krizi
    geçiriyordu. Rana ise Fatih'e emir verdi: “Teker izleri
    var mı?” dedi. Fatih ile Oğuzhan'a jeton düşmüştü.
    ikisi de koşarak arabanın son olduğu yere baktı. “Lanet olsun!” diye bağırdı
    Oğuzhan. “Köylüler temizlemiş izleri” dedi
    Fatih. “Çıldıracağım Allahım hala köyle diyorsunuz.”
    dedi Esma sinirli sinirli. “işte size hayaletin oyunları”
    diye bağırdı. Rana ise erkeklerin yanına
    yaklaşarak, “Çok karanlık belki görmüyorsunuzdur. izleri temizleseler bile kendini
    belli eder” dedi. Etrafı ay ışığı anca aydınlatıyordu
    ama kar açıkça görülüyordu. “Eminiz” dedi
    Fatih. “içeriye geçelim. Hava çok soğuk” dedi Rana.
    Herkes içeri geçti. “Ne yapacağız şimdi. Telefonlar
    çalışmıyor. Araba yok” diye ağlamaya başladı Esma. Sonra birden kapı çaldı. Bu kez sanki biri tekme
    atıyormuşcasına çalıyordu. Fatih koşarak kapıyı
    açtı. Karşısında bir gölge duruyordu ya da ışık
    ekgibliğinden onlara öyle gelmişti. Esma tiz bir çığlık
    attı. Çünkü gölgenin gözleri kan kırmızısıydı. Ayrıca
    bir kurdun hırlaması gibi bir ses çıkarıyordu. Fatih dona kalmıştı. “Yuvamdan çıkın gidin. Size üç saat
    müddet. Beni rahat bırakın. Size üç saat müddet. ”
    diye hırlıyordu. Sesi hayvan sesine benziyordu.
    Dedikleri zar zor anlaşıyordu. Fatih sinirlenerek, “Bir
    köylü için iyi numara” dedi eve elini gölgeye doğru
    uzattı. Eli gölgenin içinden geçmişti. Dumandan oluşuyordu sanki gölge. Fatih, elinin boşluğu
    yakaladığını görünce çığlık atarak yere düştü. Yere
    düşmesine rağmen hızla geriye doğru kaçıyordu.
    Sonra gölge aniden yok oldu.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 1.
    0
    Rana lüks bir cafenin tuvaletinde aynada kendine
    bakıyordu. Bembeyaz bir suratı vardı. Arkadaşları ona 'hayalet' lakabını takmıştı bu yüzden.
    Çantasından çıkardığı fonda tenle yüzünün son
    halini verdi. Siyah mini bir elbise giymişti. Küt siyah
    saçlarıyla bir vampiri andırıyordu. Parmak ucunu
    kurumuş dudağında gezdirdi. Dolgun dudağının
    kıvrımlarını hissedebiliyordu. Çantasını ve paltosunu astığı yerden aldı. Aynada kendine son
    bir kez daha baktıktan sonra arkadaşlarının yanına
    gitti. Masada üç kişi gülerek bir anıyı paylaşıyorlardı. Biraz sesli gülerek dikkat çeken sarışın kızın ismi
    Esma'ydı. Özel bir okulda ingilizce öğretmeniydi.
    Beyaz tişört üstüne yeşil bir ceket giymişti. Altında
    ise jeans vardı. Boynunda ise güzel bir fular
    vardı. “Burberry'dir kesin” diye düşündü Rana.
    Masaya yaklaşınca kumral saçlı yakışıklı genç, “Prensesim de gelmiş” diyerek ayağa kalktı.
    Rana yanak yanağa öpüşmek için kafasını uzatmıştı
    ki yakışıklı, Rana'nın dolgun dudağını yakaladı ve
    ateşli bir şekilde öptü. Dudaklarını birbirinden
    ayrılınca göz göze geldiler. Oğlan ateşli gözlerle
    Rana'ya bakıyordu. Rana nefessiz kalmıştı. “Gerçekten inanılmaz biri” diye düşündü
    Rana. Onu etkileyen ateşli genci ismi Fatih'ti. Tıp
    fakültesinden daha yeni mezun olmuştu. TUS'ta
    inanılmaz bir başarı gösterip, istanbul'un en iyi
    yerinde uzmanlık eğitimi alıyordu. Önü açık, zengin
    ve yakışıklı biriydi. Rana için bir hediye gibiydi. Sonra Fatih, Rana'nın çantasını ve paltosunu alarak
    Rana'ya rahatça oturması için fırsat verdi. Rana ise
    teşekkür edip oturdu. “Selam Rana” dedi Esma'nın
    yanında oturan gözlüklü genç. Onun da ismi
    Oğuzhan'dı. Esma'nın nişanlısıydı. O da doktordu.
    Daha TUS'u iyi bir skorla geçememişti ama özel bir hastanenin acil servisinde çalışıyordu. Fatih ile aynı
    tıp fakültesinden mezundu. “Selam” diye cevap
    verdi Rana. “Selam Esma. Fuların çok güzel” dedi
    heyecanla. “Selam canım. Çok teşekkür ederim”
    dedi sevinerek Esma. “Ne kadar doğal biri” diye
    düşündü Rana onun cana yakın gülüşünü görünce. “Kız milleti. Hatrını sormadan kıyafetlere
    saçlara övgü yapıyorlar” dedi Oğzuhan. Fatih de
    gülerek onayladı. Kızlar ise yan yana baktı. Sonra
    kahve siparişi vererek harıl harıl konuşmaya
    başladılar. Rana sıcak mochasını yudumlarken cafenin dışına
    baktı. Kar yağıyordu. insanlar hızlı adımlarla
    yürüyordu. Kimileri ise kar oynuyor ya da fotoğraf
    çektiriyorlardı. istanbul gibi bir kent pek aşina
    değildi kara. içini bir hüzün kapladı. Ağlamak
    istiyordu nedense. “Öyle değil mi Rana?” diye sordu Fatih, Rana'nın dikkatini çekmek
    için. “Efendim?” dedi muhabbetten kopan
    kızcağız. “Şu bana bahsettiğin ormandaki kulübeyi
    anlatıyordum. Hani hayaletli olan. ” dedi Fatih. Rana
    olayı kaparak hızla anlatmaya başladı. “Evet.
    Hayaletli olduğunu söylüyorlar. Eskiden orada bir oduncu yaşarmış. Köy halkını pek sevmezmiş.
    Kestiği odunları satması için karısı yollarmış. Her
    yolladığında ise ondan geri geleceğine dair söz
    istermiş. Karısı da söz verirmiş ama bir vakit geri
    dönmemiş. Oduncu çok endişelenmiş. Köye
    istemeye istemeye gitmiş. Karısını köy meydanında bir adamla kırışırken görmüş. Sinirlenerek
    kulübesine dönmüş. Karısının kendisi aldattığını
    düşünerek intihat edecekmiş gibi kapı çalmış sonra.
    Adam kapıyı açtığında karısını görmüş. Kadın
    gülüyormuş. Oduncu bu gülüşe o kadar iğrenmiş ki
    baltasını kaptığı gibi karısını öldürmüş orada. Sonra intihar etmiş. Köy halkı oduncunun karısının uzun
    süredir gelmediği fark edip edişelenmişler.
    Kulübeye gittiklerinde çürümüş cesetleri görmüşler.
    Köy halkına göre cesetler zamanında kaldırılmadığı
    için hayaletleri kulübeye yuva yapmış. işte o
    kulübede şimdiler paranormal aktiviteler söz konusuymuş. Pencerelerden birden kapanıyormuş.
    Tık tık sesleri geliyormuş” diye hikayeyi tamamladı
    Rana. “Turist çekmek için iyi numara” diye güldü
    Oğuzhan. Fatih ise “Ya gerçekse?” diye sohbeti
    kızıştırıyordu. Rana tepkisizdi. Esma ise korkmuşa
    benziyordu. “Hayalet değil de cin olabilir. Cinler
    genelde kuytu yerlerde yaşar” dedi tüm
    ciddiyetiyle. Oğuzhan ile Fatih kahkahayı patlattı. Rana ise gerilmişti. “Bebeğim benim inanıyor
    musun hala öyle şeylere” dedi Oğuzhan. Tıp
    mezunu bu iki kişi ateist idi. Başta tanrı olmak üzere
    birçok şeyin varlığı kesinlikle ret ederdi. Cin de
    onlardan biriydi. “Öyle deme Oğuzhan. Birçok
    hikaye var böyle. Annanem mesela cinler tarafından kaçırılmaya çalışılmış. Kadıncağız her
    anlattığında gözleri yaş” gelir dedi Esma. “Eskiden
    eğlence araçları kısıtlı olduğu için insanlar böyle
    eğleniyordu” dedi Fatih. Oğuzhan da onları
    onayladı. “Sen ne düşünüyorsun Rana? Sen de
    inanıyor musun?” diye sordu. Rana hemen cevap vermedi. Düşündü. Sonra da “inanıyorum ben
    cinlerin varlığına ama o kulübeye dair hiçbir şeye
    inanmıyorum” dedi. Fatih ise yaramaz bir çocuğu
    taklit eder gibi, “Beraber kaldığımıza göre neden
    bu hafta sonu o kulübeyi ziyaret etmiyoruz?” diye
    teklif attı ortaya. Bu teklif Oğuzhan'ı heyecanlandırmıştı. “Evet, evet! Hem size kanıtlamış
    oluruz paranormal aktivitelerin olmadığı. Rüzgar ve
    ağaçtan düşen şeylerin nasıl yanlış yorumladığı
    hakkında video blog bile yaparız orada” dedi. Esma
    kafasını sallıyordu. “Bilemiyorum. Ben korkarım
    öyle yerlerden ” dedi. Oğuzhan ile Fatih, Esma'nın korkusunu görünce heyecanlanarak
    gülüyorlardı. “Rana gitmek ister misin oraya?”
    dedi. “Benim için farketmez” diye cevap verdi Rana.
    Biraz tartıştıktan sonra gitmeye karar verdiler. Cuma akşamı Fatih ile Oğuzhan kiraladıkları cip ile
    Rana'nın evinin önüne gelmişlerdi. Rana çoktan
    hazırdı. Dağ çantasını sırtına alarak zar zor cipin
    yanına geldi. Bagaja koyduktan sonra çantasını
    arka koltukta yerini aldı. Esma ile yanyana
    oturuyorlardı. Arabayı Fatih kullanıyordu. Oğuzhan da öndeydi. Selamlaştıktan sonra kulübeye gitmek
    için yola koyuldular. Muhabbet ederek dikkatli
    dikkatli gidiyorlardı çünkü hala kar
    yağıyordu. “Cidden hastanedeki hayatlarınız çok
    sıkıcı olmalı böyle eğlencelere deli para
    harcadığınızı düşünce” dedi Esma. Rana hak verdi. Böyle insanları anlamıyordu. Ancak Esma'yı
    destekleyen hiçbir hareket yapmadı. “Yapma Esma!
    Söz yaz gelir gelmez Bodrum'a gideceğiz” dedi.
    Sarışın kızımız ise ses çıkarmadı. Yol yormuş olacak
    ki uzun süre kimse konuşmadı. Nihayet köye
    gelmişlerdi. Köy meydanında kimse yoktu. Bu soğuğu düşününce çok doğaldı. Ne yapacaklarını
    şaşırmışlardı. Allah bilir kulübe köyün
    neresindeydi. “Şurada bir kahvehane olacaktı.
    Oraya soralım” dedi Rana. Herkes şaşırmıştı. “Sen
    daha önceden buraya geldin mi?” diye sordu Esma.
    Rana ise heyecanlanarak, “Burası bizim köy” dedi. “Cafedeyken bahsetmedin” dedi
    Oğuzhan. “Bahsetme gereği duymamıştık çünkü
    kulübe hikayesini bildiğine göre anlarsınız diye
    düşündük” dedi Fatih. “Kulübenin yerini bilirsin o
    zaman?” diye sordu Esma. “Küçükken bilirdim ama
    uzun zaman oldu. Karda kışta kaybolmayalım benim ekgib bilgilerim” dedi. Herkes hak vermişti.
    Bu havada kaybolmak ölüm demekti
    neredeyse. “Hayatım nerede o bahsettiğin yer?”
    diye sordu. Rana tarif etti. Kahvehanede ışık
    yanıyordu. “Ben sorayım” dedi Fatih. Rana itiraz
    eder gibi, “Köy halkı muhafazakardır. Tek başına geldiğini söyle. Gazeteci falan olduğunu söyle.
    Böyle iki kız iki erkek olduklarımızı görünce
    sinirlenebilirler.” dedi. “Örümcek kafalılar demek
    ki” dedi Oğuzhan. Rana onu görmemezlikten
    gelerek Fatih'e baktı. “Tamamdır” deyip
    kahvehaneye doğru yöneldi Fatih. Beş dakika sonra geldiler. “Tarifi aldım. Hadi gidelim” dedi
    Fatih. On beş dakika sonra nihayet gelmişlerdi. Cipin
    farları kulübeyi aydınlatıyordu. Tamamen odun
    yapılmıştı. Sadece iki penceresi vardı. Ne çok büyük
    ne de çok küçüktü. Ormanın tam ortasındaydı.
    Erkekler heyecanlanmıştı. Esma ise “Şaka olmalı” diyerek şikayet etmeye başladı. Kulübenin içine kar
    pek uğramamıştı. Tertemiz duruyordu. Eşyaları hızla
    içeri taşıdılar.
    Tümünü Göster
    ···