-
1.
+4 -1Ayşe ablanın bir kısım öyküsü...Tümünü Göster
Diğeri bende kalacak...
Bir kısmı ile idare edin, abi...
Başlıyorum...
...
...
Tatil köyleri benim mekanım değildir.
Rezervasyonlarla, randevularla, plan ve haritalarla işim olmaz...
Hesap ve plan üstüne bir de Zaman kısıtlaması koyduğunuzda ben çileden çıkarım...
Sevmiyorum popüler yerleri,
Sevmiyorum abi...
Çantamı aldım geldim izmire...
ilk geldiğim Sadrettin ağabey ile o merak ettiğin villa cafeydi...
Geceye kadar sohbet ettik...
Sonra evlere Şen-lik bir otelde kaldım ki onu yarın yazarım...
Her zaman tatilimi ve paramı "şansıma" göre değerlendiririm...
Zaten şu dünyada iki şeyi tam olarak kullanmayı bilemedim,
Para ve tatil...
Saat kullanmam mesela, aceleci bir insanım ve underground mekanları severim...
Basmanede gezerken çay içmek için,
O roman dolu sokakların bir kıraathanesi hoşuma gitti...
"-Yitik gönül kıraathanesi" diye bir yer...
ismi hoşuma gitti ve dışarıda otururum.
Sigaramı aldım çantadan keza...
Tombiş bir teyze geldi yanıma...
Oturdu,
masanın diğer sandalyesine...
işin Entersan tarafı şu ki,
Ben hep çantamı sandalyeye koyardım ama o sefer koymadım...
iyi ki koymamışım...
O çanta sandalye de iken,
içsel konuşmalarım ruhumun enerjisini düşürür iken, daha çok çay ve keza içerdim...
O sıra oteli aradım ama açan yoktu...
Bir kaç kez aramamda,
Sıcağında etkisi ile,
"-Of açın artık ya" isyan ediyorum...
Derken,
Ayşe abla eğildi baktı gözlerime...
-Bu gözler iyi bir insanın gözleri"
Dedi...
Yine "estağfurullah savunma mekanizması" devreye girdi...
Eğidi öyle dakikalarca baktı,
Bende gülerek onun o haline bakıyordum...
Annem gibiydi Ayşe abla. Çok susmuş, çok çekmiş, bel fıtığı, kalp, tansiyon, kireçlenme, romatizma hepsi var...
Lisan- haline bakıp anladım bunu...
Çünkü hayat bana bunu öğreteli seneler oldu...
Sonra doğruldu...
Gözlerime baktı, bende onun o yorgun bedenine...
"-evlendiğinde ruvağım ilk açıldığında karşılaştığım ilk bakış bu" Dedi...
Derin bir nefes aldım.
"-ya sonra?"
Devam etti Ayşe abla;
"-12 yaşındaydım, baba yok başımızda, annem saf bir roman gacısı... Ağabeylerim alkolik, ablam ise birine kaçtı evde bir tek ben vardım. Annem beni o sıralar 20 lira başlık ile verdi... Adamı gördüğümde pek sevmedim ama annemi Mutlu ettiği için sevmiştim.
"-peki abla annen o 20 lira ile ne aldı."
içerlendi biraz, sonra güldü, öyle güzel gülüyordu ki,
"-ruj aldı, oje o sıralar lüks, elbise aldı, tarak aldı."
Ayşe abla konuşurken ne kadar ilginç bir karşılık ile ilginç bir yolculuğa çıktığını az çok kestirebiliyordum.
"-peki sen Mutlu oldun mu? Yani evlendiğinde, Nasıl geçti günlerin."
Ayşe abla kaldırım taşlarına bakıp daldı gitti...
Bende baktım o tarafa...
Karma karışık taşların çizgilerle bezeli Arnavut kaldırımlar işte..
Sonu belli değil, başı belli değil...
Taşların arasında bir karınca gibiydi Ayşe abla,
Neresinden başlasın ki,
Derdinin neresinden başlasın...
Başı olmayan, ortadan ibaret bir dert bu,
Erteleri ise basmanenin yorgun kaldırımları gibi, uzatıp gidiyor...
"-bu gün" Dedi Ayşe abla,
"-bugün evlatlık verdiğim kızımı gördüm, üçüncü çocuğu olmuştu ama ben rahatsızlığımdan ötürü görememiştim. Komşular demişti, Ayşe git gör torununu."
"-gidip görseydin ablam"
Ayşe abla içerlendi yine,
"-beni tanımıyor ki be evladım."
Anlatsana dedim,
ilginç bir şey anlattı...
"-ilk iki çocuğum öldü. Biri bir aylık iken diğeri üç bilemedin beş aylık iken... Sonra bu kızımı doğurdum ve evlatlık verdim... Dinle, dinle, dinle beni anlatacağım.
Bir sigara yaktı Ayşe abla,
"-o çocuğumu verdiğimde içim kan ağlamıyordu, çünkü ilk iki kızımı evde doğurdum. Roman Evi ne kadar temiz olabilir ki, baksana ayak parmaklarıma kilodan kesemiyorum. Kapı kenarlarına vura vura, kırıla kırıla kesiliyor o tırnaklar...
Oradan geliyorum. Üçüncü torumu gördüm. Hayın olacası benim deli kocama benziyor... Bana benzeyen hiç bir torunum yok...
Ah evlat, kimse bilmez derdimi, bende verdim kızımı,
Verirken aile bize o Zaman'lar 50 lira verdi, sene 1978...
Bende o paranın 20 lirası ile annem gibi oje, ruj, elbise derken güldü o sıra...
Gülemedim ben o sıra...
Gülemedim...
Anladım,
Öyle derin bir nüans vardı ki burada...
Ah...
Sonra Dedi Ayşe abla,
"-sonra geçtim aynanın karşısına, baktım kendime annem gibiyim... Annem gibi saf, annem gibi biçare, annem gibi...
işte öyle şeyler...
O sıra bana dönüp,
Gözlerin çok güzel senin, sen merhametli, iyi niyetli, yardımı seven birisin... Yanlış anlama beni evlat, dilenci değilim, samimi buldum ve iltifat ediyorum. Çünkü güzel birisin ve kafan çok karışık...
Geceleri seviyorsun, yalnızlığı mutluluğu ve feda etmeyi...
O sıra ben kaldırımlara dalıp gittim...
Güldü halime,
"-bak o kaldırımlara, dal gitsin, derli olan dalar kaldırımlara... "
Dertli olan geceleri sever, fedayı sever de, cefayı alır bağrına gider uzak yerler... Sen gibi evlat."
Güldüm o sıra... Korkunç bir ifşaydı bu...
Her kelimesinin zerresi doğruydu...
"-evlat" Dedi Ayşe abla...
"-buyur ablacım."
"- duvağımı açtığımda ben aynanın karşısındaydım, feda etmiştim o sıra kendimi, cefa üstüme gelirken,
Evde gariban kocakarının mutluluğunu düşünüp aynaya baktım...
işte o göz vardı sende geldim, ikram ettin ve sohbet ediyoruz. O gözlerimin yansıması gibisin... Ben kendimi sevdim. Ben kendimde gördüm seni.
Lütfen fazla düşün, düşün ve kabul et...
Bak ne güzel Adamsın, ama gelişsin çingene mahallesine, yalnız, düşünceli, içten...
Geleni buyruk ediyorsun, bana çikolata ikram ettin... Şeker hastasıyım ama aldım kabul ettim.
Bende o sıra;
"-Aman abla lütfen dikkat et, çünkü... "
Elini kaldırdı o sıra Ayşe abla;
"-bekle evlat, bekle."
Derken, 2 dk sonra bir tane anne kız yolda yürüyordu...
Ayşe abla,
"-bu kızımız ismini söyleniliyor mu? Dedi...
Kadın geldi masaya,
Arapça kızına, "ismini söyle bakalım" Dedi ve
"-mineha" Dedi kız...
Ayşe abla çıkardı çikolatayı verdi o Kıza...
Öptü, bende rica ettim bende öptüm o kızcağızı...
Gülüşerek veda ettik o anne kıza...
Ayşe abla beni gülerken gördü,
"-evlat, sadece bekle... Sadece bekle." Hayat cevabını verir herşeyin...
işte o sıra Ayşe ablayı anladım...
Anladım ki, ne anlamalar...
Flashback ile...
"-dertsiz dünya yok. Beklentiler çok. Beklentiler kadar, dert insanı yoruyor... Yordukça vazgeçiyorsun işte... Zaman ilaç ise vazgeçmekte bir ilaç sonuçta... Onca dayak ve şiddetten sonra ben hep Mutlu oldum sokaklarda... Herkes beni sever bu mahallede...
Al şu işportacı mesela...
Al şu kıraathaneci...
Evde ki mutsuzluğum beni sokaklarda Mutlu etti... Çünkü ruhum Mutlu olmaya aç...
Bende, senin gibi evlat, sokaklarda Mutlu olmayı seçtim... Haneye girdiğinde insan hep bir beklenti, hep bir isyan hep bir arayış iÇiNDE... Oysa sokaktaki insanlar "-merhaba" aa merhaba... Hepsi bu...
Vakti varsa sohbet eder, yoksa iyi günler diler, geçer gider...
Duvağımı açtığımda da öyleydi,
Aynaya bakıp, güldüm kendime, fedanın cefası ve kocakarının sefası...
Hepsi bu işte...
Dedi Ayşe abla...
Ayşe ablaya içimden gelerek bir para verdim...
Kabul etmedi...
Dedim ki yazacağım bunu lütfen kabul et ve gel seninle beraber fotoğraf çekelim bari anı olarak kalsın dedim.
Zor bela kabul etti...
Ayşe abla ile fotoğrafımız o işte dostlar...
Sonra işportacıya para verdi,
1 kg patlıcan aldı, 2 kg şeftali, 1 paket tütün sarması sigara ve öyle ucuz ki basmane...
Sonra döndü bana,
"-bak derdim neleri nasip etti bana, bak derdim rızkım oldu... "
Evladım yaz... Yazdıkça sana açılan evlerin tadını al, ikramları kabul et, günün rızkına sarıl...
Derdin kadar, gönül insanlarında rızkın vardır. Kabul et...
Ulan o sıra,
Flashback bu ya,
Cancağızım geldi aklıma...
Evinde rızıklandım, gönlü ile, paylaşımı ile ve içtenliği ile...
Onları düşünürken,
"-aman evlat Dedi Ayşe abla, aman dikkat et... Çocuğun benim gibi olmasın... Sen çocuk büyütmüş adamsın."
Dediğinde ilkindim... !!!
Lütfen bu böyle olmasın...
Var yaşa, bulutları görmüş kuşlar,
ne bilsin solucanın kaderini...
Aç ölen kediler,
Balkon kedilerinin hayatını bilmezler...
Kanadı olupta,
Kendini tavuk belleyen kuşlar yok mu?
Yeryüzünde...
Var elbette...
Sen kanadı olup, uçacağına inanan kuşlarla beraber ol...
inan tavuğu bile uçurur...
Allah kanadı engel aşmak için vermedi tavuğa kanadını,
Veya süs diye değil...
inanıp uçsun, uğraşıp uçsun diye verdi...
Sen uçanlarla ol,
Sadece gününü geçirip,
Kasaların, bidonların üzerinden uçup,
Çok küçük düşünen kanatlara muhattap etmedi seni"
Dedi Ayşe abla...
Ulan daha neler Dedi de...
Uzun yazı okumaktan aciz size mi?
Yazarım şimdi...
Varsın bir çoğu içimde kalsın...
Erkan Yildiz
başlık yok! burası bom boş!