1. 1.
    +1
    Dünyanın en dandik, en telmaşa şiirini hatta ne şiiri, gayet dörtlüğünü yazıp beğendirebildiğin bir sevdiceğin varsa o sana aşıktır.

    Sevdiceğin, bu şiiri hatta ne şiiri gayet dörtlüğü, durup dururken sana yazdırabiliyorsa sen de ona aşıksındır.

    Burdan yola çıkarak hiç bir yere uğramadan şöyle bir tanımlama getirebilirim duruma: Dünyanın en büyük yazarlarını okuyan biri olarak, dünyanın en büyük yazarlarını okuyan birine, dünyanın en taktan, dünyanın en edebi kaygıları olmayan şiirini beğendirebilmektir aşk.

    Zaten aşık adamın da edebi kaygısı yoktur genelde. Edebi olmayan bir kaygısı da yoktur gerçi çoğu zaman. Hatta aşkla ilgili yazılan, çizilen şeylere bakma ihtiyacı hissettiğim zamanlarda farkettiğim bir gerçek şudur ki: yazılanlar genelde mutluyken yazılmıyor. Mutluyken sadece yaşıyor insan. Sorgulamıyor. Tıpkı, çalıştığı sürece banyodaki musluğun nasıl çalıştığını, sistematiğini, iç dizaynını, lavabo altı bağlantılarını sorgulamadığı gibi. Ne zaman ki bozuluyor musluk, alıyor eline 13-14ü. Buna rağmen, profesyonel bir tesisatçı soğukkanlılığıyla da yaklaşamıyor duruma. Çoğu kez patlıyor musluk. Üstü başı su oluyor. Üstü başı aşk oluyor. Üstü başı hüzün...

    Bir saniye.

    Bu yazının, bu durumun aksini ispatlar nitelikte olması gerekiyordu. Çünkü bir yandan, mutluyken yazmıyoruz diye hayıflanırken, bir yandan, mutluyken yazmaya karar vermiştim. Ama hüznü seviyoruz. Her türlüsünü. Yanındayken bile özlemek ne hastalıklı geliyor insana başta. Ya da senin yokluğunda sürünsün, gebersin, mutluluk nedir bilmesin, mutluluğu yolda görse tanımasın istemek. Bu yönüyle de tek çocuk bencilliğinde bir şey sanki. Bülent Ersoy, Beddua adlı şarkısında açıkça gönül yaraların deva bulmasın, benden başkasını seversen eğer demiyor muydu?

    Peki kabul, pek romantik olmadı böyle şeylerden bahsederken yazıda Bülent Ersoy adını geçirip, Beddua gibi bir şarkıyı referans göstermek. Hem kaç kişi kaldık ki şu dünya üzerinde ara sıra Bülent Ersoy dinleyebilen?...

    Hatta Ulan tam oluyordu naaptın!! dedi sağ omuz meleğim kızgın bakışlarla bana aşağıdan aşağıdan bakarken. Nedense rengi kırmızı. Sanırım farkındalık yaratmaya çalışıyor bu renkle. Fırsatını bulduğunda da argo kelimeler kullanıp beni sağlam şekilde azarlıyor kırmızı. Ve yine o anlardan birindeyiz. Ettiği ağır lafları bu platforma taşımamakta şu an için kararlıyım.

    Tam oldu oluyor derken elime yüzüme bulaşıyor bazen romantizm. Sanki, annesinin yaptığı pastadan gizli gizli yemeye çalışırken, burnuna çikolata sürülmüş çocuk yalancılığında hayır ya ben yemedim!! diyorum; Pastadan yine mi yedin çocuk? Şişman olursun sonra.. diyen eli belinde anneciğe.. .

    Ben kendimi bildim bileli uzun boylu olmuşumdur. Bu sayede başıma gelen eğlenceli şeyler daha ilkokulda başladı. 1. sınıfa başlayacaktım. Annem beni okul bahçesine bırakıp geri döndüğünde ben de sınıfımı bulmaya çalışıyordum ki biraz geç kalmıştım ve bu yüzden sıra olan öğrenciler sınıflarına girmişlerdi. Zaten sınıf kelimesinin anldıbını da öğreneli çok olmamıştı. Ortalıkta mal mal dolaştığımı gören bir görevli beni kolumdan tuttuğu gibi 5-A sınıfına zütürmüş, beni teoride zütürürken ama pratikte bariz bir şekilde sürüklerken de bu saat oldu hala sınıfına girmemişsin, yürü sınıfına demişti. Bense ama ben 1. sınıfım demek için fazlasıyla sinmiş haldeydim sanırım. Diyememiştim ve öğretmen benim aslında bir 1. sınıf öğrencisi olduğumu Türkçe dersinde cümlenin öğelerini anlatırken fark etmişti. Hadi bakalım bu cümlenin öğeleri nelerdir? sorusu karşısında takındığım hüzünlü ve mahzun tavır, bir ilkokul öğretmeni olmak için fazlasıyla sabırsız ve sinirli olan Kemal öğretmeni hayli işkillendirmişti. Bana cümlenin öğeleri soruluyordu ama ben ait olduğum yerde Ali'nin gittiği yerlerle, Oya'nın attığı toplarla, Işık'ın içtiği ılık sütün litre fiyatıyla ilgileniyor olmalıydım. Sonra diyebildim. Gururla söyledim. 1. sınıftım ben. Gidip Türkçe dersinde çizgili küçük boy defterime spiraller karalamalıydım spiralin ne olduğunu bilmememi hiç umursamadan. Ve sonra ait olduğum yere, herkesin nedenini anlamadığım bir şekilde ağladığı yere, 1-A ya gönderilmiştim. Nedense sakin ve soğukkanlı olmasam da en azından sakin ve soğukkanlı görünümlü biri olmuşumdur.

    Uzun boyumun bana yaşattığı gariplikler sonra da devam etti. Orta okulun son sınıfında okul kıyafetleri yine üstüme olmuyordu. Zaten 5. sınıfta da önlük bulmakta epey zorlanmıştı ailem. Aile ikinci bir kıyafet krizini kaldıramazdı. Kaldırmadı. Orta okul 3. sınıfta lise kıyafetleri giymeye başladım. Lisede ise artık okul üniforması renklerinde muhtelif takım elbiseler alınıyordu bana. Üstüm başım toplama bilgisayar gibiydi. Zaten uzun ve çelimsiz biriyken, yani orta okul 2. sınıfa kadar olan dönemden bahsediyorum, iki lakabım vardı: uzun ve sırık. Olimpiyalarda sırıkla atlama izleyemiyordum o zamanlar. Çelimsiz sinirlerim bozuluyordu. Fakat sonra bunu dert etmemeye başladım. Daha doğrusu orta 3 ten sonra insanlar bana adım dışında hiçbirşeyle seslenmemeye başladı. Sonra anladım uzun boylu ve buna ek olarak yapılı olmanın ne güzel bir şey olduğunu. Bir daha lakabım olmadı.

    Uzunum diyorsam çok da değil hani. Abartılacak bir yanı yok. Hatta ben uzun değilim, insanlar benim yanımda biraz kısa kalıyor. Onlar da kısa değil yanlış anlaşılmasın.

    Peki tüm bu uzun boy mevzuunun konumuz olan aşk ile ne gibi bir alakası var?

    Şöyle:

    Normal sınırlarda boy ölçüsüne sahip olan insanlar yolda yürürken nasıl bir görüş açısına sahip oluyor bilmiyorum ama ben yürürken önümdeki insanların çok büyük bir çoğunluğunun kafasının üstünü görerek yürüyorum. Yolda yürürken nerdeyse herkesin kafasının üstünü görmek, hangisinin kafasının tepesinde açılmalar olduğunu fark etmek ve hatta hangisinin kaç yaşında kel kalabileceğine dair tahminler yürütmek eğlenceli bir şey. Bu, insana fazladan bir ego da katıyor. insan kendini büyük hissediyor. Uzun hissediyor. Ama;

    Kendimi çok küçük, çok kısa hissettiğim tek bir an varsa işte o da sevdiceğimin yanımda olduğu andır.

    Ve uzun boylu bir adam olarak küçük hissetmek yalnızca olağanüstü durumlarda hoşuma gidebilecek bir şeydir.
    Tümünü Göster
    ···