1. 1.
    0
    ateist binler din, ahlaksal tanrılardan vazgeçebilir; bu olguyu yeteri kadar göstermiştir; ahlaksız tanrılara katlanamayan ve dini, ilkelerine ister istemez teolojik bir destek vermek için tinselleşmeye zorlayan ahlaktır. dini, içinde gizemsel yaşamın saranp solduğu veya kuruduğu uzlaşmalara zorlayan ahlaktır. ve ahlak bu ilişkiden kurtulmayı isteyeceği zaman, din buna, tanrılara ahlaklı olmalannı bu kadar kesin bir biçimde buyurduktan sonra vesayetlerinden o kadar kolaylıkla vazgeçilemeyeceği sekinde yanıt verecektir. ahlak, kendisine yabancı tanrılara katlanmıyordu: böylece kendisine yakın olabilecek tannlara gereksinim duydu.

    bu gereksinim, ilk kaynağını kuralların metafıziksel biçimde doğrulanmaları gereksiniminde bulması için her türlü biçimiyle, bilince çok fazla bağımlı, çok popüler ve çok tutulamazdır. bu gereksinim ancak, kendi güçlerine indirgenmiş ahlakın güçsüzlüğü duygusundan doğabilir. dinin dışında hiçbir şey özüyle yeteri kadar uyum içindeki ahlakın bu güçsüzlüğüne bir çare bulamaz görünmektedir. kamusal güç yalnızca, eğilimi dayatmadan eylemi dayatan kaba bir yaptırımdan başka bir şey değildir. bu güç, adaletten nefret edenleri adalet yolunda kullanır ve zaten bu gücün ahlaksal gereksinimlerin yalnızca dar bir bölümüyle ilgisi vardır. kuşkusuz erdemi mahkum etmeyen kamuoyu onu fazla da desteklemez ve hatta erdemi durdurduğu da olur.

    ... felsefe, sanat, bilim, çeşitli nedenlerden dolayı ahlaka sağlam destekler veremez. ahlaka kalan sadece dindir ve ruhun tamamen farklı bir alanında oluşmuş bir disiplin için dinin şaşırtıcı bir biçimde uyum sağlamış bir desteği getirdiğini kabul etmeliyiz. kuşkusuz bu, öncelikle en uç güçsüzlüğüne uyum sağlamış olağanüstü güçtür, ama aynı zamanda bu birbirlerine tamamen özdeş öğretilerin mucizevi uyumudur. oysa bu, tam da ahlakın kaçınılmaz bir biçimde dış desteğe gereksinimi olduğu noktadır. ahlak bu desteği gizemcilikte aramış ve insan üzerinde etkili olamadığından tann'ya inandırmak görevini üstlenmiştir. bu ilk tanrı yalnızca güçlüydü; tanrı'yi aralıksız kutsallaştırdı; kendine doğaüstü bir güç sağlamak için dini ahlaksal hale gelmeye zorlamıştır. bu zorlamanın anlamı açıktır: bu zorlama, açıkça, tann'nın yardımı ile basit özlemlerin tatmininin dayandığı bir koşulu her zaman hissedecek bir etkinliğin zayıflığını gösterir. etik tüm ahlaksal buyruklar köken olarak dinsel buyrukların özelliğine sahiptir. dinin evrimi "i̇lk dönemlerde, din ve ahlak zorunlu olarak bağlantılıydılar". ve pfleidcrcr (dinin yeri ve gelişimi): "her ahlakın başlangıcı dindedir". kuşkusuz roberlson smith ve jevons bu formüllerin altına kendi imzalanın atarlardı.

    ama vvestcrmarck aynı fikirde değil. "ahlaksal fikirlerin kökenleri ve gelişimi" adlı son derece zengin kitabında, ahlakın bekçisi olma işlevinin tann'ya atfedilmcsinin çok yakın zamanlara ait olduğunu ve çok sayıdaki gezgine göre, inceledikleri kabilelerde, dinin insanların kendi aralarındaki ilişkilerin düzenlenmesi ile ilgili olmadığını belirtmektedir. "dinin gelişimi" adlı yapıtında irving king aynı şekilde, ahlaksal geleneklerin oluşumunda dinsel inançlara yalnızca ikinci derecede bir rolü uygun görmektedir. goblet d'alviella kendi açısından, "dinle ahlakı birbirlerinden kökten aynlmaya eğilimli" olduğunu söylemektedir.

    ed meyer, "antik çağın tarihi" adlı yapıtında şöyle yazıyor: "hukuk ve ahlak, her maddesel uygarlık gibi, dinden tamamen bağımsız bir ilkesi olan otonom güçlerdir ve din olmadan varlıklarını bozulmadan sürdürebilirler." nihayet bizde, "ecole des hautes etudes"deki öğretilerinde dinler tarihinin ilkellerle ilgili pgiboloji araştırmalarıyla yenilenmesine katkıda bulunanlardan biri olan löon marillier, açıkça ahlakı dine bağlamayı reddetmektedir.

    sosyolojik okulumuzun tamamen farklı bir tavır aldığı doğrudur. "annde sociologique" dergisinin yöneticisi durkheim, dergide dinsel olayların incelenmesine ayrılan geniş yeri açıklamak için şöyle yazıyordu: "bunun nedeni, dinsel olayların, diğer olayların veya en azından diğerlerinin hemen hepsinin kaynağı olmasıdır. din, binlerce farklı biçimde birleşerek ve ayrılarak kol-lektif yaşamın çeşitli oluşumlannı doğuran tüm unsurlarını karışık olarak içinde taşır. bilim ve şiir, mitlerden doğmuştur; plastik sanatlar, dinsel süslemelerden ve tapınma törelerinden doğmuştur; hukuk ve ahlak ayinsel pratiklerden doğmuştur. eğer, onların ilk biçimi olan dinsel inançlar bilinmezse bizim dünyayı betimlememiz, ruh, ahlak, yaşam üzerine olan felsefik görüşlerimiz anlaşılamaz. akrabalık, temel olarak dinsel bir bağ olarak başlamıştır; ceza, sözleşme, armağan, ödünleyici, sözleşmesel, topluluksal özverilerin değişikliğe uğramış biçimleridir." i̇nsansal düşüncenin ve etkinliğin tüm biçimleri içinde dinin en derin izini taşıyanı kuşkusuz ahlaktır. durkheim'a göre, dinin iskeleti olan bu kollektif tasarımların nasıl oluştukları ve nasıl buyurucu hale geldikleri bilinmezse kategorik buyruk olgusundan hiçbir şey anlaşılma...
    ···
  1. 2.
    0
    okuyanin anasinin amini gibsinler o kadar diyorum ben.
    ···
  2. 3.
    0
    okuyanin anasinin amini gibsinler o kadar diyorum ben.
    ···
  3. 4.
    0
    okuyanin anasinin amini gibsinler o kadar diyorum ben.
    ···
  4. 5.
    0
    okumadım ama şuku
    ···
  5. 6.
    0
    okumayanın dıbını skiim
    ···
  6. 7.
    0
    okuyanin anasinin amini gibsinler o kadar diyorum ben.
    ···
  7. 8.
    0
    okuyanin anasinin amini gibsinler o kadar diyorum ben.
    ···
  8. 9.
    0
    okuyanın amk
    ···
  9. 10.
    0
    hani bunun özeti anasını sıktım malı kım okıcak bunu
    ···
  10. 11.
    0
    okuyan huur çocuğudur.
    ···
  11. 12.
    0
    @9 insanlarda, sonsuz yasaya bir katılım olan doğal bir yasa vardır ve bu yasayla iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırdederler... tanrısal inayete ait olan tüm varhklann sonsuz yasanın kuralına ve ölçüsüne tabi olduklan için herkesin bir şekilde bu evrensel yasaya katıldıklan açıktır, şöyle ki: bu yasadan edindikleri duygu ile eylemlerinin ve amaçlannın eğilimlerini çıkanrlar. oysa, diğer varlıkların arasında, kendisi ve diğerleri için inayeti önceden görerek, inayetin katılımcısı haline geldiği sürece akılcı yaratık tannsal inayete daha mükemmel bir biçimde tabi olur: buradan, meşru eyleme ve amaca doğal bir eğiliminin olmasını sağlayan sonsuz aklın kendi içinde varolması sonucu çıkar. akılcı yaratık içinde sonsuz yasaya bu tür bir katılım, doğal yasa olarak adlandınlır.
    ···
  12. 13.
    0
    bunu okumam. cehennemde yanmaya raziyim amk.
    ···
  13. 14.
    0
    onu okuyacağıma kuran okurum sevgili kardeşim
    ···
  14. 15.
    0
    okuyanin anasinin amini gibsinler o kadar diyorum ben.
    ···
  15. 16.
    0
    @17
    "adaletin kurbanını sununuz" dediği zaman, adaletin eserlerinin neler olduklannı soracak kişiler için şu soruyu hazırlamıştır: "birçoklan sormaktadır: i̇yi olanı bize kim gösterecektir?" ve bu soruya şöyle yanıt veriyor: "tanrım, yüzünüzün ışığı üzerimize işlendi". bunun anlamı şudur: iyi olanla kötü olanı birbirinden ayırdetmemizi sağlayan (doğal yasaya ait olan ayırdetme) doğal akim ışığı, tanrısal ışığın üzerimizde bıraktığı etkiden başka birşey değildir. buradan, doğal yasanın, "akılcı yaratık içinde sonsuz yasaya bir katılım"dan başka birşey olmadığı sonucu çıkar
    ···
  16. 17.
    0
    okuyanı gibsinler
    ···
  17. 18.
    0
    @9 oha okumuş mal
    ···
  18. 19.
    0
    özet geçsene bin
    ···
  19. 20.
    0
    http://inciswf.com/1296317785.swf özeti burda binler
    ···