0
kaybettiği babasının , ona aldığı ilk karne hediyesinin heyecanı hala kalbinde bir hüzünle doluyken , nerden bilebilirdi bu masum çocuk - her sevdanın arkasında bir ölü - bıraktığını .
terlediğinde sırtına koyulan bir havlunun sıcaklığı , hastalığında başında bekleyenin verdiği şevkati , titreyerek gittiği okulun ilk gününde tuttuğu o elin güveninini bir türlü koyamıyordu kalbindeki boşluğa .
bayramlar , onun hayatının en karanlık günleriydi . her çocuğun gülüp oynadığı , koşarak sarıldığı kucaklar aklına geldikçe o yara daha da güçlü bir şekilde acıtıyordu ruhunu . çekilen aile fotoğralarında , el öpmelerinde , harçlık sıralarında her zaman kıyıda köşe de en sonda olmanın burukluğuyla , başını öne eğip ellerini saklamaya çalışıyordu . ona doğru dikilen her çift göz de , anılarında kaybolmaya yüz tutmuş ak saçlı babasını hatırlıyor , onun yanına gidip güvende olduğunu hissetmek istiyordu fakat her defasında duvarda asılı olan babasının fotoğrafın altında buluyordu kendini .
başını okşayıp , ona futbol oynamayı öğreten , saçlarını tarayan , kucağına alıp havada taklalar attıran bir babası varmışcasına saatlerce dikiliyordu duvarın önünde . sanki kapıdan içeri aniden girecekmiş gibi . ne gelen oluyordu o kapıdan ne de giden .
kaybetmişliğin verdiği o büyük acıyı , o minik omuzları kaldıramıyordu artık . aldığı her nefeste , gittiği her parkta , düştüğü her yolda babasını hatırlıyordu . büyüdükçe azalacağını düşündüğü bu burukluk aslında günden güne büyüyor , o hiç olmamışlığı perçinliyordu vurdumduymazca .
alışmalıydı artık , kabullenmeliydi bu durumu ama kim unutabilir ki kulaklarda en güzel nağme gibi çınlayan şu sözleri ;
- oğlum , oğlum benim ... -