0
baylar, kendimi herkesten akıllı saymamın tek nedeni, bitirmek
şöyle dursun, yaşamım boyunca hiçbir şeye başlamamış olmamdır.
ben de herkes gibi gevezenin, zararsız, ama can sıkıcı
gevezenin biri olayım, ne çıkar! her akıllı insanın ilk baştan
geveze olması, yani havanda su dövmesi alnına yazılmışsa ne
gelir elden?
vi
keşke boş duruşum aylaklığımın yüzünden olsaydı. tanrım, o
zaman kendime ne büyük bir saygı duyardım! hiç olmazsa
tembelliğim, güvenebileceğim belirli bir özelliğim var diye
kendime en büyük saygıyı beslerdim. birisi benim için "kim bu
adam?" diye sorunca, "tembelin biri!" karşılığını verirlerdi.
böyle bir söz duymayı çok isterdim. benim de belirli bir
niteliğim, hakkımda söylenecek bir söz olacaktı. ne demek
efendim "tembelin biri!" şaka değil, bu bir unvandır, bir
mevkidir, kusursuz bir meslektir! alay etmeyin, bu böyledir! o
zaman haklı olarak birinci sınıf bir derneğe üye olur, kendi
kendimi saymaktan başka bir iş tutmazdım. tanıdığım biri
vardı, lafitte şarabından anlamasıyla övünür dururdu. bunu bir
erdem olarak görüyor, kendisi hakkında en ufak bir kuşkuya
düşmüyordu. adamcağız sonunda yalnızca huzur içinde değil,
üstelik böbürlenerek öldü; bunda da çok haklıydı. i̇şte ben de
onun gibi kendime bir meslek seçerdim: tembel obur! ama öyle
düpedüz obur değil; şu, bütün güzel, yüce şeylere ilgi duya oburlardan olurdum. nasıl, hoşunuza gitti mi? ben buna öteden
beri kafamı takmışımdır. "güzel, yüce şeyler!.." kırk yaşımda
bana az çektirmedi, ama kırkıncı yaşıma basınca böyle oldu bu;
oysa o sıralar, ah, o gençlik yıllarımda çıkacaklardı karşıma!
o zaman kendime uygun bir iş de bulurdum. bütün o güzel,
yüksek şeylerin onuruna içerdim. kadehime önce biraz gözyaşı
akıtmak, sonra da onu bütün güzel, yüksek şeylerin onuruna
kaldırmak için hiçbir fırsatı kaçırmazdım. dünyada ne varsa
hepsini güzellik, yücelik açısından görür; en pis, en iğrenç
şeylerde bile güzel, yüce bir yan bulurdum. i̇stediği zaman
gözyaşı dökebilen bir adam kesilirdim. ressamın biri kalkıp
ghé (3) ayarında bir tablo yaptı diyelim. hemen böyle bir
tablo yapmış olan ressamın onuruna içerdim, çünkü bütün güzel,
yüksek şeyleri seven bir adamdım ben. "canınız nasıl isterse"
adında bir yapıt mı yazıldı, hemen "canınız nasıl isterse"nin
onuruna kadehimi kaldırırdım; dedim ya, güzellik, yücelik
adına yapmayacağım şey yoktur... bu sırada herkesin kişiliğime
saygı göstermesini isterdim, birisi bana saygısızlık yapacak
olsa yakasına yapışırdım. "huzur içinde yaşayıp debdebeyle
ölmek!" bundan daha güzel ne vardır! salıverdiğim göbeğimi, üç
kat olmuş gerdanımı, rezilcesine havaya diktiğim burnumu
görenler: "bakın şu kalantor herife! olunca böyle olmalı!"
derlerdi. siz ne derseniz deyin, baylar, yaşadığımız şu
olumsuz çağda böyle hoş sözleri işitmeyi kim istemez vii
fakat bunlar tatlı düşlerden başka nedir ki? lütfen söyler
misiniz, insanların gerçek çıkarlarını bilmemeleri yüzünden
kötülük yaptıklarını ilk kez kim ortaya attı, kim böyle
akıllıca bir söz etti? sözüm ona, insanoğlunun kafası
aydınlanır, gerçek çıkarları gözlerinin önüne serilirse
burnunu kirli işlere sokmaktan geri durarak, bir anda soylu,
temiz yürekli biri olur çıkarmış. bunun nedeni de aydınlanıp
gerçek çıkarlarını yalnız ve yalnız iyilik yapmakta
görmesiymiş. hiç kimse bile bile kendi aleyhine hareket
edemeyeceğine göre tek çıkar yol iyilik yapmakmış... hey gidi
çocuk; saf, temiz yürekli bebek! dünya kurulalı beri
insanların yalnızca kişisel çıkarlarına göre davrandıkları
görülmüş müdür? i̇nsanların bile bile, yani gerçek çıkarlarını
iyice anladıkları halde, bunları ikinci plana itip kimsenin
zorlamadığı başka yollara, bir sürü karışık, tehlikeli işlere
atıldıklarını gösteren milyonlarca örneğe ne demeli? evet,
insanlar kendilerine gösterilen yolun tam tersine, canlarının
istediği yöne yürümüşler; akıl almaz, çetin, neredeyse
karanlık yollarda yürümek için direnmişlerdir. dik kafalılık,
direnmek onlara çıkarlarından daha tatlı geliyor, anlaşılan...
çıkar! nedir bu çıkar denen şey! i̇nsanoğlunun çıkarının nerede
olduğunu kesinlikle belirtebilir misiniz? biri tutar,
çıkarını, kendisi için iyilik değil de kötülük istemekte
görürse, hatta böyle yapmak zorunda kalırsa, buna ne demel ya bir de her zaman böyle olursa, o büyük kuralın ne değeri
kalır? ne dersiniz, böyle bir şey olabilir mi? gülüyorsunuz,
demek? gülün, ama önce şu sorumu yanıtlayın: i̇nsanoğlunun
çıkarları tam olarak sayılmış mıdır? aralarında hiçbir
sınıflandırmaya girmeyenler, giremeyenler yok mudur? bildiğime
göre, okuyucularım, insanların çıkarlarıyla ilgili listeyi
istatistik rakamlarıyla ekonomik formüllerden ortalama bir
hesapla çıkarmışsınız. sizin çıkarlar listenizde refah,
zenginlik, özgürlük, rahatlık gibi şeyler var; bunlara açıkça,
bile bile sırt çeviren biri çıksa siz -elbette ben de- onu
kara cahilin, zır delinin biri olarak görmez miyiz? ne
tuhaftır; istatistikçiler, bilginler insanoğlu için birtakım
hesaplar yaparken çıkarlardan birini her seferinde gözden
kaçırırlar, hatta bunu yanlış biçimiyle hesaba katarlar; oysa
her şey bu çıkara dayanmaktadır. tutup bu çıkarı da listemize
eklesek ne olurdu sanki! asıl felaket, bu anlaşılması güç
çıkarın hiçbir sınıflandırmaya girmemesi, hiçbir listeye
sokulamamasındadır.
bakın, benim bir dostum var... o, yalnız benim değil, sizin de
dostunuzdur, beyler; onunla dost olmayan yoktur! bu kişi bir
işe başlamadan önce akıl, mantık yollarına göre nasıl
davranması gerektiğini açık, tumturaklı bir dille anlatır
size. bununla da kalmaz, bir insanın normal, gerçek
çıkarlarından coşkuyla, tutkuyla söz ederek, ne kendi
çıkarlarını, ne de erdem denen şeyi anlamayan miyoplarla acı
acı alay eder. arkasından bir çeyrek saat bile geçmez ki ortada değişiveren bir durum, bir sebep yokken, bütün
çıkarlarını hiçe sayan bir içgüdüyle, eskisinin tam tersi bir
yol tutar; artık ne mantık kuralları kalmıştır, ne kendi
çıkarları, ne de başka bir şey... şunu da ekleyeyim, "dostum"
demekle genel bir anlam kastettiğim için, bu döneklikte
yalnızca bir kişiyi suçlamak biraz zordur. bakın size ne
söyleyeceğim, beyler: acaba insana en üstün çıkarından daha
değerli gelen bir şey, ya da (mantık çerçevesinde kalmak için)
son derece yararlı, (demin hiçbir listeye girmediğini
söylediğim) başka bir çıkar yok mudur? bu öyle bir çıkar olsun
ki, bütün öbür çıkarlara göre daha ön planda, daha çekici
gelsin insana; bu en büyük, en değerli çıkarı elde edeblmek
için, insanoğlu, gerekirse her türlü kuralı hiçe sayarak,
mantığa, onura, huzura, refaha, kısacası bütün güzel ve
yararlı şeylere aykırı düşen bir yol tuttursun.
- demek ortada yine bir çıkar var, diye sözümü keseceksiniz.
i̇zin verin, şimdi size her şeyi anlatacağım. söz cambazlığı
değil işimiz; asıl anlatmak istediğim, sözü geçen çıkarın
bütün sınıflandırmalarınızı bozması, kişilerin mutluluğu için
çırpınan insanseverlerin koyduğu dizgeleri (sistemleri)
darmadağın etmesidir. kısacası her şeye engel olmaktadır bu
çıkar. fakat bu çıkarın ne olduğunu söylemeden önce, kendi
adımı kötüye çıkarmak pahasına da olsa, şunu çekinmeden
belirteyim ki, bütün bu kusursuz dizgeler; insanların,
rahatlarını elden çıkarmamak için, bir anda, iyi ve uysa sebebi böylelerine sık sık raslanması, görüle görüle bir
alışkanlık haline gelmeleridir. uygarlık sonunda insanlar daha
çok kan dökücü olmadılarsa bile, en azından daha kötü, daha
iğrenç birer cana kıyıcı olmuşlardır. eskiden hak uğruna kan
dökülür, istendiği kadar insan iç huzuruyla öldürülürdü;
çağımızda kan dökmeyi iğrenç bir davranış saydığımız halde
yine de bu iğrenç işle uğraşmaktayız, hem de eskisinden daha
çok. hangisinin daha kötü olduğuna varın kendiniz karar verin.
kleopatra (roma tarihinden örnek aldığım için beni
bağışlayın.) odalıklarının memelerine altın iğneler batırmayı
sever, onların çığlıklarından, kıvranmalarından zevk alırmış.
şimdi siz bana tutacak, bunların çok eskiden, barbarlık
dönemlerinde geçtiğini; şimdi insanlar birbirlerini (mecazi
anlamda) iğnelediklerine göre, şimdi bile barbar bir çağda
yaşadığımızı; bugünün insanları barbarlık çağlarına oranla her
şeyi daha açık seçik görmeyi öğrenmiş olmakla birlikte, henüz
mantığın ve bilimin buyurduğu biçimde davranmayı
beceremediklerini söyleyeceksiniz. birtakım eski, kötü
alışkanlıklar ortadan kalktıktan sonra, bir de sağduyu ve
bilim huylarını kökünden değiştirirse, insanların çok şeyler
öğreneceğine saplanmıştır kafanız. i̇nsanların o zaman bile
yanılmaktan vazgeçeceklerine, başka bir deyişle isteklerini
çıkarlarıyla ters düşürmeyi istemeyeceklerine yüzde yüz
inancımız var. ayrıca insanların bilimden çok şey öğreneceğini
(gerçi bu bence lükstür); insanların gerçekte hiçbir zama
Tümünü Göster