Yoksul ailelerden çıkıp, yoksul semtlerde yaşadığı halde iyi yerlerde takılan ve çakma giysiler giyen ‘apaçiler’, facebook’ta açılan bir grupta acımasızca yargılanıyor
Başlık, Facebook’ta açılmış ve çok popüler olmuş bir grubun adı. Yazıyı yazdığım saat itibariyle 56 bin 442 hayranı var. Apaçiler bu ellialtıbindörtyüzkırkiki hayranı çok eğlendiriyor. Önce masum ve mizahi bir hareket olarak başlayan bu sayfa, sayısız başka internet komünitesinin de desteğini aldıktan sonra giderek alayın, dışlamanın ve en sonunda da nefretin doruklarda yaşandığı bir nitelik kazandı. internet genelinde yapılan yorumların büyük kısmı yeteneksiz bir küçümseme ve izansız bir tektipleştirmeyle başlıyor; hapse, sürgüne ve hatta ölüme varan dileklerle sona eriyor.
Bileceksiniz, çoğunlukla yoksul ailelerden çıkıp, yoksul semtlerde yaşadığı halde şehrin ‘iyi’ yerlerinde takılan, eklektik müzikler seven, birkaç jenerik saç modeli kullanan ve mutlaka ‘çakma’ şeyler giyen gençlere ‘apaçi’ deniyor. Daha batılı bir görüntü kazanmış ‘kırolar’ olarak da algılayabilirsiniz.
işlenen suçu mizah zannedenler için bir tanım getireyim. Her şeyin, ama her şeyin mizahı yapılır. Edebiyle olursa ölümün bile mizahı yapılır. Ancak mizah, komiği çıkarmak için teşhis ettiği farklılığı ayrım yapmak, rütbe dağıtmak için kullanmaz. Çelişkiyi yakalar ve o noktada durur. ‘Yanlış’ı göstermez. Çünkü o zaman neyin ‘doğru’ olduğunu açıklama mecburiyeti doğar. O da biraz sıkar.
Fikrini açıklamakla ahlak öğretmek arasında dev bir uçurum bulunur. Özetle, dünyadaki birçok şey gibi apaçi denen arketipin de komiği vardır, buna gülünür. iş ki, mizahı kendini temize çekme aracı olarak kullanmayasın. Sosyal sınıflarla dalga geçmenin (alay etmek değil) nasıl hakkıyla yapılacağını görmek için Umut Sarıkaya’nın bazen apaçileri de konu ettiği- karikatürlerini bir ders gibi takip edebilirsiniz.
Şimdi de bu çocuklara yönelen nefreti meşrulaştırmak için getirilen eleştirileri görelim.
iNSANLARI RAHATSIZ EDiYORLAR
Doğrudur. Olabilir . Yalnız bazen de üniversite hocaları, karılarını dövüyor. Son derece ‘normal’ insanlar, trafikte kavga çıkarıyor. Bazı taksiciler, bizi dolandırıyor. Kimi memurlar rüşvet yiyor. Çift anadal okumuş mühendislerden bir kısmı 1988’den beri oduncu gömleği giyerek göz zevkimizi bozuyor. Demek ki neymiş, bütün aklı başında ceza hukuklarında, suçun şahsiliği ilkesi varmış. Akça pakça orta sınıf faşizminin kafasının bir türlü basmadığı şeyi yeniden hatırlatayım: bir suçlu, ait olduğu (düşünülen) sınıfa, camiaya, örgüte mal edilemez. Biri size yolda laf atarsa gider polise şikayet edersiniz. Bu kimsenin Apaçi, Komançi ya da Abu Çi Çi olması fark etmez. Grubunun bütün üyelerini de sorumlu kılmaz.
ikincisi, hani önünde elpençe divan durduğunuz patron ve bünyesinde çalıştığınız yüksek kurumsal ‘ideallere’ sahip şirket filan var ya. Hah, işte bütün bunlar o apaçilere sattığınız cep telefonu sayesinde ayakta duruyor. Aman yani, fazla rahatsız olursanız kar marjınız düşüverir.
ÇOK ZEVKSiZLER (ÇAKMA)
Eğer kuşaklar boyu topraktan ya da sanayinden gelen bir zenginliğe sahip değilseniz, büyükbüyük dedenizle aynı ya da benzer eğitimi görmediyseniz, paranız cüzdanda değil de kimi evrakların üzerinde bulunmuyorsa; uzun lafın kısası aristokrasiye değil orta sınıfa aitseniz sahip olduğunuz her şey, edindiğiniz tüm zevkler, kimliğinizi oluşturan tüm parçacıklar ikinci eldir. Yani sizin deyişinizle, dur büyük yazayım, ÇAKMA’dır. Sonradan öğrenilmiştir. Çok azı sindirilmiş, geri kalanı üzerinize ancak teğellenmiştir.
Siz, eşten dosttan geri kalmamak için hayat boyu sevmeyeceğini bildiği müzikleri biriktiren, içine darallar geldiği halde rafına Kieslowski filmleri dizen, konusu gelince “OKUDUM ONU BEN!” diyebilmek için çok sıkıldığı halde elindeki kitabı fırlatıp atamayan, Fransa’nın bağrından kopmuş bir gastronomi uzmanı gibi “Rakının yanında şu yenmez, şampanyayla kumpanya yapılmaz” diye öğretmenlik taslayanlardansınız.
Ben sizi bu zavallılıklardan ötürü yargılamıyorum. Çünkü bu çağ, bu sistem, bu hayat böyle şeyleri zorunlu kılıyor. Acıklı yaşamlarımızı böyle merhemlerle ovmadan ağrılara katlanamıyoruz. Çünkü siz, büyük oranda ‘ben’im.
Unutmayınız ki Türkiye’de istanbul’dan başka gerçek anlamıyla büyük şehir yoktur. Yani, Türkiye taşradır. Dolayısıyla taşranın kenti ‘işgali’ ekonomik, sosyal ve pgibolojik bir masturbasyondan ibarettir. Ve kanaatimce nefret suçu işlenmediği sürece bu büyük taşra, hepimize yetecek kadar neşeli, zengin ve mutlu bir yer olabilir.
“En iyi kızılderili ölü olandır” sözünü bilirsiniz. Amerikalı kızılderili avcısı General Sheridan’a atfedilir. Bense kendi ülkemde her gün yeni bir Sheridan göreceğime, her gün yeni bir apaçi görmeyi elli kere tercih ediyorum. Mutlu yarınlar.
cok guzel yazmis lan gozlerim doldu, bu arada ilk ozet gec pic diyeni develer gibecekmis.
(nah kaynagi da burasi:
http://cadde.milliyet.com...82/HER_GUN_YENi_BiR_APACi )