+11
Fiziksel olarak görünen bir şey yoktu ama içerdeki enerji, nükleer patlamadan arta kalan radyasyon gibi sarmıştı evi. Gözümü açtığımda karanlık basmıştı. Küçük odadayken salonda buldum kendimi. Yengem pencerenin önünde oturmuş dışarıyı seyrediyor. Hemen doğrulup iyi misin dedim. Kadın şaşkın şaşkın bakıp, oğlum uyuyakalmışsın içerde, dayınla geldiğimizde evde seni bulduk, kıvrılmış yatıyodun dedi. O an içimden bir ürperti geçti. Yediğim balın tadı hala damağımdaydı. Olanlara anlam veremeyip, annemlere zütüreceğim balı aldım. Giderken yengem, bir iki kaşıkla tadını anlayamazsın, dayının balı başka ballara benzemez deyip sırıtmaya başladı ve bir anda kayboldu salondan. Ulan noluyo bu evde der demez salonun kapısı açıldı, giren yengem dıbına koyayım. Oğlum açsan bi şeyler hazırlayayım, sen uyurken biz dayınla yedik demesin mi? Ben tokum, gitmek istiyorum geç oldu artık dedim ve ayağa kalktım. Leş gibi terlemişim o ara. Kim yengem, dayım orada mı, neredeyim diye düşünmekten fıttıracaktım. Sonra eski sobanın buğulandığını hissettim. Titreyerek kaybolmaya başladı gözümün önünden. Ardından koltuk ve yerdeki minderler de gitti. Saate baktım, yoktu. Gözlerimi ovuşturduğumda kendimi küçük odada buldum. Dayım kapının önünde durmuş bana bakıyor. Oğlum sen ne zaman geldin, aramışsın telefon çekmeyince sonradan geldi mesaj dedi. Dayı ben burdayım ikindiden beri, yengem nerde dedim. O dün şehre indi, muayenesi vardı pazartesi gelir geri dedi. Artık sağlıklı düşünemez olmuştum. Her şeyi bir kenara bırakıp evden çıktım. Dayım arkamdan bağırsa da dönüp bakmadan uzaklaştım. Caminin oraya geldiğimde, namazdan çıkan cemaatin arasından gelen dayımın : Vay aslanım, sen ne zaman geldin demesiyle elim ayağım boşaldı. Ertesi sabah ilk otobüsle şehre geri döndüm. Bi daha ne bal yerim, ne de o köye giderim ...