1. 76.
    0
    belki de canı oyun oynamak istemiştir diye düşünüp küçük kıza doğru yavaş adımlarla yaklaştım. ona sadece evet demesini söyledim. kız şaşkın bakışlarla bana bakıyordu. ona evet de diyordum sadece evet de. ama kız hiçbir şey söylemiyordu. kızın konuşmayacağını anlayınca doğrulup omuzlarımı silktim. tehlé ye doğru dönerken tehlé, "evet mi dedi o" diye sordu. hemen gözlerimin içi parladı. aslında kız bir şey söylememişti ama bende evet dediğini onayladım. "tamam" dedi tehlé, "o halde diğer kıza da sor."
    bunu duyunca biraz şaşırdım. ve o aynı cümleyi ikinci defa tekrar edince sinirlendim ama sinirimi belli etmeden, "olmaz" dedim. "küçük olanın kalbi temizdir. ona sorduk onayladı. büyüğüne sormaya gerek yok." dedim. tehlé oyuncan zevk almış olmalı ki diğer kız çocuğuna sormamda ısrar ediyordu. ama ben sinirimi artık gizleyemeyip "dalga geçmek için kendine başka bir oyuncak bul." dedim.
    sinirler iyice gerildi.
    ···
  2. 77.
    0
    tehlé göndermişti. bir mesaj mı bir mektup mu ya da bir kağıt mı? nasıl istiyorsanız öyle algılayın. ama kesinlikle hoş olmayan şeyler yazmıştı. öyle hissediyordum. kağıdı açıp bakmaya çakiniyordum. hem ne yazdığını merak ediyordum hem de okumak istemiyordum.

    şöyle kağıdı açıp sadece ne kadar yazdığına baktım. neredeyse bir a4 kağıdını dolduracak kadar yazı vardı içinde. sanırım bu kağıdı daha önceden hazırlamıştı. iyi de bu kağıdı neden yazdı. her şey kütüphane kapısında dağılırken eve gidip beni neden düşünmüştü. iyi ya da kötü beni neden bir mektup yazacak kadar umursamıştı. neydim ki ben onun için. onu bu kadar koşmaya heveslendirecek ne yaptım da üçüncü kattan koşarak inip tekrar koşarak çıkmıştı.
    ···
  3. 78.
    0
    herkes sınıflarına girmişti koridorlar yine bomboş kalmıştı ki birden koşan bir öğrenci farkettim. tehlé idi bu hızlıca dışarı çıktı. niye böyle koştuğuna anlam yüklemeye çalışıyordum ki dışarıdaki kuzeni gülçinin yanında aldı soluğu. benden çok uzak olduğu için orada ne yaptığını göremeden hemen geri döndü ve hızlıca yanımdan geçip yukarı çıktı. böyle bir davranış sergilemesi beni derin düşüncelere gömerken arkamı dayadığım kapının açıldığını ferkettim. içeriye doğru bir göz attım. içerde bir masa bir koltuk vardı. kulallanılmayan bir odaya benziyordu. mesutu da çağırıp içeri geçtim. koltuğa oturduğumda mesut sıra bana geldi deyip müdür yardımcısının odasına geçti. ben oturup az önce koşan bir varlığı düşünüyordum. biraz sonra kapıdan içeri gülçin girdi. canavar görmüş gibi birden toparlandım. çok sinirli görünüyordu. ne söylemeye geldi acaba diye düşünmeme fırsat vermeden masaya bir kağıt fırlatıp gitti.
    ···
  4. 79.
    0
    on dakikalık tenefüsün bitmesiyle mesut yanımda beliri verdi. 'gördün mü onu' dedi.
    ben : evet birazdan yine göreceğim.
    mesut: sana baktı mı? nasıl bakıyordu? sinirli miydi?
    ben : daha çok borçluymuş gibi bakıyordu.
    mesut: ne borcu oğlum ne saçmalıyorsun?
    ben : bilmem ben öyle hissettim bak işte yine geliyor bir de sen bak.
    mesut: bakmıyor ki bu tarafa
    ben : dedim ya borçlu gibi bakıyor diye
    mesut: ne alakası var amk. ya kız sana bakmıyor diyorum.
    ben : gibme kafamı mesut. sen yokken bakmıştı bi defa ben orada gördüm o borcu.
    ···
  5. 80.
    0
    tehlé: bak ona sormazsan sana cevap vermem
    ben :tamam sormuyorum sen de cevap verme
    tehlé: giderim bak bir daha yüzümü göremezsin.
    ben : tamam git ya git seninlr mi uğraşacağım. (ne kadar sinirlendiğimin farkında değildim. bu sözler ağzımdan o kadar kolay çıkıyordu ki. sanırım insan ne kadar severse sevsin gururunu o sevginin ayakları altında ezdirmez.)

    ters ters bakıp arkasını döndü ve kütüphanenin kapısını sert bir şekilde kapattı. bütün kütüphane bana dönmüştü. onlar dışarı çıkmıştı orada görünen sadece bendim. ne yapacağımı bilemeyip arkalarından dışarı çıktım.
    ···
  6. 81.
    0
    kapıyı açtığımda tehlé'nin yüzü bana dönüktü ve "pislik" dediğini duydum. benim duyduğumu anlayınca kızarıp arkasını döndü ve gitti.
    artık umudum kalmamıştı. arkasından sadece bakmakla yetindim. ve onu bir daha elde edemeyeceğimi anlamıştım ya da öyle düşünmüştüm. akşam dershaneye gitmedim. içimden gelmedi çünkü. gitsem gülçin dır dır konuşup kafamı gibecekti. ders çalışmaya çabaladıkça onun haklı olduğu gelecekti aklıma. ben onun nazını çekemezdim. beni uyarmıştı. bilardo salonuna gidip boş boş oturdum. saat gece onbir olunca bir sigara almak üzere salondan çıktım. aslında maksadım sigara almak değildi. sadece biraz yürümek istemiştim. kendimi düşünüp cadde cadde yürüdüm. telefonum çaldığında saat bire geliyordu. arkadaşlarım cafeyi kapatmış eve gideceklerdi. onları da yanıma çağırdım. parktaydım. nehir kenarındaki parkta sallanan ağaç yapraklarında onun gözlerini çiziyordum. ara sıra küçük bir dalga ayağımın dibindeki kayaya vurunca onun sesini duyar gibi oluyordum. ve nehrin karşı tarafındaki karanlık benim içimi ısıtıyordu.
    oydum işte ben. zifiri bir sessizlik. kimseler yoktu orada. 'körler ülkesi'nin karşı kıyısı gibi sanki. insanlar oraya sadece avlanma amaçlı giderlerdi. oysa orası, o karşı kıyı nelerini vermezdi ona el uzatana. ne çok dilemişti kim bilir sadakatli bir kaç sakini. orası sanki bendim karanlık, sessiz ve kimsesiz.
    ···
  7. 82.
    0
    ben bütün bu paranoyaların içinde kayboluverirken bir grup kızın bana aşağılayıcı gözlerle baktığını farkettim. bunlar tehlé'nin selena dizisinden fırlamış kıvılcım ve saz arkadaşları gibi duran şapşal kendini beğenmiş kezbanlardı. tehlé bunların içinde o kadar kolay farkediliyordu ki, bütün o mahlukatlar tehlé'nin hizmetçisi gibi duruyordu.

    işte yine farkediliyordu. onca bakış arasına onun bakışları beni benden ediyordu. bana ne sert bakıyordu ne de şefkatle. o bana bir başka bakıyordu. ya pişmandı yaptıklarından ya da sadece yaşanmaması gerektiğini düşünüyordu o kötü durumun. bütün grup dışarı çıktı ve ben yine yalnızlığımı farkettim mesut hala yanıma gelmemişti.
    ···
  8. 83.
    0
    müdür yardımcısının kapısına geldiğimizde baya kalabalık bir grupla karşılaştık. orada bulunan herkes aynı amaçla gelmişti. öss başvurusu. bozuk bir sistemin köleleri haline gelen gencecik insanları gördüğümde içimdeki ışığı yokladım. ne kadar gerçektim acaba. kendimle ne kadar tutuşuyordum. hali hazırdaki bu sistemin bir parçası olmayı biz seçmemiştik ama değiştirmeyi her dilediğimizde içimizde bir ses hayır derdi. tıpkı boynunda tasmasıyla sahibinin ekmeğine yönelmeye çalışan bir köpek gibi. artık tasmayı çıkarsanız da onun içinde bir ses hayır diyecektir. biz bu sistemin zorunlu taraftarlarıydık. çünkü bizim başka taraflar görmemiz engellenmişti.

    kapıda beklemeye koyulurken tenefüs zilinin sesini işittik. öğrenciler çıkmaya başlamıştı. ikişerli beşerli yedişerli gruplar halinde okula bir arı kovanı havası katarak merdivenlerden iniyorlardı. işte, mesut'un sevgilisi de gelmişti. onlar bir köşeye çekildiler ben sap gibi ortada kaldım. müdür odasına girmeye yeltendim kalabalığın beni içeri alması imkansız gibiydi.

    'o kalabalıkta kimsenin farkında bile olmasanız. kendinizi çok tuhaf hissedersiniz. aslında kimsenin sizin varlığında bile haberi yokken siz herkes size bakıyormuşçasına; acaba nasıl dursam, hangi tarafa baksam, saçım başım düzgün mü, keşke ayna olsa karizmatik duruyor muyum gibi paranoyalara düşersiniz. işte o gün ben bunların hepsini tek tek yaşadım.'
    ···
  9. 84.
    0
    gelmişti arkadaşlarım. bir şey sormadılar. olayı zaten biliyorlardı. tekrar hatırlatıp üzmektense konuyu hiç açmadan. buraya neden geldiğimi bile sormadan oturup muhabbete başladılar. o gece eve giderken güneş yüzünü göstermek üzereydi. eve gittiğimde yatağıma uzanır uzanmaz uyumuştum.

    öğlenden sonra mesut'un sesine uyandım. odamda baş ucumdaydı ve öss başvurusu için gitmemiz gerektiğini söylüyordu. başvuru için her ne kadar tehlé'nin lisesine gitmek istemesem de oraya gittik. çünkü mesut'un sevgilisi de aynı lisede okuyordu. çabucak hazırlanıp yola koyulduk. yolda sadece tehlé'yi görmemek için umut ediyordum. neden öyle düşündüğümü anlamıyorum ama onu görmek istemiyordum. onun haklı çıkması benim haksız çıkmamın göstergesi oluyordu. ve sanırım böyle bir durumda haksız çıkmak gururuma dokunuyordu.
    ···
  10. 85.
    0
    evet yoldayım şuan. birini durdurup halk kütüphanesinin nerede olduğunu soruyorum. benim orada hiç işim olmamıştı o yüzden nerede olduğunu bile bilmiyordum. ama yakındım. ve kapıya doğru yürüdüm. kapıyı açtığımda önümde lise kıyafetiyle arkası bana dönük iki kız vardı. kızlardan biri ayaktaydı. ama gözüm diğer kızdaydı. bir kız eğilmiş çizmesini bağlıyordu. saçları o kadar uzun ki çizmesini bağlamasına engel oluyordu.
    ayaktaki kız bana döndüğünde tam sevinecekken kafamdan aşağı kaynar sular döküldü. çünkü bana çok sert bakıyordu. sanırım çok geç kalmıştım ve onlar kalkmıştı. ama nasıl olur alt tarafı yirmi dakika geç kalmıştım. ve tekrar aşağı baktığımda. daha sert bir bakış bana dönüktü.
    evet sanırım bunlar üçte değil on bir buçukta gelmişlerdi. bunu hissedebilmiştim. tehlé bir şey söyleme gereği duymadan kapıya doğru yöneldi. kolunu tutup nereye gidiyorsun ne oldu diye sorduğumda çok sert bir cevapla karşılaştım. "dört saattir bir beyefendiyi bekliyoruz. gelmeseydi de biz evimize gitseydik" dedi.
    kabahatim olmadığını sadece bir yanlış anlaşılma olduğunu yalvara yalvara anlatmaya çalıştım. ayakta beş dakika kadar ısrar etmeye çalışırken birşey demesi için gülçin'e de işaretler veriyordum.
    sonunda beş dakikasını bana ayırması için ikna etmiştim. ve hemen köşede bir masaya oturduk.
    ···
  11. 86.
    0
    ben aklımdan geçenleri bir bir incelerken mesut seslendi. sıra bendeydi. başvuru için içeri girdim. şaşkın bir yüz ifadesiyle bütün hayatım boyunca her gördüğümde bana o günü hatırlatacak baygın bir fotoğraf çektikten sonra kayıt işlemim tamamlanmış oldu.

    çıkıp bilardo salonuna doğru yol aldık. mesut elimdeki kağıdı sorunca tehlé'nin gönderdiğini söylemek istemedim. çünkü henüz ne yazdığını bilmiyordum. nasıl bir ruh haliyle cevap vermem gerektiğini bilmiyordum. ikinci defa sordu aynı kağıdı. cevap vermek zorunda kaldım ve kimden geldiğini söyledim. bunun üzerine mesutun cevabı şuydu "para mı koymuş içine?" ne dediğini anlamadım. "ne saçmalıyorsun ağlum ne parası" dedim. mesut: "ne parası olacak şu borç meselesi" (bu espri benim aklıma geldikçe sesli gülerim. bazen sokakta hatırlayınca rezil olmamak için telefonumu çıkartıp kulağıma zütürürüm sonra yaptığım bu saçmalık da eklenince kahkahalarla gülerim.)
    ···
  12. 87.
    0
    bir buluşma haberi gelmişti. okul çıkışı halk kütüphanesinde buluşacaktık. çok tuhaf gelebilir ama buluşmak için en uygun yer orası. çünkü orada biri sizi görürse sizin uyduracak bir bahaneniz vardır. çoluk çocuk ders çalışmaya gelir. abiler ablalar buluşmaya gelir. tuhaf bir memlekette yaşıyorum. aşklar öyle ulu orta değildir. burada en gizli tuttuğun kişi en sevdiğindir şüphesiz.
    bu arada lise iki öğündür. birinci öğün saat 11:30'da çıkar. ikinci öğün saat 15:00 gibi çıkar. yani saat üçte halk kütüphanesinde olmam gerekiyordu. ama bir sorun vardı ortada. sorun bendim. benim hiçbir yere vaktinde gidememe sorunsalım. bu buluşmaya da yirmi dakika geç gidecektim.
    ···
  13. 88.
    0
    bunun üzerine pek bir konuşma yapamadım. sadece ona bakıyordum. deyim yerindeyse salak durumuna düşmüştüm. ara ara yürüyüp tekrar duruyorduk. bana bir şeyler soruyordu şimdi tam olarak hatırlamıyorum çünkü o sıra alnından dudağına doğru uzanan bir tutam saça odaklanmıştım. o konuştukça o teler oynuyordu. sanki o an onunla değil de saçıyla konuşuyordum.
    "ama eğer böyle susacaksak ben gideyim" bunu hatırlıyorum. böyle söylemişti.
    bende elimi yanağına doğru uzattım. ben elimi uzatırken farkettiğim en güzel şey; yüzünü geri çekmemesiydi. yani benden korkmuyordu. benden zarar ya da yanlış bir hareket gelmeyeceğinden emindi. gerçekten de maksadım kötü bir şey değildi. sadece o saçı alıp kulağının arkasına yerleştirdim.
    "saçların beni meşgul ediyordu. şimdi gözlerinle gözlerim arasında başka bir şey olmadığına göre konuşabilirim. seni ilk gördügüm gün mideme sert bir kramp girmişti. o an sana aşık olacağımın haberiydi o. üzerinden yaklaşık 17 ay geçti. on yedi ay sonra karşına çıktığımda yine aynı krampla mücadele ediyorum. ve bu mücadelede yanımda olmanı istiyorum."

    sessizlik uzuun bir sessizlik
    ···
  14. 89.
    0
    Anlat panpa dinliyorum
    ···
  15. 90.
    0
    e nerelerdesin be panpa seni bekliyorum
    ···
  16. 91.
    0
    anlatsana panpa dinliyorum ben
    ···
  17. 92.
    0
    umut kullar şu anda şırnak'ta ben ve malign onu ağırlıyoruz. o yüzden bu aralar hikayeyi yazamadım kusura bakmayın ama devamı gelecek. yarın istanbula geliyorlar. ben de yarın hiikayeme devam edeceğim.
    ···
  18. 93.
    0
    tehlé: mücadelende yalnız kalmanı istemem ama ben daha seni tanımıyorum. seni tanımam için zaman lazım.
    ben : ama bu zaman boyunca benimle iletişimde olmazsan tanıyamazsın.
    tehlé: şimdilik sadece arkadaş olalım. direk sevgili olmak biraz aptalca gelmiyor mu sana da?
    ben : peki ama aptallaşmayacaksa iki gönül ne anlamı kalır ki o aşkın.
    tehlé: ama ben şimdilik sadece arkadaş kalmak istiyorum.
    ben : arkadaş kalmamız beni tanımanı sağlamaz. sonuçta bir gün bir yerde oturup bir şeyler içme fırsatımız olmayacak. böyle arkadaşlık olur mu?
    tehlé: şimdilik sana daha fazla bir şey veremem
    ben : ama ben daha bir şey aldığımı kabul etmedim bile.
    tehlé: artık nasıl düşünüyorsan onu kabul edersin.
    ben: o halde senin bana bir buluşma teklif ettiğini düşünürüm sadece
    tehlé: onu da nereden çıkardın. bak geç oldu benim gimem gerek.
    ben: yeri ve saati belirleyince haber ver tam saatinde orada olacağım. (bu cümleyi o giderken arkasından söylemiştim. arkasını dönüp yüzüme gülümsemişti.)
    ···
  19. 94.
    0
    nerelerdesin panpaaa
    ···
  20. 95.
    0
    oradan ayrılıp direk arkadaşlarıma gittim. dershaneye bile uğramadan bilardo salonuna geçip muhabbete daldık. çok heyecanlıydım. ona açılabilmenin heyecanını üzerimden atamıyordum. kainat o sıralar umurumda olmayan bir olguydu. o gün bütün oyunları ben kazanmıştım. abartısız ve yalansız. o gün o bilardo salonunda beni yenen olmamıştı.
    akşam etütleri için dershaneye gittiğimizde gülçin beni karşılamıştı. anlamsız bir kızgınlık vardı yüzünde. ne olduğunu sorunca da yüzüme doğru patladı. meğer biz ayrıldıktan sonra onlar tekrar dershaneye gelmişler. beni alıp halk kütüphanesine zütürmek için. bu tehlé'nin bana verdiği buluşma sözüydü. ve sözünde durmak istemişti. tabi beni bulamayınca da iki dakikada nereye kayboldu diye sinir olmuştu. bu duruma hem sevinmiş hem de üzülmüştüm.ama o nekedar kızdıysa bu durumun daha çok iyiye gideceğine işaretti.
    gülçine başka bir gün için buluşma ayarlamasını söylediğimde kesinlikle olmaz diyordu. ama ben onu pek takmıyordum. çünkü bunun anlık sinir olduğunu ve ağzını tutamayıp tehlé'ye söyleyeceğini biliyordum.
    etütler başladığında gülçini sınıfına bırakıp tehlé'yi de kafamdan çıkardıktan sonra dersimi çalıştım.
    ···