1. 26.
    +1
    Onlar ki ne neşelenmeleri için günahlara mahkumdurlar ne de ağır başlılıkları bir sevap kapısıdır.
    ···
  2. 27.
    +1
    Tukendi gitti apansiz
    ···
    1. 1.
      0
      Hiç de değil.
      ···
    2. 2.
      +1
      Bazen uğradığımda kafama esenler için yazmışımdır..
      ···
  3. 28.
    +1
    Nereye baksam aynı tükeniş. Hep...
    ···
  4. 29.
    +1
    Allah bana vereceği herşeyi vermiştir. Yarın birgün vermediği bir şey verirse işte o ben bu ben değilim.
    ···
    1. 1.
      +1
      şofbensin *
      ···
      1. 1.
        0
        pis. (bkz: swh)
        ···
  5. 30.
    +1
    Balkona çıktım bıraktığım sigaraları içiyorum kafamda.
    ···
  6. 31.
    +1
    Hayatım boyunca kimi dövdüysem Üni bitirdi amk
    ···
  7. 32.
    +1
    entarim burada dursun okuyacağım
    ···
  8. 33.
    -1
    ay buraya da şarkı attırabilir miyim biraz

    http://youtu.be/fMTPKbbBbxU
    ···
  9. 34.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=WRMnpbk4MYA

    • ** Kahramanın yolculuğu***

    Edebiyatta kahramanın yolculuğu denen bir şey vardır.

    Sıradan dünyası içerisinde, konfor alanında yaşayıp gitmekte olan kahramanımızın başına birşey gelir, dünyanın sıradan olmayan esrarengiz tarafından, perdenin arkasından sızan bir şey, onun sıradan hayatının orta yerinde belirir. Bu durum genelde bir sorunun habercisidir. Kahraman başta bunu inkar etse de sonradan kriz derinleşir ve karşısına çıkan, sırlara hakim bir usta, onu bu krizle başa çıkabileceği ve sahip olduğu kapasite hakkında ikna eder.

    Kahraman bunun üzerine yola çıkar. Zorluklar ve düşmanla yüzleştikten sonra, en büyük sınavın kendisine karşı verilen sınav olduğunu anlar, kendisini yener, dönüşür ve sonunda da hem aynı hem de bambaşka bir kişi olarak sıradan dünyasına geri döner.

    Lakin artık sıradan dünyanın da, perdenin arkasındaki esrarengiz dünyanın da bir ayrımı kalmamış, herşey yeni bir anlam örgüsünce birbirine bağlanmış ve kahraman kemâle ermiştir.

    • **

    Bunu neden anlattım?

    Zira ben de böyle bir yoldan geçtiğime inanıyorum artık.

    Zamanında umarsız üniversite öğrencisinin tekiydim. Konfor alanımdan dışarıya çıkmıyor, o alanın talep ettiği formül dışında bir akılla düşünmüyordum.

    Sonra birşeyler oldu. Hayatın dönüm noktaları peşpeşe geldi ve basitçe atlatabileceğim kriz, gittikçe derinleşirken beni de içine çekip yuttu. Öyle ki, artık gitmek zorundaydım.

    Nitekim mekanda olmasa da, algıda, kişilikte, ve beni ben yapan herşeyde süren bir yolculuğa çıktım. Fikirlerim, inançlarım, bakışım, çevrem, yaşantım... Herşey değişti.

    Yolculuk 2 yıl sürdü. Aynı kahramanın öyküsünde olduğu gibi bu yeni dünyada yol almamı ve gözümdeki perdenin kalkmasını sağlayan ustalarım oldu. Zorluklarla sınandım, sabrımın varabileceği uç noktaları kendi şahsımda yaşadığım türlü gerilimde tanıdım. O zamanlar yolculuğumun ortasındayken, bunun bir sonu olacağına inanmıyordum.

    Lakin her şey gibi yolculuğun sonu da geldi çattı, kendisini kurtarmaktan aciz adamın, dünyayı kurtarma macerası, kahramanın öyküsünün aksine, hüsranla son buldu. Sınavın en zor kısmı da buydu. Tüm gemileri yakmak üzereyken tekrar tutunacak bir dal bulup, içinden çıkmak için çırpındığım hayata bir noktasından geri dönmek.

    Mutlu muyum? Sanırım değilim. Yolculuğun bende bıraktığı pekişmiş bir öfke ve farkındalık ölene kadar beni terketmeyecek. Kalbi kırık, vicdanı paramparça ve sessizliğe gömülmüş şekilde terkettiğim köye dönüyorum sonunda.

    Son bir şey kaldı yapmam gereken. Yolculuk sırasında heybemde sürüklediğim şeylerden, fikirlerimin önce beşiği, sonra zindanı olan şeyden, kitaplarımdan kurtulmak.

    Artık onları da elden çıkarmaya karar verdim. Kabullenişimin son aşaması bu. Öğrendiğim şeylerin, beni ben yapan şeylerin dünyamızda karşılığı yok. Hatta dünya, bunların tam karşısında, zıttına bir yönde gidiyor. Tüm olumsuz öngörülerim gerçekleşmiş, belki bir kaç kez de hayalkırıklığına uğramış olarak, bu devri kapatıyorum.

    Bitiyor. Bitti.

    Beni nasıl bir yarının beklediğini, dönüp dolaşıp vardığım başlangıç noktamın bu yeni ve çirkin anlamıyla ne getireceğini, zaman gösterecek.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 35.
    +1
    -deizmin yükselişi-

    islamcılık, çatışmacı bir ideoloji olarak din kozmetiğiyle bir yere kadar gelebildi. dünya düzeninin dışında kalmamaya ve onu, onun içinden dönüştürmeye zaten çok evvelden, islam beldesi, islam devletine dönüştüğü gün karar vermişlerdi.

    şimdi müslümanlar, eklemlendikleri dünya düzeni içerisinde ortasınıflaşıyor, burjuva devletin yoğurabileceği yerlerini yoğuruyor, yoğuramadığı yerlerini boyuyor fakat harcına asla katılıp onun hammaddesini değiştiremiyor. bilakis, değdiği her yeri, vaktinde saldırdığı şeye dönüşüyor. zira sınıflılığın harcı, devletin ve hiyerarşik toplumun harcı biriciktir, ya onu çöpe atar ya da onun içinde kaybolursunuz, üçüncü yol yoktur.

    işte bu ortasınıflaşma ivmesi içerisinde, din de atılacak yüklerden biridir, sekülerleşmek onun yazgısıdır. yaratıcı önce metafiziğe indirgenip erişilmezleşir (klagib din), sonra anlaşılmazlaşıp sözlerini yitirir ve yaratıcının varlığından evvel sözleri terk edilir (deizm), en son yaşam pratiğinden tamamen silinmiş ve insanın tarihsel varlığı hakkında hiç bir şey söylemeyip onu sadece birey olarak ele alıp ödüllendiren ya da cezalandıran bu tanrının varlığı da tamamen inkar edilir (ateizm). ki bu oldukça kolaydır, zira insanlığı tek tek birey birey ele alan o tanrı, kişileşmeye maruz kaldığı raddede ölümlüleşir ve ölür, o artık yoktur, bu haliyle de hiç var olmamıştır. rahmetinden beri, tarihten gayrı bir rab, hiç’in ta kendisidir. bireysel pratik içerisinde, tüm dokungaçları soyutlaşmış olan bu tanrının kendisi ne kadar hiçleşmişse, kulu da bir o kadar binleşmiş, kaderinin anlamından uzaklaşmıştır.

    gelgelelim dinlerin fosilinden arta kalan dna’larla inşa edilmeye çalışılan seküler etik de bu dönüşüme karşı duramaz. insanın adanışı ve aldanışı eksenindeki merkezlerin koordinatları saptıkça, çoğulculuğu kuran tüm zemin yerle bir olur, ilkellik yerini donanımlı bir vahşiliğe bırakırken tüm dayanışmacı kaideler çürüyüp gider, ortaya çağımızın pisliği dökülür. ataları kırsaldan kente göçerken kolpalaşan torunlar, nihilizmin, nihilizmi bile tanımayacak kadar uç bir formunu yaşamaya başlarlar.

    işte burası cehennemdir. ciks tatmin etmekten uzaktır, uyuşturucular uyuşturmaya, zaferler galibiyet duygusu yaşamaya yetmez. bilgi cehalete, varlık kıtlığa hizmet eder hale gelir. insan, ta en başından yanlış insan oluşunu kurgulayarak geldiği bu yerde neyi tutsa elinde kalır. geçmişin filozofları, günün şairleri, yarının önderleri onu kurtaramaz. dönüp ölüme bakar, kesin bir son gibi görünse de ölümün anlamsızlığı bireyi daha da boş bir kafanın tuzağına düşürür.

    artık yaşamaya da düşünmeye de değecek bir şey kalmamıştır.

    varlığı bir imajdan ibarettir ama bu görüngeyi estetik gibi antik cetvellerle ölçmeye yakınsayacak bir zemin de yoktur.

    böylelikle, hayvandan aşağı, teçhizatlı bir bakteriye denk sayılabilecek, asimetrik bir hayat yaşar, ve sormadığı tüm soruları ve bulmadığı tüm cevaplarıyla ölür.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 36.
    +1
    Morrowind'den sonra Skyrim pek yavan. Ortam, doğa falan güzel gibi ama Vvardenfel'in derinliği, Shivering Isles'ın atmosferi bi zerre yok son oyunda. Daha oyunun başında zaten koskoca kent krallığının soylusu ilan ediliyorsun. Morrowind'deki gibi seçilmiş bir kahraman olduğunu kimseye kanıtlaman gerekmiyor, Oblivion'daki (-ki onu da Morrowind kadar sevmem) gibi kendini olayların ortasında ama görece mantıklı bir pozisyonda da bulmuyorsun.

    Altını doldurmadan kuru kuru "Kader seni seçti, şimdi gibtir git dünyayı kurtar." diyorlar, "Ha, peki." diyip gidip yapıyorsun.

    Lan bi hikayenin bir derinliği olur.

    Bir defa oyunda keşif hissiyatı berbat. Keşif ndıbına yaşanan tek şey dere tepe, yer yurt görmek. O dünyanın insanları ne yer nasıl yaşar, gelenekleri nelerdir... Hiç bir şey yok.

    Büyü sistemi inanılmaz zayıf. Seviye atlama kısmı inanılmaz zayıf.

    Görevlerin olduğu yeri "AHA BURA" diye adamın gözüne gözüne sokuyorlar. Morrowind'de sana yolu tarif eden kişinin dediklerini dinlemen gerekiyordu.

    Oyunda hiçbir npc ile görev için gereken 2-3 cümle dışında "Bu nediyor yahu?" diye bir diyaloğa girmiyorsun.

    Oyunda hiçbir şekilde "Hmmm bundan birşey öğrenirim ben" diye bir kitap okumuyorsun (skill verenleri demiyorum, salaklaşmayın) çünkü kitaplar sana oyundaki deneyimini değiştirecek hemen hiçbirşey anlatamıyor. Anlatsa da "Aa bu muymuuuuş?" demiyorsun. Misal, gezgin şairin biri Whiterun'daki dükkanları ve o dükkanları işleten kadınları anlatmış kitabında, hani "sevgili" arayan olursa diye. Kitabı okudum, sonra gittim o kadınlarla da tanıştım. Tek bir diyalog seçeneği yok "Senin hakkında bu yazılmış ablacım, ne diyon?" diye... Ya da öğrendiklerini kullanıp o kadınlara iltifat falan edip alışverişi ucuza getiremiyorsun. Ha ama soran olursa Skyrim iyi rpg. Lan herhalde insanlar rpg ne demek bilmiyor.

    LAN OYUNDA GERiZEKALILAR ATLAYIP ÖLMESiN DiYE YÜKSEK BALKON GiBi ALANLARDA AŞAĞI ATLAMAYI KAPATMIŞLAR.

    Oyun açık açık "tamam lan kes, fazla konuşma, git onu bunu döv lan işte daha ne tatava yapıyon." diyor. Görevler desen çoğunlukla "Te orada bişey var, gir mağaraya milleti kes, mağaradaki en güçlü adamın cebinden büyülü cevizi al getir." ayarında.

    Oyun az daha zorlasa resmen kendi kendisine oynayacak sen seyir bakıcan. Az daha yavanlaşsa Marvel filmi olacak. Efekt efekt efekt, kavga kavga kavga, derinliği olmayan epik gaz biriki sahne ve yine aynı tatta bi son. Bitti gibtir git.

    Bu nedir ya...
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    +1
    Çok emin değilim ama sanırım italyan yapımı silahlar osuruk sesi çıkartıyor.
    Rus yapımı silahlar dağıldı dağılacak gibi ses çıkarıyor.
    israil yapımı silahlar ağlak.
    ingiliz yapımı silahlar "aksanlı" gibi
    Amerikan yapımı silahlar normal gibi.

    Tamamen uyduruyor da olabilirim, silahtan anlamam pek zaten.

    https://img-9gag-fun.9cac...oto/a83LLrZ_460svvp9.webm
    ···
  13. 38.
    +1
    birinin ufkunda altın kaplı kaf dağı
    başka birinin yatağında cerahat kabı
    öbürünün aklında soru yumağı
    benimse kulağımda dinlemesi güç bir şarkı
    oldun günün sonunda.
    bekleme, herşey yolunda.
    ···
  14. 39.
    -1
    ideoloji sandığınız şeyler bazen hiçbir tarafgirlik barındırmayan alışkanlıklar olabilir. bazen bambaşka bir zamana ait ruhun kalıntısı bazen de başka bir coğrafyanın doğrusu olabilir.

    bazen de ölümle yaşam arasında, bitki olmakla biri olmak arasında, yitip gitmek ve şuurunu tamamen yitirmekle, güçlükle de olsa insan kalmak arasındaki ince çizgi de olabilir.

    https://img-9gag-fun.9cac...oto/av87ENX_460svvp9.webm

    bu kadını yargılamadan önce, "Goodbye Lenin" adlı filmi izleyin.
    ···
  15. 40.
    +1
    biri yazar profilimi çomaklıyor.

    hoşgelmiş.
    ···
  16. 41.
    +1
    Falcon 9'un fırlatılışını izledim. insanoğlu gerçekten çok büyük işler başarabilecek güce sahip.

    Ucuz duyar kasmak istemiyorum -kaldı ki pek çok konuyu da derinlemesine araştırıp sorgulamayı severim zaten- fakat okuduğum ve gördüğüm onca şeyden sonra konu bir noktada şuna geliyor:

    Uzayı fethetmeyi kafasına koymuş bir canlı türü, kendi içinde adaleti sağlayamıyor ve açlığı, savaşı kesemiyor. işte üzücü olan bu. Bu kadar incelikli olmamıza rağmen bir yandan barbarlığımızı da sürekli güncelleyip duruyoruz.

    insana nefret ve hayranlıkla bakıyorum. Merakı ve inadı beni ne kadar büyülüyorsa, vurdumduymazlığı ve gaddarlığı da o kadar midemi bulandırıyor.

    Kendimizi aşmak için çok fazla şeyden ödün vermek zorunda bile değiliz. Yine de -nedense- olmuyor.

    Geleceğimiz hep muğlak mı kalacak? Huzur ve güvenin herkes için mümkün ve otomatik olduğu bir dünya imkansız mı?

    Bunlar basit düşünceler farkındayım. Lakin yine de bazen bir şeyi olduğu gibi, yorumlamanın cılkını çıkarmadan, sade şekilde, insanın kendisine hatırlatması gerekiyor.
    ···
  17. 42.
    -1
    En çok tiksindiğim şey, sosyal medyadaki entelektüel fenomen. Günümüzde herkes öyle ya da böyle bir şekilde bilgi ve dijital ortamla haşır neşir, herkes çevrim içi olduğu sürece enerji ve veri tüketiyor, ekseriyetle de dokunulmaz bir çöp üretiyor.

    Lakin bu pislik tipler, tükettikleri verinin miktar ve çeşitliliğince, tüketime yabancı, steril bir duruş çiziyorlar. Baygın bir aykırılığın getirdiği ısmarlama öteki rolü oynanıyor.

    Anlamıyorum, yediğin pizzanın üstünde, diğer herkesinkinden daha fazla malzeme, protein, yağ vs. olunca, nasıl herkesin yaptığından daha sıkı bir perhiz yaptığını iddia edebiliyorsun? Okuduğun, yıpranmış ve tartışıla tartışıla bakir yeri bırakılmamış filozofun üzerine milyonuncu tekrarı yazılan mavra mı seni erdemli kılan şey? Bürokratik sürçmelerce kısıtlanan yüce tüketiminden zoraki ettiğin feragat mı?

    Kimsin? Değerin ne? Ne çözdün ki? Bir paragrafta varlığın sırrına eriyorsun, başka bir paragrafta sahilde içip güzelleşmedesin. Daha ne kadar yavanlaşacaksın? Daha ne kadar en korktuğun şey olan alelade bir klişeye dönüşeceksin? Kendi canını yakamıyorsun, incinemiyorsun, içine girdiğin hiçbir şeyden eksilerek çıkamıyorsun, insanın eline aldığı ilk taşla beraber başlayan saçma sapan bu hikayenin ömrü kadar eski bir zırvalığın en güncel hâli olarak hakiki bir şey sunmaktan acizsin.

    Buna rağmen özgünlük iddiasındasın.

    Herkese kendisi pazarlanırken ve herkes kendisine satılan kendisini açlar gibi alıp kendince yatırımdan yatırıma koşarken, sen kimsin ki, kendini piyasada bulmadın da, kendini aykırılıkta inşa edebildin?

    Toksun. Tok olduğun kadar da yoksun.

    Ne kadar zor, kusmadan seni izlemek ve seninle konuşmak…
    ···
    1. 1.
      0
      sefaletinin ilacını kuram/kelam evreninde arayan şuursuzun biri basmış çuguyu.

      ölmeden önce son dileğin ne olacak deseler "nitelikli orta sınıf mensubu solcular, entelektüeller falan komple anırarak gebersin." derdim.

      bilmezden gelme cüretini gösteriyorlar ama ben yemem. kapitalizmin itici gücü artık emek sömürüsü ve üretim değil. tüketim. Yani: Netflix hesabın varsa, kasma, muhalif falan değilsin. Ve hayır, herşey seri üretim mahsülü olsa da, bir şeyi sadece tüketmek ile, kültürü ile tüketmek arasında fark vardır. Herkes su içer, ama yalnızca müslümanlar çömelip besmele çekerek su içerler. Yani tüketimin ruhu, tüketilen eşyaya değil, tüketicinin tüketim tarzına gömülü bir artık boyuttur. Ve -zoruna gidene kafam girsin- salt tüketen değil, tarz ve kültürü ile tüketen, tüketimin ruhuna eren kişi, ("konformist" bile demekten hicab duyarım) yavşak bir huur çocuğudur.

      ha bir de: sosyalist, bu uğurda gerçek anlamda fedakarlıklar yaparak mücadele etmiş olana, aydın ise halkı doğru eylemliliğe sevkedebilene denir.

      şimdi gibtir git oku Deleuze'ünü.
      ···
  18. 43.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=f116YZsKuAU
    ···
  19. 44.
    +1
    Sözlükten bütün kadınları kovana kadar rahat yok demek ki. Hangisi daha kötü emin değilim, hedef haline geleceğini bile bile "Beyler bakın burada ne var!" diyen sözlük kadınları mı yoksa onları örgütlü şekilde linç etmeye çalışan, mobbing bağımlısı amsalakların çabası mı?

    not: gelecekte kimlerin moderatör ya da admin yapılacağına göre bu konudaki görüşüm değişebilir ya da derinleşebilir.
    ···
  20. 45.
    +1
    ciddiye almıyordum. bana "sıkıntıdasın" dediklerinde, herşeyin benim kontrolümde olduğunu, kendi eylemlerimin sonuçlarını yaşadığımı düşündüm hep. kaderimin kontrolü hep bendeymiş, gibi geldi bana.

    diğerleri depresyona girerken ben kıs kıs güldüm onlara. "üzülmeyi kaldıramayan zavallılar" dedim. onlar bunalırken ve bunalımdan kaçmak için yırtınırken, ben "gerçekliğin kendisi bir bunalımdır zaten, bunalım, alınıp verilen nefestir." diyordum.

    çünkü onlar gibi olmadığımı zannediyordum. çünkü güçlü olduğumu düşünüyordum. intihardan bahseden insanların ilgi huursu olduğunu savundum hep. alt tarafı birazıcık takdir edilmeye ihtiyaçları vardı.

    bana da hep "rahatsızsın" dediler. dinlemedim. neden dinleyeyim ki? ben hiç kendimi jiletlemedim, hiç kendimi yaralamadım ya da kendime eziyet etmedim. ben hiç kendimden nefret etmedim.

    sonra aklına fikrine güvendiğim biri en sonunda derdimin ne olduğunu anlattı bana. bunca zamandır gözümün önünde olan şeyi görmemiştim. tüm inançlarım, fikirlerim, yazıp çizdiklerim, bedene ve bedenden temellenen beşeri sisteme saldırma üzerine kuruluydu hep. beden bitmeliydi. bedensel deneyim sönmeliydi.

    onca okumuşluğuma rağmen aradaki bağlantıyı nasıl göremedim bilmiyorum. ama bana söylenen tek cümle yetti.

    "sen ölmeyi istiyorsun, senin bedensiz ve hissiz transhümanist ütopyan, thanatos'un ta kendisi. senin derdin kitleleri kurtarmak değil, ölmek."

    evet, şimdiye kadar ölmeyi isteyen herkesle alay ettim. çünkü hayat öylesine anlamsızdı ki, başı gibi, ortası gibi, sonu da absürttü hayatın. alabildiğince dangalakçaydı "ölüm"ün kendisi. şimdi düşünüyorum da, ölümle ne kadar içli dışlı olduğumu kendimden bile saklamışım. başkaları açık açık kendilerini öldürmeyi planladıklarını söylüyorlardı. ben eğleniyordum. bence insanın böyle söylemesi, iğrenç bir zayıflıktı çünkü.

    o iğrenç zayıflık olarak görüğüm şeyin tuzağına düşmemek için hep kendimden kaçmışım. ölmeyi ne kadar çok istediğimi saçma sapan hezeyanların pençesinde kıvranırken sarfedilebilecek seçmece edebiyatta bulmadım ben. ölümü reddetmeme rağmen ölümü kastettiğim söylendi bana. ölümün aksini kastettiğimi düşünürken, ölmeyi ne kadar çok istediğimi dile getirmişim ben.

    artık hayat çok daha boş. artık "şeyler" çok daha sığ ve yavan. çünkü karşısında tepkilenme zarureti hissettiğim hiçbir şey için çözüm sunmamışım. adaletten, eşitlikten ya da bireysel hayatımla ilgili pek çok şeyden bahsederken takındığım tavır, aslında tek bir net sona bağlanıyormuş.

    kurtuluş formüllerimin hepsi yalanmış. aslında nihai bir çıkış düşünemiyormuşum. o halde bütün problemleri tek bir çatı altında toplayamıyorsam, zaten benim, kendimde ya da çevremde gördüğüm sorunlarla alakalı tüm bulgu ve kurgularım beyhude demektir.

    bu yazıyı buraya yazıyorum çünkü başıma ne geleceği konusunda pek bir fikrim yok. hâlâ ölmek, ölü olmak bana çok uzak geliyor. ama yenilerde şunu da farkettim.

    evet, kesinlikle ölmeyi planlamıyorum, ama son 10 yıldır yaşamayı da planlamıyorum.

    yardıma ihtiyacım var galiba. ölmek istemiyorum. ama sonumun yakın olduğunu hissetmeye başladım artık. kontrolümü yitirecek kadar cesaretlenmeyi bekliyorum.

    "Run Boy Run! This world is not made for you"
    Tümünü Göster
    ···