+85
-40
okuldan geliyorum. çantamı atar atmaz internetin başına geçip belediye işçisi babamın eve gelmesini bekliyorum. bu sırada annem mutfakta yemekleri karıştırıyor. babam eve geliyor ve kapıyı çalıyor. koşar adımlarla kapıya bakıyorum. babamın terli boynuna sarılıyorum. beni kucağından indiriyor ve mutfağa gidiyor. mutfakta yemeklerle uğraşan anneme arkadan dayıyor ve yemekler nefis kokuyor sefgilim diyor. annem sokakta oynayan küçük kardeşime yemek hazır diye sesleniyor. kardeşim kir pas içinde eve geliyor. ellerimizi yıkamadan sofraya oturuyoruz. yemekte pastırmalı kuru fasulye, pilav, kuru soğan var. babam calıştığı icin en çok yemeği o yiyor. sofradan kalkıyoruz. mutlu mesut bir şekilde 15 metrekarelik sobalı oturma odamıza geçiyoruz ve flash tvyi açıp ailecek ruhumuzun gıdasını alıyoruz. ben yerde ödevlerimi yaparken kardeşim oyuncaklarıyla oynuyor. annem çayı getiriyor, içerisi sogumasin diye kapıyı örtmeyi ihmal etmiyor. ilk bardakları içiyoruz ve babam terlemeye başlıyor. bu sırada zort diye bir ses çıkarıyor. babam utana sıkıla osuruyor. ailecek kahkaha atıyoruz. babam dayanamıyor bir tane daha! osurukların şiddeti arttıkça kahkahalarımız da artıyor. ve bir tane daha! nefis kokuyor, anlaşılan babamın utangaçlığından eser kalmamış. bir tane daha yapayım derken pek ses çıkmıyor, babam kaskatı kesiliyor, oturduğu yere zımbalanıyor adeta. odaya nefis bir koku hakim oluyor. o gun anlıyorum ki pastırmalı kuru fasulye ve sogan ikilisi en çok babamın zütüne yakışıyor. babam zütüyle verdiği konserini sonlandırırken assolist annem çıkıyor sahneye. örgü şişleriyle bütün aileye müzik ziyafeti yaşatıyor. saat 9 oluyor. herkes yatağa giderken babam paytak paytak kardeşimle uyuduğum odaya geliyor. bize masal anlatıyor ve bizi öpüyor. uyuyoruz...