Bu entry silinmiştir
-
1.
0not: incinin köpekleri bu yazıyı okumasın size değil bu zaten twitterda flood yapıcaktım çok uzun oldu, microsoft word lisansım da dolmuş oraya da yazamadım aq mecbur buraya yazdım link vericem...
evet, sigarayı sigarayla yaktığımız bir geceden daha merhabalar bu aqumun sitesini bırakma kararı almış bulunuyorum 6. defa falan oluyor heralde her seferinde döndüm ama bu sefer temelli kaçıyorum inşaallah
kaçmadan önce de 2 kelam edeyim istedim zira bu floodda bahsedeceğim şeylerle beraber anlaşılacağını umuyorum ki bıraktığım şey kuru kuru twitter değil. hayatıma çeşitli duruşlar katma niyetindeyim
ha diyebilirsiniz ki bundan bize ne, haklısınız da siz zaten nesiniz aq, bruce willis\'in suretler filmini izleyen bilir, biraz bu konulara değiniyor insanlar o filmde artık yapay robotlara bağlanmaya başlıyor görünüşlerini ayarlıyorlar falan neyse bi sahnede bi tane avukat karı bizim reise geliyor
diyor beni tanıyamadın mı falan reis de diyor ki \"be gavat ben seni nerden tanıyayım belki de bu robotun makinasına bağlanan şey 300 kiloluk asosyal bi otuzbirci ben nerden bileyim kimsin\"
aynı bu şekil işte ben de zaten bu yazıyı çoğunuz için yazmıyorum azınız için yazıyorum zaten yazı biraz da uzun olacak uzun olmasının sebebi de yine okuma oranını düşürmek, ne diyorlar \\\"fillerin yeminde karıncanın nasibi yoktur\\\"
böyle planlı şeyler yazmakta pek başarılı değilim tam toparlayamıyorum anlatacaklarımı ama deneyeceğim ayrıca çalakalem yazma oranını %100 e çıkarmaya çalışacağım ama mümkün olmadığını bildiğim için çok da şey etmeyin -
2.
0hatta direk ilk olarak burdan başlayalım çalakalem yazmak muhabbeti, burdan kasıt fazla plan yapmadan nası geliyosa o şekil döktürmek, mesela sartre bulantı denen karın ağrısı kitapta şöyle bir şey söylüyor: \\\"çalakalem yazamıyorum, bu utanılacak bir şey\\\" kitabın geneli ele alınırsa bence sartre çalakalem yazmanın mümkün olmadığını da söylüyor aslındaTümünü Göster
çünkü kitapta şunu çok iyi gözlemlediğimi düşünüyorum, ana karakter dünyevi şeylerden max. manada tiksinirken yine de bazı şeylere olan bağlılığını tamamen kesemiyordu, okuyalı çok olduğu için tam örnekler veremem ama kadın-erkek ilişkilerini eleştirip kitabın sonunda eski manitasına koşması böyle bir şey mesela
her ne kadar tenkit etsek de sartre tamamen de boş bir adam değil, çalakalem muhabbeti de böyle. coşku halinin %100 yaşanması ve gelecek hareketin tamamen plansız olması gibi şeylerin çok çok nadir olabileceği kanaatindeyim ki bu da ilahi durumlar falan heralde sadece
twitter da beni yoran şeylerden biri de bu mesela. normal hayatta zaten eylemlerimizi aşırı düşünerek uygularken, zaten gayet uzun süreli planlar yapan ruhsuzlarken bir de böyle samimiyetsiz bi ortamda kim olduğu belli olmayan adamlar için fazladan düşünüyoruz, daha düşünerek daha süslü falan yazmaya çalışıyoruz bu bana kendime hakaretmiş gibi geliyor ve insanı gittikçe daha içten pazarlıklı yapıyor bence
ama işin öbür tarafına bakarsak çalakalem yazmanın da tamamen münkün olduğu kanısında değilim insanın içinde bi mekanizma olay olurken sürekli yan işlemler ortaya çıkarıyor ama hedefim sonuçta bunu en doğal ve doğaçlama hale getirebilmek, veli olmazsak deli oluruz
yeri gelmişken aklıma gelen bir şeyi de anlatmış olayım, izlediğim bi videoda kadının biri efendimize sav vahiy geldiği ilk zamanla ilgili kayıtlar üzerine konuşuyordu, orda şöyle bir şey söyledi \\\\\"muhafazid, o gece yaşadığı her neyse, bunu yaşadıktan sonra \'işte bu, ben peygamberim\'
\'dünyayı kurtaracağım\' \'kafirlerden bu yeryüzünü arındıracağım\' gibi tepkiler vermedi, titreye tireye eve gitti haticenin dizine yattı ve \'hatice, lütfen üzerimi ört\' dedi, bu bence çok insanca bir tepki ve yaşadığı konusunda beni samimiyetine inandırıyor\" demişti
aktarılan bu sözler üzerine bir şey söylemeyeceğim gayet açık gibi, yukarda bahsettiğim içten pazarlıklılıkla da ilgili bence, velhasıl kelam sartre de inanmıyor bence çalakalem yazmanın mümkün olduğuna zira bu floodda birkaç kere daha zikrederim muhtemelen, bu aralar favori sözüm \\\"salt akılla biyolojiye karşı savaşılmaz\\\" bu sözü de devam ettikçe açarız ufak ufak -
3.
0sanal alemle ilgili bir diğer hususta kişinin beğenilme isteğini hayvan gibi körüklemesi, yazdıklarım paylaştıklarım sevilsin favlansın vesaire falan, bu arada instagram muhabbetlerine tinder e falan hiç girmeyeceğim oralar zaten keskin karakter zaafiyetleri, twitter nispeten biraz daha yazma üzerine olduğu için bunu masaya yatırıyorum, instagram falan hayatımda hiç kullanmadım zaten çok da derinlikli inceleyemem ama durum buTümünü Göster
bu beğenilme mevzusu da adamı aşırı bitiriyor, ulan bişiler yazıcaksın gavat gibi süslüyosun bi ton falan millet etkilensin diye, ben kendim de böyle yaptığım için rahat rahat yazıyorum bunları, mesela ne kadar eğlendiğini belli etmek için anlık fotolar atmak, yaşadığın eğlenceli olayları anlatmak, yazışma fotoları salmak, en en yıkığı kurgu tivitler falan hep bu minvalde
bir nevi kişinin kendi kendini soytarı etmesi, bunun fizyolojik etkileri de üzücü, dopamin salgısı muhabbetini biliyosunuzdur zaten, genelde masturbasyon bağımlılığı muhabetlerinde çok kullanılır, kişiyi bağımlı yapan hormon diyebiliriz, beynin ödül mekanizmasını yönetiyor, zevk alınan her şeyde salgılanıyor falan, bir yerden sonra o durumun bağımlısı yapıyor seni, bağımlılık olduğu için de sabit zevki alman için sürekli daha yüksek dozda salgılatman gerekiyor, bu kendini beğendirtme dürtüsü de o şekil körükleniyor allahu alem
(Birbirinizi övmekten sakının. Çünkü övmek onu boğazlamaktır.) [ibni Mace] şu hadisteki kasıt da allahu alem bu olsa gerek, adamı övüyorsun adam kendini bir şey sanıyor bir kere zehri atmış oluyorsun, bundan sonra karşıdaki adam daha çok övülmek için çabalara başlıyor, bu benim şahsi yorumum değil bu arada hadis hakkında, bu konudaki hadislerin geneline bakınca bu tarz yorumlar çıkarılmış, neyse allahu alem
bunu kendimde görmem şu şekilde oldu, başlarda çok estetik şeyleri foto vidyo çekip paylaşıyor veya çok kaliteli contextler oluşturmaya çalışıyordum(ki niye aslında yani), kırmızı çizgilerim vardı, zaman geçtikçe etkileşim yüzünden çizgiler biraz gevşedi ve etkileşim getirebilecek her şeyi meze etmeye başladım paylaşımlara
bunun çok tehlikeli bir seviyeye gelmeye başladığını şu 2 vakada gözlemledim; allaha şükür yaşayan ölülere büyük saygı ve sevgimiz var, sık sık türbe ziyaretlerinde bulunurum ve buralarda foto çekenleri görünce epey buğz ederdim, sonra bi gün aynı dürtüyü içimde hissettim, hayvan gibi utandım, fıkranın sonu
2. vaka da şu; bir gün bi cenazeye katılmıştım, epey sulugöz bir insanımdır, normalde bunu açıklamak da istemezdim ama kim tanıycak sanki aq, neyse işte bi cenazede ufaktan kızarmıştı gözlerim o sıra aklıma bunla ilgili bi paylaşım yapmak geldi, yapmadım ama dediğim gibi bu dürtüler bende öncesinde yoktu, nelere yol açtığını görebiliyoruz, üzücü
işte arkadaşlar insanlar böyle varlıklar kimse kusura bakmasın kendimizi bazı şeylerden korumazsak bedensel handikaplar azabiliyor bu şekilde, mesela dediğim gibi bu dürtünün yanlış olduğu açık ama öncesinde yoktu bu dürtü, sonradan peyda oluyor, bu bile çok rahatsız edici, bunla amel edip etmemek önemli değil içerde olduğunu bilmek bile iğrenç, paylaşım yapacak bir platformun olmazsa aklına gelmez mesela en basitinden -
4.
0he bazıları diyebilir ki kardeşim bu senin karakter zayıflığın, ben de ona derim ki e öyle yarram napabilirim yani, bu dürtünün ortaya çıkması bilfiil etkimle olmuyor sonuçta, eğer benim imtihanım da buysa o zaman bunla savaşmak için tedbirlerimi önden almam lazım, nasıl ki diyarbakırı korumak için savunma hattını şamdan almak gerekiyorsa aynı şekilde bu dürtüye sebep olacak şeyleri kesmem lazım, takdire şayan olan da budur zaten, kimse sınanmadığı günahın da masumu da değil, ben de bunla sınanıyorum, gerçi tek değilim bence ama neyse bu yazıda kendimden başka kimseye dokundurmak istemiyorum, çuvaldıza oturacağız bu yazıdaTümünü Göster
etik açıdan bu imtihan-fiille ilgili bir örnek verelim meselam; diyelim ki bi çocuğunuz var, bir yere gideceksiniz, çocuğu da bırakacak 2 komşunuz var, komşulardan biri pid0fili ama bunu baskılamaya çalışan biri ve güveniyorsunuz, diğeri de normal biri, şimdi siz çocuğu pid0filiye bırakır döndüğünüzde de sağlam alırsanız bu pid0fili mütiş bişi yapmış demektir adam imtihan oluyor ve iradesini koruyor, ama diğer komşuya bıraksanız zaten sağlam gelmesi muhtemel olan aq bunda çok alkışlık bi olay yok adam bunla sınanmamış ki. ama olması gereken sizi çocuğu normal komşuya bırakıp pid0fili eğilimleri olan komşuyu sınamamak, hatta siz ona bırakmak isteseniz bile onun da bunu geri çevirmesi böylelikle bu sıkıntıya açılan yolları kapaması
bu arada pid0fili komşu derken pid0fili eğilimleri olan anlamında kullandım yani fiile dökmüyor, biliyorsunuz fiile dökmüyorsa bu eğilimlere sahip olduğu için suçlanamaz, adam imtihanı aq napsın adam neyse aklı olan anlar zaten çok üzerinde durmayacağım bunun
bu bahsettiğim sınırı önden almak olayı zaten kuran da da geçiyor, \\\"zinaya yaklaşmayın\\\" ayeti açık açık bunu vurguluyor, yani senin gidip keranede yaşayıp kendini huurlardan korumaya çalışman marifet değil mallık aq, yaklaşma diyor yaklaşırsan yaparsın, yapma ihtimalin artar çünkü dediğim gibi \\\\\"salt akılla biyolojiye karşı savaşılmaz\\\\\" bedenin çok farklı mekanikleri var beyin gidiyor aq, burdaki yaklaşmayın hükmü de zaten fıkıh camiasında genele yayılmış durumda, harama zütüren şeyler de haramdır telakkisi burdan geliyor, biliyorsunuz ayetler iniş olarak hususi fakat bağlayıcılık ve istinbat olarak umumidir
bu önünü kesme olayına ilerde de değiniriz atfen
bu arada arkaşlar benim burada kaygısını güttüğüm her şey, niyetlendiğim her duruş hep dini filtre altında yorumlamamdan geliyor, asıl kaygım inandığım şekilde yaşamaya gayret etmek yoksa kuru piskoloji sosyoloji kasmak değil, yoldan geçerken herkesin kenara çekilip alkışladığı adam olmaya çalışmıyoruz, kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz
bi plan çıkarmadığım için çok karışıyor nerde kaldığımı yakalayamıyorum aq bi sigara molası vereyim valide evde de içirmiyor ayaza çıkacaz mecbur, keşke bu kontrol mekanizması hayatımın her tarafına dahil olsaymış
tam yakalayamasam da şurdan devam edeyim, seri duygu değişimleri, ula tayma bi giriyoruz panayır kurmuş huur çocukları, bi tivite bakıyorum hadisi şerif var, bi üste çıkıyorum baddies hesabında çıplak karı düşmüş tayma, bi yukarı geçiyorum bi tanesi makara yapıyor, bi daha üste çıkıyorum adam ismet özel sözleri paylaşmış, yemin ederim deli gibi olduk aq insan beyni bu kadar keskin duygu değişimlerine uygun değil normal hayatta böyle bi atlayışlar çok çok nadir yaşanır biliyosunuz mazaallah talamusu huur edersiniz ayrıca bu döngünün içine giren her konu da önemi yitirir çünkü görüp direk atlıyorsun, istemeden önemsiz bir şeye dönüştürüyorsun onu, saydığım döngüde arada hadis görsen nolur aq etkilenirsin mi sanıyorsun, batak oynarken söylenen özlü söz mesabesinde olur
hatta bu sizin için de geçerli, diyelim hüzünlü şeyler falan paylaşıyorsunuz bi anda komik bi haber düşüyo, ulan diyosun bunla da bi yorum yapayım kaçmasın ekmek aq, duygusal bi sirkülasyon yaşıyosun, çok kullanıyosan bu sanal alemi iyice oyuncak olur ruh dünyan, başka sorun arama depresyona falan giriyosan, mesela gerçek hayat gayet sade bu konuda tabi onu da iyi ayarlamak lazım ama reel life la ilgili ahkam kesmeyeceğim yazının konusu bu değil, -
5.
0twitterdaki anonimlik muhabbetine de değinmek istiyorum, anonim olmanın harika bir büyüsü var karşı tarafta, eğer anonsanız karşı tarafı etkilemek aşırı kolay oluyor, boş bi adam bile olsanız -ki zaten alayımız bomboş adamız aq- sağdan soldan duyduğunuz şeyleri satsanız, aşırı mal bi üslubunuz da yoksa mentionlaşırken falan kendinizi çok yüksek gösterebilirsiniz, bu da epey çirkin bişi dimi?Tümünü Göster
yani mesela geçenlerde biri şey yazmıştı bu twitterdaki ikiyüzlülük muhabbeti hakkında, diyodu ki e abi gerçek hayatta da insanlar olmadıkları gibi davranabiliyorlar, e abicim tamam öyle de ikisi bir mi aq, yani ben ikiyüzlülüğe gerçek hayatta da karşıyım ama sanal alemde bunun bi sınırı yok aq, adam abd başkanı gibi gösterebiliyo kendini, gerçekte yine o kadar uçamıyolar
tabii ben insanın ikiyüzlülük yapmaması gerektiğini söylerken şunu da kastetmiyorum: bir insan içinden ne geliyorsa onu yapmalı onu söylemeli vesaire. yani insanın içinden yeri geliyor kötü şeyler gelebiliyor bunlar da zaten şeytani kaynaklı şeyler, bunları da baskılamalı insan. bomboş bi bireyselcilikten allaha sığınırız ikiyüzlülükten kastımız olmayan şeyleri eklemek insanları etkilemek için vesaire
reel life daki oto kontrol mekanizması güzel mesela. sartre yavşağı varlık zaman kitabında topluluğun bir yararından bahsediyor. etrafın insan dolu olursa utanırsın diyor, topluluğun utandırma gücü vardır diyor, cidden de öyle insan yalnız kaldı mı pek sakınmıyor kendini. ha nedir, bizler yalnız kaldığımızda da kendimizi sakınmaya talibiz rabbim nasip etsin. mesela işte twitterda bu toplum baskısı olmuyor sonra ayıkla pirincin taşını
anonimlik konusunun büyüleyiciliği bahsine devam ederken şunları da ekleyelim, anonimler bu şekilde kendilerini pazarladıklarında ortada olmayan tipleri, sosyal yaşantıdaki itibarları, kim oldukları gibi şeyler etkiledikleri kişiler tarafından yorumlanıyor, e böyle olunca da kimse kalkıp çirkin bi insan resmetmiyor yani,
zaten goethe de bunu anlatıyor bir yerde, bir köyde bi tane köylü delikanlıya denk geliyor, çocuk dul orta yaşlı bi kadın için çalışıyor, goethe kadını soruyor buna çocuk anlatmaya başlıyor işte şöyle güzel şöyle merhametli şöyle duyarlı falan diye öyle bi süslüyor ki goethe bile aşık oluyor neredeyse, sonra diyorki en kısa zamanda gidip şu kadını bir göreyim diyor, sonra bi anda vezgeçip \\\\\"ya da niye gideyim ki yav\\\\\" diyor, \\\\\"belki görsem dudağının üzerindeki bi sivilceden nefret edicem, ama o kadını bu gencin gözleriyle görürsem büyüsü bozulmaz\\\\\" diyor, işte anonimlik de böyle bir şey
ahir zaman ümmeti olarak da bu bizim şansımız işte, belki allah rasulünü göremedik ama onu en çok sevenlerin gözleriyle görüyoruz
belki beni de twittera çeken bu oldu, gün içinde çok fazla insanla iletişime geçiyorum yani kimseyi eleştirmek gibi olmasın ama çoğundan da pek haz etmiyorum, ama twittera geldiğimizde herkes mükemmel aq bi sürü anon var kafanda istediğin gibi resmet güzel olay, bi nevi gerçek hayattan kaçma yeri
zaten inception da bu kaçma olayını işliyordu ya filmde, millet rüyada yaşayıp geri gelmek istemiyordu haz almak için sürekli, ama sonra bazıları sıkılıp dönüyordu, niye mi çünkü kesmiyor aga insan hakikatı istiyor, gerçek hayatta da bunu görüyoruz zaten, bir yerden sonra dünyevi hazlar adama yetmemeye başlıyor, insanın kendini gerçekleştirmesi gerekiyor
jon stuart mill mesela, bu adam faydacılığın kurucusu gibi bişi, faydacılık da işte adı üstünde aynı anda en çok kişiyi en çok mutlulukla donatmak adamın ileri sürdüğü önerdiği fikir, şimdi buna düz baksan dersin ki ye-iç-gibiş al oldu bitti, ama bu adam başka bir yerde şunu da söylüyor: \\\\\"mutlu bir domuz olmaktansa, mutsuz bir sokrates olmayı tercih ederim\" ... haydaaaa ne demek şimdi bu, adam bunu şöyle temellendiriyor: \"sokratesin mutsuzluğunda ince zevkler var\" diyor
sanırım anlaşıldı anonim olmak bir nevi hayal dünyasında yaşamak ha bunu da kendimden yola çıkarak yazıyorum zaten hep, kahrolduk anasını gibtimin sitesinde, zaten bırakmayı düşündürten şeyler hep hususi olaylar bu kadar edebiyatın olayı hep bu, artık bi yerden sonra kafamı kurcalamaya başladı bazı mevzular. dünya telaşı, sorumluluklar, kişisel gelişim bi yanda beklerken baktım ki kendimi veremiyorum bunlara, insanların kusurlarının olmadığı bir müessese anonimlik ne yazık ki. -
6.
0bir başka meseleye daha değinelim, twitterda kendimizi triplere sokuyoruz, bu sadece twitterla ilgili değil aslında reelle de ilgili, yani gece bi giriyosun acılı sözler, haydaaa bi sürü duygular coşmaya başlıyor içinde, halbuki ortada bişi yok yani aq, normal yaşdıbına devam ederken aşklı söz duyuyorsun hele bir de fonetiği iyiyse gir hallerden hallere,Tümünü Göster
bunun reel deki müsebbiblerinden biri de filmler mesela, olmayan duyguları yaşattırıyor insanlara, 2 saatlik aşk filmi halbuki dünya hayatı böyle değil böyle şeyler yok gerçekte bu işlerin gerisi var ilerisi var hep, ve bu geri ileriyle beraber değerlendirince aslında değer kazanıyor. yine sartre bunu da işliyor.
bulantıda serüvencilik anlayışından bahsediyor. bi olayın diyor başlangıcı ve bitişi yoktur. yani senin bir yolculuğa çıkman mesela, çıkmaktan hemen önceki andan bağımsız değildir. hayat bir bütündür. video kırpar gibi kırpılmaz diyor bu anlar hayatın içinden. yine aynı şekilde sonu da öyle. serüvenin bittiği an, bittikten sonraki devam eden hayattan bağımsız değil. hayat bir bütün diyor.
mesela dune serisinde paul atreides harkonnenleri yeniyor ilk kitapta mutlu son, ikinci kitaba bi başlıyosun 12 sene sonrası 400 gezegeni yağmalamışlar 10 milyonun üstünde adam öldürmüş fremenler. ha keza savaş sahneleri mesela, orda savaşın içinde olsan belki ilk 10 dk da ölüceksin ama filmde her ayrıntıyı görüyosun normalde o filmin içerdiği duygular o savaş meydanında 1000 kişiye paylaştırılıyor ama sen filmi izleyince 1000 kişilik yük alıyorsun sırtına bunlar hep gerçek hayatını etkileyen şeyler. ruh dünyanı mahveden olaylar. insanın bu kadar çok şey hissetmesine gerek yok. bu kadar çok hissettikçe duygu eşiği yükseliyor, bu sefer gerçek hayatta tepki vermen gereken ufak şeylere tepki veremiyorsun.
müzik de öyle, insan ruhuna haddinden fazla etkisi var, lenin diyor ki \\\\\"biraz daha bethoven dinleseydim devrim yapamayacaktım\\\\\". bunlar duygu mastürbasyonuna sebep olan şeyler ama dediğim gibi doğal değiller bir nevi uyuşturucu bunlar,
yani tabii şiir olaylarını, özlü sözler olaylarını da tamamen kafadan silip atamıyoruz yeri geliyor bazı şeylerin söylenmesi gerekiyor bu şekillerde, bu duyguların bazen okşanması gerekiyor tamamen robotlaştırmak da insanı çok mümkün değil zaten. ama haddinden fazla yapıyoruz.
zaten çoğu şeyi haddinden fazla abartıyoruz.
33,34,35,36,37. Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.
mesela girdiğimiz tripler şunlar için; abese suresinde kıyamet gününden bahsediyor. üzerine şiirler yazdığımız sevgililer, kucağına yattığımız analarımız... bir gün gelince tek kalacağız. tabii bunlar önemsiz şeyler değil. ana-baba silinecek şeylerdir demiyorum. öyle olsa ana-babanıza çok iyi davranın minvalinde ayetler hadisler olmaz. zaten fıtraten içimize bunların sevgisi koyulmuş. aynı şekilde eş sevgisi de böyle. dünya ahiret yoldaşımız olacak, iyiyi kötüyü açlığı tokluğu paylaştığımız bir insan ama en nihayetinde hesabı verirken tek vereceğiz. taşın yeri nereyse oraya koymak lazım. bunların sevgisini allah\'a ve rasulüne olan sevginin önüne geçirmedikçe sıkıntı yok ama bilmiyorum sanki geçiriyo gibiyiz istemeden de olsa.
rabbim ayaklarımızı sabit kılsın. yazı hakkaten uzadı. bayağı da dağıldı bi yerden sonra artık kafamda çok basmıyor saat geç oldu zaten. atladığım noktalar, eleştirmek istediğim ama unuttuğum, eleştirmeye elimin gitmediği noktalar falan illa vardır dediğim gibi planlı yazamıyorum fazla. burda bi manifesto yapmaya kalkışmadım. bu olsa olsa bir hal tercemesidir. 3-4 gün önce bi arkadaşla sahilde konuştuklarımızın bir izdüşümü bunlar. o geceki duygularla ateşli şekilde hissettiğimiz gibi de değiller ama bunları yazmak istedim. okuyan olur mu bilmem. ha bu yukarda attık tuttuk nolucak peki yani hayatım bi anda düzene mi girecek. yok, bir adım atmak istiyorum sadece. yaşadığım gibi inanmamak için inandığım gibi yaşamak istiyorum biraz daha. bunun bana getireceklerinden köpek gibi korkuyorum. ruhen veya bedenen hazır değilim belki ama üstadın dediği gibi \\\\\"uzandıkça ayaklarım merdiven alçalıyor\\\\\". demek adım atmak değil atlamak lazım. merdivenleri adım adım inmek değil yuvarlanmak gerekiyordur belki de.
yani yukarının özeti şu ki bu twitter falan filan ne idüğü belirsiz sanal alemler ruhumu kirletiyor. bence insanın bu kadar çok şey görmesine gerek yok. allahu alem sade yaşamak da farz. bu saydığımız şeyler hep birer çukur. ben bir daha çukura düşmem demiyorum ama o çukurda yatmak da istemiyorum artık. allah ayaklarımızı sabit kılsın.
imam naifden 1 nakille bitirmek istiyorum. bu arada imam nasıl hala kurtaramadı kendini bu tak çukurundan bu da çok yaralıyor beni.
imama bir gün sabah kalktığınızda sizi devam etmeye motive eden şey ne diye sormuşlardı şöyle bişiler demişti:
\"motive eden değil mecbur eden. \'madem ki\' felsefesidir bu. madem geldim göreyim bari. illa görmeliyim değil yani. kimsenin olmadığı bi kafede oturup kahve içerken gözün tv\'deki maça kayar. yavaşça kendini kaptırırsın, tezahürata başlarsın, kahveyi de unutursun. bi anda hesap gelir ne maçtan bişi anlarsın ne kahveden. demem o ki dostlar bu şerait içinde yaşamak; doğru kahveyi söylemek, doğru takımı tutmak, taraftar olmak, zamanı gelince de efendice hesabı ödeyip kalkmaktır. ama görüyorum ki hepimiz hem yanlış kahveyi söylemişiz ağzımız çamur, hem takım tak gibi oynuyor, hem de hesap kol gibi.\"