1. 1.
    +1
    sonra laf yapmayın giberim.

    çevrenda herkes şaşırsa
    bunu da senden bilse,
    sen aklı başında kalabilirsen eğer,
    herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır,
    hem kendine güvenirsen eğer,
    bekleyebilirsen usanmadan,
    yalanla karşılık vermezsen yalana,
    kendini evliya sanmadan
    kin tutmayabilirsen kin tutana.
    düşlere kapılmadan düş kurabilir,
    yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
    ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir,
    ikisine de vermeyebilirsen değer,
    söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz,
    kandırabilir diye safları, dert edinmezsen,
    ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
    koyulabilirsen işe yeniden.
    döküp ortaya varını yoğunu,
    bir yazı turada yitirsen bile,
    yitirdiklerini dolamaksızın dile
    baştan tutabilirsen yolunu.
    yüreğine, sinirine dayan diyecek
    direncinden başka şeyin kalmasa da,
    herkesin bırakıp gittiği noktada,
    sen dayanabilirsen tek.
    herkesle düşüp kalkar, erdemli kalabilirsen,
    unutmayabilirsen halkı, krallarla gezerken,
    dost da düşman da incitemezse seni,
    ne küçümser, ne büyültürsen çevreni
    her saatin her dakikasına
    emeğini katarsan hakçasına
    her şeyi ile dünya önüne serilir,
    üstelik oğlum, adam oldun demektir...

    ccc ecevit reis ccc (tercüme)
    ···
  2. 2.
    +1
    ne dönüp duruyor havada kuşlar?
    nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
    bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
    neylersin ölüm herkesin başında.
    uyudun uyanamadın olacak.
    kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
    bir namazlık saltanatın olacak,
    taht misali o musalla taşında.

    ccc tarancı reis ccc
    ···
  3. 3.
    +1
    yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. yalnızca anahtar
    deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. yalnızlık
    hiç de tanrısal değil, görkemli değil. o yalnızca geçmişle
    gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta.
    geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir
    leke yalnızlık denilen. şimdi ne varsa, anahtar deliğinden sızan
    havayla ışıkta... (farkına varsalar, kapatırlar mıydı onu da?)
    bütün belleğimdekileri yokettim. elektrikli bir aygıyla yaktım,
    jiletle kazıdım. çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, kül
    edip savurdum.

    adımdan gayrısını bilmiyorum.

    zamanı yiyip bitirdi karanlık. gece yoktu. güneş çoktan
    kömürleşmiş ve yeryüzü yapışkan bir karanlıkla örtülmüştü.
    yabanıl sesler geliyordu derinlerden ve karanlığı ince bir bıçak gibi
    yırtıyordu. saklayan kırbaç gibi... acı duvarını aşan bu
    sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabuğunu
    zorluyordu artık. sesim yoktu. karanlığın karnında yitirdim
    sesimi. kör bir kuyuda unutulan yusuf'tum belki. ama
    durmadan soruyorlardı. tanrılar bilmiyordu sordukları şeyleri,
    peygamberler büsbütün hain çıkmıştı. ama yine de soruyorlar,
    oruyorlar, soruyorlar...

    adımdan gayrısını bilmiyorum.

    iki şeyi bilmek istiyorum. (belki aynı şeyi iki kere bilmek
    istiyordum.) duvarların rengi neydi? derimin rengi neydi?
    dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla,
    dilimle dokunuyorum. duvarların bir rengi olmalı. ama hiçbir
    duvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam. adı
    yoktu bu rengin, kimyası yoktu. belki renksizliğin rengiydi bu.
    çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...

    adımdan gayrısını bilmiyorum.

    bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde. anahtar
    deliğinden sızan ölü ışıkta ellerime bakıyorum. ellerim... sanki
    bir kadının memelerini hiç okşamamış, sicaklığını duymamış.
    ellerim... her dizesi çığlık olan şiirleri hiç yaratmamış sanki. ne
    beyaz tenliyim artık, ne esmer, ne de kara... cüzzamlının,
    vebalının bir rengi vardır. irinin bir rengi... ölünün bile bir
    rengi vardır ama derimin rengi yoktu. belki çürüyen bir kentin
    rengiydi bu. çürüyen bir dünyanın...

    adımdan gayrısını bilmiyorum.

    kıllı, ayakları üzerinde duramayan bir yaratıktım artık.
    soyumun neye benzediğini unuttum. "insana benziyorlardi"
    diye duymuştum bir vakitler. demek ki şimdi maymun
    halkasında insanlık...

    adımdan gayrısını bilmiyorum.

    ağzımı anahtar deliğine dayayıp havayı emiyorum. böcek
    sokması gibi bir yanma duyuyorum boğazımda. oysa kuru bir
    yaprağı bile dalından düşürecek gibi değil bu esinti. belki
    çöle dönmüş toprağa tek yağmur damlasının düşüşü yalnızca.
    çamur gibi bir yağmur damlası... ama toprak, bu damlayla
    çatlatacak bağrındaki tohumu. çöl, bütün vahalarını bu
    damlayla yeşertecek... genzim yanıyor. ince bir kan şeridi
    sızıyor dudaklarımdan. kirli, sıcak ve simsiyah...

    adımdan gayrısını bilmiyorum.

    suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde. yetmiş iki gündür
    sakındığım ve hergün ancak bir kere dudaklarımı
    değdirdiğim... dilimi bir köpek gibi değdirdiğim. (dilin suya
    dokunuşu... bir süngerin denizi yutuşu yani. bir çölün seraba
    kesilmesi bir an için.) her gün ancak bir kere değdiriyorum
    dudaklarımı suya. dilimi kaçırıyorum artık. sünger, bütün
    vantuzlarını birden uzatmasın diye... bataklıktaki suyun da bir
    su yanı vardır. çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir
    kokusuna. kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi
    artık. küstü, öldürdü kendini su...
    su çürüdü...

    adımdan gayrısını bilmiyorum…

    ccc telli reis ccc
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +1
    hayat fani
    ölüm ani
    bi kere versen
    nolur yani?

    ccc anonim ccc
    ···
  5. 5.
    0
    özet geçin huur çocuklari
    ···
  6. 6.
    0
    huur çocuğu
    ···
  7. 7.
    0
    bir daha asla yasayamayacagi
    asklari teget geçerken
    hep onu sevmeyenleri severek
    hep onu sevenin gözlerinden
    kalabaliklara kaçarak
    karisarak toplumcu gerçekçi yalnizliklara,
    yüksek rakimlarda çatlamis dudaklarini
    bir izmirli güzele dayatmak varken
    hep kardes olacak degiliz ya, yasasin halklarin sevgililigi

    y.e
    ···
  8. 8.
    0
    uğuldayan bu rüzgâr
    bu delice yağan kar
    ürkütmesin seni
    direnmektir artık
    bekleyişin öbür adı

    sen türküler söyle
    ve gülümse küçüğüm
    çünkü sesinin
    ırmağıyla yeşerecek
    hasretin bozkırları

    a.t
    ···
  9. 9.
    0
    her şey yapılabilir
    bir beyaz kağıtla
    uçak örneğin uçurtma mesela
    altına konulabilir
    bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
    sallanan bir masanın
    veya şiir yazılabilir
    süresi ötekilerden kısa
    bir ömür üzerine.

    bir beyaz kağıda
    her şey yazılabilir
    senin dışında
    güzelliğine benzetme bulmak zor
    sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
    her şeyden
    bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
    belki tabiattadır çaresi
    senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
    ve benim
    bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
    anlarım bitkiden filan
    ama anlatamam
    toprağın güneşle konuşmasını
    sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

    sen bana ışık ver yeter
    bende filiz çok
    köklerim içimde gizlidir
    gelen giden açan soran bere budak yok
    bir şiir istersin
    “içinde benzetmeler olan”
    kusura bakma sevgilim
    heybemde sana benzeyecek kadar
    güzel bir şey yok

    uzun bir yoldan gelen
    tedariksiz katıksız bir yolcuyum
    yaralı yarasız sevdalardan geçtim
    koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
    her şeyi anlattım
    olan olmayan acıtan sancıtan
    bilsem ki sana varmak içindi
    bütün mola sancıları
    bütün stabilize arkadaşlıklar
    daha hızlı koşardım
    severadım gelirdim
    gözlerinin mercan maviliğine

    sana bakmak
    suya bakmaktır
    sana bakmak
    bir mucizeyi anlamaktır

    sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
    aşk sorgusunda şahanem
    yalnız kelepçeler sanıktır
    ne yazsam olmuyor
    çünkü bilenler hatırlar
    hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
    bahçıvanlar değil tüccarlardır
    sen öyle göz
    sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
    sen teninde cennet kayganlığı iken
    sana şiir yazmak ahmaklıktır

    bir tek söz kalır
    dişlerimin arasından
    ben sana gülüm derim
    gülün ömrü uzamaya başlar

    verdiğim bütün sözler
    sende kalsın isterim
    ben sana gülüm derim
    gül sana benzediği için ölümsüz
    yazdığım bütün şiirler
    sana başlayan bir kitap için önsöz

    sana bakmak
    bir beyaz kağıda bakmaktır
    her şey olmaya hazır
    sana bakmak
    suya bakmaktır
    gördüğün suretten utanmak
    sana bakmak
    bütün rastlantıları reddedip
    bir mucizeyi anlamaktır
    sana bakmak
    allah’a inanmaktır

    yilmaz erdoğan
    ···
  10. 10.
    0
    kalk kız soğanları doğra gerizekalı

    ccc anan ccc
    ···
  11. 11.
    0
    yerin seni çektiği kadar ağırsın
    kanatların çırpındığı kadar hafif..
    kalbinin attığı kadar canlısın
    gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
    sevdiklerin kadar iyisin
    nefret ettiklerin kadar kötü..
    ne renk olursa olsun kaşın gözün
    karşındakinin gördüğüdür rengin..
    yaşadıklarını kar sayma:
    yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

    ne kadar yaşarsan yaşa,
    sevdiğin kadardır ömrün..
    gülebildiğin kadar mutlusun
    üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
    sakın bitti sanma her şeyi,

    sevdiğin kadar sevileceksin.
    güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
    ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
    bir gün yalan söyleyeceksen eğer
    bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
    ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
    ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
    unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
    güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
    kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
    ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
    kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

    i̇şte budur hayat!
    i̇şte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
    çiçek sulandığı kadar güzeldir
    kuşlar ötebildiği kadar sevimli
    bebek ağladığı kadar bebektir
    ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
    sevdiğin kadar sevilirsin.
    cccan yücel
    ···
  12. 12.
    0
    özeti gibim. okuyun amk
    ···
  13. 13.
    0
    gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar
    ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar
    elleri ak yumuk yumuk ojeli tırnakları
    nerelere gizlesin şu avucun nasırları

    otomobili tamire geldi dun bizim tamirhaneye
    görür görmez vurularak başladım sevmeye
    ayağında uzun etek dalga dalga saçları
    ustam seslendı uzaktan oğlum al takımları

    bir romanda okumuştum buna benzer bir seyi
    killi parlak kağıt kaplı pahalı bır kıtaptı
    ne olmuş nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç kız
    yine böyle bir durumda tamirci cırağına

    ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları
    arkası kuşlu aynamda taradım saclarımı
    gelecekti bugün geri arabayı almaya
    o romandaki hayali belki gercek yapmaya

    durdu zaman durdu dünya girdi içeri kapıdan
    öylece bakakaldım gözümü ayırmadan
    arabanın kapısını açtım açtım girsin içeri
    kalktı hilal kaşları sordu kim bu serseri

    çekti gitti arabayla eksozuna boguldum
    göysümde tomurcuk yaşlar agar agar dogruldum
    ustam geldı sırtıma vurdu unut dedı romanları
    i̇şcisin sen işçi kal giy dedi tulumları..
    ···
  14. 14.
    0
    umut hayal ardında
    gönlüm bir aşk derdinde
    yarınlara uzandım
    bir güzelin yurdunda

    yar dağların arkası
    sır yiğidin korkusu
    dildendile söylenir
    bir güzelin türküsü

    umut hayal elinde
    gönlüm sevda dalında
    bağ bahçemi yitirdim
    bir güzelin gülünde

    yar dağların arkası
    sır yiğidin korkusu
    dildendile söylenir
    bir güzelin türküsü
    ···
  15. 15.
    0
    geldiğimizde otlar yemyeşildi
    ve kuzeydeydi güneş
    kömür deposu boşaldı işte
    mamağa sonbahar geldi

    güneş altında tutsaklar
    geçen sonbahara bakıyorlar
    şirin mi şirin gecekondu evleri
    samsun asfaltında otomobiller
    ne güzeldir yollarda olmak şimdi
    ···
  16. 16.
    0
    yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
    bizim diyarımızda bin bir baharı saklar!
    kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek
    i̇ncinir düz caddede dağda gezen ayaklar

    sen kubbesinde ince bir mozaik ararda
    gezersin kırk asırlık mabedin içini
    bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
    bize heyecan verir bir parça yeşil çini

    sen raksına dalarken için titrer derinden
    çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin
    bizimde kalbimizi kımıldatır derinden
    toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin

    fırtınayı andıran orkestra sesleri
    bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
    istırap çekenlerin acıklı nefesleri
    bizde geçer en yanık bir mugibi yerine

    sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun
    yabancı bir şehirde bir kadın heykelini,
    biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
    görünce bir köylünün kıvrılmayan belini...

    başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken
    yazılmamış bir destan gibi anadolumuz
    arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
    sana uğurlar olsun...
    ayrılıyor yolumuz
    ···
  17. 17.
    0
    alkım salkım tan yelleri estiğinde
    mavi patiskaları yırtan gemilerinle
    uzaktan seni düşünürüm istanbul
    bin bir direkli halicinde akşam
    adalarında bahar
    süleymaniyende güneş
    hey sen güzelsin kavgamızın şehri

    ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
    bakışlarımda akşam karanlığın
    kulaklarımda sesin istanbul

    ve uzaklardan
    ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
    sen şimdi haramilerin elindesin istanbul

    plajlarında karaborsacılar
    yağlı gövdelerini kuma sermiştir
    kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
    balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın
    meyvesini birlikte devşirirler
    sen şimdi haramilerin elindesin istanbul

    et tereyağı şeker
    padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
    yumurta masalıyla büyütülür çocukların
    hürriyet yok
    ekmek yok
    hak yok
    kolların ardından bağlandı
    kesildi yolbaşların
    haramilerin gayrısına yaşamak yok

    almış dizginleri eline
    bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
    onların kemik yalayan dostları
    onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
    ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
    ve sen
    ve sen haktan bahseden ortaköyün cibalinin işçisi
    seni öldürürler
    seni sürerler
    buhranlar senin sırtından geçiştirilir
    ipek şiltelerin istakozların
    ve ahmak selâmeti için
    hakkında idam hükümleri verilir

    haktan bahseden namuslu insanları
    yağmurlu bir mart akşamı topladılar
    karanlık mahzenlerinde şehrin
    cellatlara gün doğdu
    kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
    bir kalem yazın vardır
    dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
    söylenmez

    haramiler kesmiş sokak başlarını
    polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
    haramilerin elinde
    ve mahzenlerinde insanlar bekler
    gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
    bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
    can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde

    boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
    bulutların ardında damla damla sesler
    gülen çehreleri ve cesaretleriyle
    arkadaşlar çıktı karşıma
    dindi şakaklarımın ağrısı

    bir kadın yoldaş tanırdım
    bir kardeş karısı
    hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
    ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
    cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
    gebeliğin dokuzuncu ayında
    aç kurtların varoşlara saldırdığı
    tipili bir gece yarısı
    sırtında çok uzak bir köyden indirdi
    otuzbeş kiloluk sırrımızı
    zafer kanlı zafer kıpkırmızı

    boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
    bekle bizi
    büyük ve sakin süleymaniyenle bekle
    parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
    mavi denizlerine yaslanmış
    beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
    ve bir kuruşa yenihayat satan
    tophanenin karanlık sokaklarında
    koyunkoyuna yatan
    kirli çocuklarınla bekle bizi
    bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
    bekle dinamiti tarihin
    bekle yumruklarımız
    haramilerin saltanıtını yıksın
    bekle o günler gelsin istanbul bekle
    sen bize lâyıksın."
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    0
    dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
    her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
    bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
    bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
    ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
    yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka
    hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler

    oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
    ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

    gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
    bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
    onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
    kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
    tükürsem cinayet sayılır diyordu birisi
    tükürsek cinayet sayılıyor artık
    ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların

    uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
    tek yaprak bile kımıldamıyor nedense
    ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
    alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
    kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
    ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
    dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

    yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
    okuduğum bütün kitaplar paramparça
    çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
    bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
    bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
    sırnaşık aydınlar, arabesk hüzünler
    bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

    sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
    ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
    kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
    hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
    biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
    ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
    ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

    içimde zaptedilmez bir kırma isteği
    dizginlerini koparan bir at sanki bu
    soluksoluğa kalıyorum her sonbahar
    ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
    bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
    bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
    ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

    hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
    birgün gelirsek hangi kent güzelleşmez
    şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
    geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
    devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
    sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
    ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

    dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
    bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
    bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
    oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
    ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
    sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
    belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    0
    ardımda bırakıp gül çağrısını
    ayrılık anı bu sisli şarkıyı
    ırmaklar gibi akıp uzun uzun
    terk ediyorum bu kenti
    ah ölüler gibi

    şarkılar bir çığlığa sığınmaksa şimdi
    sonsuz bir yangın gibi
    sevmesem öyle kolay çekip gitmek
    yaralı bir kuş gibi

    kumral bir çocuğun
    yaz öyküsü bu
    şarkılarla geçtim aranızdan
    yalnızlar gibi susup uzun uzun
    terk ediyorum bu kenti
    ah bir aşk gibi

    şarkılar bir çığlığa sığınmaksa şimdi
    sonsuz bir yangın gibi
    sevmesem öyle kolay çekip gitmek
    yaralı bir kuş gibi

    düşlüyorum bu kenti
    son bir aşk gibi
    ···
  20. 20.
    0
    ne uzanan biri kaldı elime
    ne de erişilemez yogun yüreğime
    bir boşluk ki nasıl insanla dolsun
    bilmiyorum var mı daha acısı

    yalnızlığı anla, yalnızlığı anla...

    bir bahçıvan çiçeklerinden yoksun
    bir ırmak akamıyor kuru kuru kaynağı
    fırlatırdım bir taş gücüm olsaydı
    yıkmaya yalnızlığın duvarını

    yalnızlığı anla, yalnızlığı anla...

    hep böyle mi varla yokun savaşı
    ya kazanan yoklar onlar hep böyle mi
    bir boşluk ki nasıl insanla dolsun
    bilmiyorum var mı daha acısı

    yalnızlığı anla, yalnızlığı anla...
    ···