1. 51.
    0
    rezerve
    ···
  2. 52.
    0
    kişisek sebepten tanrıyı reddettim diyo içmiş bu amk
    ···
  3. 53.
    0
    kişisel sebebin nedir dinliyorum
    ···
  4. 54.
    0
    totem ve tabu - Sigmund freud

    oradada buna benzer birşeyi anlatır. ilk insan egosu yüzünden bir yok olmama çabası içerisindeydi. sürekli olarak ölümden sonra varolduğunu düşünüp kendine kurallar koyardı. ardından bu düşünüş yerinin tek tanrıya bıraktı. hıristiyanlık müslümanlık vb... varyasyonda dinler ortaya çıktı. insan egosunu yenip şu evrendeki birer değersiz varlık olduğunu kabul ettiğinde gelişimimiz tamamlanmış olacak. şu evrede kimseyle din konusunu tartışmam. kimse buna hazır değil. daha yüzyıllar var belkide evrimleşmemmiz için. bunu değiştirmek elimizde değil.
    ···
  5. 55.
    0
    reserved
    ···
  6. 56.
    0
    @44 inancın kökünde bile her ne kadar herkes farkında olmasa da bencillik yatar. Aynen ölüm korkusunda da olduğu gibi. Hepsi insanın temel doğasından yani id inden ve hayatta kalma içgüdüsünden geliyor. insanlar içgüdüsel olarak bencil. Ama istisnalar her zaman vardır.
    ···
  7. 57.
    0
    @46 aynen öyle, hiçkimse yok olup gitmek istemez. buda insanları arayışa sürükler ve savunma mekanizmalarını harekete geçirerek kendilerine çıkış yolu bulurlar; bunlar genelde bir şeylere inanma ile olur. herşey pgiboloji bilminde yatıyor. ben şu an herşeye inanmaya açığım. ama hiç bir şeyi kesin olarak bilemeyiz. sadece inanırız. kim bilir belkide tanrı vardır, belkide yoktur. gerçi önemsemiyorum şu dakikadan sonra.
    ···
  8. 58.
    0
    @47 savunma mekanizmasından çok bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. insan; bir bir yerlerde büyük bir varlığın onu koruyup kollayabileceğini düşünebilecek kadar bencil. Çünk birileri tarafından korunmak ve sevilmek onlara iyi geliyor. Zor durumlarında onların yardımına koşacak bir şeyin olması mutlu ediyor. inançların kaynağı sadece insanların açıklayamadıkları şeye bir anlam kazandırmak, için değildir. Aynı zamanda korkudan dolayıdır. Yanlız ve zor durumda olmaktan korkar ve bu yüzden birilerinin onu korumak isteyebileceğini düşünebilecek kadar bencildir.
    ···
  9. 59.
    0
    hiç havamda değilim. Bilmiyorum bugün de yazar mıyım.
    ···
  10. 60.
    0
    haklısın. daha yazacakların varsa takipteyim.
    ···
  11. 61.
    0
    Tanrıya inanmaya ihtiyacım yok.

    Evet. Tanrı gibi üstün bir gücün benim için pek bir anlamı yok.

    Bunun birkaç sebebi var.

    ilk olarak insan ile tanrı arasındaki ilişki:

    insanla yaratanı arasındaki ilişki değerli veya kutsal olarak kabul edilerbilir. Tanrı hayat verdiği insanı sever ve korur. insan da tanrıya minnet duyar. Zor zamanlarında ondan yardım ister, mutlu olduğu zamanda ona şükreder. Korktuğunda ona sığınır, ondan yardım ister. Pişman olduğu bir şey yaptığı zaman ondan af diler, bir şans daha ister. Yani insan her ne kadar tanrıya saygı duyup ona şükretse de genelde yaptığı tanrıdan bir şeyler istemektir. Çoğu zaman direk olarak kendisi, bazen de dolaylı yoldan yine kendisi için bir şeyler ister.

    Tanrı da bu istekleri karşılıksız bırakmaz. Onları korur, affeder ve onlara yardım eder. Onlara toplumsal ve iç huzuru sağlayacak, aynı zamanda kendi varlığını sürekli olarak insanlara hatırlatacak kurallar gönderir.

    Tanrısız din ve dinsiz tanrı kavamlarının da varolduğunu biliyorum ama her ne kadar istisnalar olsa da hemen hemen bütün inançların aşağı yukarı bu şekilde kurulu olduğunu söylersem sanırım pek saçmalamam.

    Benim bunlara ihtiyacım yok. Ben zorda kaldığımda böyle bir güçten yardım istemiyorum. Aynı şekilde mutlu olduğum zaman yine şükretmek istemiyorum. Yine bir hata yaptığım zaman affedilmek için fizik ötesi bir varlıktan af dilemiyorum.

    Çünkü ben bencil değilim.
    ···
  12. 62.
    0
    insan ve tanrı arasındaki ilişki duruma göre tamamen, duruma göre büyük ölçüde bencillik üzerine kurulmuştur.

    insanların tanrı gibi bir varlık ile ilgili ilk düşünceleri doğa olayları ve o insanlara yabancı olan diğer şeyleri açıklamak için oluşturuldu. Tabii ki bu biraz daha yüzeysel ve basit olan ilk neden.

    ikinci ve daha derin olan neden ise insan doğasının kendisidir. Bencillik.

    insan her zaman hayatını mutlu geçirmek ve iyi hissetmek ister. Bunun için istekleri olur. istekleri için boş durmaz bir şeyler yapar ama tanrının yardımına ihtiyacı olduğunu düşünür. Ondan iyi bir iş, iyi bir gelecek, iyi bir aile, kısacası iyi bir hayat ister.

    Ölümden ise ölesiye korkar. Kendisi için korkar. Ölmek istemez, ama ölümden kaçış olmadığını bilir. Bu yüzden tanrıdan yine ölümden sonra da mutlu olmayı diler. Ama tabii ki de bunun için tanrının koyduğu, bu dünyada yerine getirilmesi gereken şartlar vardır. Bu şartlar genelde toplumsal düzeni sağlayan kurallar ve insanın iç huzura erişmesine dolaylı yada doğrudan yardımcı olacak kurallar vardır.
    ···
  13. 63.
    0
    Ben kimseden kendim için bir şey istemiyorum. iyi bir iş, gelecek,aile vb. de istemiyorum.

    Çünkü ben bencil bir insan değilim. "Bencillik kötü bir şeydir." asla demiyorum. Bencillik gibi bir kavramı evrensel bir şekilde "iyi" veya "kötü" diye yaftalayamayız. Çünkü bu kavrama bakış açısı tamamen kişiseldir.

    "iyi" kavrdıbını tanımlamak için "insanı mutlu eden şey" tanımını referans alalım.

    insan kendini düşünerek hareket ettiği için kendisi mutlu oluyor ve diğer insanları üzüyorsa, ama diğer insanların üzülmesi bencil arkadaşımızı üzmüyorsa, bencillik kavramı o birey için "iyi", toplumun geri kalanı için kötüdür.

    Aynı şekilde insan bencilce hareket ettiğinde etrafındaki insanların üzülmesine üzülüyorsa, bencillik kavramı hem birey hem de toplum için "kötü" dür.

    Ama günümüz dünyası birbirine bağlı ve bağımlı olan bireylerin oluşturduğu bir toplum ve günümüz dünyasında bireysel mutluluk ve huzurun sağlanması için önce toplumsal düzenin sağlanması gerekir.

    Yani herkes bencil olursa, hatta herkes değil tek bir birey bile bencil olursa, bu toplumu ya da en azından bireyin çevresini onu üzecek yönde etkileyecektir.

    Sizin anlayacağınız bencilliği onu her şekilde üzecektir. Bencilliği bireyi üzeceği için bencillik "kötü" dür.
    ···
  14. 64.
    0
    inançta işte böyle bir kavramdan doğmuştur.

    Belki soracaksınız, "ama insanın tanrı gibi bir varlıktan bencillik yapıp kendisi için bir şey istemesi nasıl toplumsal düzeni bozup, insanı üzebilir?"

    Hemen açıklayayım.

    insan doğasında bencillik kadar, daha yeterince evrimleşemediğimiz için tembellik te vardır. Tembelliğin en büyük getirisi de cehalettir.

    Peki bu tembelliğin getirdiği cehaletin etkisi altında olan bencil insanlar topluma ne kadar yararlı olabilir?

    Az önce söylediğim belki komünizmle dolaylı yoldan bağdaşlaştırlabilir ama yapmayın. Benim demek istediğim o değil. Demek istediğim az önce de söylediğim gibi bireydeki bencilliğin toplum düzenindeki etkisi ve bunun bireye geri yansıması.

    Yani bencil ve cahil olan insan tabii ki de tanrıdan kendisi için bir şey isteyerek toplumun düzenini bozmayacak. Bu olay zincirleme bir şekilde birbirine bağlı olan etkenler sebebiyle gerçekleşir.

    insan tembel olduğu için yeni şeyler öğrenmez, geleneklerine bağlı kalır ve onları tek doğru beller. Cahil kalır, toplumun düzeninden haberdar olur ama onun özünün farkına varamaz.

    Bencil olduğu için de bireysel hareket eder. Yaptıklarının toplum üzerindeki etkisini düşünmez. Kendi için bir şeyler ister.

    Tanrı inancı da insandaki bu tembellikten kaynaklanan geleneği doğru belleme huyunun, kendi mutluluğunu isteyen bencil zihniyet ile birleşmesidir.

    Yani inanç aslında insan doğasının, insanın kendisine karşı olan yansıması olarak ta görülebilir.

    Bu bencil ve tembel zihniyet uzun vadede kendini üzecek veya mutlu edecek şeylerin farkına varamaz. Kendi doğasının etkisinde davranır.

    Özetlemek gerekirse:

    Bencillik uzun vadede topluma zarar verir. tanrıya olan inanç, insanın içindeki bu bencilliğin en büyük tezahürüdür.
    ···
  15. 65.
    0
    Ateist olan insanların en büyük gerekçeksi, ateizm kavrdıbının onlar için daha mantıklı olmasıdır. Yani en azından gökyüzünden inen bir kitaptan veya bir yerlerden bize göz kulak olan bir tanrıdan daha mantıklı olmasıdır.

    Ama unutmayın, mantıklı olan her zaman gerçek olmak zorunda değildir. Mantıklı olana "doğru olarak varsayılan" veya "konjektür" demek daha doğru olur.

    Çünkü biliyorsunuz, eskiden dünyanın düz olduğu fikri son derece mantıklıydı.

    Bu yüzden aklınıza yatan, size mantıklı gelen şeylerin üzerine hemen atlamayın. Ben atlamıyorum.

    Ateist bile değilim. Çünkü bir şeyin mantıklı olması onun gerçek olduğunun kesin kanıtı değildir. Tanrının varlığını kesin olarak reddetmememiz gerektiğini, onun varlığına şüpheci yaklaşmamız gerektiğinin daha doğru olduğunu da söylemiyorum. Sadece mantık kavrdıbının derinliğini biliyorum ve sırf bir kavramı mantıklı olduğu için tek ve gerçek doğru bellemem.

    Sadece mantık; bir kavram için yeterince sağlam bir temel oluşturmaz.
    ···
  16. 66.
    0
    Ateist bile değilim. Çünkü tanrının varolmadığını bilim ve mantık gibi kavramlara dayandırarak kanıtlamaya ihtiyacım yok. Sadece, tanrının varolması yada varolmaması arasında benim için fark yok.

    Ben tartışmanın dışında kalmayı tercih ediyorum.

    Eğer bir gün herhangi bir tanrı ortaya çıkar ve o ne derse onu yapmamız gerektiğini, doğru olanın bu olduğunu filan söylerse zaten ateizm bir anda yalan olur.

    Ama benim için farketmez. Eğer o tanrının bize doğru olduğunu ve yapmamız gerektiğini söylediği şeylerin benim kendi doğrularımın yerini alabileceği düşünmezsem pek kulak asmam.

    Onun tanrı olması söylediği şeyleri gerçek yapabilir, ama doğru yapmaz. Sırf tanrı olduğu için söylediği her şeyi koşulsuz kabul etmem.

    Ama dediğim gibi, eğer onun doğruları gerçekten aklıma yatarsa onları benimseyebilirim.

    Onu dışında herhangi bir tanrının varolması veya olmaması benim için fark etmiyor. Çünkü bir şeyin doğru olduğunu iddia eden tanrı bile olsa, onu kendimce ölçer ve tartarım. Hiçbir şekilde koşulsuz kabul etmem.
    ···
  17. 67.
    0
    Burada "doğru" dan kastım, "iyi" ile ilgili söylediklerimle aynı. "doğru" kavramı da "iyi" gibi tamamen kişiseldir. Ama eğer ki evrenselleştirmek istersek "insanları mutlu eden şey" görüşünü referans olarak almalıyız. Çünkü doğru olan budur.

    Ama sakın "doğru" ile "gerçek" kavramlarını birbirleriyle karıştırmayım. Benim bahsettiğim "doğru", daha önce bahsettiğim "iyi" ile aynı olarak varsayılabilir. "gerçek" kavramı ise daha önce bahsettiğim "iyi" veya "doğru" ile aynı şey değildir.

    Neden az önce söylediğimi şeyleri referans almamız gerektiği konusunda uzunca konuşabilirim. Ama kısaca anlatırdam da aklınıza yatacağını tahmin ediyorum.

    insanı hayvandan ayıran şey bilinçtir. Bu bilincin en büyük getirisi ise hayatı kavramak için bir şans ve yaşadığının farkındalığıdır. Bu farkındalık insanın içgüdülerinin kısmen ötesine geçmesini sağlar. Ama canlı olmanın getirisi hala oradadır. "mutlu olma isteği."

    hayvanlar içgüdüleri ile hareket ederler çünkü onları mutlu eden şey budur. Doğru olduklarına inandıkları şey değildir çünkü hayvanların "doğru" ve "yanlış" kavramlarını ayırt edebilme yetisi yoktur.

    Ama insanların vardır. Yine içgüdüleri temel alarak gelişen, zamanla toplum yapısının oluşması ve ilerlemesi ile şekillenen "doğru" ve "yanlış" kavramı insanlarda mevcuttur. Aynen iyi ve kötü gibi.

    insan bu "doğru" kavrdıbını evrenselleştirerek gir şeyi yaftalamak için kullanırken doğru kavrdıbının desteklediği düşünce "insanı mutlu eden şey" olmalıdır.

    Çünkü insan doğasına ters düşerek, ona aykırı davranarak ancak bir dereceye kadar mutlu olabilir. Eğer onun doğru ve yanlış kavramları toplumun şekillendirdiği, gelenek ve göreneklerin getirdiği doğrular ise o doğruların insanı mutlu edeceği garanti edilemez. Doğrudan bireyi veya toplumun etkisiyle hem bireyi hem de diğer insanları mutsuz edebilir. O birey de onu mutsuz etmesine rağmen doğru olduğuna inandığı için yaptığı şeyi yapmaya devam edecektir.

    Yine insanın bilinci onu bir sebep, bir anlam aramaya yönlendirir.

    Biraz öznel bir yorum olacak ama soruyorum, insan mutlu olmayacaksa gerçekten yaşamalı mı?
    ···
  18. 68.
    0
    "Madem öyle mutlu olmayan herkes intihar etsin." demeden önce biraz daha bilinç kavrdıbını inceleyelim.

    Yine insan bilincinin getirisi olan "sorumluluk" diye bir kavram mevcut.

    Bu aileye, arkadaşlara, işe, topluma olan "sorumluluk" kavramı insanın canıs sıkılınca çekip gidememesinde en büyük etken.

    Ama sorumluluk derken biraz daha geniş düşünün. Bu sorumluluk eve aile için para getirmek veya işleri zamanında yetiştirmek değildirdir. Bu sorumluluk sevgidir. En basitinden etkileşimde olduğunuz bireyler ile aranızdaki sevgidir. Duruma göre ekstra olarak bir şey yapmak (çocuğunuza filan bakmak), ama genelde sadece varolmanız ve birbiriniz ile iletişim içinde olmanın getirdiği sorumluluktur sevgi. Ama etkileşimden başka ekstra olarak bir şey yapsanız da, bu yine sevgi ile doğrudan alakalı değil midir? (bu sorumluluğun toplum tarafından da dayatılıyor olması dışında)

    En basitinden ebeveynleriniz, eşiniz veya sevgiliniz, çocuklarınız, arkadaşlarınız... Etkileşimde olduğunuz ve sevginizi paylaştığınız insanlar.

    Tabii ki her zaman insanlardan uzak olduğu, kimsesi olmadığı için depresyona girip intihar eden bireyler mevcut. Ama eğer onların gerçekten ama gerçekten herhangi bir şekilde iletişimde olup, bir sevgiyi paylaştığı bir insan yoksa, o insanın böyle bir sorumluluğu da yoktur.

    Daha basit anlatmak gerekirse, eğer ölürseniz üzülecek veya yokluğunuzdan dolayı sıkıntı yaşayacak olan insanlarak karşı bir yaşama sorumluluğunuz vardır.
    ···
  19. 69.
    0
    Tabi ölünce bu sorumlulukların hiçbir anlamı kalmıyor. Ama bu kısmen toplum, kısmen de bilinç tarafından dayatılan sorumluluk kavramı insanın gerçekten mutsuz olduğu zaman intihar etmemesindeki en büyük etken.

    Tolumun dayattığı sorumluluk kavrdıbına bakarsak, insanların bir toplum olarak sürekli bir yaşam sürebilmesi için toplumdaki bireylerin bu işleyişe katkıda bulunmaları lazımdır. Bu sorumlulukların bir kısmı yasallaştırılarak toplum içindeki yerini alırken, bir kısmı da toplumum yazısız kurallarıyla, yani gelenek ve görenekleriyle gelir. Örnek vermeyeceğim, düşünürseniz zaten aklınıza birkaç örnek gelecektir.

    Bilinç tarafından kazandığımız sorumluluklar ise daha içgüdüsel olanlardır. Çocuk yetiştirmek gibi. Ona bakmak, onu beslemek, onu büyütmek... Yada genel olarak bir aile kurmak filan. Yani genel olarak hayvanlar için sadece içgüdüsel olan şeyler, bizim içinde icgüdüsel olmasına rağmen aynı zamanda birer sorumluluk halini almışlardır.

    Bu yokluğumuz diğer insanlara getireceğinden dolayı hissettiğimiz sorumluluk duygusunda hem toplumun, hemde bilincin etkisi vardır.
    ···
  20. 70.
    0
    gerçek şu ki anlama ve anlamlandırmada problem var.bi insanın en çok yanlış anladığı şey en fazla değer verdiği şeylerde olur.bu şeylerin ilki de, özne olarak kendi varoluşunu o'nsuz anlamlandırmasının mümkün olmadığını anlamaktır:)
    ···