1. 1.
    +1 -1
    arkadaşlar sözlüğün içeriksel olarak kaliteli bir bilgi yuvası ve entelektüel kaynak olması için sözlüğün ilk günlerinden beri sürdüğümüz derin uğraşların artık yavaş yavaş meyvelerini toplamaya başladığımız bu günlerde ben spinoza ve spinozacılık ile ilişkili felsefei metinler okuduğum bu mevsimin aynı döneme denk gelmiş olmasından mütevellid modern dünyadaki bilim tartışmalarıyla ile doğru orantılı olan sol frame'imizdeki din tartışmalarının da yükseldiği bir dönemde hali hazırdaki ilim çalışmalrımının da örtüşmesi mucizesi her ne kadar tesadüf olması benim sizi entelektüel bir bombardımana tutmama engel olmayacağı gibi, aksine henüz 4. yılı doldurmamaış, bu çorak anadolu toprağında anarşizmin neferi olmuş, toplumsal değerlerle bir çocuğun oyuncak arabasıyla oynarmışçasına oynamış, toplumun ahlak yargılarını derinden sarsmış, devletin statükocu algısını konjektürel anlamda dinamiklerinin altına dinamitleri yerleştirip av konumundan avcı konumuna geçen inci sözlük oluşumunun günümüzde geldiği nokta, gerçekten cool.

    edit: yazının devdıbını yazıyorum... daha da editlenerek büyüyecek!

    bu bağlamda konumuza gelecek olursak spinoza nın algısında Olağan dindar zihniyet kadar Tanrıbilimsel düşünce de Tanrı"yı bir "kullanım değeri"ne sahip kıldığı ölçüde Spinoza'nın Tanrı fikrini "pratik felsefe"nin temel dayanağı haline getirmesi suçlanabilir bir girişim değildir. Spinoza, tıpkı bir Rönesans ressdıbının yaptığı gibi, hep ilahiyattan, tanrısallıktan ve dinsel-metafizik temalardan bahsedip durur. Ama ne kadar bahsederse, o kadar fazla "tanrıtanımazlıkla" suçlanmış olması bize onun felsefesinin anahtarlarından birini kazandıracaktır. Nasıl Rönesans resmi, "insanların yoksul dünyası"nın sunabileceği temalarla asla gerçekleştiremeyeceği bir özgür formlar, temalar, renkler ve perspektifler çoğulluğu dünyasını serbest kılabilmek amacıyla ilahi temaları yeniden ve yeniden kurgulayıp durduysa, Spinoza da, pratik felsefenin tek amacı olan "en üstün kıvancı" serbest kılabilmek için Tanrı'yı kullanacaktır. Ama asla "uhrevi dinlerin" insan-görüntüsü taşıyan Tanrı'sı, ya da mistisizmin vahdet tanrısı olarak değil, bütün çoklukların toplamı ve birliği olarak sonsuz ve ebedi tanrısı olarak. Artık Tanrı ne dinsel ya da ahlaki sorumluluğun hesap sorucu mercii olarak Tanrıdır, ne de genel olarak filozofların, özel olarak da Descartes gibi düşünürlerin "felsefi" tanrısıdır. Spinoza'da Tanrı'nın "pratik kullanımı" şöyledir: Yaradan olarak dünyanın dışında olmayan, ezeli-ebedi bir sonsuzluğun, yani sonsuzca sıfatlanmış tözün ifadesi olarak Tanrı. Tanrı varsayılan bir varlık değildir; uygulamaya konulan bir varlıktır --sonsuzun varlık tarzı. Tanrının kullanımının birinci anahtarı, Ethica'nın ikinci kitabında Spinoza "fikirlerin birbirini takip edişi" üzerinde konuşmaya başladığında elde edilir: Simmel'in modern kentli dünyasında olduğu gibi, bizde fikirler hep birbirlerini takip ederler: Birbirlerini kovalarlar, yok ederler ya da aksine güçlendirip desteklerler. Bu, günlük, olağan, herkesin bildiği bir "insanlık halidir". Biz sürekli olarak fikirlerin bombardımanı altındayız. Sokakta yürürken, Ahmet ile karşılaştığımızda işte bir "Ahmet fikri" ve ardından gelen bir dizi çağrışım... Biraz ilerde Mehmet ile karşılaştığımda, işte bir "Mehmet fikri" ve onun çağrışımları... Sabahleyin, alacakaranlığı geride bırakarak yükselen güneş, ve onun "fikri", öğleyin daha yakıcı bir güneşin "fikri" ve onun akşamleyin çekip gidişi... Spinoza'da bir "fikir" nedir öyleyse? "Herhangi bir şeyi temsil eden bir düşünme tarzı"dır. Ve bir şeyi temsil ettiği ölçüde bir fikrin Ônesnel gerçekliği' vardır. Bu kadar gündelik hayata ait bir halden Spinoza, yoğun bir kuramsal sıçramayla (formaliter) bambaşka bir dünyaya, bol bol Tanrı'dan, sonsuzluktan, ebediyetten bahsedeceği o ağır, felsefi dünyaya nasıl geçer? Çok basit: Bir fikrin nesnel gerçekliği onun bir şeyi temsil etmesi bakımındandır. Ama ben her zaman bir fikrin de fikrini, bir fikri de temsil eden bir fikri oluşturabilirim. Öyleyse bir fikir de "kendinde" bir "şey"dir... Tıpkı bir cisim gibi... Spinoza, bir "şey" olarak fikrin gerçekliğine "fikrin biçimsel gerçekliği" demektedir. Ve fikrin "biçimsel gerçekliği"nden bahsetmeye başladığımız andan itibaren işin bütün görünümü değişir: Spinoza, her "şey" gibi, fikirlerin de "yetkinliğinden" ya da "varolma kudretinden" söz etmeye başlar --sonlu bir varlığın fikri olarak örümcek fikrinin "biçimsel gerçekliği" elbette sonsuz ve ezeli-ebedi bir varlığa dair oluşturulmuş Tanrı fikrinden sonsuz derecede daha az bir varolma kudreti, yetkinliği ve gücü vardır. Fikirler zihinde (mens) belli bir kuvvet uygulamaktan asla geri kalmazlar.

    Spinoza, sonra yine gündelik yaşama döner: Bizde yalnızca hem kendileri farklı kuvvetler uygulayan "şeyler" olan, hem de "şeyleri temsil eden" fikirler yoktur. Tutkularla gerçekleştirilebilecek her şey akıl yoluyla da gerçekleştirilebilir. Spinoza, Hollanda'nın bu "dönek" Yahudi düşünürü, felsefe dünyasına Alman Romantiklerince (Lessing, Goethe vs.) yeniden davet edildiği zaman bu formül de esas değerine kavuşuyordu: Sturm und Drang'ın aşırılıklarından artık bıkmış olan Goethe ile Lessing, ancak onun felsefesinde "akıl" ile "tutkular" ve "duygular" dünyası arasında bir dolayım şansı bulunabildiğini farkettiler. Protestanlığı Batı felsefesine yeniden kodlamayı başaran Kant ve özellikle Hegel yetişip bu çok özgün "Spinoza etkisi"nin hakkından gelinceye kadar, Spinoza'nın formülü yer yer bir şiir ilhamı bile oluşturabilmişti. Bugün, klagib felsefe terimlerinin ve metafiziğin ağır eleştirilere tabi tutulduğu ortamda Spinoza'yı ikinci bir kez daha davet edebiliyorsak, söz konusu formüle verilen Romantik anlamın ötesine taşmamız gerekiyor: Spinoza felsefesi "tutkuların" yerine "akıl" vaazeden bir felsefe değildir. ınsanların "aklın buyruğuna göre davranacakları" umudunu Ethica'da formüle eder etmez ardında bırakır. Yine de bizi "olabilirliklerin", "gizil güçlerin" alanına mahküm etmeden yapar bunu. Ne ekgib ne de fazla, Spinoza felsefesi tam tdıbına "pratik" nitelikli bir felsefedir: Bu yüzden, bir dizi formülün, tanımın, kanıtlamanın ve önermenin sıralanıp durduğu "more geometrico", yani "geometrik düzene uygun olarak gösterilmiş" sunuş yöntemi...

    Spinoza hiç bir zaman şu soruyu sormaksızın herhangi bir düşünce üretmemiştir: Peki bunlarla ne yapacağız? Felsefesi derinden derine pratiktir, bütün örnekler günlük hayata dairdir; hayattır... Ama hayatta size daha da kötü gibi gelecek bir hakikat daha vardır. Fikirler bizde olurlar ve birbirlerini kovalayıp dururlar --elden hep kaçarlar... Ama, herbiri bir "şey" de olduğu için, onların "yetkinliğinden", Spinoza'nın deyişiyle "varoluş gücünden" de bahsetmeliyiz. Bu mesele Spinoza felsefesinin anahtarıdır --bunu anlarsanız her şeyi anlamışsınız demektir: Sonlu bir varlığa dair bir fikir olarak "örümcek" fikri, sonsuz bir varlığın fikri olarak "Tanrı" fikrinden sonsuzca daha az yetkindir, varolma ve etkileme kudreti sonsuzca daha azdır... Böyle bir şeyi (yani fikirlerin birbirlerinden farklı kuvvetlere sahip olduklarını) anlarsanız Spinozacısınız demektir. O zaman artık Spinoza'nın "duygulanışlar" öğretisine geçebilirsiniz. Burada Spinoza bize bir şey hatırlatacaktır: Bizde yalnızca fikirler birbirlerini kovalamakla kalmazlar; aynı zamanda bu fikirlerin herbirine tekabül eden, onlar tarafından belirlenen "ruh halleri" de uyanır. Sokakta yürürken hiç sevmediğim Ahmet ile karşılaştım. Bende elbette onu temsil eden bir "Ahmet fikri" oluştu. Ama yalnızca bununla kalmıyor hiç bir şey. Kötü bir duygu, ya da izlenim, Ahmet ile karşılaşmak beni mutsuzlaştırdı, üzdü... Sonra pek sevdiğim birisiyle, Mehmet ile karşılaşıyorum... Seviniyorum... Demek ki, fikirler yalnızca farklı kuvvetlere sahip olmakla kalmıyorlar, aynı zamanda, Spinoza'nın deyişiyle "belirledikleri" "duygulanışlar" da sürekli bir değişim hali yaratıyor... Bir hale daha mahküm görünüyoruz: Sevinç-üzüntü-sevinç-üzüntü... işte hayat budur: Sevinç ile üzüntü duygulanışlarının, fikirler tarafından belirlenmiş olarak, devamlı birbirlerini takip edişi... Bu evrensel insanlık durumunu Spinoza "fluctuatio animi", ruhun dalgalanışları terimiyle ifade ediyor...
    ···
  1. 2.
    0
    reserved
    özet geç bin
    ···
  2. 3.
    0
    spinoza'nın dıbına koyayım hayal dünyasında yaşayan bir pekekenttir o
    ···
  3. 4.
    0
    @1 kadindan filozof olmaz gibtir git.
    ···
  4. 5.
    0
    okuyanı gibeyim
    ···
  5. 6.
    0
    uydurmuş zütünden sıfatlar terimler fiiler diye sıralamış amın oğlu sonunda zaten yarra yiyor
    ···
  6. 7.
    0
    bu yazıyı bile okudum sınavdayım gibi hissettim amk ne o terimler yatıyorum ben
    ···
  7. 8.
    0
    yine mi sen amk spinoza'sı
    ···
  8. 9.
    0
    okuyodum @6 yüzünden okumadım amk
    ···
  9. 10.
    0
    direk eksi verdim daha boşluk koymayı bilmiyor kevaşe.
    ···
  10. 11.
    0
    uçan spagetti dininin etkileri bunlar
    ···
  11. 12.
    0
    Bu giriş kısmıydı galiba
    ···
  12. 13.
    0
    (bkz: bir ateistin mantığı)
    ···
  13. 14.
    0
    yazıyı editledim.
    ···
  14. 15.
    0
    @13 bi gibtir git amk. ya
    ···
  15. 16.
    0
    az önce buraya rasyonalizm hakkında bi dolu şey yazmıştım amk bilinçten girip fıroyddan sekerek maslowu delip sipinozaya saplandığım hatta pilatonun mağrasını görür gibide oldum bi ara seçemedim ama hira mağrasıda olabilir. sayfa yeniledi sonra kendi kendini. bende gibtirip gidip bi bira daha açtım kafam rahatladı...
    ···
  16. 17.
    0
    @14 hadi sende ya spinozayı anlatıp duruyosun.Çıkmazlar dedin ama daha giremedin bile
    ···
  17. 18.
    0
    özet geç huur çocuğu.
    ···
  18. 19.
    0
    @15 nooldu lan sefil pislik. zoruna mı gitti? al bi daha veriyorum bkz ı.

    (bkz: bir ateistin mantığı)
    ···
  19. 20.
    0
    @19 herşey tesadüfen gerçekleşti. aslında ilahi dinler yalan yani bir bakıma milyarlarca insan yalancı amk. salağı. yannan bana bişey kanıtlamaya çalışma. Amk. liselisi en kolay şey inkar etmek onu da beceremiyorsun
    ···