/i/İnanç

İnanç
  1. 1.
    +2 -2
    incil haktır. kimseden para almadım, yaşadıklarım buna itti beni, uzun yazı olucak bu yazacağım altında.
    hiç oxumayacaksanız en azından çügü yerine şuku atın okuyacaklar okusun.

    Bu yazıcaklarımı incili, tevrat, zeburu tamamen kanıtlamayasa bile sizin için tanrısal varlığın olduğunu kanıtlar. şimdi diyeceksiniz gibtiğim değişiği napıyor daha önce müslümanlar denedi bende bi başlık yazayım dedim malum eskiden(sözlüğe kaybolduğum günlerde) nickten nasıl bir müslümandan hristiyan olduğumu anlarsınız.

    bu dünya sadece ölümdür. ölümden kurtuluşumuz için daha Yaratılış kitabında bir Kurtarıcı'nın ilk müjdeleri verilir.

    Ana çıkarmanız gereken dersler bunlar ancak illa bilimsel olarak yorumlayacağız diyorsak, Kutsal Kitap bilim ile asla ters düşmez. Şunu unutmamak gereir ki anlatım dili olarak 3500 yıl önceki insanların da anlayacağı dilde anlatılmıştır. Fakat günümüzde de kelimeleri doğru yorumlarsak hiç bir sorun olmuyor:

    ÖNCELiKLE ŞUNU ARADAN ÇIKARALIM. KULLANILAN "GÜN" KELiMESi iBRANiCE ASLINDA "YOM"'DUR VE HEM "GÜN" HEM DE ÇAĞ ANLAMINA GELiR. KISACASI 6 MiLYAR YILDAN BAHSEDiLiYOR OLABiLiR

    GÜN 1
    yazdı:
    Yaratılış 1:1Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
    Yaratılış 1:2 Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.

    Kutsal yazılar ne diyor? Gök (evren, güneş sistemi, dünya, vs.) ilk "gün"den önce yaratılmıştı, ondan da önce "Başlangıçta" diyor, yani tüm evren zamanın içine yaratıldı, zamanın kendisini yaratan da Tanrı'dır ve zamanın dışındadır. (Yaratılış 1:1 ~14 milyar yıl önce) Yani önce zaman yaratıldı ve hemen ardından Büyük Patlama oldu.

    Bilim bize tüm gezegenin oluşumundan kısa bir süre sonra küresel bir denizle kaplı olduğunu söyler (1).
    Kutsal Kitap'daki başka ayetler bize Dünya'nın merkez olmadığını, diğer göksel objeler tarafından kontrol edildiğini söyler (2).
    Yaratılış 1:2 de Tanrı'nın yeni oluşan dünyanın sularının üzerinde "dalgalandığını" görürüz (4.4-3.8 milyar yıl önce, (3)).
    Bilimin bize söylediği ilk tek hücreli canlılar bu sularda oluştu (4).
    "Dalgalanmak" olarak çevrilen ibranice kelime raçaf Eski Ahit'te iki kere kullanılmış. ikincisinde bir kartalın yavrularına bakmasını anlatır (5). Bu yüzden raçaf kelimesi Yaratılış 1:2 de Tanrı'nın ilk yaşamı sularda yarattığı anldıbına gelebilir.

    yazdı:
    Yaratılış 1:3 Tanrı, "Işık olsun" diye buyurdu ve ışık oldu.
    Yaratılış 1:4 Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı.
    Yaratılış 1:5 Işığa "Gündüz", karanlığa "Gece" adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu.

    Hem bilim hem de Kutsal Kitap (6) bize dünyanın yaratılışında yoğun bulut ve gaz katmanları olduğu için yüzeyinin karanlık olduğunu söyler. Yaratılış 1:2 "engin karanlıklarla kaplıydı" der. Daha sonra Tanrı "Işık olsun" (Yaratılış 1:3) dediğinde bulut katmanının büyük kısmını temizlendi. Bu zaten yaratılmış olan Güneş'in ışığıydı. Artık "ışıkla karanlığı ayırıyordu"(Yaratılış 1:4). Bakın önceden de IŞIK (güneş) var ama daha yeni karanlıktan ayrılıyor... GAZ KATMANLARI ZAMAN iÇiNDE KiMYASAL TEPKiMELER OLDUKÇA VE DÜNYA SOĞUDUKÇA DÜZENE GiRDi.
    Kutsal Yazılardan güneşin zaten yaratılmış olduğu ve dünyanın hali hazırda kendi ekseninde döndüğü aşikar çünkü ışık(gün) ve karanlık (gece) var. (Yaratılış 1:5)

    diğer günleride post şeklinde atıcam
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    0
    bende Hristiyan ım hangi mezheptensin ?
    ···
    1. 1.
      0
      Her Mezhepçi Protestan
      ···
  3. 3.
    0
    hortttttttt
    ···
  4. 4.
    0
    12-Pitom ve Ramses Kentleri:Tanrı’nın Musa’ya esinlediği beş kitaptan ikincisinde, israiloğulları’nın Firavun için Pitom ve Ramses adlı hazine kentlerini inşa ettikleri anlatılır. Bu olay Mısır’dan Çıkış 1:11’dedir. Daha sonra aynı kitapta önceleri saman kullanarak tuğla yaptıklarını okuyoruz. Daha sonra anız kullandılar çünkü bu amaçla kullanabilecekleri saman artık onlara verilmedi. Naville 1883’te ve Kyle 1908’de israilliler tarafından bina edilmiş bir şehir olan Pitom’da, alt kısımların, iyi kesilmiş samanla doldurulmuş tuğlalarla yapılmış olduğunu görmüştür. Bu arkeologlar orta kısımlarda daha az saman kullanıldığını bunlarda anız olduğunu görmüşlerdir. Üst kısımlar ise saf kilden yapılmıştır. Bu kısımlarda hiç saman yoktur. Kutsal Kitap anlatısını okuyup da, arkeolojinin Kutsal Kitap’a sağladığı muazzam doğrulama karşısında şaşırmamak elde değildir.

    13.Kral Hirodes:Matta Müjdesi’nde isa doğduğunda yönetimde olan ‘Kral Hirodes’ten bahsedilir. (Bakınız Matta 2:1.) Daha sonra aynı bölümde Hirodes’in ölümünü okuruz. Fakat Yuhanna Müjdesi’nden sonraki kitapta bir kere daha ‘Kral Hirodes’in Yakup’u ölüm cezasına çarptırmasından söz edilir. (Bakınız Elçilerin işleri 12:12.) Zaten ölmüş olsaydı bunu nasıl yapabilirdi? Kutsal Kitap kendi kendisiyle çelişiyor mu? Yahudi tarihçi Yosefus, Yakup’u ölüm cezasına çarptıran Hirodes’in aslında, Matta incili’nde adı geçen Hirodes’in torunu olduğunu göstererek bu meseleye açıklık kazandırır. Kutsal Kitap olgularla mükemmel bir uyum içindedir.

    14.Sezar Avgustus ve Neron:Yine Luka incili’nin ikinci bölümünde, Roma imparatoru’nu yöneten kişi olarak “Sezar Avgustus”tan söz edilir. Üçüncü bölümde, Vaftizci Yahya’nın hizmetine Tiberiyus Sezar’ın on beşinci yılında başladığı söylenir. (Bakınız Luka 3:1.) Bu da Avgustus’un artık tahtta olmadığını gösterir. Yine daha sonra incil’de Elçi Pavlus’un tutukluluğu konusunda Avgustus’a başvurduğunu görürüz. (Bakınız Elçilerin işleri 25:21.) Yüzeysel bir okuma Kutsal Kitap’ın kendi kendisiyle çeliştiğini düşünmemize yol açabilir. Fakat daha yakından incelediğimizde, diğer bilinen gerçekleri de dikkate alarak, o sırada imparatorun Neron olduğunu öğreniriz. Tam ismi Sezar Avgustus Neron idi. Söz konusu iki kitabı da yazması için Tanrı’dan esin alan Luka, bunu açıklamıyor çünkü bu anlatıların birinci yüzyıldaki okuyucuları adı Avgustus olan iki adam olduğunu zaten biliyorlardı.

    15.Mara bar Serapiyon:Suriyeli, Stoacı bir filozof olan Mara bar Serapiyon, Mara bar Serapion’un Mektubu’nun yazarıdır. Bu önemli bir yapıttır çünkü birçokları tarafından tarihsel isa’ya Yahudi olmayan ve Hıristiyan olmayan en eski referanslar olduğuna inanılır. Britanya Müzesi’nde saklanan 6. veya 7. yüzyıla ait bir elyazmasında korunan metin 1. yüzyılın son kısmıyla 3. yüzyılın son kısmı arasında tarihlendirilmiştir. Bu belgede yazar Sokrat, Pisagor ve isa’nın ölümlerini kıyaslar!

    16.incildeki Kentler:incil’in anlatı kısımlarında sözü edilen başlıca kent ve yerlerin hemen hemen hepsi arkeolojik bulgular aracılığıyla doğrulanmıştır. Yeruşalim ve tapınağın bazı kısımları bugün ziyaret edilebilir. Ayrıca, Yuhanna 5:2’de sözü edilen Beytsayda Havuzu ve Yuhanna 9:7’de bahsedilen Şilo’daki Havuz gibi belirgin yerler de bulunmuştur.

    Tarihçiler belgelerde ayrıntı olmasına bayılırlar çünkü ayrıntılar belgenin güvenilirliğini kanıtlamayı kolaylaştırır. Elçi Pavlus’un mektupları ayrıntılarla doludur ve Müjdeler de de bol bol ayrıntı vardır. Bu yazılar sadece elçilerin icatlarından ibaret olsaydı, o zaman, sahte isimler, yerler ve olaylar, düşmanları, Yahudiler ve Roma önderleri tarafından çabucak keşfedilirdi. Öte yandan, Yeni Antlaşma ayrıntılarının çoğu bağımsız kanıtlarla doğrulanmıştır. Örneğin, klagib bir tarihçi olan Colin Hemer, “Elçilerin işleri Kitabı’nın son 16 bölümünde 85 olgu arkeolojik araştırmalarla doğrulandı” diyor.

    Elçilerin işleri Kitabı, Pavlus’un müjdeci seyahatlerini anlatır, ziyaret ettiği yerleri, gördüğü insanları, verdiği vaazları ve çektiği acıları sıralar. Bu ayrıntıların hepsi sahte olabilir miydi? Roma tarihçisi A. N. Sherwin-White şöyle yazmıştır, “Elçilerin işleri Kitabı’nın tarihselliğin doğrulanması yönünde kanıtlar fazlasıyla mevcuttur. Temel olarak tarihselliğini reddetme girişimleri artık saçma görünür. Roma tarihçileri bunu uzun zamandır bu şekilde kabul etmektedirler.”

    Müjde anlatılarından Pavlus’un mektuplarına kadar, Yeni Antlaşma yazarları ayrıntıları açıkça betimler, o zamanlarda yaşamış olan insanların isimlerini bile verirler. Tarihçiler bu isimlerin en azından otuz tanesini doğrulamıştır.”

    17.Kral Sargon:Bir zamanlar, Asur’un, Yeşaya 20. bölümde kaydedilenin aksine Sargon adında bir kral olmadığı iddia edilirdi. Bu iddia, isme başka hiçbir kaynakta rastlanmaması gerçeğine dayanıyordu. Sonra, Irak’ta Horsabad’ta Sargon’un sarayı bulundu. Yeşaya’da anlatılan olay, yani Aşdod’u ele geçirmesi, sarayın duvarlarında kayıtlıydı. Dahası, Aşdod’ta da, zaferi anıtlaştıran bir dikili taşın parçaları bulundu.

    18.Belşazzar:Ateistler uzun bir süre boyunca Eski Antlaşma’daki bir bölümün doğruluğunu sorgulamışlardı. Daniel Kitabı’nın beşinci bölümünde, Babilli Belşazzar’dan bahsedilir. Arkeolojik kayıtlar Nabonidus’un o zamanlar kral olduğunu göstermektedir. Belşazzar’dan bahsetmez. Fakat 1956 yılında üç taş yazıt bulunmuştur. Yazıtlar, Nabonidus’un Persliler’le savaşa gittiği sırada, krallığını oğlu Belşazzar’a emanet ettiğini göstermektedir.

    19.Heredotun Yanlışı, Kutsal Kitabın Doğrusu:Tanrı’nın yazması için Musa’ya esin verdiği ilk beş kitapta Yusuf adlı bir kişinin hikâyesini okuyoruz. Yaratılış 40. bölümde, Yusuf, Firavun’un hizmetkârının rüyasını yorumlar. Rüyasında üzümlerden bahsedilir. Fakat eski dönemler tarihçisi Herodot, Mısırlıların üzüm yetiştirmediklerini ve şarap içmediklerini söyler. Bu da birçok insanın Kutsal Kitap kaynaklarına şüpheyle yaklaşmasına neden olmuştur. Öte yandan, eski Mısır mezarlarında keşfedilen resimler, asmaların yetiştirilmesini, budanmasını ve süslenmesini göstermektedir. Buna ek olarak, üzümlerin suyunun çıkarılmasını gösterirler ve sarhoşluk sahnelerine yer verirler. Herodot’un yanıldığı, Kutsal Kitap’ın ise haklı olduğuna şüphe yoktur.

    McMaster ilahiyat Okulu’nda ilahiyatçı, inanç savunmacısı ve yorum profesörü olarak çalışan Dr. Clark Pinnock şöyle diyor “Kadim dünyada, bu kadar mükemmel bir metinsel ve tarihsel tanıklıklar dizisinin tanıklığına sahip , akılcı bir karar verilebilmesini sağlayacak şekilde bu denli üstün bir tarihsel veri dizisi sağlayan başka bir belge yoktur. Dürüst bir insan bu tür bir kaynağı bir kenara atamaz. Hıristiyanlığın tarihsel referansları konusunda kuşkuculuk, akılcı olmayan bir temele dayanmaktadır.”

    Kutsal Kitap’ın tarih içinde yazılmış belgelerin toplamı olduğu gerçeğinden hareketle, arkeoloji tarafından kanıtlanabilecek tarihsel referanslar içermektedir. O halde, önce, arkeolojik bulguların Yeni Antlaşma’yı destekleyip desteklemediğine bakalım. Cincinati’deki Yahudi ilahiyat Fakültesi’nin önceki başkanı ve aynı zamanda modern tarihin en önemli arkeologlarından Nelson Glueck şöyle yazmıştır“Hiçbir arkeolojik keşfin Kutsal Kitap referanslarıyla çelişmediği genel olarak söylenebilir.”

    20.Kızıldenizin ikiye Bölünmesi:Bazı çevreler ki bunlar genelde Ateist ve Agnostiklerdir, Tevrat ve incilde anlatılan bu olayın bir hayal mahsulü olduğuna inanırlardı yakın zamana kadar. Ancak son zamanlarda bulunan deliller ve kanıtlar gerçekte Kızıldenizin ikiye yarıldığını bilimsel olarak ispatlamıştır.

    21.Sodom ve Gomorra:Tıpkı Kızıldenizin ikiye bölünmesi olayı gibi, Sodom ve Gomorra felaketleri de Ateist ve Agnostikler tarafından uzun yıllar alay konusu olmuştur.Bu olayın peri masalı olduğuna inanmışlardır. Ancak yakın zamanlarda sözü edilen bölgelerde yapılan kazılar incelemeler o bölgede Tevratta bahsedilen şekilde çok büyük bir felaket olduğunu kanıtlamaktadır.

    22.Mısıra Verilen Cezalar:Gene aynı şekilde 20.ve 21.açıklamalardaki olaylar gibi Ateist çevreler Mısırdan Çıkış kitabında Mısır halkına verilen cezaların bir hayal ürünü olduğuna inanmaktaydı. Yakın zamanda bulunan Ebla Tabletleri Ateistlerin bu sevincini yarım bıraktı.

    23.Davud Peygamber: Arkeolojik keşifler, Kutsal Kitap'ın yanlışlığını değil doğruluğunu kanıtlamaya devam eder. Örneğin, Ağustos 1993'de Kuzey israil'de yapılan arkeolojik bir keşif Mezmurlar'ın yazarı Kral Davud'un varlığını ispatlamıştır. Ölü deniz tomarları ve diğer arkeolojik keşifler, Kutsal Kitap'ın tarihsel kesinliğini kanıtlamaya devam eder.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    0
    8-Evrenin Sonu:Vahiy .6: 14 Gökyüzü dürülen bir tomar gibi ortadan kalktı. Her dağ , her ada yerinden sökülüp alındı.

    Tomar dürülerek rulo biçimine getirilmiş kağıda denir. Ayette geçen dürülen tomar ifadesinden normal kağıdı anlıyoruz, henüz dürülü değil.

    9-Peygamber Musanın devrinde yazının kullanılıyor oluşu:Eleştirmenler bir zamanlar Musa’nın Yasası’nın Musa tarafından yazılmış olamayacağını ileri sürmüşlerdi çünkü o zamanlar yazı çoğunlukla bilinmezdi (i.Ö. 500 yıllarında). Sonra Hamurabi Yasaları bulundu (i.S. 1700). Bu da yazının o sırada kesin olarak bilindiğini gösterdi ve Musa’nın Yasası’nın Musa tarafından yazılamaması için herhangi bir neden kalmadı.

    10-Yahudi Başkahin Kayafa:incil, Yahudi başkahini Kayafa’dan söz eder. isa hizmetine başladığı zaman, mahkûm olduğu ve çarmıha gerildiği zaman da baştaki kâhindi. Yeruşalim’de yönetimdeki dinsel kurulun da üyesiydi. Filistin Romalıların işgali altında olduğu için Kayafa’nın kimseye ölüm cezası verme yetkisi yoktu. Bu nedenle, isa’nın çarmıha gerilmesinden önce gerçekleşen altı yasadışı mahkemenin sonunda isa, Roma Valisi Pilatus’a gönderildi. Pilatus’un isa’yı ölüm cezasına çarptırması umut ediliyordu. “Sabah olunca bütün başkâhinlerle halkın ileri gelenleri, isa'yı ölüm cezasına çarptırmak konusunda anlaştılar. O'nu bağladılar ve zütürüp Vali Pilatus'a teslim ettiler.” (Matta 27:1-2)

    Yeruşalim’deki tapınağın kayıtları yok olduğu için, Kayafa’nın yaşayıp yaşamadığını belgeleyecek kanıtlar olmadan yüzyıllar geçmiştir. Öte yandan, 1990’da su parkı inşaatı sırasında rastlantı eseri eski bir mezar mağarası ortaya çıkarıldı. Mezar odasının üzerindeki yazı Kayafa ailesine ait olduğunu gösteriyordu. Kayafa ismi sadece incil’de ve Yahudi tarihçi Yosefus tarafından kullanılmıştı. Yahudi kayıtlarının hiçbirinde Kayafa’nın isminin başkahinlikle ilişkilendirildiğini gösteren bir bilgi yoktu. Mezarda altmış yaşındaki bir adamın kalıntıları bulundu. Ölü kemiklerin konulduğu yerin üzerindeki yazıda, bir başkahine yakışacak şekilde Yehosef bar Qafa (Yusuf, Keyafa’nın oğlu) yazılıydı. Mezarda bulunan paralar bronz kaplamaydı ve i.S. 42/43 yıllarına aitti. Muhtemelen, isa’nın mahkemelerine başkanlık eden başkahinin (ya da en azından kâhin ailesinden birinin) kalıntıları bulunmuştu.

    11-Vaftizci Yahyanın Ölümü:Kutsal Kitap anlatıları Hıristiyan olmayan yazarlar tarafından da doğrulanmıştır. Örneğin, Yahudi tarihçi Yosefus, Kutsal Kitap’taki gerçekler hakkında pek çok şey söylemiştir. Matta incili’nde Hirodes’in Vaftizci Yahya’yı erkek kardeşi Filip’in eşi Herodiya için öldürdüğü anlatılır. Bunu yapmasının nedeni Vaftizci Yahya’nın, Hirodes’e, kardeşinin eşini almasının yasaya uygun olmadığını söylemesiydi. Yosefus bunun neden yasaya uygun olmadığını anlatır. Herodiya aslında Hirodes’in kardeşi Filip ile evliydi. Fakat Filip’ten boşanıp Hirodes’le evlendi. Vaftizci Yahya’nın azarlamasının nedeni bu yasadışı evlilikti. Yosefus’un anlatısıyla Kutsal Kitap anlatısı tam bir uyum içindedir.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    0
    4- iklim değişiklikleri:"Onların (Babillilerden bahsediliyor) suları üzerine bir kuraklık geliyor ve sular kuruyacaktır." (Yeremya 50:38) Ayrıca Peygamber işaya'nın takriben aynı tarihte yazılmış olan kitabında da gene Babil hakkında aynı anlamda bir kehanet mevcuttur:"Allah Sodom ve Gomora'yı yıktığı gibi ülkelerin izzeti Kildanilerin gururunun süsü olan Babil de öyle olacak, içinde ebediyen oturulmayacak ve nesilden nesile meskün olmayacak ve bedevi orada çadır kurmayacak ve çobanlar orada sürülerini yatırmayacak Ancak orada çölün yabani hayvanları yatacak .. " (işaya13; 19-22)
    Bu kehanetler Mezopotamya dünyanın en zengin tarım bölgesi olduğu zamanlar kaydedilmişlerdir. Hiç kimsenin akıl ve hayaline buraların bugün böyle tamamen çorak bir çöl haline dönüşebileceği gelmezdi. Örneğin bugün size biri kalkıp "Batı Avrupa'nın veya diğer zengin bir tarım ülkesinin en bereketli arazileri çöl haline gelecektir!" dese buna inanabilir misiniz? Yukarıda ismi geçen bu peygamberlerin ölümlerinden sonra dahi Babilanya'da önemli tarımsal üretim değişmelerine sebep olacak hava değişimleri kaydedilmemiştir. Hatta Yeremya'dan 200 sene sonra, dünyaca meşhur Grek tarihçisi Heredot, Mezopotamya'yı halen dünyanın en bereketli ürün veren toprağı olarak nitelendirmiştir. Burada rahatça herhangi bir yerden iki misli fazla ürün alınabilmekteydi (Kitap I, s. 193)Bu peygamberlerin, o günün insanları için, bu şartlar altında tamamen saçmaladıkları sanılmıştı. Normal olarak herkes öyle düşünmekte haklı idi. Fakat zaman, bu kehanetlerin aynen söylendiği şekilde gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Heredot'un zamanından kısa bir müddet sonra bu arazinin verimi nehirlerden gelen suların azalmasıyla süratle düşerek nihayet imparator Hadrian zamanında kuraklıktan Roma kıtalarının tamamen çekilmelerine sebep olmuştur. Bundan 2000 yıl evvel Mısır'ın iklimi çok farklıydı. Meşhur iskenderiyeli Grek coğrafyacısı Ptolemeus, Mısır'ın milattan iki yüzyıl evvelki iklimini gayet dikkatle izlemiştir. Bugün aradaki fark muazzamdır! Bugün, Mısır iklimi yazları kuraktır. Halbuki o zaman gayet bol yağmur yağardı. Şimşekler devamlı görünen olaylardandı. Peygamber Hezekiel'in kitabında (29/9-10) da.Mısır'ın kurak bir ülke haline geleceğine dair kehanet vardır. Bu kitap M.Ö. 586 yılında yazılmış ve. Mısır'a ait bu hükümler çok sonra gerçekleşmiştir. Mısır, Roma devrinde dahi imparatorluğun hububat ambarı olmakta devam etmişti.
    Ayrıca dikkate değer bir nokta ise, Sahra'nın2000 mil (Nil kıyısından) kadar bir kısmının o zamanlar yemyeşil otlak Milinde bulunduğunun Fransız arkeologları tarafından keşfedilmiş olmasıydı. Fakat sonuçta kehanetler aynen gerçekleşerek Mısır bugünkü iklim şartlarına kavuşmuştur. Nil kıyıları dahi bugün ekseriyetle kupkuru çöl rüzgarlarına açık vaziyette ve genişlemekte olan çölün kurutucu tesirlerine maruzdur. Tevrat'ta Peygamber Hezekiel'in kitabında şu ifadeler yer almaktadır: "VE! Mısır diyarı harabe ve çöl olacak ve böylece benim Rab olduğumu bilecekler; zira o nehir benimdir ve onu ben yaptım dedi; bundan dolayı Ben sana karşıyım ve senin nehirlerine karşıyım ve Mısır diyarını Sevene Kulesi'nden Habeş il sınırına kadar tamamen bir harabe ve çöl yapacağım." (Hezekiel: 29/9-10)
    Milattan önce 586 senesinde kaydedilmiş olan bu kehanetten sonra neler olmuştur? işte tarih ve arkeolojinin inkar kabul etmez delilleri gözlerimizin önüne serilmişlerdir. Peygamber Hezekiel yukarıdaki ifadeleri yazmış olduğu zaman Mısır firavunları Nil Vadisi'nin 2000 mil batısına kadar uzanan arazileri kontrol edebiliyorlardı. Son zamanlarda iki Fransız arkeoloji uzmanı Sahra'da yapmış oldukları araştırmalar sonucunda Eski Mısır tarafın dan kontrol edilen bu dünyanın en büyük çölünde son derece dikkate değer sanat eserleri bulmuştur. Kaya üzerinde kazılmış olan şekillerden Sahra'nın vaktiyle "Büyük hayvan sürülerini besleyebilecek geniş bir mera halinde bulunduğu" meydana çıkmıştır (Baltimore Sun gazetesi 29 Mart 1964). Bu şaşılacak kitabelerde oranın o derecede verimli bir arazi olmakla beraber, aynı zamanda da Mısır'a ait olduğunu ispat eden Mısır'ın sembolü boynuzları arasında bir güneş diski tutan bir koç da bulunmuştur. Hezekiel zamanındaki bu kehanetler hiç şüphe yok ki, Mısırlılara bir deli saçması gibi gelmiş olup, hatta daha sonra -500 yıl sonra- Roma hakimiyeti sırasında bile Mısırlılar, Yahudiler ve onların kaçık peygamberleri ile kasıklarını tuta tuta alay edip gülmekte devam edebilmiş olmaları bile mümkündü. Bugünkü Mısır çorak bir memleketin, hatta Nil'in etrafındaki arazi dahiyarı çorak, çölden esen sıcak rüzgarların kavurduğu ve gittikçe çölleşen bir arazidir.

    5-Yeryüzünün Yuvarlaklığı:Eski devirlerde Bazı bilim adamları Dünya yuvarlak dese dindarların saldırılarına maruz kalıyordu. insanlar, eğer yuvarlaksa aşağı kısımda kalanlar neden düşmüyorlar gibi sözler söylüyorlardı. Ancak daha bilimin dünyanın nasıl olduğunu çözememişken Tanrının insanlara gönderdiği Kitabı Mukaddes'te bu gerçeği 300 yıl önce şöyle bildirmiştir;

    Yeşaya 40: 22 Gök kubbenin üstünde oturan RAB'dir, Yeryüzünde yaşayanlarsa çekirge gibidir. Gökleri perde gibi geren, Oturmak için çadır gibi kuran O'dur.Özdeyişler 8: 27 Gökleri yerli yerine koyarken, enginin yüzü üzerindeyarımküreyi çizerken.

    Ayette yer alan gök kubbe ve yarım küre ifadesi dünyanın bir küre şeklinde olduğunu göstermektedir. Astronomi bilim dalınnın gelişmesiyle dünyanın merkez sayıldığı, yıldızların bütününün yer aldığı, ufukla çevrili olduğu tasavvur edilen küre, gökküre, gökkubbe olduğu kanıtlanmıştır.
    Örneğin bugün islam toplumlarında çoğu kişi, dünyanın düz olduğuna ve güneşin dünya etrafında döndüğüne inanmazlar.

    6-Denizlerin Karışmaması:Tevrat - Vaiz.1: 7 Bütün ırmaklar denize akar, Yine de deniz dolmaz. Irmaklar hep çıktıkları yere döner.

    Bu ayet denizlerin birbirine karışmamasına işaret ediyor. Irmakların denize akıp, çıktıkları yere geri dönmesi demek; ırmak suyunun deniz suyuyla karışmayıp, deniz suyundan ayrı olarak tekrar çıktığı yere dönmesi demektir. Yinede deniz dolmaz demesi zaten karışmadığını açıkça belirtiyor, eğer karışsaydı deniz suyu miktarı artardı.

    7-Yeryüzünün ve Dağların Temelleri:Tevrat - Mik.6: 2 Ey dağlar ve yeryüzünün sarsılmaz temelleri, RAB'bin suçlamasını dinleyin. Çünkü RAB halkından davacı, israil'den şikâyetçi. Zebur-Mez.18: 7 O zaman yeryüzü sarsılıp sallandı, Titreyip sarsıldı dağların temelleri, Çünkü RAB öfkelenmişti. Tevrat -Yas.32: 22 Çünkü size karşı öfkem ateş gibi tutuşup.Ölüler diyarının derinliklerine dek yanacak. Yeryüzünü ve ürününü yutup yok edecek.Ve dağların temellerini tutuşturacak. Zebur - Mez.104: 5 Yeryüzünü temeller üzerine kurdun, Asla sarsılmasın diye.

    Bu ayetlerde açıkça dağların toprak altında kalan köklerinden(temelleri) bahsediyor. Bilim Tevrat'ı doğrulamaktadır. Sadece dağların değil yeryüzünün temellerinden bile bahsedilmektedir.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    0
    1-israiloğullarının tek bayrak altında toplanması:Hezekiel, Yeremya ve Hoşea peygamberlerin kehanetlerinde günün birinde dünyanın dört bir tarafına dağılacak olan israilliler'in yeniden bir bayrak altında bir araya gelecekleri söylenmiştir.Örneğin, Hezekiel, Bap: 37-21: "Ve onlara söyle: Rab Yehova şöyle diyor: işte, ben israil oğullarını, gittikleri milletler arasından alacağım ve onları her yandan toplayacağım ve onları kendi topraklarına getireceğim." 1948 yılında israil devletinin kurulması ile bu olay gerçekleşmiştir.
    2-Atom bombası:Yine israil peygamberlerinin bildirdikleri ve "zamanların sonu" ya da "karar günü" olarak adlandırdıkları kıyamet gününe ilişkin kehanetleri de bulunmaktadır. Bu kıyamet gününden önce meydana geleceğini bildirdikleri bazı doğal afetler ve savaşlar vardır ki bunların tanımlamalarının şaşırtıcı şekilde günümüzde yaşananlara uyduğu görülmektedir. Örneğin Zekeriya, Bap 142'de şu ifade vardır: "Ayakları üzerinde dururken etleri eriyecek ve gözleri çukurları içinde eriyecek... "Bu, atom bombalarının etkilerini görmüş olanlar için hiç de yabancı bir görünüm olmasa gerektir.
    3-israil devletinin düşmanları tarafından kuşatılması:Ezra'nın kitabında, "Korkunç bulutlar yükselip tüm canlıları yok edecek. .. kentleri, duvarları, dağları, ormanların ağaçlarını, otlakların otlarını ve ekinlerini yok edecekler ... " ifadesi ile tasvir edilen sahne de günümüz insanına pek öyle yabancı değildir. Bu peygamberlerin kehanetlerinde, yeniden bir araya gelmiş olan israilliler'in ülkesinin başka milletlerce kuşatılacağı ve bunun da zamanların sonundan hemen önceki bir vaka olduğu ifadesi yer alır.
    ···
  8. 8.
    0
    Yazıyı tamamen okuyanların ateizmlede pek ters gitmediğini anlamasını umarım
    ···
  9. 9.
    0
    GÜN 6
    yazdı:
    Yaratılış 1:24 Tanrı, "Yeryüzü türlü türlü canlı yaratıklar, evcil ve yabanıl hayvanlar, sürüngenler türetsin" diye buyurdu. Ve öyle oldu.
    Yaratılış 1:25 Tanrı türlü türlü yabanıl hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü.

    Burada ingilizce çeviride 25. ayette "kendi türünün ardından" der.
    Yani yabanıl hayvan olarak çevrilen "çayyah" genelde etçil hayvanları ima eder (13). Soyu tükenmiş Miacidae ve Viverravidae, *30 milyon yıl önce ilk kez görüldü).

    Evcil hayvanlar olarak çevrilen "behemah" kelimesi artiodactylleri, yani inek, koyun, deve ve domuz gibi türler ilk kez ~15 milyon yıl önce görülmeye başlandı.

    Kısacası vahşi ve evcil hayvanlar ve kemirgenler (sürüngen olarak çevrilir) "altıncı gün" yaratıldı.

    Yaratılış 1:26 Tanrı, "insanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım" dedi, "Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun."

    Yaratılış 1:27 Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. insanları erkek ve dişi olarak yarattı.

    Tanrı'nın son yaratığı insanoğlu oldu, ki o da 6. günün sonunda yaratıldı.

    Peki 3 milyon yıllık iki ayak üstünde yürüyen primat fosilleri ve insanlar ne olacak?

    Katolik Kilisesi bize Adem ve Havva kişilerinin GERÇEK KiŞiLER olduğunu öğretir. Ama milyonlarca yıl önce yaşadıklarına inanmıyorum.

    Kutsal Kitap Adem ve Havva'nındiğer tüm havanlardan farklı olarak Tanrı ile ilişkisi olduğunu ima eder, insanların ruhu vardır (ibranice ruah, Yunanca pneuma), bu ruh aracılığı ile Tanrı ile iletişime geçebilir ve O'nu sevebilirler.

    Bilim adamları 25,000 - 50,000'dan daha öncesine yıllara ait hiç bir dini-tarihi eser bulamadı (14). Ben Tanrı'nın Adem ve Havva'yı bu sırada yarattığını (ya da vücudunun diğer canlı türlerinden evrimleşip Tanrı tarafından bizzat Ruhlarının yaratıldığını) düşünüyorum.

    Kutsal Kitap Tanrı'nın antlaşma ve yasalarını "bin nesile" duyurduğunu söylüyor (15).Kutsal kitapda bir nesil 40 yıl ettiğine göre 40bin yıllık bir insan varoluşundan bahsedebiliriz. Ama ilk on nesil neredeyse 1000 yıl yaşadığı için insanoğlunun 50,000 yıllık olduğu sonucuna çıkarız. Bu da paleantoloji ve moleküler biyolojinin bulduğu tarihlerle uyuşur.

    Bu yüzden iki ayak üstünde duran primatların Adem ve Havva'dan önce olduğunu ve hayvan aleminin bir parçası olduklarını ama insanları hayvanlardan ayıran ruha sahip olmadıklarını düşünüyorum.

    Bunun dışında bu bilimsel yorum dışında bir çok mecazi anlamlar da çıkabilir.

    Yaratılan ilk ışık Tanrısal Nur ya da Melekler olabilir.
    Güneşin bitkilerden sonra olduğunun, söylenmeside hasata can veren Güneş olduğu için Güneşe tapan uygarlıklara, asıl yaratıcının Tanrı olduğunu ve güneşe tapılmaması gerektiğini göstermek olabilir.

    Kısacası Kutsal Kitap bilime tamamen uyar. Bilim ve iman el ele yürür ve birbirini açıklar. inançlar olmasa bilim olmazdı (bilimsel metodun babası Aristotales ruhani olaylara ve evrene anlam vermeye çabalarken metodlarını geliştirdi) , bilim de imandaki yozluklardan ve kara cehaletten kurtulmamızı sağlar. El ele yürürler, insanın yaratılışın mirasçısı ve Tanrı çocuğu olmasını sağlarlar...
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    0
    GÜN 5
    yazdı:
    Yaratılış 1:20 Tanrı, "Sular canlı yaratıklarla dolup taşsın, yeryüzünün üzerinde, gökte kuşlar uçuşsun" diye buyurdu.
    Yaratılış 1:21 Tanrı büyük deniz canavarlarını, sularda kaynaşan bütün canlıları ve uçan varlıkları türlerine göre yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü.
    Yaratılış 1:22 Tanrı, "Verimli olun, çoğalın, denizleri doldurun, yeryüzünde kuşlar çoğalsın" diyerek onları kutsadı.
    Yaratılış 1:23 Akşam oldu, sabah oldu ve beşinci gün oluştu.

    Kuşlar(*50 milyon yıl önce (12)) ve deniz memelileri ("canlı yaratıklar" olarak kullanılan ibranice kelime "nefeş" insanlarla iletişim kurabilen hayvanları kasteder) "beşinci gün" yaratıldı bu da Kreaste döneminin sonu - Tertiary(üçüncü) zamana denk gelir.

    Beşinci günün 24 saatten fazla olduğu denizlerin canlı yaratıklarla dolmasından bellidir.
    ···
  11. 11.
    0
    GÜN 4
    yazdı:
    Yaratılış 1:14-15 Tanrı şöyle buyurdu: "Gökkubbede gündüzü geceden ayıracak, yeryüzünü aydınlatacak ışıklar olsun. Belirtileri, mevsimleri, günleri, yılları göstersin." Ve öyle oldu.
    Yaratılış 1:16 Tanrı büyüğü gündüze, küçüğü geceye egemen olacak iki büyük ışığı ve yıldızları yarattı.
    Yaratılış 1:17-18 Yeryüzünü aydınlatmak, gündüze ve geceye egemen olmak, ışığı karanlıktan ayırmak için onları gökkubbeye yerleştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.
    Yaratılış 1:19 Akşam oldu, sabah oldu ve dördüncü gün oluştu.

    Daha sonra kalan yarısaydam bulut ve gaz katmanı da kaldırıldı böylece güneş, ay ve yıldızlar göründü, BU ÇOK DOĞAL ZiRA BiTKiLERiN YAYILMASINDAN SONRA ATMOSFER TAM OLARAK DÜZENE GiRDi VE GÖKYÜZÜ AÇILABiLDi. Yaratılış 1:14'deki olağan dışı yapılanmaya bakın: "Gökkubbede gündüzü geceden ayıracak, yeryüzünü aydınlatacak ışıklar olsun.".

    Olsun yeni bir yaratılışı belirtmek için garip bir kelime olacaktır (Yaratılış 1:3'de olduğu gibi). Burada Tanrı kalan bulut katmanının gidip güneşin, ayın ve yıldızların görünmesine izin verdi.

    izin verdi diyorum çünkü aslında Tanrı evreni yaratırken fizik kanunları ve evrim gibi dinamik mekanizmaları zaten yaratmış ama her "oluşumu" direk tek tek eliyle yapmamış olma ihtimali yüksek. Örneğin şu an Yer çekimi sayesinde atmosferimiz yerinde duruyor, Tanrı onu "elleriyle tutmuyor" ama sonuçta tüm bu düzenin yaratıcısı Tanrı'dır.

    Kısacası bu kısımda Tanrı Yaratılış 1:1'de zaten söylediği güneşin, ayın ve yıldızların yaratılmasını tekrar ediyor.Bu zaman çizelgesi günler, yıllar, çağlar süren bir dönemi temsil ediyor, belli ki 24 saat değil.
    ···
  12. 12.
    0
    GÜN 3
    yazdı:
    Yaratılış 1:11 Tanrı, "Yeryüzü bitkiler, tohum veren otlar ve türüne göre tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları üretsin" diye buyurdu ve öyle oldu.
    Yaratılış 1:12 Yeryüzü bitkiler, türüne göre tohum veren otlar ve tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları yetiştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.
    Yaratılış 1:13 Akşam oldu, sabah oldu ve üçüncü gün oluştu.

    Canlı bitkiler üçüncü gün yaratıldı (Yaratılış 1:11-13, ~1.0 milyar yıl önce).
    Bu ayetler gün-çağ yorumu için en güçlü argümanlardır. Ayet açıkça yeryüzünün bitki ve meyve veren meyve ağaçları ürettiğini(yetiştirdiğini ) yazar.

    Burada bitki için kullanılan ibranice kelime "deşe" çim ya da ot gibi küçük bitkileri kasteder. Tohum veren ot olarak kullanılan diğer ibranice kelime "eseb" daha genel her yeşil bitkiyi kasteder.

    Böylece, "üçüncü günün" ilk bitkilerden angiospermlerin (yani tohumu ve çiçeği olan bitkiler) oluşumuna kadar geçen süreyi kapsadığını görürüz.

    Meyve ağaçlarının meyve vermesi yılar sürer, bu da Fundementalistlerin iddiasının aksine "GÜNÜN" 24 SAAT OLAMAYACAĞINI açıkça gösterir.

    Son bilimsel çalışmalar bitki yaşdıbının gezegende ~1 milyar yıl önce başladığını gösteriyor (10).
    ···
  13. 13.
    0
    GÜN 2
    yazdı:
    Yaratılış 1:6 Tanrı, "Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın" diye buyurdu.
    Yaratılış 1:7 Ve öyle oldu. Tanrı gökkubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı.
    Yaratılış 1:8 Tanrı kubbeye "Gök" adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.
    Yaratılış 1:9 Tanrı, "Göğün altındaki sular bir yere toplansın ve kuru toprak görünsün" diye buyurdu ve öyle oldu.
    Yaratılış 1:10 Kuru alana "Kara", toplanan sulara "Deniz" adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.

    Yaratılış 1:6-10 bize düzenli bir su döngüsünün (7) ve tektonik hareketler sonucu (~2.7 milyar yıl önce) (8) kıtaların oluştuğunu (9) anlatır.
    ···
  14. 14.
    0
    Hristiyanlık mantık dışıdır. Tanrı sonsuz bir varlıktır. Sonsuzluk sınıra sığdırılamaz.
    ···
    1. 1.
      0
      Bu yanıtla hiçbir bilginin olmadığını görüyorum hristiyanlık hakkında.
      ···