1. 76.
    0
    niye bu kadar direttiğini anlamıyordum. neden olmasındı ki benim içimde. yani bir insan diğer insandan ne kadar üstün olabilir ki. ben onu bu karar severken mutlaka bir karşılığını alacaktım. git söyle dedim. benim ona sırıl sıklam aşık olduğumu söyle dedim. sonra gel bana olumlu ya da olumsuz diye konuş dedim.
    ertesi gün kız yanıma geldi. tehlé'ye anlatmış. o da neden kendisi gelip söylemiyor demiş. üstüne üstlük tehlénin kuzeni de küçümser bir şekilde neden utanıyorsun git kendin konuş diyor. lan mıkodm kızı sen benim neler çektiğimi nerden bileceksin. daha iki gün önce konuşmaya çalıştım ama olmuyor. ulu orta yerde olacak iş değil bu dedim.
    yok yok diyor sen yine git bu defa konuşacaktır seninle.
    tama dedim günah artık keçilerindir dedim. hemen o gün öğlenden sonra lisenin kapısına dayandım. öyle uzaktan, kıyıdan köşeden de yok ha. direk kapıda bekledim.
    o buraya gelecek ve ben konuşacağım. artık sinir olmaya başlamışım. içimi dökmem lazım abi yoksa bu yük beni öldürecek. lan yemin ediyorum içimdekileri oturup da adam akıllı bir kayaya anlatsaydım önümde diz çöker ağlardı lan.. bak yemin ediyorum size kayadan inci inci yaşlar dökülürdü.
    ···
  2. 77.
    0
    okul dağıldı ve bizim liseli bebeler koşa koşa okuldan çıkıyorlar. kimisi kavga ediyor, kimi arkadaşına ana bacı düz gidiyor.
    okul nedeyse boşaldı bizim tehlé ve saz arkadaşları en son çıktılar. kapıya doğru geldiler. üç arkadaşı beni geçti. ama sanki eve gitmiyordu bu defa çarşıya gidiyordu çünkü çarşı tarafına doğru dönmüşlerdi. sonra tehlé ve iki arkadaşı da beraber çıktılar. önlerine atlayıp tehlé'ye "müsade var mı?" dedim. o gıcık arkadaşı duracak gibi oldu ama diğer kız onu çekti ve sadece ben ve tehlé kalmıştık. abi iyi anlayışlı kızın da hali başka oluyor lan. direk herkes gitti ikimiz kaldık.
    tehlé bir şey diyemeden bekledi ben de o sırada "biraz konuşabiliriz değil mi?" dedim
    tehlé : olmaz şimdi (yine o bakışlar vardı gözlerinde ama bu defa ben daha katıydım.)
    ben : neden olmaz yani sebep söyle bana
    tehlé : çünkü (biraz düşündü ve) çünkü işim var.
    ben : kısa sürecek fazla konuşmayacağım söz
    tehlé : arkadaşlarım bekliyor
    ben : bak işte bekliyorlar seni bir yere gitmiyorlar. ne olur izin ver.
    tehlé : ama işim var yemin ederim.
    ben : tamam o halde müsade et de ben konuşayım sen sus
    tehlé: olmaz bir şey deme. (lan ne olurdu sanki orada susup konuşmasan canını alacak değildim ya sadece kalbinde oturacak bir minder istiyordum.)
    ben : lütfen bak ne olur söyleyip giderim sadece duy (o söyleme dediği için söyleyemiyordum. oysa o kadar kolaydır ki iki kelimeyi söylemek. zaten orada iki-üç dakika konuşmuştuk. ama sırf onun izni yok diye o iki kelime ağzımdan çıkmıyordu. söyleyip kaçmak istiyordum ama dilim varmıyordu. mühürlenmişti sanki beynim mantıklı düşünemiyordum.)
    tehlé : şimdi olmaz ama sonra söz (bunu söyledikten sonra gözlerim ona git dedi ve gitti.)
    ···
  3. 78.
    0
    bana söz vermişti. bir gün konuşacağımıza söz vermişti. ama o gün ne zamandı bilmiyordum. bir daha gelmem dedim lisenin önüne. zaten yeteri kadar rezil etmiştim kendimi. eğer söz verdiyse mutlaka bir gün uygun bir zaman yaratacaktır. o kadar da duygusuz değildir her halde bir yıldan fazladır onun peşindeydim. o beni görmezden gelemezdi. biraz ara vermeye karar verdim. biraz ara. çünkü içim rahattı artık ondan bir söz almıştım.
    akşam dershanede tehlé'nin kuzeni gülçin beni bekliyordu. olanları duymuş bana hesap sormaya gelmiş.
    sen değilmiydin bana git konuş diyen dedim. şimdi neyin havasını yaşıyorsun dedim.
    ···
  4. 79.
    0
    o sıralarda dershanede bir gece planlamaları yapılıyordu. hafta sonu öğrencilerinden bir kaç sınıf toplanmış fasıl tarzı bir gece düzenlemeye çalışıyorlardı. bu sınıflardan biri arkadaşımın sınıfıydı. ismi novanda'ydı. novanda benim çok yakın bir arkadaşımdır. onunla takılırken gayet entellektüel biriyimdir. tanıyamazsınız beni. çünkü adam o kadar bilgiye aşık biri ki. onun yanında öyle takılmak zorunda kalıyorsun. yok hani kendim olduğum zamanlarda beni yadırgadığı da yok. ama ne bileyim. bazen onun gibi görünmek güzel geliyordu. belki de bu kişinin kendi kimliğine olan korkusundan dolayıydı.
    işte gel dedi bizim fasılda biz söyleyelim. sen ve mesut gelirsiniz. tamam dedik anlaştık. ama şöyle bir şey var ki fasıl hem açık havada hem de herkese açık alanda yapılacakmış. ona da tamam dedik ona da itiraz etmedik.
    bu arada tehlé'nin kuzeni gülçin de hafta sonu sınıflarındandı. zaten o beni sahnede gördüğünde kısa süreli de olsa bir şok yaşayacaktı. en önemlisi kendi bestemi seslendirdiğimde "bu şarkıyı kime yazdığımı burada birkaç kişi biliyor. şu anda onlar benim kimden bahsettiğimi çok iyi biliyor" dediğimde gülçin heyecandan altına işeyecekti neredeyse.
    yok anlamıyorum acaba üzerine mi alınmıştı. çünkü bir insan ancak o kadar heyecanlanır. ben o şarkıyı ona değil tehlé'ye yazmıştım.
    ···
  5. 80.
    0
    o ara sıradışı bir şeyler yaşıyorduk birbirimizden habersiz. hani bir liseli atasözü vardır ya "saati aynı görürsen (20:20, 12:12 vb) biri seni düşünüyor" diye. işte o zamanlar neredeyse her gün saati 17:17 yakalardım. her yakaladığımda nerede olursam olayım koşa koşa onu görmeye giderdim. çünkü ne zaman 17:17 görsem her defasında onu ya balkonda ya pencerede ya da kapıda görürdüm. onu 17 eylül günü görmüştüm. hergün 17:17'de onu gömeye giderdim ve 17 ay onu kazanmak için uğraştığımda onun yaşı da 17 idi. şu an hayatımda 17'nin belki de ondan dolayı bambaşka bir değeri var. hani böyle uğurlu sayı seçer gibi değil. ne zaman 17 görsem duygulanırım. 17'de tehlé'nin yüzü gizlenmiş sanki.
    ···
  6. 81.
    0
    novanda'nın internet cafe ve bilardo salonu vardı. genellikle orada bilardo oynayarak geçirirdim zamanımı. salon bodrum katında olduğu için telefonumun şebekesi çekmiyordu. tabi o zamanlar bodrum katlarına inmemişti telefon şebekeleri. yine böle bir günün akşama yakın saatinde çıkmıştım salondan bir sigara almak için. bu sırada telefonuma bir mesaj geldi.
    "tehlé dershanede kuzeniyle gelmiş çabuk dershaneye gel" ben bu mesajı okuduğumda daha okuyorken koşmaya başlamıştım. ama öyle bir heyecanla koşuyorum ki. kız benim evime gelmiş sanki. aralıksız depar atıp dershaneye vardığımda temizlikçiyi gördüm sadece. bütün öğrenciler akşam yemeğine dağılmıştı. binadan çıkıp kapıya oturdum. telefonu çıkartıp tekrar mesajı kontrol ettim. kuzenim göndermişti mesajı ama üzerinden iki buçuk saat geçmişti. kalkıp toparlandım, omuzlarımı silkip salona geri döndüm. novanda bana "nerelerdeydin?" diye sorduğunda; ona sigara almaya gittiğimi söyleyecektim.
    ···
  7. 82.
    0
    bu olay bana bir fikir vermişti.
    bize bir buluşma ayarlaması için gülçine rica edecektim. ama akşam dershanede gülçini gördüğümde beklenmedik bir saçmalıkla karşılaştım. güya onu benim için getirmişti dershaneye. ama nedense benden habersiz getirmişti. böyle bir saçmalığın kabul edilemez olduğunu nekadar anlatmaya çalışsam da o bunu kabul etmedi. ve hakkımı kaybettiğimi söyledi.
    kuzenim ve benim uzun ısrarlarına dayanamayan gülçin bir buluşma ayarlayacağına söz verdi. tarihi belli olmayan buluşmam için şimdiden heyecanlanmış. onu görünce ne söyleyeceğimi düşünmeye koyulmuştum.
    buluşmamız biraz değişik olacaktı. onu benim için dershanenin arkasındaki sokaklara getirecekti. sanki onun benden haberi yokmuş gibi davranacaklardı. ve tesadüfe bak ki oradan ben çıkacaktım. (ne kadar yaratıcı değil mi?)
    ···
  8. 83.
    0
    buluşma günü gelmişti. ya da doğrusu belkide şöyledir. " karşılaşma günü gelmişti."
    ben dershaneninkapısında arkadaşlarla gereksiz bir muhabbetteydim. gülçin ve tehlé karşımda belirdiler. çaktırmamak için onlara pek bekmadım. beni geçip köşeyi döndüklerinde, arkadaşlardan müsade isteyip peşlerinden gittim. arkalarına bile bakmıyorlardı yetişip konuşmaya başladım.

    ben : afedersiniz biraz konuşabilir miyiz? (bunu söylemek artık o kadar sıradan olmuştu ki benim için çok rahat bir şekilde dökülü vermişti dudaklarımdan. ve her an hayır olmaz diyeceğini düşünerek söylemiştim.
    tehlé : hıhı dinliyorum. (owww o da ne. evet de demedi. direk dinliyorum dedi. ama ben şimdi ne söyleyecektim ki. daha önce bir sürü konuşma paragrafları tasarlamıştım kafamda ama hiçbirini söylememe fırsat vermemişti. oysa bu defa doğaçlama yapmaya gelmiştim ve bana dönüp dinlemeye koyulmuştu)
    duraksayıp gözlerine baktım. o da pür dikkat bana bakıyordu. yaklaşık bir dakika bekledikten sonra cevap verebilmiştim.
    ben : sana aşığım kim ne derse desin. (bunu söylerken ver gücümle kendime bir tokat atmak istemiştim)
    tehlé : kim ne demiş ki? (bu cümle gamzeli bir yüzden dökülmüştü. çünkü bu cumleyi gülümseyerek söylemişti.)
    ···
  9. 84.
    0
    bunun üzerine pek bir konuşma yapamadım. sadece ona bakıyordum. deyim yerindeyse salak durumuna düşmüştüm. ara ara yürüyüp tekrar duruyorduk. bana bir şeyler soruyordu şimdi tam olarak hatırlamıyorum çünkü o sıra alnından dudağına doğru uzanan bir tutam saça odaklanmıştım. o konuştukça o teler oynuyordu. sanki o an onunla değil de saçıyla konuşuyordum.
    "ama eğer böyle susacaksak ben gideyim" bunu hatırlıyorum. böyle söylemişti.
    bende elimi yanağına doğru uzattım. ben elimi uzatırken farkettiğim en güzel şey; yüzünü geri çekmemesiydi. yani benden korkmuyordu. benden zarar ya da yanlış bir hareket gelmeyeceğinden emindi. gerçekten de maksadım kötü bir şey değildi. sadece o saçı alıp kulağının arkasına yerleştirdim.
    "saçların beni meşgul ediyordu. şimdi gözlerinle gözlerim arasında başka bir şey olmadığına göre konuşabilirim. seni ilk gördügüm gün mideme sert bir kramp girmişti. o an sana aşık olacağımın haberiydi o. üzerinden yaklaşık 17 ay geçti. on yedi ay sonra karşına çıktığımda yine aynı krampla mücadele ediyorum. ve bu mücadelede yanımda olmanı istiyorum."

    sessizlik uzuun bir sessizlik
    ···
  10. 85.
    0
    umut kullar şu anda şırnak'ta ben ve malign onu ağırlıyoruz. o yüzden bu aralar hikayeyi yazamadım kusura bakmayın ama devamı gelecek. yarın istanbula geliyorlar. ben de yarın hiikayeme devam edeceğim.
    ···
  11. 86.
    0
    tehlé: mücadelende yalnız kalmanı istemem ama ben daha seni tanımıyorum. seni tanımam için zaman lazım.
    ben : ama bu zaman boyunca benimle iletişimde olmazsan tanıyamazsın.
    tehlé: şimdilik sadece arkadaş olalım. direk sevgili olmak biraz aptalca gelmiyor mu sana da?
    ben : peki ama aptallaşmayacaksa iki gönül ne anlamı kalır ki o aşkın.
    tehlé: ama ben şimdilik sadece arkadaş kalmak istiyorum.
    ben : arkadaş kalmamız beni tanımanı sağlamaz. sonuçta bir gün bir yerde oturup bir şeyler içme fırsatımız olmayacak. böyle arkadaşlık olur mu?
    tehlé: şimdilik sana daha fazla bir şey veremem
    ben : ama ben daha bir şey aldığımı kabul etmedim bile.
    tehlé: artık nasıl düşünüyorsan onu kabul edersin.
    ben: o halde senin bana bir buluşma teklif ettiğini düşünürüm sadece
    tehlé: onu da nereden çıkardın. bak geç oldu benim gimem gerek.
    ben: yeri ve saati belirleyince haber ver tam saatinde orada olacağım. (bu cümleyi o giderken arkasından söylemiştim. arkasını dönüp yüzüme gülümsemişti.)
    ···
  12. 87.
    0
    oradan ayrılıp direk arkadaşlarıma gittim. dershaneye bile uğramadan bilardo salonuna geçip muhabbete daldık. çok heyecanlıydım. ona açılabilmenin heyecanını üzerimden atamıyordum. kainat o sıralar umurumda olmayan bir olguydu. o gün bütün oyunları ben kazanmıştım. abartısız ve yalansız. o gün o bilardo salonunda beni yenen olmamıştı.
    akşam etütleri için dershaneye gittiğimizde gülçin beni karşılamıştı. anlamsız bir kızgınlık vardı yüzünde. ne olduğunu sorunca da yüzüme doğru patladı. meğer biz ayrıldıktan sonra onlar tekrar dershaneye gelmişler. beni alıp halk kütüphanesine zütürmek için. bu tehlé'nin bana verdiği buluşma sözüydü. ve sözünde durmak istemişti. tabi beni bulamayınca da iki dakikada nereye kayboldu diye sinir olmuştu. bu duruma hem sevinmiş hem de üzülmüştüm.ama o nekedar kızdıysa bu durumun daha çok iyiye gideceğine işaretti.
    gülçine başka bir gün için buluşma ayarlamasını söylediğimde kesinlikle olmaz diyordu. ama ben onu pek takmıyordum. çünkü bunun anlık sinir olduğunu ve ağzını tutamayıp tehlé'ye söyleyeceğini biliyordum.
    etütler başladığında gülçini sınıfına bırakıp tehlé'yi de kafamdan çıkardıktan sonra dersimi çalıştım.
    ···
  13. 88.
    0
    bir buluşma haberi gelmişti. okul çıkışı halk kütüphanesinde buluşacaktık. çok tuhaf gelebilir ama buluşmak için en uygun yer orası. çünkü orada biri sizi görürse sizin uyduracak bir bahaneniz vardır. çoluk çocuk ders çalışmaya gelir. abiler ablalar buluşmaya gelir. tuhaf bir memlekette yaşıyorum. aşklar öyle ulu orta değildir. burada en gizli tuttuğun kişi en sevdiğindir şüphesiz.
    bu arada lise iki öğündür. birinci öğün saat 11:30'da çıkar. ikinci öğün saat 15:00 gibi çıkar. yani saat üçte halk kütüphanesinde olmam gerekiyordu. ama bir sorun vardı ortada. sorun bendim. benim hiçbir yere vaktinde gidememe sorunsalım. bu buluşmaya da yirmi dakika geç gidecektim.
    ···
  14. 89.
    0
    evet yoldayım şuan. birini durdurup halk kütüphanesinin nerede olduğunu soruyorum. benim orada hiç işim olmamıştı o yüzden nerede olduğunu bile bilmiyordum. ama yakındım. ve kapıya doğru yürüdüm. kapıyı açtığımda önümde lise kıyafetiyle arkası bana dönük iki kız vardı. kızlardan biri ayaktaydı. ama gözüm diğer kızdaydı. bir kız eğilmiş çizmesini bağlıyordu. saçları o kadar uzun ki çizmesini bağlamasına engel oluyordu.
    ayaktaki kız bana döndüğünde tam sevinecekken kafamdan aşağı kaynar sular döküldü. çünkü bana çok sert bakıyordu. sanırım çok geç kalmıştım ve onlar kalkmıştı. ama nasıl olur alt tarafı yirmi dakika geç kalmıştım. ve tekrar aşağı baktığımda. daha sert bir bakış bana dönüktü.
    evet sanırım bunlar üçte değil on bir buçukta gelmişlerdi. bunu hissedebilmiştim. tehlé bir şey söyleme gereği duymadan kapıya doğru yöneldi. kolunu tutup nereye gidiyorsun ne oldu diye sorduğumda çok sert bir cevapla karşılaştım. "dört saattir bir beyefendiyi bekliyoruz. gelmeseydi de biz evimize gitseydik" dedi.
    kabahatim olmadığını sadece bir yanlış anlaşılma olduğunu yalvara yalvara anlatmaya çalıştım. ayakta beş dakika kadar ısrar etmeye çalışırken birşey demesi için gülçin'e de işaretler veriyordum.
    sonunda beş dakikasını bana ayırması için ikna etmiştim. ve hemen köşede bir masaya oturduk.
    ···
  15. 90.
    0
    karşı karşıya oturduk. gülçin de hemen onun yanına oturdu. ortamı yumuşatmak için espriler yapmaya çalışıyordum ama onun bakışları hiç humuşamıyordu. sonunda gülçine bir işaret vererek olay yerinden uzaklaştırdım. şimdi baş başaydık. o an sanki sadece ikimiz nefes alabiliyorduk. artık hiç konuşmuyorduk sadece ona bakıyordum. bir süre sonra bakışları yumuşamıştı.

    tehlé: ee söyle bakalım neden bu kadar geç kaldın. (çok şaşırmıştım o kadar rahat konuşmuştu ki sessizlik birden kaybolmuştu.)
    ben : inan bana sadece bir yanlış anlamaydı. yoksa geç kalma imkanım olabilir mi? hem bu arada çok güzel olduğunu ve sana hergün daha fazla aşık olduğumu söylemem gerekiyor sanırım.
    tehlé: sadece güzel olduğum için mi seviyorsun. ya çirkin olsaydım.
    ben : böyle bir cevap veremem sana çünkü senin güzelliğinden fazlasıydı beni sana bağlayan. tamam seni tanımıyor olabilirim. ama bu seni sevmeme engel olmaz. güzelliğine gelince. ben seni başkasının gözünden hiç görmedim. balki o kadar abartılacak bir güzelliğin yoktur ama şuan benim gözümde senden güzel bir varlık yok bu hayatta.
    tehlé: peki ya benimle sevgili olduktan sonra soğursan. çünkü ben çok şımarık büyütüldüm. dayanamazsın bana. çok efendi sessiz bir çocuksun. beni kaldıramazsın. (ilk defa kendisinin şımarık olduğunu söyleyen bir kız görmüştüm. sanırım gerçekten de en güzel kızı sevmiştim.)
    ben: senin benim sevgilim olman bana ömür boyu yetecektir. ondan ötesi hiçtir benim için.
    ···
  16. 91.
    0
    buna benzer devam eden konuşmamız yaklaşık yarım saat sürmüştü. o benim onu çekemeyeceğimi. onu elimde tutamayacağımı düşünüyordu. bense her şeye rağmen onu seveceğimi söylüyordum. bu konuşmalardan sonra bana bir soru yöneltti.
    "peki ama sevgilin olursam ne olacak. yani ne değişecek senin için." buna cevabım çok sıradan olmuştu. "dünyalar benim olur" bu cümle onu biraz etkilemiş gibi gelmişti bana çünkü gamzeleri görünmüştü yine. ama o arkadaş kalmada hala diretiyor ve gitmesi gerektiğini söylüyordu.

    ben ondan sadece ana evet demesini istiyordum. ayağa kalkmıştı. arkadaşız diye ısrar ediyordu. ama ben onu brakmaya hiç niyetli değildim. çünkü bu fırsatı yakalamışken, onu böyle mutlu görmüşken ona bu eveti söyletmeliydim.

    en sonunda ısrarıma dayanamayıp bir bahis oynadı. orada ders çalışan iki tane kız çocuğu vardı. biri 6-7 yaşlarında diyeri 12-13 yaşlarında. küçük olanı işaret ederek "git şu kıza sor o evet derse ben de evet diyeceğim" dedi. ortaya böyle saçma bir bahis attı. ona baktım o sırada bizim yanımıza gelen gülçine baktım sonra küçük kıza baktım. böyle acımasız bir oyun olamaz dedim. eğer hayır derse benim hayatım söner.
    ···
  17. 92.
    0
    belki de canı oyun oynamak istemiştir diye düşünüp küçük kıza doğru yavaş adımlarla yaklaştım. ona sadece evet demesini söyledim. kız şaşkın bakışlarla bana bakıyordu. ona evet de diyordum sadece evet de. ama kız hiçbir şey söylemiyordu. kızın konuşmayacağını anlayınca doğrulup omuzlarımı silktim. tehlé ye doğru dönerken tehlé, "evet mi dedi o" diye sordu. hemen gözlerimin içi parladı. aslında kız bir şey söylememişti ama bende evet dediğini onayladım. "tamam" dedi tehlé, "o halde diğer kıza da sor."
    bunu duyunca biraz şaşırdım. ve o aynı cümleyi ikinci defa tekrar edince sinirlendim ama sinirimi belli etmeden, "olmaz" dedim. "küçük olanın kalbi temizdir. ona sorduk onayladı. büyüğüne sormaya gerek yok." dedim. tehlé oyuncan zevk almış olmalı ki diğer kız çocuğuna sormamda ısrar ediyordu. ama ben sinirimi artık gizleyemeyip "dalga geçmek için kendine başka bir oyuncak bul." dedim.
    sinirler iyice gerildi.
    ···
  18. 93.
    0
    tehlé: bak ona sormazsan sana cevap vermem
    ben :tamam sormuyorum sen de cevap verme
    tehlé: giderim bak bir daha yüzümü göremezsin.
    ben : tamam git ya git seninlr mi uğraşacağım. (ne kadar sinirlendiğimin farkında değildim. bu sözler ağzımdan o kadar kolay çıkıyordu ki. sanırım insan ne kadar severse sevsin gururunu o sevginin ayakları altında ezdirmez.)

    ters ters bakıp arkasını döndü ve kütüphanenin kapısını sert bir şekilde kapattı. bütün kütüphane bana dönmüştü. onlar dışarı çıkmıştı orada görünen sadece bendim. ne yapacağımı bilemeyip arkalarından dışarı çıktım.
    ···
  19. 94.
    0
    kapıyı açtığımda tehlé'nin yüzü bana dönüktü ve "pislik" dediğini duydum. benim duyduğumu anlayınca kızarıp arkasını döndü ve gitti.
    artık umudum kalmamıştı. arkasından sadece bakmakla yetindim. ve onu bir daha elde edemeyeceğimi anlamıştım ya da öyle düşünmüştüm. akşam dershaneye gitmedim. içimden gelmedi çünkü. gitsem gülçin dır dır konuşup kafamı gibecekti. ders çalışmaya çabaladıkça onun haklı olduğu gelecekti aklıma. ben onun nazını çekemezdim. beni uyarmıştı. bilardo salonuna gidip boş boş oturdum. saat gece onbir olunca bir sigara almak üzere salondan çıktım. aslında maksadım sigara almak değildi. sadece biraz yürümek istemiştim. kendimi düşünüp cadde cadde yürüdüm. telefonum çaldığında saat bire geliyordu. arkadaşlarım cafeyi kapatmış eve gideceklerdi. onları da yanıma çağırdım. parktaydım. nehir kenarındaki parkta sallanan ağaç yapraklarında onun gözlerini çiziyordum. ara sıra küçük bir dalga ayağımın dibindeki kayaya vurunca onun sesini duyar gibi oluyordum. ve nehrin karşı tarafındaki karanlık benim içimi ısıtıyordu.
    oydum işte ben. zifiri bir sessizlik. kimseler yoktu orada. 'körler ülkesi'nin karşı kıyısı gibi sanki. insanlar oraya sadece avlanma amaçlı giderlerdi. oysa orası, o karşı kıyı nelerini vermezdi ona el uzatana. ne çok dilemişti kim bilir sadakatli bir kaç sakini. orası sanki bendim karanlık, sessiz ve kimsesiz.
    ···
  20. 95.
    0
    gelmişti arkadaşlarım. bir şey sormadılar. olayı zaten biliyorlardı. tekrar hatırlatıp üzmektense konuyu hiç açmadan. buraya neden geldiğimi bile sormadan oturup muhabbete başladılar. o gece eve giderken güneş yüzünü göstermek üzereydi. eve gittiğimde yatağıma uzanır uzanmaz uyumuştum.

    öğlenden sonra mesut'un sesine uyandım. odamda baş ucumdaydı ve öss başvurusu için gitmemiz gerektiğini söylüyordu. başvuru için her ne kadar tehlé'nin lisesine gitmek istemesem de oraya gittik. çünkü mesut'un sevgilisi de aynı lisede okuyordu. çabucak hazırlanıp yola koyulduk. yolda sadece tehlé'yi görmemek için umut ediyordum. neden öyle düşündüğümü anlamıyorum ama onu görmek istemiyordum. onun haklı çıkması benim haksız çıkmamın göstergesi oluyordu. ve sanırım böyle bir durumda haksız çıkmak gururuma dokunuyordu.
    ···