+1
-3
"Atatürk gerek milleti tanımlarken, gerekse milliyetçiliğin genel prensiplerini ortaya koyarken hiçbir zaman ırk ve din birliğinin zorunlu olduğunu ifade etmemiştir. Bu iki unsura yer vermemesinin nedeni, Türkiye’deki insanların dini ve etnik durumlarıdır. Türk Milliyetçiliği Türkiye Cumhuriyet sınırları içinde Türk dili ile konuşan, Türk kültürü ile yetişen ve Türklük idealini benimseyen, yani dil, kültür ve amaç birliği ile birbirine bağlı vatandaşlardan oluşan doğal, siyasi, sosyal ve ekonomik bir bütünü Türk Milleti olarak kabul eder. Bu niteliklere sahip olan vatandaşlar hangi din ve ırka mensup olursa olsunlar, Türktürler. Bu ilkeye bağlı olan kişi kendini Türk Milleti’nin öğesi sayar. Böylece vatanın gerçek sahipleri olan Türkler, vatanlarının coğrafi zenginliklerinden hem kendileri yararlanır ve hem de bütün insanlığı yararlandırırlar. Bu bakımdan Türk Milliyetçiliği dar ve tekelci değildir.
Atatürk’ün “ Biz memleket halkı fertlerinin ve muhtelif sınıf mensuplarının birbirlerine yardımlarını, aynı kıymet ve mahiyette görürüz ; hepsinin menfaatlerini aynı derecede ve aynı eşitseverlik hissiyle temine çalışmak isteriz... Bizim nazarımızda çiftçi, çoban, işçi, tüccar, sanatkar, asker, doktor, velhasıl herhangi bir sosyal kurumda faal bir vatandaşın hak, menfaat ve hürriyeti eşittir.” Burada da açıkça ifade edildiği gibi bu ilkeyle bireylerin eşitliği, sınıf mücadelesinin reddi, ulusal elirlerin dağıtılmasında eşitlik gibi esasları içerdiğinden toplumun birlik ve beraberliği amaçlanmıştır. Toplumsal dayanışmayı hedeflediğini Atatürk’ün şu özdeyişlerinde de görmek mümkündür : “ Türkiye Cumhuriyeti halkını; ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil, fakat kişisel ve sosyal hayat içinde iş bölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir.”
bu sırada türk genci: Ya türksün ya bin
vallahi siz mustafa kemal atatürkün askerleri değil fikirlerinin katilisiniz.