-
76.
-1@52 çok karişık başlardan bi gib anlamadım ki bi ton ateist bile anlamamıştır sallasan kimse salladın diyemez yani.
sonuncuya gelirsek bizim atamiz olan vatandaştan maymun ve biz olduk. yani ilk çıkan varlık mutasyona uğradı insan ve maymun cikti felan dedin heralde iste o ilk vatandasin fosili yok bulunmadi. bu farkli canlilar olusturma degisme olaylari 2 gunde olamaz uzun bir sure olur ve bunlarin bir ara gecis formu olmak zorundadir anlatabildim mi bunlar grup olsun sunlara maruz kallsin sunlari olustursun diyerek evrim olmaz. bu gecis doneminde canlilarin hic bir sekilde fosili yok ayni tur orumcekte ayni ayni tur kurbaga da milyonlarca yildir hic bir mutasyona ugramamis bu durumda nerde kaldi o zaman surekli evrim halinde olan canli ? -
77.
0@1
1 ve 2. sorunun cevabı: hangi ortamda olursa olsun, uygun koşullar gerçekleştiğinde yaşam başlar.
3. sorunun cevabı: ara geçiş formu diye bir şey yok zaten züt, geçiş formu var. http://tanrivarmi.blogspo...rnekleri-evrim-fosil.html -
78.
0@59 sorunu kacirmisim da hacı cevabini biliyormussun ya da got edilecegin bir cevabi oldugunu o zaman biraz sacma degil mi sorman ,;)
-
79.
03 soruyla çökertmişsin helal olsun.
neyse madem geldik bir iki örnek verelim. balinaların aslında su aygırlarıyla akraba olduğunu ve halen karın bölgesinde bacak bulundurduğunu geçen belgeselde gözlerimle gördüm.
2. si böyle akıl yürüterek hiçbir zaman sorunun cevabını alamazsın. yani bilinmeyene bir soru sor cevabı olmasın ondan sonra bu da öbür bilinmeyenin kanıtı olsun. öyle bir şey yok. bundan 40 sene önce seninle böyle buradan iletişim kurabileceğimizi kimse bilemiyorsa yerinde olsam biraz daha ihtiyatlı yaklaşırım. -
80.
0@54 insan vücudunda zaten protein var ve sürekli de protein alıyoruz. işerkende sıçarkende fazla yediğimizi ogutuyoruz birakiyoruz vitaminide var icinde yagida fazlasi cikiyor yani kisaca insandan protein cikmasi normal protein yok iken insanin olusmasi acayip sonucta o zaman goz yasi yok he ama suda var bu dersin arastirmadim orasini bilemem suda protein varmis bunlar dna ile birlesmis demek ateistlerin o cok zekice bilimsel teorilerine uymuyor gibi gorunuyor ben guluyorum bu cevaba en azindan
-
81.
0@65 ne dicem biliyon mu sen inan sakın gelme bu tarafa ateist olmanında bir konsepti var biyoloji bilgin yoksa niye soruyon gavat elindeki internete am züt meme yazacağına git araştır sallamış mıyım doğru mu söylüyorum bildiğimi paylaşıyorm bir de zütlük yapıyorsun alayınız böylesiniz dıbına koim.
önemli edit:yazdıklarını okudumda harbiden bir gibe sap olmaz senden tauren kaçar -
82.
0zamansızlıkta madde ve anti maddeden. şimdi diyeceksin bu ne? stephen hawkingin bi videosu vardı onu yollarım bulunca
-
83.
0@52 aslında metafizik bir cvp vermiş desteklemiş olman lazımdı... güzel kardeşim ne olur anlamamzlıktan gelme...
sadece 3.5 milyon yıl öncesine ait bir fosil bulundu ama dünyanın yaşı 4.54 milyar yıl olmuş... geçiş dönemi öyle 100 yıl sürmüyor
milyon yıl lazım... yani o maymun çoktan insan oldu sen fosilini arıyorsun... -
84.
0şimdi birazdan buraları domine edicem. asfasdsa
-
85.
0Günümüzde birçok bilim dışı kaynakta, proteinlerin veya aminoasitlerin kendiliğinden oluşamayacağına, çünkü bunun matematiksel olarak "olanaksız" olduğuna yönelik iddialar bulabilirsiniz. Bilimsellikten ve modern bilimsel analizden son derece uzak şekilde geliştirilmiş bu iddialar, bilimsel gerçeklerin halka ulaşmasını engellemeyi ve bilgi kirliliğine neden olmayı hedeflemektedir. Bu yazımızda, söz konusu hesapların neden hatalı olduğunu izah edeceğiz.Tümünü Göster
Bilimsel Temel Bulunmadan Yapılan Protein Hesabının Özeti
Konumuzu bir alıntı üzerinden sürdüreceğiz. Bu alıntıda, genel hesabın mantığı güzel bir biçimde ortaya konmaktadır ve hataları oldukça nettir. Şöyle:
-Alıntı Başı-
"Olasılık hesapları, tasarım ile tesadüf şıklarından hangisinin daha tutarlı olduğunu anlamamız için bize objektif matematiksel veri sunmaktadır. Proteinlerin yapısı, olasılık hesaplarının kolayca uygulanmasına olanak tanımaktadır. Her canlı hücre proteinlerden oluşur. Proteinler gerek enzim olarak gerek diğer vazifelerle hücrelerdeki faaliyetleri gerçekleştiren temel birimlerdir. Hücre ile fabrika arasında kurulan analojide, proteinler makineye karşılık gelmektedir. Proteinler amino asitlerin arka arkaya gelmesiyle oluşurlar. Canlı bünyesinde 20 tane amino asit kullanılarak protein oluşur. Bu 20 amino asidin belirli bir sırada olması proteinin oluşması için mutlak şarttır. Amino asitlerin arka arkaya rastgele gelmesiyle oluşan proteinoitler ile hücrede belirli bir vazifesi olan proteinler arasındaki fark çok büyüktür. Amino asitler sol-elli ve sağ-elli amino asitler olarak ikiye ayrılır. Amino asitlerin rastgele bileşimi olan proteinoitler, her iki tür amino asitten oluşuyorken, proteinler sadece sol-elli amino asitleri ihtiva ederler. Bundan daha önemlisi proteinler belirli vazifeyi yapmak için belirli bir dizilimde olmalıdır. Ortama belli bir enerjinin verilmesiyle amino asitlerin proteine dönüşme olasılığı, dinamitle patlatılan tuğlaların üst üste düşerek bir ev oluşturması kadar düşüktür.
Canlılarda 55 amino asidin arka arkaya gelmesiyle oluşan Ferrodexin (Clostridium pasteurianum’da bulunur) proteini gibi kısa sayılan proteinlerin yanı sıra 6049 amino asidin arka arkaya gelmesiyle oluşan Twitchin (Caenorhabditis elegans’da bulunur) proteini gibi uzun proteinler de vardır [Yazarın hatalı yazdığı tür ismi Evrim Ağacı tarafından düzeltilmiştir.]
Olasılık hesaplarına örnek olması için insan vücudunda bulunan, 584 amino asitli orta büyüklükteki Serum Albumin proteinini ele alalım. Bu proteindeki amino asitleri sırf sol-elli olmasının olasılığı şöyle hesaplanır:
Bir amino asidin sol-elli olma olasılığı: ½
iki amino asidin sol-elli olma olasılığı: ½ x ½
Üç amino asidin sol-elli olma olasılığı: ½ x ½ x ½
584 amino asidin sol-elli olma olasılığı: (½)^584
Ayrıca tüm amino asitler, protein zincirindeki diğer amino asitlerle birleşmek için peptid bağı denilen kimyasal bir bağ kurmak zorundadırlar. Oysa doğada, amino asitler arasında kurulabilecek başka kimyasal bağ türleri de vardır; peptid bağlar ve diğer bağlar kabaca eşit ihtimalle kurulur. 584 amino asitli Serum Albumin proteini için 583 tane peptid bağı gereklidir. Bunun olasılığı şöyle gösterilebilir:
iki amino asidin peptid bağıyla bağlanma olasılığı: ½
Üç amino asidin peptid bağıyla bağlanma olasılığı: ½ x ½
Dört amino asidin peptid bağıyla bağlanma olasılığı: ½ x ½ x ½
584 amino asidin peptid bağıyla bağlanma olasılığı: (½)^583
Bu tek proteinin amino asitlerinin, sırf sol-elli olması ve de peptid bağı yapmasının olasılığı ise şöyledir: -
86.
0@71 madem o kadar biyoloji bilgin var daha iyi acik bir sekilde anlatirsin pekekent canlinin yapi tasi amino asit dedin iyi guzel ordan sonra abiyo bilmem ne demisler ne demek amk neye demisler
-
87.
-1(½)584 x (½)583 = (½)1167 (Yaklaşık) (1/10)^351Tümünü Göster
Bu olasılığın tesadüfen gerçekleşmesinin matematiksel olarak imkânsız olduğunu şöyle düşünerek anlayabiliriz: Evrendeki 10^80 proton ve nötronu, fotonlarla ve elektronlarla toplarsak 10^90’dan küçük bir sayı elde ederiz. Evrenin yaşı olan 15 milyar yıl x 365 gün x 24 saat x 60 dakika x 60 saniye = 473.040.000.000.000.000 saniye; evrenin başından şu ana kadar geçen zamanı ifade eder. Bu sayıya yuvarlak olarak 10^18 saniye diyebiliriz. Bu iki sayıyı çarparsak 10^90 x 10^18 = 10^108 eder. Bu sayı, evrendeki her proton, nötron, elektron ve foton, evrenin her saniyesi bir deneme yapmış olsalar, oluşacak deneme sayısıdır. Saniyede yapılan denemeleri en yüksek kimyasal hız olan 10^12 (bir trilyon) olarak alırsak; 10^108 x 10^12 = 10^120 eder, oysa 584 amino asitli bir proteinin sırf sol-elli amino asitlerden kurulu olması ve peptid bağı oluşturması gibi basit iki aşamanın oluşma olasılığı 10^351’de 1’dir. Bu, bütün uzayın elektron, proton, nötron ve fotonlarının her biri canlılardaki 20 amino asitten birine dönüşselerdi ve evrenin oluşumundan itibaren her biri saniyede 10^12 deneme yapsalardı bile; tek bir 584 amino asitli proteinin amino asitlerini, sol-elli olarak oluşturmaya ve peptid bağı yapmaya imkân bulamayacaklarını gösterir. Bu sonuç gerçekten çok ilginçtir. Kopernik devrimi ile dünya, evrendeki merkezi yerini kaybetmiştir ama dünyamızda ancak mikroskopla görülebilen bir canlıda bile binlercesi olan proteinlerin tek bir tanesinin en sıradan özelliklerinin tesadüfen ortaya çıkması için tüm evrenin tüm maddesini seferber etmemiz bile bu proteinin nasıl oluştuğunu açıklamaya yetmemektedir. Biyolog Steven Rose, daha basit bir proteini amino asit dizilimleri açısından ele almakta ve bu proteinin amino asit uzunluğunda 10^300 olası form olabileceğini, bu olası formlar gerçekten var olsalardı ağırlıklarının 10^280 gram olacağını; oysa evrendeki tüm maddenin tahmini ağırlığının 10^55 gram olduğunu söyler. Bu da belirli bir proteinin tesadüfen elde edilmesinin ne kadar imkânsız olduğunu gösterir.
Proteinlerin amino asitlerinin doğru sırada olması protein açısından hayati öneme sahiptir. Serum Albumin proteini için bunun olasılık hesabı şöyledir:
Bir amino asidin doğru yerde olma olasılığı: 1/20
iki amino asidin doğru yerde olma olasılığı: 1/20 x 1/20
Üç amino asidin doğru yerde olma olasılığı: 1/20 x 1/20 x 1/20
584 amino asidin doğru yerde olma olasılığı (1/20)^584 (yaklaşık) (1/10)^759
Proteinlerin amino asit dizilimlerinde belli bir bölgenin aktif taraf olduğu, bu yüzden bu bölgenin dışındaki amino asit değişimlerinin önemsenmemesi gerektiği söylenebilir. Bu yüzden elde ettiğimiz olasılık yükselebilir. Fakat son protein çalışmaları, aktif olmayan bölgedeki birkaç değişikliğin de proteinin fonksiyonunu kaybetmesine sebep olduğunu göstermiştir. Diğer yandan proteinin hücrede gerekli yerde, gerekli sayıda olması gibi ele almadığımız hayati özellikler olasılığa dâhil edilirse; o zaman ise olasılık daha da düşer.
Amino asitlerin doğru sırada olmasının olasılığını daha önceden elde edilen 10^351’de 1 sayısıyla çarparsak, belirli bir proteinin hem sol-elli amino asitlerden oluşmasının, hem peptid bağı kurmasının, hem de amino asit dizilimini doğru oluşturmasının olasılığını elde ederiz. Bu da 10^351 x 10^759 = 10^1110’da 1 gibi, olasılık olarak imkânsız kabul edilen bir sayıya denk gelmektedir; matematikte genelde 10^50’de 1’den küçük olasılıklar bile imkânsız olarak kabul edilir."
-Alıntı Sonu- -
88.
+1şakirt kafası : Dünya nasıl oluştu=büyük patlama ile= büyük patlama nasıl oluştu= o zaman allah var
hiç bi araştırıp etmeyin bilgi edinmeyin dıbına kodumun şakirteri -
89.
0Yazarın, bu noktadan sonra Prof. Dr. Richard Dawkins'in kitaplarında detaylıca anlattığı "hurdalıktaki Boeing 747", "rastgele basılan daktilo tuşlarından Hamlet'in yazılması", "rastgele çizilen Mona Lisa tablosu" gibi benzetmelere girerek, biraz Dawkins'e hak veriyormuş gibi yaparak seyirciye oynadığı, sonrasında ise Doğal Seçilim'in cansızlık öncesi yapılara uygulanamayacağı argümanını ileri sürerek Dawkins'in hayal alemine daldığını iddia ettiği görülmektedir. Evrim ile ilgili yapılan benzetmelerle ilgili açıklamalarımızı şuradan bulabilirsiniz:Tümünü Göster
"Hurdalıktaki Boeing 747", "Rastgele Çizilen Mona Lisa Tablosu" ve Evrim ile ilgili Diğer Benzetmeler Üzerine...
Yazarın Doğal Seçilim ile ilgili argümanına en son değineceğiz.
Yukarıda yazarın anlattıkları, her ne kadar bu sözü desteklemiyor olsak da, acı bir şekilde, eğitimin bilgisizliği almaya yetmeyebileceğini göstermektedir. Zira eğer bir zihin genç yaştan şartlandırılacak olursa, Dünya'nın en iyi eğitimini alsa da tarafsız düşünmesi mümkün olamayacaktır. Bu da bilimle işinin olamayacağını göstermektedir. Her ne kadar yazar sanki tarafsız bir bilirkişiymiş gibi kitaplarını ve fikirlerini pazarlasa da, basit ve sıradan bir yaratılışçıdan veya genel olarak Evrim Karşıtı'ndan hiçbir farkı yoktur. Şimdi, argümanlarına değinelim:
ilk olarak yazarın genel yanlışı nedir buna değinmek istiyoruz. Evrim Karşıtı kimliğiyle bilinen insanlar, her zaman şu argümanın arkasına sığınmaktadırlar: "Evrim, her şeyin tesadüfen var olduğunu iddia eder." Daha sonra bu argümanlarını günlük yaşantıda negatif anlam yüklenmiş olan "materyalizm" ile birleştirerek, sanki materyal (maddeye/enerjiye dayalı) açıklamalar yapmak zavallı ya da kötü bir şeymiş gibi lanse ederek, Evrim'e de olumsuz anlamlar katmaya çalışmaktadırlar. Halbuki günümüz bilimin %99'u değil, %100'ü materyalist temeller üzerine oturtulmuştur ve her açıklaması materyalisttir ve öyle de olmak zorundadır. Materyalizm, bilimsel gerçeklerle tamamen uygun bir biçimde, Evren'de her şeyin maddesel ve bilimsel olarak açıklanabilir bir temelde olduğunu iddia eden felsefi düşünüştür. Ki bilimin felsefesi de materyalisttir ve böyle de olmak zorundadır. Yoksa herkesin şahsi inançları etkisi altında bir o tarafa, bir bu tarafa çekilecek ve amacından sapacaktır. Bilim bunu kabul edemez.
Her neyse, genel yanlışlarına dönecek olursak... Ne bilim, ne de Evrim Kuramı herhangi bir şeyin "tesadüf eseri" olduğunu iddia etmektedir. Evren'in kendi içerisinde tesadüfler vardır. Tam zarı atıp da 6-6 geldiğini gördüğünüz anda kapınızın çalınıp komşunun gelmesi bir tesadüftür. Arada hiçbir ilişki yoktur; ancak böyle şeyler olur. Doğada sürekli tesadüfler vardır. Bir kuş bir yerde yavrularını beslerken düşürdüğü çalı parçası o gün o ağacın altında piknik yapan insanların reçel sürdükleri ekmeğin üzerine düşebilir. Bu bir tesadüftür. Hesaba dökecek olursanız belki 10^1000'de 1 ihtimalle o çalı o ekmeğin üzerine düşer. Ancak düşmüştür. Zira olasılık hesapları mutlak olmak zorunda değildir ve sadece çıkan sayıların büyüklüğü/küçüklüğü ile analiz edilemez.
Bu bağlamda baktığımızda, tesadüfi oluşum argümanının bilime değil dini düşünüşe ve genel olarak bilim dışı şahsi fikirlere ait olduğunu görürüz. Bu kişilerin iddiasına göre ortalıkta hiçbir şey yokken birden Niagara Şelalesi oluşmuş ve akmaya başlamıştır. Sonra orada "puf" diye bir geyik ormana doğru koşmaya başlamış, "puf" diye var olan bir köpek, bir anda, hiçlikten var olarak, tamamen tesadüfen, bilinmeyen ve açıklanamayan bir biçimde oluşmakta ve havlamaya başlamaktadır. "Puf" diye bir iki insan var olmakta, şelale kenarında piknik yapmaya başlamaktadır. "Puf" diye var olan bir kelebek zigzaglar çizerek uçmaya başlamaktadır. Bunlar bilimin iddiaları değil, bilimin karşısında olan insanların iddialarıdır. Ancak garip bir şekilde kendi iddialarının tuhaflıkları ve geçersizlikleri, bilimin argümanlarıymış gibi lanse edilmektedir. Bu sebeple, sanıyoruz ki yukarıda bahsi geçen kişiler sadece bilim içerisindeki gerçekleri çarpıtmakla kalmıyorlar, aynı zamanda bilim dışı hikayeleri de bilimin içerisine taşıyıp bizim "inanç tüccarlığı" dediğimiz çabaya giriyorlar. Bırakın insanlar kendi inançlarını kendileri yaşasınlar. Biz, Evrim Ağacı olarak bu anlattığımız inanca bile saygı duymaktayız; yalnızca bir "inanç" olduğunu ve bilimsel bir anlam taşımadığı gerçeği çerçevesinde... Bu insanlar kimdirler ki bu genel geçer kabul edilemeyecek şahsi ideoloji ve inançlarını bilime alet ederek, bilimsel kuramları saptırmaya ve insanların akıllarını bulandırmaya cüret ederler?
Bu temel ikilemi gösterdikten sonra, yeniden yazarın temel hataları üzerinden bilime adım adım yaklaşalım. Doğada ne kadar tesadüflere yer varsa, bilimde de o kadar yer vardır. Çünkü bilim, doğayı anlama sanatı, yöntemidir. Dolayısıyla doğa ve Evren tesadüfi ise, bilim de benzer oranlarda tesadüfi olmak zorundadır. Fakat bu tesadüf kavramı, eğer ki basit bir şekilde ele alınıp, uzun süreçlerden geçerek, kademeli olarak karmaşıklaşmış ileri düzey sistemler için kullanılacak olursa, o zaman hataya düşülecektir. -
90.
0@73 120 milyon 150 milyon yillik fosillere ulasildi hic bir sekilde bu insanin gecis fosili yok abi degismemis ayni duruyor
-
91.
0Düşülen bir diğer hata, analojiden gelmektedir. Belki ufak bir detay gibi gelebilir, halbuki bir bireyin konuya hakimiyeti yaptığı teşbihlerden (benzetmelerden) anlaşılabilir. Bunun güzel bir örneği işte "hurdalıktaki Boeing" benzetmelerini yapmaktır. Yazar, hücre ile fabrika arasındaki analojiyi kurarken proteinlere "makine" demektir. Halbuki proteinler hücrenin işlemesi için kendi içerisinde ürettiği parçalardır. Ribozomlar, yani proteinleri üreten organeller makine olabilir (ve hatta Golgi Cisimciği, Endoplazmik Retikulum gibi organeller bile makine sayılabilir), ancak protein "hücre fabrikası"nın ürünleridir. Proteinler, kimyasal yapılarından kaynaklı "görevleri" yaparak hücrenin işlevini sürdürürler. Üstelik bu görevleri, bir fabrikada çalışan bir işçinin görevlerine benzetmek bile hatalı olacaktır; zira proteinlerin işçilerde bulunan "karar mekanizmaları" ya da "tercihleri" yoktur. Canlılığı cansızlıktan alınan örneklerle eş görerek izah etmeye çalışmak genelde bilim karşıtlarının sık başvurdukları bir oyundur. Neyse, bu çok önemli değil, asıl konumuza gelelim:
Yukarıdaki anlatımda ciddi matematik hataları bulunmaktadır, çünkü hesap çok basit ve gerçekçi olmayan bir olasılık hesabına dayanmaktadır. Proteinlerin oluşmalarıyla ilgili hesaplar, yukarıdaki gibi yapılamaz. Hesabı dikkatli inceleyecek olursanız, sürekli çarpım yöntemi kullanılmış ve seyreltilme yapılmamıştır. Seyreltilmeden kastımız, bir basamağın, kendisinden sonraki basamağı biyolojik olarak etkilemesidir. Yapılan hesaplar, bir proteinin bir seferde, son aşamaya gelecek şekilde oluşması üzerine kurulmaktadır (bunun bilimin değil, bilim karşıtlarının kendi argümanları olduğunu hatırlayınız). Dolayısıyla evdeki hesabın çarşıya uymaması zaten öngörülebilir bir durumdur. Evrim, "kademeli değişim" anldıbına gelmektedir. Ve bu değişim, hiçbir şekilde bir seferde, tek bir sıçrayışla meydana gelmemektedir. Hesapları da yazarın bahsettiği gibi yapılamaz. -
92.
0Günümüzde 20 temel aminoasit tanımaktayız (aslında proteinlerin yapısına katılan 21-23 adet aminoasit bulunur). Bu 20 aminoasit, farklı sıralar ve sayılarda bir araya gelerek ufak proteinlerden devasa proteinlere kadar binlerce proteini oluşturabilmektedirler. Ancak bu proteinlern istisnasız hiçbiri bir seferde var olmamıştır. Kademeli bir değişim sürecinden geçerek oluşmuşlardır. Üstelik, tek bir deneme grubunun devamlılığından değil, Dünya'nın çok farklı noktalarındaki aşırı fazla sayıdaki denemenin ürünü olarak oluşmuşlardır. Tek bir denemenin sonuna kadar gitmesini takip edecek olsak bu şekilde tekil bir hesap yapabilirdik (ki o zaman bile yazarın hesabı içeriğinden ötürü hatalı olurdu).
Öncelikle 2 aminoasit bir araya gelerek birbirlerine bağlanmışlardır. Yazar, burada komik bir şekilde "kimyasalların peptit bağı oluşturma ihtimali" diye bir ihtimali hesabına katmıştır. Bu, hesaptaki sayıları büyütmeye yönelik bir çabadır. Zira aminoasitlerin peptit bağı haricinde birbirleriyle kararlı bağlar kuramazlar. Üstelik başka bağlar bulunduğunu varsaysak bile, o zaman bu bağlar arasından peptidin seçilmesini neden 1/2 olarak ifade ettiği anlaşılmazdır. Eğer ki hayal dünyasında yarattığı 4 farklı bağ varsa örneğin, o zaman 1/4 demesi gerekirdi. Eğer ki bahsettiği 2 farklı bağ ise, bu ikinci bağın ne olduğunu ve protein oluşumunda nasıl görev aldığını bir makaleyle bilim camiasına duyurmasını rica ediyoruz. Böylece biz de okuyup bilgilenebiliriz. Belki de proteinlerin oluşumundan sonra görülen, disülfid köprüleri gibi bağlardan bahsediyordur (umarız bu hataya düşmüyordur). Zira bu köprüler makromoleküler yapı için geçerlidir, tekil aminoasitlerde bu bağları görmeyiz. -
93.
0@79 ne anlatiyorsun okumuyorum amk
-
94.
-1Şimdi, hesap hatasına gelelim. Yazar, 2 aminoasidin birbirine bağlanma olasılığını 1/2 dedikten sonra, 3 aminoasidinkini 1/2 * 1/2 olarak almıştır. Bu durum, hesabın aminoasitlerin birbirlerine bağlanabilirlikleri ve bir anda büyük yapılar oluşturabilmeleri üzerinden gitmekten kaynaklanmaktadır. Biz, bu hesabı yaparken hepsinin bir anda bağlanıp bağlanmaması ihtimalini görmek istemiyoruz. Çünkü aminoasitlerin birbirlerine "bağlanabildiklerini" zaten biliyoruz (tıpkı zarı tam 6-6 attığınızda komşunuzun gelme ihtimalinin çok düşük olduğunu bilmemiz; ancak bunun olabildiğini de bilmemiz gibi). Hepsinin bir anda bağlanıp da son formu oluşturmadığını da biliyoruz (tüm bilim camiası biliyor olsa da yazar garip bir şekilde bunu görmezden gelmektedir). Bu yüzden tümden bağlanabilirlik üzerinden yapılan hesap hatalı olmaktadır. Biz burada, proteinlerin nasıl basit aminoasitlerin rastgele bir araya gelmesinden oluşabildiğini görmek istiyoruz. Dolayısıyla hesap çok basit bir şekilde yapılabilir aslında:Tümünü Göster
Gerçekten de, tüm diğer parametreler göz ardı edilecek olursa (ki bu hesabı kabalaştırmaktadır), iki aminoasidin birleşme ihtimali 1/2, yani %50 olarak düşünülebilir. Dolayısıyla, Dünya'nın ilkin koşullarında var olan trilyonlarca aminoasitten milyarlarcası farklı kombinasyonlarla, ikili aminoasitlerden oluşan dipeptit proteinler oluşabilmesi işten bile değildir. Bunların bir kısmı o anda bulunulan sistem içerisinde daha stabil ve dengelidir, diğerleri ise daha kolay parçalanabilmektedir. Örneğin günümüzde, kimi zaman proteinlerin kolay parçalanabilmesi de avantaj olabilmektedir. Ancak diyelim ki ilkin dünya koşullarında sadece zor parçalanan, sabit kalabilen, yani kimyada "dengeli" dediğimiz sistemler avantajlı olsun. Bu durumda oluşan trilyonlarca ikili aminoasitten sadece stabil olanlar varlıklarını koruyacak ve spontane olarak oluşmuş yağ zırhları içerisinde kalacaklardır. Geri kalanları ise yeniden döngüye karışacak ve parçalanarak aminoasitlere dönüşeceklerdir. Böylece diğer aminasitler ve dipeptitlerle bağ kurma denemelerini sürdüren aminoasit sayısı hep yüksek olacaktır.
Dahası, bu dirençli ikililere bağlanabilecek kimyasalların sayısı sınırsız değildir (yukarıda "eksiltme"den kastımız buydu). Örneğin normalde 20 tane temel aminoasit varsa, oluşan bir ikili sistem sadece -atıyoruz- 8 tanesiyle bir araya gelebilecektir. Bir diğer ikili kombinasyon ise -atıyoruz- 12 farklı tekil aminoasitle birleşebilir. Bunun sebebi, kimyasal yapılarından ötürü kimyasal katalizörler ve yönlendirici proteinler olmadan aminoasitlerin bağlanabilecekleri kimyasalların sayısının sınırlı olmasıdır. Sonuç olarak bu şekilde, 4-5 aminoasitten birkaç on tane aminoasitten oluşan proteinlere/proteinoidlere kadar ilkin protein aileleri oluşmuş olabilir. Daha sonra bu ailelerin birbiriyle etkileşimi sonucu giderek daha üst düzey karmaşıklıktaki proteinlere ulaşılabilir. Her bir basamak, daha önceki basamaklardan matematiksel olarak bağımsızdır. -
95.
-1Hem de, bu eksilen sayıda bağ kurma yatkınlığı, eksponansiyel olarak (giderek ivmesi değişen biçimde) azalacaktır. Dolayısıyla, ribozom içerisindeki yönlendirilmiş sentez gibi durumlar haricinde, spontane tepkimelerden bahsederken her koşul birbirinin eşi olarak kabul edilemez. Hesaba dahil edilmesi gereken çok sayıda parametre vardır.Tümünü Göster
Bu anlattıklarımıza, yazarın hesapları dahilinde bakacak olursak, 10 aminoasitli bir protein yaklaşık 1/1024 (yaklaşık %0.1) ihtimalle oluşacaktır. Var olan aminoasitlerin aşırı sayısı yanında bu çok sıradan bir olasılıktır ve neredeyse her an, sayısız defa meydana gelebilir. Örneğin yazar, hesabında "orta büyüklükte" bir protein olan insan serum albumin proteinini kullanmıştır. Halbuki başlangıçta oluşan yapıların "orta büyüklükte" olması gerekli değildir; zira evrimsel süreç içerisinde, kademeli değişimlerle oluşan organellerin enerji sarfiyatı sayesinde daha düzenli yapılara ulaşması ve proteinleri bu şekilde sentezledikleri bilinmektedir. Doğada ilk oluşan proteinler elbette büyük yapılı değildirler. Örneğin bildiğimiz en küçük protein olan TRP-Cage proteini sadece 20 aminoasitten oluşmaktadır. Bunun gibi çok sayıda protein bulunmakta ve canlılığın temel yapıtaşlarına katılmaktadır. Evrimsel süreçte, ribozomların evrimi sonucu daha büyük moleküllerin genetik materyal aracılığıyla sentezlenmesi oldukça anlaşılırdır. Bunlar, tesadüfi olan olaylar değil, birikimli seçilimin sebep olduğu canlılık gerçekleridir.
Dahası, büyük proteinler bile kademeli birikim ile oluşmak zorunda değildir, genetik rekombinasyon hataları ve çiftlenmeler, daha küçük bir proteini kodlayan bir dizinin kendisini tekrar etmesi sonucu daha büyük proteinleri oluşturabilir. Serum albumin örneğinde her biri ortalama 190 aminoasit büyüklüğünde olan 3 adet tekrar dizisi olduğu görülmektedir. Yani yazarın seçtiği örnek, şans eseri her şeyin rastgele olmak zorunda olmadığını, hatalı kopyalanmaların daha büyük proteinler inşa edebileceğini gösteren bir örnektir. Bu örneğini bir talihsizlik olarak görüyoruz.
Söz konusu hesaplar şu şekilde düzeltilebilir:
2 aminoasidin bağlanıp bir araya gelme olasılığı: 1/2
3. bir aminoasidin bu ikiliye bağlanıp, böylece üçlü bir aminoasidin oluşma olasılığı: Yine 1/2
4. bir aminoasidin bu üçlüye bağlanıp, böylece dörtlü bir aminoasidin oluşma olasılığı: Yine 1/2
Bu şekilde gider...
-
asosyal muhendis abiniz geri döndü
-
otuzbirsporkulubunun hayvanları
-
erdal öz yağcıların makata dana yağı sürüp
-
kimileri dizi izler
-
vikings altinincilere dikkat edin diyor
-
hamınla prim yapmayacaksan niye var ki
-
uçan kedi artık bir metaforsun amk
-
gece gece aniden coken
-
orta okuldayken bir tane nal vardı
-
yüksek ıq ve eq ya sahip merhametsiz bir polis
-
yapmıyorsan icraat sen
-
burada gercekten ünlü var mıdır
-
alttaki komşu baya dindar galiba
-
bu sözlükte begibtasa bundan kelli
-
sözlükte başkaları da mı varmış
-
olm bu tokiye basvuruyum dedim
-
celal furkan ve uçan kedi nikli yazarlar
-
uzun zaman sonra yeniden sözlük teyim kankalar
- / 1