1. 101.
    0
    Ayağa kalktı cin. Üzüntüsünden yıpranmış şekildeydi. "Sen Ademoğlu! Ölümümün ortağı ol hançerinle burda beni öldür. dedi. Kendini teslim etmişti bu laflarıyla. Başta ne yaptığını anlamasam da halini düşününce anlamıştım. Bitkin haldeydi ve arkadaşlarının ölümünden kendini sorumlu tutuyordu. Hiç bir şekilde kaçmayacaktı. Yalnızca ölümüne razı olacaktı. Yanına gittim. Elimi kuşağıma atarak hançerimi geri çıkardım. ses etmesini söyledim. Sadi, yaver ve diğerleri ... Herkes olan biteni izliyordu. Bir suçlunun yargılanıp idamı edilişini... O sırada hançerimin hareketiyle iplerini kestim. Eli bağlı olan cinin iplerini çözmüştüm. Cin dahil herkes şaşkın halde. "ölümün benden değil, allahtandır! Ne bana, hiç bir kimseye öldürme hakkı verilmemiştir. iplerin çözüldü. Esir değilsin. Azad ediyorum çıkmakta hürsün. Sözlerimi bitirmemle cin'e arkamı döndüm. Yavere bakarak "burdan çıkıyoruz sadi ile beraber. sen benimle kal." dedim. Olur şeklinde kafa salladı. Geri döneceğimiz sırada cin seslendi "Ademoğlu yaptıklarımdan dolayı bağışlaman için kendimi sana teslim ediyorum. Senin itaatkârınınım bundan sonra... " dedi.
    ···
  2. 102.
    0
    Arkamı ona dönerek "aramızdasın piyon" dedim. Tebessüm ederek önümde diz çökmüştü asırlık cin. Piyonu ayağa kaldırarak "Ne ben senin efendim olabilirim ne de sen benim kölem. üstünlük ancak takva iledir" dedim. Yalnızca sustu. Bu halini görmekle "yalnız bu akşam susmayacaksın konuşmakla sorumlusun." dedim. Kafamda bir çok soru vardı ve yanıtını yalnız onda bulacaktım. Odada bulunan herkes bağdaş kurarak oturdu ve piyonun benimle olan konuşmalarını dinledi.

    +Anlat kimsin ve hangi mensuba bağlısın?
    -Ben Macricten zuhur Bakefi oğlu Sa'sunum. ehl-i esval kabilesine mensubum.

    Ehl-i esval mı? dedim içimden. Yabancı olmayan bir kabilenin ismiydi. Biraz hafızamı yokladığımda herşeyi hatırlamıştım.
    ···
  3. 103.
    0
    Hatırlamamla kafamda geçmişe, yakın geçmişe, Yaverin yanımda olmasının, Sadi ile piyonla tanışmam ve buraya kadar yol almamın temel sebebine geri dönüyordum. Bilirsiniz Aktarın karısı Zulhaykenin kovuluşunu. Bağlı bulunduğu kabile ile karşı kabile arasında asırlık çatışmalar yaşanırken buna engel olmak isteyen Zulhayke sürgün edilmişti. Çatışmanın son yaşanılanı -veliaht Hayverin cinayeti- suçsuz olan Zulhaykenin üzerine atarak cinniya yı çaresiz bırakmış. son çare olarak beni göndererek ve öldürülen veliahtın kabilesi ile anlaşma sağlamamı istemişti. Zulhaykeyi bu suçtan kurtaracaktım. Anlaşmayı yapacak kabile piyonun söylediği kabileydi. Ehl-i esval kabilesi.

    +Peki bu baskının amacı nedir?
    -Tek amaç, seni esir alarak onlara vermemdi. Bunu yapamayacak olursam öldürmem gerektiğini söylediler. Ancak seni aldıklarında neyi planlıyorlardı gerçekten bilgim yok.

    +Öyleyse öğrenmenin tek yolu vardı. Onların eline esir düşmek..
    ···
  4. 104.
    +1
    9.gecenin ardından 10.gün saat: 08:43 a.m.

    Sadi ile birlikte sabah kahvaltısı. Küçük bir sofrada yetiştirdiği keçinin sütünden elde edilen peyniri, ekmeği ve suyu bulunmaktaydı. bunları yiyorken gözlerim odanın duvarlarında asılı fotoğraflara denk geldi. mezarlıktaki gördüğüm kadını yani annesinin kocasıyla olan bir fotoğrafı ve sadi ile kardeşlerinin bir arada bulunan toplu fotoğrafı vardı. Uzun süre bakınmış olacaktım ki sadi konuşmaya başladı. "resimlerde takındığım o güleryüz uzun süredir yok. Tanıdıklarım kalmadı.tek başınayım. Öyleki bir boşluğa saplanmışım dostum. Öyle bir boşluk ki ne kalkabiliyorsun ne de pes edip kendini bırakabiliyorsun.ne haldeyim" öylece bakıyordum sadece. yaşadıklarının tesellisi olamazdı. Sadi bana katıl birader. Az çok bilgin oldu benim hakkımda. Beraber bitirelim bunu dedim. Gözü ışıldadı. Pekala kardeşim. Ölmek var dönmek yok dedi.

    Kahvaltımızın ardından yola çıktık. Sürücü koltuğunda sadi ve yan koltukta ben vardım. O sırada planımızı konuşuyorduk.

    + sadi bak dostum. bu kafile tanıdığımızın peşinde. buraya gelmemin sebebi onlarla konuşup tanıdğımızı bırakmaları olacaktı. ancak görüyorum ki işler değişti. ben ve seni öldürmek için piyonu takmışlardı. bu saatten sonra ne onlar laftan dinleyebilir ne biz laf anlatabiliriz. Bu yolda tek başına kalmayacaksın. öteki boyutta yaver ve yaver yanlılarının emin ellerinde olacaksın.
    -pekala birader. senin tek başına olman tehlikeli değil mi?
    +yolculuğumun başından tehlikeyi göze alarak yola çıktım. merak etme. dedim.

    sadi susmuştu. belki de konuşma gereği duymuyordu artık. aracın radyosunu karıştırıyordu. ne çalırsa çalsın dinlemeden kanal gezelemeyi devam ediyordu. ses etmedim. bir kaç saat sonrasında varacağımız yere gelmiştik. piyonun tarif ettiği yerdi. ilerisi sert kayalıkların olduğu yerdi burası. Sert kayalıkların olduğu tepenin arka tarafında ehl-i esval kabilesi bulunmakta
    ···
  5. 105.
    +1
    10.gece saat 00:00

    kamp kurduğumuz bu alanda yeterince uykumuzu aldık. yeterince görünmemeye ve ses çıkarmamaya özen gösteriyorduk bu ıssız kayalıklarda. Kayalıklarda olduğumuz süresinde yaver ve piyon sürekli yanımızda bulunmuştu. Onları görebilmemiz için tek gereken geçiş rütieliydi. Elimizde olan yarı kullanılmış mumu yakarak kitabtan okumaya başladım. Sessiz kalmamızdan dolayı fısıltıyla başlayan ritueli her ilerleyen sayfalarda bilinçsiz şekilde sesim artıyordu. En sonunda kun feye kun demekle bizi örten çadır kalkmış sadece mumla beraber kalmıştık. Geçişimizle birlikte yaver ve piyonun yanımızda olduklarını farkettik. Ayağa kalkmamızla işe koyulduk.

    Öncelikle yaver ile ayrıldık. sadi ile birlikte yaver uzaklaşırken piyonda yolu gösterdi. sert kayalıkların olduğu yerden tırmanmaya başladık. karşı ki yerleşimi görebiliyordum artık. Tepede kayalıklarda yazılan arapça kelimeler gördüm. Piyona sorduğumda bunlar bizim sınırlarımızdır. sınırlarımızı ağaç kavuğuna yada kayalıklara işaret ederiz dedi. pekala dedim
    ···
  6. 106.
    0
    aşağı doğru beni tutarak yerleşimin olduğu yere zütürüyordu. Dikkatlice farkettiğimde çoğu yıkık binaların yer aldığı senelerdir kullanılmayan kasabadan farksız değildi. Kasabanın merkezine geçtiğimizde sürüklemeye başladı. Beni gören bir çok cin etrafıma toplanmış öfke dolu bakıyorlardı. Ne olacağını bilmeksizin gittiğim harabede eski bir dökük bir manastıra getirildim. Sağ tarafımda benim adamım olan piyonum diğer sol tarafta ise kabileye mensup zırhlı cinler mevcuttu. Hepsine bakınırken öfke dolu yüzlerinden korkmaya başlamıştım. Gerçekten bir süre sonra olacak olanlardan habersizdim.

    Harabe manastırda bekletildiğim süre içerisinde elim kolum bağlı taşa yan yatırmışlardı. Hırpalanmamak elde değil. Bilerek savunmadım ve oluruna bıraktım. Her şekilde sağ çıkacaktım bu yerden. Piyon gözlerinden ayırmıyordu beni. Her vurduklarında çektiğim haykırışı yüzünde tesir ediyordu. Gözlerim bulanık görmeye başlamıştım yorgunluktan. Kalabalığın arasında fısıltılar gittikçe yerini sessizliğe bırakıyorlardı. Bayılmıştım. piyon bir kabın içinde suyla beni ayılttı ve kuruyan ağzıma su verdi. "Dikkatini üzerine toplama piyon" dedim çaresizlikle.
    ···
  7. 107.
    +1
    Karşımda biri dikiliyordu. Hırpalanmaktan gözlerim bulanıklaşmış karartıyı sadece seçebiliyordum ancak kulaklarım sağlamdı ve duyduğumu unutmazdım. " sığındığın allah sana hiç bir şey yapamaz bu alemde. burası benim!" diyor. bu sesi tanıyordum. Aktarın evindeyken rüyalarıma giren kişiydi bu. sözlerine devam ediyor kara şahıs. vezirim iyi iş yaptın dedi piyona. Bunun üzerine piyon ses çıkarmadı sadece boynunu eğdi. Beni ne amaçla buraya getirdin el-cin! diye bağırdım öyle ki sesim manastırda yankılanmıştı. "Aptal insan! uzun süreden beri seni takip ediyorum. Vezirimi yani piyon dediğin cin tamamen benim kölem. Seni kendine yakın tutarak buraya ikna etmesini sağlamıştım. dedi. Duyduklarıma inanamıyordum. Piyon bana karşı oyun oynamıştı. baskında yapamadığını tuzak kurarak elde etmiş ve beni onun önüne getirmişti. "Herkese güvenmen seni öldüreceğini bilmiyor muydun? velet" dedi. Bunun üzerine ölmekten korkmadığımı söyledim. "Pekala o zaman yalvarılar için zaman kaybetmeyeceğiz direk ölebilirsin."
    ···
  8. 108.
    +1
    beyler?
    ···
  9. 109.
    0
    beyler hikayeyi durdurma kararı aldım devamı gelecektir (bkz: başka boyut gezintileri 2 başkalaşım)
    tüm okuyucularıma teşekkürler görüşmek üzere selametle...

    haftalar sonrası gelen edit hiç bir şekilde anlatmaya niyetim yoktu ancak girilen entry ve inboxuma gelen anlatmayacak mısın? şeklindeki mesajların ardından anlatımıma devam ediyorum.
    ···
  10. 110.
    0
    Kara şahıs elindeki kılıcı vezirine yani piyona uzattı. Öldür hemen şimdi diye bağırdı. Bunun üzerine piyon elindeki kılıcını göğsüme doğru kaldırarak indirmeye hazırlanıyordu. Onun bunu yapacağını aklım ermiyordu. Piyon bunu yapacaksan hemen yap hiç durma diye söyledim. Çaresiz ölümümü bekliyordum... Manastırda öleceğim hiç aklıma gelmemişti. O sırada piyon seslendi --Kun feye kun-- sesiyle kılıcını kara şahsa doğrulttu. Ölümmün bizzat benden olacak dedi. Şaşkın halde ona bakıyordum. Vezir kendine gel dedi. Sen benim kölemsin imkan yok senin bana karşı çıkmana. "Aptal ben piyon değil Yaverim. yanımdaki benim efendimdir. dedi. Senin vezirin dediği cin yani bizim deyişimizle piyondan şüphelenerek hareketlerini izledim. Gecenin bir vakti sizlerle görüşmesiyle foyanız ortaya çıkmıştı. Piyonun kılığına bürünerek efendimin yanında bulundum." Yaver bunları anlatırken etrafımızı zırhlı ve silahlı cinlerle çevrilmişti. Bilmediğimiz bir sona yaklaşıyorduk bunu hissediyordum en azından.
    ···
  11. 111.
    0
    şaşkınlık içerisinde sadece izliyordum olacakları. Yaver yüzünü bana doğru çevirdi. "Efendim çok üzgünüm. size eziyet ederken elimden bir şey gelmedi" dedi. Tebessüm ettim. Zalimin hakkından gelecez yaver diyebildim dilimin dönebildiği şekilde.
    -Aptallar bilerek ölüme atladınız! Yargılanacaksınız hem de en kötü ve gaddar biçimde dedi kara şahıs ve sonrasında çığlık sesini duymamla karartıya hapsoldum...
    ···
  12. 112.
    0
    @205 bu sefer hikaye ben de. bitiriyorum

    Ed: Akşam yoğun entry girişi olacak 10 ve üzeri entry girecem. Reserveleri hazırlayın gözünüz kulağınız burda olsun
    ···
  13. 113.
    0
    Tutukluluk günlüklerim-1

    Onların boyutunda esir vaziyette ben... uyandığmdan bile emin olmayarak gözlerimi açıyorum. Yine karanlık içerisindeyim. Hiç bir ışık yok.. Tüm bedenim sızlıyor.
    Birden içerisi soğumaya başladı yada ben ateşleniyordum. Bu gidişatla hiç şüphesiz kendimi kaybedecektim. Uzun süre sessiz kaldım. Öyle ki zaman anlamsız. Yalnızca yelkovan sürdürüyor hareketini. Bense ondan habersiz. Sessiz kaldığım müddetçe her sesi dinlemeye çalıştım. Rüzgarın uğultusunu, yere damlayan suyun şıp sesini. O an susuzluğumu farkettim, dudaklarım kurumuştu. Anlaşılan tükürüğümü yutmaya devam edecektim.

    Sessizliğimi bozdum. "iblisin dölleri" diyerek bağırdım ortalığa. birinin lafımı duyucağını umuyordum. Ardından bir ses peydah oldu. biri tarafından yüzüme yumruk atılmıştı. Vücudumun çeşitli yerlerine yumruk ve tekmelerin devamı geldi. Karşı koyamıyordum. Sadece dayağa razı oldum. Aldığım darptan bayılmışım. Üstüme dökülen kaynar suyun etkisiyle geri ayıldım. suyun etkisiyle Yandım!! diye bağırınca yeniden suratımda yumruğu hissettim. Anlamıştım... ses çıkardığımda beni döveceklerdi. Dövmeye devam etti. Yediğim dayaktan dolayı yeniden bayıldım...
    ···
  14. 114.
    0
    Tutukluk günlüklerim-2

    Daha ne kadar devam edecekti esaretim? Ne kadar devam edebilecektim bu acılara? Burası benim mezarım mı olacaktı? Yaver yaşıyor muydu yoksa ölmüş olabilir miydi? Ya yaşlı aktar ve karısı zulhayke ? Uyandığımda kafam bu soruların yanıtlarıyla meşguldu...

    Güneşin doğuşu ile kaldığım mahzenin tavanındaki deliklerden ışık süzülüyordu. O an kafamı kaldırıp kısık gözlerle etrafıma bakındım. Tek gördüğüm berbat bir yerde olduğum. Altımdan lağam suyuna benzer pis bir su akıyor. Bu kokuyu hissetmemek için burnumun olmaması gerek. Etrafım parçalanmış kaya ile örülmüş yüksek duvarlarla çevrili. Yalnızca karşımdaki duvarda kapı aralığına benzer boşluk var. BEn de o duvarlardan birine asılı haldeyim. O an bedenime baktım. içler acısı.Her yerim, aldığım darptan dolayı kan içerisinde. Demir kelepçelerden ellerim ve ayaklarımda zedelenmeler ve morluklar oluşmaya başlamış. Açlık ile beraber dayanılmaz bir acı var. inliyorum yalnızca. Susmak bana göre değilmiş meğer. Ne kaçış yolu ne de bir kurtuluş hiç bir şey düşünemiyorum. Gün boyunca "Bu da geçer ya Hû" diyerek sayıklıyorum. Ne sevinçli günlerim benle kalır ne de kederli acılı günlerim... Bu da geçer ya Hû
    ···
  15. 115.
    0
    ormandayım. Ayakta beyazlara bürünmüş halde. Kafamı yukarıya kaldırdığımda yeşil ağaçlar ve ötüşen kuşlar görüyorum. Etrafıma bakınarak yürümemin ardından patika karşıma çıkıyor. Mutluluk belki biraz da huzur. Suratımda gülümseme... Birini bulurum ümidiyle patikayı takip ediyorum. umduğum gibi karşıma biri çıkıyor. uzaktan sesleniyor bana.

    -Gel buraya kardeş! diyor. Ona doğru koşar adımlarla gidiyorum. Bir terslik... koştukça mesafe hiç kapanmıyor. halen aynı uzaklıktayız. Nefes nefese kalıp duraksıyorum ve dizimin üzerine çöküyorum. Onu görebilmek için kafamı yeniden kaldırdığımda bu kez göremiyorum. ortalıktan bir anda kaybolmuştu. -Yetişemedim diyerek kendime bağırdım. O sırada omzumda bir el... Hoş geldin kardeş diyor bana. Baktığımda güzel yüzlü biriydi. Sakallı ve yeşil gözlü. Elini uzattı ve elimi tutup kaldırdı. Gel bizimle yemek dedi. peki dedim. Tam o sırada karşımda bir kapı. Hayretle kapıya bakındım. o kapının orda olmadığından şüphem yoktu.
    ···
  16. 116.
    0
    Kapının içinden geçtiğimde kendimi tekke de buldum. bir çok mürit çeşitli işlerle uğraşıyorlardı. Bana seslenen adam sofrayı göstererek:
    - Uzun yoldan geldin. Acıkmışsındır istedğiğn kadar yiyebilirsin dedi.
    Ona bakmadan sofraya oturdum. bir kaç kişi ile yemeğimizi yedik. Doyduğumu hissedince bana şarap ikram ettiler. "Bunu içemem. Bana haram kılındı." dediğimde seni sarhoş edecek olan haramdır. Bu helaldir dediklerinde şaraptan tek yudum aldım.

    O sırada tüm insanlar büyük kapıya doğru yöneldiler. O tarafa doğru ilerliyorlardı. Ben de onları takip ettim. Kapıdan geçtiğimde büyük bir salon la karşılaştım. Yüksek duvarlar ve kubbeli bi tavanı vardı. Yerlerde insanlar... Herkes bir yer bulmuş ve oturmuşlardı. Birisi beni dürterek ön saftan yer gösterdi. Oturdum. Karşımda bu tekkenin şeyhi olduğunu düşündüğüm bir zât vardı. ve sohbetine minik hikaye ile başladı...
    ···
  17. 117.
    0
    Evlatlar kulak kesilin ve beni iyi dinleyin!

    Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara, kendisine yardım edecek, yiyecek ve kalacak yer verecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler, Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini söylerler. Şakir, bölgenin en zengin kişilerinden biridir. çok zengin olan Haddad isimli çiftlik sahibi ile komşudur. Şakir, dervişi çok iyi karşılar ve birlikte yiyip içerler. Nihayet ayrılmak vakti gelir. Derviş, Şakir'e, "Böyle zengin olduğun için şükretmeyi unutma" der.
    Şakir, "Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer... " cevabını verir.
    5-10 yıl sonra, dervişin yolu aynı bölgeye düşer. Şakir'i arar; sorup soruşturur. Köylüler, "O iyice fakirledi, şimdi Haddad'ın yanında çalışıyor" diye bilgi verir. Derviş, Haddad'ın çiftliğine gider, Şakir'i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü kıyafetler vardır. Üç yıl önce bir sel felâketine uğramış, sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Şakir, bu defa dervişi, son derece mütevazı olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır. Derviş vedalaşırken, Şakir'e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğu söyler. Şakir'den şu cevabı alır: "Üzülme... Bu da geçer... '
    ···
  18. 118.
    0
    Birkaç yıl sonra dervişin yolu yine aynı köye düşer. Haddad ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şakir'e bırakmıştır. Şakir, Haddad'ın konağında oturmaktadır, kocaman araziler ve binlerce sığır ile yine yörenin en zengin insanıdır. Derviş eski dostunun zengin olmasından dolayı ne kadar sevindiği söyler ona ve yine aynı cevabı alır: "Bu da geçer... "
    Bir zaman sonra derviş, bölgeye geldiğinde Şakir'i arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir'in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: "Bu da geçer... "
    Derviş "Ölümün nesi geçecek" diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Şakir'in mezarını ziyaret etmek için geri döner ama ortada ne tepe ne de mezar kalmıştır. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir'den geriye bir iz dahi bırakmamıştır.

    O aralar ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki ,mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın…Hiç kimse Sultanı tatmin edecek böyle bir yüzük yapamaz. Sultanın adamları da bilge Derviş’i bulup yardım isterler. Derviş, Sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük Sultan’a sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır: “Bu da geçer” yazmaktadır.
    ···
  19. 119.
    0
    O an içimden bir ses kopar. "Bu da geçer ya Hû" dememle mahzende uyanmam bir olur. Gözüm dervişi ve onun müritlerini arar ama bulduğum tek şey kara şahıstır.
    ···
  20. 120.
    0
    acil işimden dolayı yarın devam ediyorum ...
    ···