/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +25
    Beyler şukular gelmeden devam etmicem emek var bu hikayede amk uyduruk gibiş hikayesi anlatmıyorum burda
    ···
  2. 2.
    +24
    Sabah erkenden kalktım. Diğerleri uyuyordu. Onlarıda uyandırdım. Yarım saate herkes hazır olsun gidiyoruz dedim. Gece zaten eşyaları falan toplamıştık. Biraz birşeyler atıştırdıktan sonra barınaktan çıktık. Etraf sakindi. GÜneş daha tam çıkmamıştı yarı karanlıktı. Dün Yeliz hoca arabayı çok iyi kullanmıştı o yüzden yine direksiyona o geçti. Mesut abi onun yanında oturdu. Kolu biraz daha iyiydi şimdi. Ünsal bey ve Damla hanım arka koltukta oturdular. Ben yine 50 kalibrenin başına geçtim. Araç evin bahçesinden çıktı. Bu sefer temelli. Dönüşü yoktu artık. Kuzeye giden yol şehir merkezinden geçiyordu. Her ne kadar tehlikeli olsada başka yolumuz yoktu. Şehir merkezine ulaşmamız uzun sürmedi. Yollar boştu, trafik sorunu diye bir şey kalmamıştı artık. Şehirden kaçış zamanı bazı binalar ciddi hasar görmüştü. Ama bir çok bina eskisi gibiydi. Ama ne olursa olsun hepsi zaman içinde çürümeye mahkumdu. Çünki artık kimse bu binalara dönmeyecekti. Şehir merkezinde yüksek binaların arasıyla ilerliyorduk. Çok tehlikeli bir geçitti bu. Ara sokaklardan, apartmanlardan her taraftan o yaratıklar çıka bilirdi. Çünki her tarafta onlardan vardı biliyordum. O yüzden 50 kalibreyi sık sık etrafa döndürerek tetikte olmaya çalışıyordum. Caddenin sonuna yaklamıştık. Eski banka binanısının yanında yolun her iki tarafında çıkmaz sokak vardı. Ama boş değildi o sokaklar. Araç sesini duyan zombiler caddeye fırladılar. Araca doğru koşmaya başladılar. Yeliz hoca gaza basıp hızı yükseltti. 50 kalibreyle hedef aldım. Önümüzde duran şu etten duvarı param parça etmek için biraz daha yakına gelmelerini bekliyordum...
    ···
    1. 1.
      +2
      Panpa yarın iş görüşmesine gidecektim amk bekleyemem o kadar bi iki part daha ataydın keşke
      ···
      1. 1.
        +1
        inşallah alırsın pnp
        ···
      2. 2.
        0
        Panpa taşşağından zütüne kadar ağzıma alayım işi aldım
        ···
  3. 3.
    +24
    Beyler gibik sokuk hikayelere şuku atıyonuz ben burda hasta hasta paylaşıyorum elinizi kaydırmaya üşeniyonuz sonrada seri at diye ağlıyosunu amk
    ···
  4. 4.
    +24
    Bu gün erkenden kalktım. Aracıma iyice silah, cebhane falan topladım. 50 kalibreyi kontrol ettim. Baküye çok yakın olan Hırdalan kasabasına gitmeye karar vermiştim. Orada bir kaç büyük askeri karakol vardı, belki o karakollarda harita falan kalmıştır. Ayrıca üniversitem, yani bu salgın çıkmadan önce okuduğum üniversitede Hırdalandaydı. Uzaktanda olsa bir görüp eski günleri hatırlarım belki. Bir daha geri gelmeyecek günler...
    Saat 08:00 da yola koyuldum. Kasabaya ulaşmak için 2 yol vardı. Şehrin içiyle ve çevre yolu. Çevre yolu daha uzun olsada onu seçtim, şehrin içiyle gitmek çok tehlikeliydi. 2 buçuk saate kasabaya varmıştım. Eski karakol binasına ulaşmama az kalmıştı. Üniversitenin kampüsünü görüyordum artık. Tam önünden geçecektim. Araç kampüsün giriş kapısının önüne geldiğinde durdum. indim araçtan. Eskiden güzel günlerimin olduğu bu kampüse bakıyordum öylece..Ama o an dikkatimi çeken bir şey oldu. Kampüsteki binalardan birinin üzerinde kırmızı bir bayrak dalgalanıyordu. Neydi bu? Acaba birileri mi vardı ve biz buradayız diye işaret mi vermek istiyordu. Biraz düşündüm. Kampüse girip o binayı kontrol etmeye karar verdim. Ama bu çok tehlikeliydi. Kampüsün içinde neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Silahımın emniyetini açıp araca oturdum. Direk giriş kapısına sürdüm, kapıdaki engeli kırıp kampüse girdim. Ortalık sakindi. Hızlı bir şekilde tepesinde bayrak olan binanın önüne geldim. Araçtan indim. Elimde silahımı sıkıca tutmuş, binanın girişine bakıyordum. Kapıdaki camlar kırılmıştı. içerisi karanlıktı, ışık falan yoktu. Ama içeriye bakmaya karar verdim. Belki birileri hala hayattaydı ve yardım bekliyordu. Belki, bu yardım bekleyen kişi üniversitede beraber okuduğum arkadaşlarımdan birileriydi yada çok sevdiğim hocalarımdan biri. M4A1'e monte ettiğim el fenerini yaktım ve içeriye adım attım. Bina 4 katlıydı. ilk katı dikkatle kontrol ettim. Kimseler yoktu. Merdivenin önüne geldim. Yukarı çıkacaktım.
    ···
    1. 1.
      0
      bugün
      cebhane
      hırda...

      yoruldum kardeş yazım hatalarından, düşük cümlelerinden, hikayen kötü değil ama iyi de değil vasatsın. kimse vasat bir şeye zaman tanımak istemez.
      ···
      1. 1.
        +1
        Her yoruma açığım demiştim. Mobilden yazıyorum mobilden bu kadar seri yazıp imla, kurallarına dikkat edip hikaye yazan birisini bulursan onun hikayesini bende okumak isterim kardeşim.

        Demek istediğim kitle belli, Kasmaya gerek yok, hatalar olabilir bunlar olağan şeyler ve bu bir kitap değil. yorumun içinde saol dostum
        ···
      2. 2.
        0
        Ben tesekkur ederim zaten bu pozitif.bir elestiriydi.
        ···
    2. 2.
      +1
      hırda şehir ismi olabilir pnp illa google earth ı mı açayım kontrol etmek için
      ···
  5. 5.
    +22
    Silahımın şarjörünü kontrol edib kapıdan içeri-markete girdim. Markette pek falza bir şey kalmamıştı. Heralde salgının ilk aylarından panikleyen insanlar markete akın edib ne var ne yoksa herşeyi alıp zütürmüşler. Nerdeyse boş rafların arasıyla ilerliyordum. içeride hayat işareti yoktu. Herşey çok sessizdi, ölüm gibi sessiz. Marketin arka tarafına gelmiştim artık. Ne Ünsal hocadan ne Damla hocadan nede malum yaratıklardan bir eser yoktu. En azından zombilerle karşılaşmadığım için biraz rahatladım. Namluyu indirip dolaplardan birine yaslandım. Nefes almaya, stressten kurtulmaya çok ihtiyacım vardı. Tam bu sırada dışarıdan silah sesi duyuldu. Önce bir el sonra 2 sonra 3 ve sonra seri gibi duyulmaya başlandı. Çatışma vardı dışarıda. Hemen geriye çıkışa koşmaya başladım. Çıkışa vardığımda, aracın yanında elinde silah tutan adamı tanıdım, Ünsal beydi bu. Mesut abide araçtan inmişti. Her ikisi ateş ediyordu. Ateş ettikleri tarafa baktım. Sokağın kuzey tarafı. Zombiler araca yaklaşıyordu. Hemen arabaya! - diye bağırdım. Herkes yerine geçti. Ben yine 50 kalibrenin başına çıktım. Ateş ede ede çevre yoluna ilerlemeye başladık. Az sonra zombiler gözden kayboldular. Yeliz hoca tarif ettğim adrese sürüyordu aracı. Çevre yoluna çıkınca, silahın başından inip aracın içine geçtim. Ünal bey nereye gittiğimizi sordu. Bu arada Damla hanımda araçtaydı. Benim barınağı anlattım ona.
    ···
  6. 6.
    +22
    Merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladım. ikinci kata gelmiştim. Önümde uzun bir koridord vardı ve karanlıktı. Sınıf odalarının çoğunun kapısı açıktı. Birde arka tarafta 5 öğretmen odası vardı. Hangisinden başlamalıyım acaba? Sınıf odalarına bakmaya karar verdim. Koridorda daha iki adım atmıştım tam bu sırada koridorun öbür ucundaki merdiven taraftan boğuk sesler duymaya başladım. O yaratıkların sesiydi belli. Hemin geri adım attım. Buraya geldiğime pişman olmuştum zaten kahretsin! Hemen dışarı çıkıp arabama atlayıp burdan gitmeliyim. Tam merdivene geldiğimde önümdeki öğretmen odasına baktım. Yeliz hoca ve Ziynet hocaya aitti bu oda. Benim ingilizce hocalarım... çok severdim ikisinide. Ve el fenerinin ışığını kapıya tuttuğumda farkettim. Kapıda bir yazı vardı. Bıçakla çizilmiş bir yazı. Ne olduğunu tam okuyamadım ama odaya girip bakmaya karar vermiştim. Hemen oraya koştum, kapıyı kontrol ettim, kilitli! içeride birileri var kesin. Tahta kapıyı tekmeyle kırdım, tam içeri girecektim ki birileri ateş etti, tam kafamın üzerinde kapının çerçevesine geldi mermi. Hemen geri çekildim, iki el daha ateş edildi. Ateşi kesin, ben yardıma geldim! diye bağırdım, içeriden birileri gel diye cevap verdi. Odaya girdim. Allahım şükürler olsun Yeliz hocam burada, yaşıyor. Birde güvenlik görevlisi Mesut abi vardı odada. Elinde tapanca vardı. Bana ateş eden oydu. Beni o yaratıklardan sanmış heralde. Hoca beni tanıdı tabi. Yardım geldiği için sevinçten ağlayacaktı nerdeyse. iyimisiniz diye sordum. Birşeyi yoktu. Ama Mesut abinin durumu pek iyi değildi. Sol kolu bezle bağlıydı ama yinede kan akıyordu. Adam yaralıydı belli. Bu sırada dışarıdan yaratıkların seslere daha iyi duyulmaya başlamıştı. Silah sesini hepsi duymuş olmalı.
    ···
  7. 7.
    +20
    Kampüsten çıkmıştık. Araç yolda baya hızlı ilerliyordu, artık peşimizdeki yürüyen cesetler gözükmüyorlardı. Hırdalan kasabasına doğru ilerliyorduk. Yeliz hoca arabanın hızını düşürdü. Önce neden hızı düşürdüyünü anlamadım ama sonra nereye gitmesi gerektiğini bilmediğini anladım. Ama bana gidilisi yeri sormak yerine başka bir şey söyledi.
    -Ünsal beyide almalıyız. Burda bırakıp gidemeyiz.
    Şaşırdım aniden. 50 kalibrenin başından indim aracın içine geçtim.
    -Ünsal hocada mı yaşıyor?
    -Evet Ünsal bey ve karısı yiyecek bulmak için kasabadaki markete gittiler. Sen gelmeden az önce.
    Ünsal hoca ve karısı Damla hanım her ikisi bizim üniversitede çalışıyorlardı. Onların hayatta olduklarını öğrenince şaşırdığım kadar sevindi ayrıca. Aracı markete sürmeyi söyledim ve yeniden 50 kalibrenin başına geçtim. Kasabada da bu lanet olası yaratıkların olma ihtimali çok yüksekti.
    Market çok uzakta değildi. Kısa sürede oraya vardık. Ama buna karşın market baya büyük bir yerdi. Eğer Ünsal hoca ve karısı hala içerdeyse onları aramak için birilerinin içeriye girmesi lazımdı. Mesut abi yaralıydı. içeriye gidecek halde değildi. Yeliz hocamıda tabi ki içeriye gönderemezdim. iş bana kaldı yine. Silahımı alıp indim araçtan. Yeliz hanıma işleri ters gitmesi durumunda hemen burdan uzaklaşmasını söyledim. Evimin-evdeki barınağımın anahtarlarını verdim ve tabi ki adresi tarif ettim.
    ···
  8. 8.
    +19
    Araç hızla kampüsün çıkışına dorğu ilerlemeye başladı. Kısa süre sonra zombiler aracın önüne koşuyorlardı. Sayıları gittikçe çoğalıyordu. 50 kalibreyi hedefe doğrultup bastım tetiğe. Silah şiddetli bir sesle çalışmaya başladı. 50 kalibrelik kocaman mermiler yaratıklara isabet ettikçe etrafı kan gölüne dönüştürüyordu. Bazen mermilerin kopardığı vücut uzuvları yola düşüyordu. 50 kalibrenin önünde durmak delik deşik olmak demekti. Zamanında karakoldan aldığım bu silahı aracımın üzerine monte etmekle çok iyi yapmıştım. Makineli titreyerek ateş ettikçe benim içimdeki korku öfkeye dönüşüyordu. Önüme çıkan hiç bir yaratığı sağ bırakmak istemiyordum. Araç çıkışa yaklaşmıştı bu arada. Binadan çıkışa kadar yol 50 kalibre mermilerin parçaladığı cesetlerle dolmuştu, bense tetiğe basmaya devam ediyordum. Maksadım öldürmekti, becerdiğim kadar çok yaratık gebertmek. Bundan zevk almaya başlamıştım..
    ···
  9. 9.
    +17
    Gitmeden bi part atıyım belki yazarlığı olmayanlar okuyordur (ümidini kaybetme filmi aklıma geldi amk)
    ···
    1. 1.
      +1
      umudunu kaybetme o o.ç
      ···
      1. 1.
        0
        Bayağı oldu izleyeli amk unutmuşum panpa verdim şukunu
        ···
  10. 10.
    +17
    Partlar hazır şuku bekliyorum beyler önceki hikayemde hemen paylaştım şuku filan göremedim amk pamuk eller şukuya
    ···
  11. 11.
    +15
    -Hayır tahliye karakoluna, askerlere gitmeliyiz, bizi kampa zütürecekler. diye itiraz etti. Durumlardan haberi yoktu anlaşılan.
    -Hocam, tahliye karakoluna gidemeyiz.
    -Neden?
    -Çünki tahliye karakolları artık yok. Ordu yok. Artık hiçbir şey yok. Sadece biz varız. Ve hiç bir yerden yardım gelmeyecek.
    -Ama kuzeyde kamp var! Hayatta kalanların kampı.
    -Evet öyle bir kamp olmalı. Ama nerde olduğunu net olarak bilmiyorum. Yerini gösteren bir harita falan yok. Koordinatlarını bilmeden öyle uzun bir yolculuğa çıkmak intihar demek.
    Bunu duyunca ünal hoca omuzuna geçirdiği küçük çantasını açıp kurcalamaya başladı. Ne aradığını merak ediyordum. Çantadan küçük bir kağıt parçası çıkardı ve hafif gülümseyerek işte kampa giriş biletimiz dedi ve kağıdı bana uzattı. Hemen açıp baktım. Haritaydı bu. Kaç aydır aradığım harita. Hemde kampın koordinatları net olarak belirtilmişti.
    Hedefimiz belliydi artık. Benim küçük barınağa gibip biraz dinlenmek (Mesut abinin kolundaki yarayada bakmak gerekiyordu) sonrada kuzeye doğru yola koyulmak. Uzun ve tehlikeli bir yolculuk olacak tı bu. Ama sonunda kurtuluş vardı. Umut vardı. Ve biz 5 kişi bu umudun peşinden gidecektik...
    ···
    1. 1.
      +4
      Bu arabanın benzini sınırsız mı amk?
      ···
    2. 2.
      +2
      zombi ezdikçe fulleniyor
      ···
  12. 12.
    +15
    uzun bi part yazdım gece devam edicem beyler bu arada şukularınızı ekgib etmeyin
    ···
  13. 13.
    +15
    Benim barınağa gelmiştik. Artık akşam oluyordu. Barınak şekli verdiğim bodrum kata indik ve girişi kapattım. ilk önce Mesut abinin yarasına bakmak gerekti. Çekmeceden ilk yardım çantasını alıp Mesut abinin yanına oturdum. Gömleğin kolunu açtım. Kolunda mermi yarası vardı. Sıyırıp geçmişti galiba. Yarayı temizleyip bezle sarımaya başlamıştım. Bunun nasıl olduğunu sordum.
    - Sen gelmeden 2 gün önce markete ben gitmiştim yemek almak için. Marketten çıktığımda önüme bir adam çıktı. Bana silah doğrultarak silahımı ve motorumun anahtarlarını istedim. Bende aniden tabancamı çekip ateş ettim. Oda ateş etti tabi, mermi kolumu sıyırıp geçti. Ama benimki tam isabetti. Boğazından vurmuştum. Sonra bir şekilde üniversiteye kadar gittim...
    Karnımız doyurmalıydık. Ben yemek yemekle beraber haritayı açtım. Kampın olduğu noktaya baktım. Kuzeyde Rusya sınırına yakın, dağlık bir yerdeydi. ORaya ulaşmak kolay olmayacaktı. Gerçi yeteri kadar silahımız ve benzinimiz vardı ama yolda neyle karşılaçağımız belli değildi tabi.
    ···
  14. 14.
    +17 -2
    Şimdi yanlızım. Kimseler yok, zombiler dışında tabi. 2 aydan fazladır Bakünün sokaklarında tek başıma dolaşıyorum. Tek maksadım kuzeydeki kampa gitmek ama nerde olduğuyla ilgili hiç bir fikrim yok. 2 aydır kampın olduğu yeri gösteren bir harita falan arıyorum ama bir türlü bulunmuyor. Donanımım iyi ama. Durumlar kontrolden çıktığı zaman, bunların olacağını anlamıştım o yüzden askeri karakoldan gereken herşeyi almıştım. Land Rover Defender marka bir zırhlı aracım var. Otomatik tüfek, makineli, tapanca ve.s bir sürü silah almıştım. Birde aracımın üzerinde .50 kalibre var. ilk günlerde bu yaratıkları öldürmek zor geliyordu bana. Onların artık insan olmadığını kabullenemiyordum. Sonra alıştım. Her gördüğümde bastım tetiğe,1 ,2,3,4,5 geberttim hepsini. Elim titremiyor, öldürmek artık benim için sıradan bir şey. Kampla ilgili bir ipucuyla yanı sıra şehirde benim gibi hayatta kalmış başka insanlarıda arıyordum. Ama yoktu kimseler. Cesetler vardı sadece. Yerde yatan ve yürüyen cesetler. Geceleri teyzemin evine gidiyordum. Teyzem ve ailesi salgın çıktığında yurtdışındaydılar. Kendilerinden bir haber alamadım bir daha. Zaten salgın tüm dünyada etkiliydi galiba. Evin altında küçük bir barınak vardı. Orada kalıyordum. Fark edilmesi güç bir yerdi o yüzden orada içim rahatdı.
    ···
    1. 1.
      0
      yanlız
      hiç bir
      herşey
      tapanca
      rahatdı
      ···
    2. 2.
      0
      daha önceki hikayesini bilen varsa pmden yollasın beyler
      ···
  15. 15.
    +14
    Gececi tayfa varmı okuyan ona göre part atıcam okuyan varsa şukulasın belli etsin kendini yoksada uyucam amk
    ···
  16. 16.
    +14
    50 kalibreyi kullanamadığım için ateş gücümüz düşman için etkisiz olmuştu. Böyle giderse fazla dayamazdık. Ne yapıp ne edip BMP'den kurtulmamız gerekiyordu. Ama elimizde onun zırhını delecek RPG yada benzeri bir şey yoktu. Bizde katılmış 3 kişiden birnin yanına geldim.
    -Neden bize saldırıyorlar, zombilerin içinde insanların birlik olması gerekmez mi?
    -Bunlar rus ordusunun kalıntıları, yağmacılar! Böyle grup halinde dolaşıp önlerine çıkanı yağmalarlar. Biz 9 kişiydik, kamyonumuz vardı. Önümüze aniden çıktılar. Diğerlerini öldürdüler, eşyalarımıza ve aracı aldılar. Biz bir şekilde kaçtık ama peşimizi bırakmadılar.
    -Peki şimdi ne yapıcaz.
    Bu sırada Mesut abi sürünerek yanımıza geldi.
    -Benim bir fikrim var. Şu BMP'nin yakıt deposu tam arkasında bulunuyor ve o noktada zırhı çok kalın değil. Oraya vurarsak hemen patlar. Ama elimizdeki silahlar o zırlı delmeye yetmez
    -Ne yapıcaz peki?
    Mesut abi 50 kalibreyi işaret etti. Aklındaki şey 50 kalibreyi araçtan söküp yanımıza almak, çevreden dolaşıp BMP'nin arkasına geçmek ve yakıt deposuna ateş etmekti. Diğer arkadaşlar ateş etmelerini ve dikkati üzerlerine çekmelerini söyledik. Mesut abiyle aracın üzerinden makineliyi söktük. Baya ağırdı. ikimiz güçlükle taşıyorduk. Rusların arkasına dolanmak pek zor olmayacaktı. Etrafta bir sürü küçük ev vardı. Onları kullanarak sessizce arkaya geçecektik. Öylede yaptık. 50 kalibreyi taşıyarak askerlerin tam arkasındaki bir eve girdik. Silahı pencereye monte ettik. BMP'nin arkadaki kocaman yakıt depoları tam hedefimizdeydi. Silahın başına geçtim. Hedef aldım. Derin bir nefes alıp bastım tetiğe...
    ···
  17. 17.
    +14
    Ölen büyükelçilik çalışanlarını defnedip yola devam etmeye başladık. Kamp Zagatala şehrine yakın bir yerdeydi. Baya bir yol vardı daha. Mingeçevir şehrine yaklaşmıştık. Diğerlerine göre büyük şehirdi Mingeçevir. Ayrıca Mingeçevirdeki devasal su barajını korumakla görevli büyük bir askeri üs vardı. O askeri üsten silah falan bulmayı umuyorduk. Yağmacı askerlerle çatışmadan sonra mermimiz iyice azalmıştı. Özellikle 50 kalibre için çok az mermi kalmıştı. Askeri üssün yerini Mesut abi biliyordu. Ama daha önce şehirden geçmek gerekiyordu. Şehre girdiğimizde kötü bir hiss duydum içimden. Bu yerde bir şeyler vardı. Kötü birşeyler. Öncelikle diğer kentlerde olduğu gibi sokakta ceset kemirem köpekler gözükmüyordu. Şehrin sokaklarında ilerliyorduk. iki katlı bir maketin yanında sağa döndük ve Yeliz hoca aniden frene bastı. Arkamızdaki kamyonda durdu. ileride bir zombi bir insan cesetini üzerine çökmüş onu kemiriyordu. Bizi duyunca önce bize taraf baktı yerinden sonra kalkıp bize taraf koşmaya başladı. 50 kalibrenin mermisini harcamak istemiyordum o yüzden sırtıma geçirdiğim M4A1'i alıp iki el ateş ettim. Ama zombi bırakın ölmeyi, düşmedi bile. Az sonra korkunç gerçeği anladım. Zırhlıydı bu yaratık. Vücudunda askeri çelik yelek kafasında kask vardı. Demek eskiden askerdi. Virüse bu halke yakalanmış olmalı. Hemen 50 kalibreyle ateş ettim. isabet alıp yere yığıldı ama hala ölmemişti, garip garip sesler çıkarıyordu. Burdan defolup gitmeliydik. Ama geç kaldık. Silah sesini duyanlar olmuştu. Evlerin arasından, ara sokaklardan her taraftan zombiler çıkmaya başladı. Ve işin en korkunç yanı hepsi çelik yelekteydi. Mingeçevir üssünün askerleriydi bunlar. Tüm tabur zombiye dönüşmüştü. Ateş etmeye başladım. Araçtakilerde ateş ediyorlardı, ama her zombi için 6-7 mermi harcıyorduk. Böyle giderse kısa sürede mermimiz bitecekti. Yeliz hocaya hemen gaza basmasını söyledim. Üsse varıp silah almalıydık. Yoksa bu zırhlı yaratıklar bizi param parça edeceklerdi. Hızlı bir şekilde üsse taraf ilerlemeye başladık. Zombilerse araca yetişemeselerde bizi takip etmeye devam ediyorlardı. Sayıları gittikçe çoğalmıştı.
    ···
  18. 18.
    +14
    Bu gece bu kadar yeter yarın öğlen devam edicem bu hikayenin sadece 3/1 lik kısmıydı şukuya göre devam edicem resmen 2-3 şukuya anlatıyorum hikayeyi diğer liseliler gibi 100 şuku gelmeden atmam deseydim nabıcaktınız amk
    ···
    1. 1.
      0
      Lan bitti zannettim
      ···
  19. 19.
    +14
    Partları seri giriyorum ama okuyan yok galiba ben bi yemek yiyim geldiğmde 4-5 kişi olursa devam ederim
    ···
  20. 20.
    +13
    Sonunda üsse vardık. Girişler açıktı. içeriye girdik. Ama umduğumuzdan çok farklı bir şeyle karşılaştık. Üs bombardman edilmişti. Heralde devlet kontrolü tamamen kaybetmeden önce taburun zombiye dönüştüğünü öğrenip onlardan kurtulmak için üssü bombalamıştı. Ama gözüken şu ki bir faydası olmamış. Üs darmadağın olmuştu. Burda silah falan aramak anlamsızdı. Bizim olayın şokundayken ileriden bir sürü zombi çıkıp bize taraf gelmeye başladı. Arkadan bizi kovalayanlarda üsse ulaştılar. Bu sefer fena sıkışmıştık. Etrafımızı yüzlerle zombi çevirmişti ve hepsi zırhlıydı. Mühimmatımız iyice azalmıştı. Üssün yüksek duvarlarını aşmak için tek geçitte zombi kaynıyordu artık. Yani geriyede yolumuz yoktu. Anlaşılan etrafımız kuşatılmıştı. Ben hariç herkes araçtan indi. Ben 50 kalibrenin başında kaldım. Herkes elde silah araçların etrafında mevzilendi. Mermimiz bitene kadar çarpışacaktık. Zombilerin vücudunda zırhın kaplamadığı noktalara ateş etmeye özen göstererek savunuyorduk. Her saniye çember daralıyor ve mermilerimiz hızla azalıyordu. 50 kalibreye son mermi kutusunu takmıştım. Durmadan sıkıyordum. ileriye, geriye, sağa, sola, her tarafa. Çünki her taraftan geliyorlardı. Ve aniden korkunç bir ses duydum. Tetiğe basarken silahın çıkardığı çıt diye bir ses. Oysa ateşlenirken gürültülü bir ses çıkarması gerekti. Evet bu çıt sesi korkunçtu çünki silahta merminin kalmadığı anldıbına geliyordu. 50 kalibre sustu. Elimizdeki otomatik silahlar zombileri durdurmaya yetemezdi. 50 kalibre benim hayat sigortamdı ve artık işeyaramaz bir metal parçası olmuştu. Anlaşıldı, maceranın sonuna geldik. Kaybettik. Artık herşey anlamsızdı. Diğer arkadaşlar umutsuzca otomatik silahlardan ateş ediyorları. Benimde otomatik silahım vardı ama ateş etmiyordum artık. 50 kalibreye yaslanıp öylece durmuştum. Dua ediyordum. Ama kurtulmamız için değil. Çünki imkansızdı. Sadece eski günahlarımın bağışlanması için dua ediyordum. Kafamı silahın üzerine koyup gözlerimi kapadım. Etraftaki silah sesleri ve çığlıklar aldırış etmiyordum. Sanki hiç biri yokmuş gibi. Gözlerimin önüne eski günler geldi. Ailem, arkadaşlarım. Hatta şuan yanımda olan hocalarım. Ama böyle elde silah değil, üniversitede sınıf odasında. Yeliz hocayı koridorda her gördüğümde bana bakıp gülümsemesi. En sevdiği öğrencisiydim. Yada Ünsal hocanın fıkraları. Hiç komik değillerdi ama hoca kırılmasın diye yalandanda olsa gülerdik. Gittikçe dahada eskiye gidiyordu anılarım. O zamanlar ne kadarda güzeldi dünyamız. Ama biz yok ettik o dünyayı. Her türlü pisliği biz çıkardık! Sonundada bu salgın çıktı. Öyle güzel bir dünyaya sahipken o kadar iğrençlikler yaptık ki sonunda tanrı cezalandırdı bizi. Ve sonuna geldik işte... Gözlerimi açmak istemiyordum. Hayal dünyam gerçek dünyadan çok daha güzeldi şimdi. Bu yüzden son dakikalarımı hayal dünyamda geçirmeye karar vermiştim. Artık hiç bir şey duymuyordum. Ne silahları ne çığlıkları. Hafif ama gittikçe artan bir rüzgar duymaya başlamıştım. Hah... ölümün rüzgarıydı heralde. Vücudum bu yaratıklar tarafından parçalandıktan sonra ruhumu alıp zütürecek rüzgar...




    Tümünü Göster
    ···