1. 1.
    +104 -7
    1-)
    italyan büyükelçisi atatürk ile görüşmek ister ve huzura kabul edilir. o zamanın muhtelif ekonomik-siyasi konuları hakkında konuşulduktan sonra, büyükelçi "ekselans, dün roma ile yapmış olduğum bir görüşmede hükümetimizin hatay'ı almak istediği kararını size iletmem söylendi" der. odada buz gibi bir hava eser. ata, büyükelçiye birşeyler daha ikram eder ve iki dakikalığına odadan ayrılır.

    döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması, belinde tabancası vardır. doğruca masasına gider, manyetolu telefondan mareşal fevzi çakmak'ın bağlanmasını ister ve çakmak'a: " paşa, italyan dostlarımız hatay'a gelmek istiyorlarmış. hazır mıyız" der. fevzi çakmak durmu anlar ve "biz hazırız paşam" diye yanıtlar. ata büyükelçiye döner ve: "biz hazırmışız. hükümetinize söyleyin, isterlerse gelip hatay'ı alabilirler" der...

    2-)
    atatürk'ün pera palas'da kaldığı günlerdir. istanbul işgal altındadır. işgal kuvvetleri komutanları da pera palas'ın salonundadırlar. o sırada atatürk salona iner. ingilizlerin dikkatini çekmiştir. ingilizler şef garsona bu türk subayının kim olduğunu sorarlar. garson "mustafa kemal" cevabını verir. ingilizler mustafa kemal'in çanakkale'deki ününü duymuşlardır, kendisiyle tanışmak üzere onu masalarına kahve içmeye davet etmek isterler ve bunu şef garsonun aracılığıyla ona iletirler. atatürk'ün garsona cevabı şu olur. "bizim geleneklerimize göre daveti ev sahibi yapar. onlar her ne kadar işgal kuvveti komutanları iseler de, ne de olsa misafirdirler. günün birinde gideceklerdir. bu nedenle benimle kahve içmek istiyorlarsa benim masama gelsinler... "

    3-)
    cumhuriyetin ilanı sonrası pera palas'ta verilen davette; yugoslavya kralı atatürk'e ekselans, biz türkleri çok severiz. o kadar çok severiz ki, zamanında 1.dünya savaşı'nın sonunda ingiltere başkanı d.lloyd george, batı anadolu'yu yunanistan'dan önce bize önermişti. fakat biz yugoslavlar, türkleri çok sevdiğimiz için bu öneriyi reddettik ve anadolu seferine çıkmadık." der: atatürk'de yerinden kalkar, kralın yanına kadar gider, elini sıkar ve gözlerinin içine baka baka" verilmiş sadakanız varmış, geçmiş olsun ekselansları" der.

    4-)
    ingiliz kralı viii. edward istanbul'a atatük'ü ziyarete geldigi zaman, atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. ziyafetten önce,
    -"bana ingiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini, yahut bir aşçı bulunuz !... dedi.
    ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan ögrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular... akşam kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu. atatürk'e dönerek:
    - "sizi tebrik eder ve teşekkür ederim. kendimi ingiltere'de zannettim" diyerek memnuniyetini bildirdi. sofraya hep türk
    garsonlar hizmet etmekte idi. bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. yemekler de halılara dagıldı.
    misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. fakat atatürk:
    -"bu millete her şeyi ögrettim, fakat uşaklıgı ögretemedim!"der.

    5-)
    bir akşam, ankara palas'ta yemek yerken, yandaki masada italyan büyükelçisini gördü. arnavutluk elçisi de oradaydı. gazi; o akşam içkili değildi. ama kendini içmiş göstermek daha işine geldi. arnavut'a doğru eğilerek: 'asaf bey' dedi. 'gazetelerde acayip resimler görüyorum. neler oluyor sizin arnavutluk'ta? operet mi oynuyorsunuz?' bunu söylemekle, kral zogo'nun şatafatlı üniformalarına taş atıyordu. 'hem,' diye devam etti. 'cumhuriyetten ne kötülük gördünüz? ille de başınıza bir kral geçirmeye ne lüzum vardı? üstelik, güttüğünüz siyaset de çok tehlikeli; italyanlar balkanlara sızmak için sizi maşa olarak kullanacaklar.'

    italyan büyükelçisi söze karışmak istedi. atatürk, ona döndü; sözlerini herkesin duyması için tercümana yüksek sesle tekrarlatarak, antalya'yı isteyen italyan öğrencilerinin roma'daki türk elçiliği önünde gösteri yapmalarına takıldı. 'antalya bizim italya'daki elçiliğimizin cebinde değil ki,' diye açıkladı. 'antalya buradadır. ne diye gelip almıyorsunuz? ekselans duce'ye bir teklifim var. askerlerini karaya çıkarsın, ondan sonra savaşalım. kim kazanırsa antalya onun olur."
    büyükelçi: 'bu bir savaş ilanı mı, ekselans?' diye sordu.
    atatürk: 'hayır,' dedi. 'ben burada herhangi bir vatandaş gibi konuşuyorum. türkiye adına savaş ilân etmeye yalnızca türkiye büyük millet meclisi yetkilidir. ama şunu da kafanızdan çıkarmayın ki, büyük millet meclisi, zamanı gelince, benim gibi basit yurttaşların duygularını da göz önüne alır.' "

    6-)
    1921' de savaşın kızıştığı dönemde ankarada birinci öğretmen kongresi düzenlenir.. ata: "cehaletle savaş, düşmanla savaştan zordur" diyerek kongreyi ertelemez.. öğretmenlere hitaben konuşması biten atatürk, bağnaz milletvekillerinin itirazlarına rağmen kongreye kadın öğretmenleri de davet eden mazhar müfit bey' e (kansu) yönelerek:

    "mazhar müfit bey, kongreye hanım öğretmenleri de çağırdığınız için teşekkür ederim.. ancak neden ayrı oturttunuz?.. sizin kendinize mi güveniniz yok, yoksa türk hanımlarının faziletine mi?.. bir daha böyle bir şey görmeyeceğimi ümit ederim.." der ve gider.

    7-)
    kurtuluş savaşı'ndan sonra muharip milletlerin elçileri ve ataşelerine bir kabul töreni düzenlenir. davet çok güzel bir biçimde devam ederken ingiliz ataşesinin ters bakışları mustafa kemal'in gözünden kaçmaz. ne olduğunu sormak üzere yaverini gönderir.

    -'paşam siz ingiliz ataşesinin babasını çanakkale'de öldürmüşsünüz.'

    bunun üzerine mustafa kemal atatürk ayarı verir:

    -'sor bakalım babasının çanakkale'de ne işi varmış.'

    8-)
    atatürk bir gün amasya ziyareti sırasında valilik konağına gider.. konaktaki karşılama telaşı ve keşmekeşin arasında gözü birden nerdeyse sakalı göbeğine kadar gelecek bir adama gözü takılır.. hemen bu şahısın kim olduğunu valiye sorar valinin bu kişinin şıh olduğunu söylemesinden sonra bu kişiyi yanına çağıran paşa ile şıh arasında şu diyaloglar geçer

    -bak şıh efendi inancın dine bağlılığın ölçüsü sakalda değildir senden rica etsem sakalını en azından peygamber efendimizinki kadar kesebilir misin ?
    -emriniz olur paşam

    aradan günler geçer ve atanın aklına bu durum takılır hemen amasya valisini arayarak durumu sorar. vali süklüm püklüm ve binbir çekince içinde şıhın sakalına dokunmadığını ataya bildirmek zorunda kalır.. ata bu konuşmadan sonra hemen eline bir kağıt kalem alır ve yaverlerinden bu yazıyı derhal, amasya valiliğine iletilmesini ister..

    ertesi gün ata şıhın amasya'dan ankaraya gelmek üzere yola çıktığını öğrenir. ancak durum inanılmazdır sakalları göbeğine kadar gelen şıh saçını sakalını kesmiş ve sinek kaydı tıraşını olmuş bir şekilde ata ile görüşmeye ankara'ya gelmiştir.

    yaverler ve atanın çevresindekiler bu duruma inanamazlar
    aman paşam ne yaptınızda 40 yıldır sakallarına dokunmayan şıhın bu hale dönmesini sağladınız derler. ata gayet vakur bir şekilde ''dün akşam amasya valiliğine bu kişiyi afyon'a vali olarak atadığıma dair tebliğ ilettimder.

    bu olay karşısında bir not yazan ata bu notun şıha iletilmesini yaverlerinden ister. şıhın okuduğu yazıda
    dediğimi dinleyip inancın ölçüsünün sakal olmadığını anlamana gerçekten çok sevindim. valilik husuna gelince bu gün koltuk sevdası uğruna 40 yıllık sakalından vazgeçen yarın başka şeyler için milletinden de vazgeçer.. seni buralara getirdiğim için kusura bakma memleketine dön.. sağlıcakla kal

    9-)

    lozan konferansı sırasında bir kadın gazeteci türkiye'ye gelerek mustafa kemal atatürk'le görüşüyor.

    -neden kendiniz gitmediniz de lozan'a bir sağır generali gönderdiniz ?

    mustafa kemal atatürk şöyle yanıt verir:

    -madam bize bundan sonra kulak gerekli değil! biz söyleyeceğiz batı dinleyecek! bunun için bir sağır generali gönderdim.der.

    10-)

    itilaf devletlerine bağlı donanmalar istanbul'a girmiştir. istanbul işgal edilmiştir.

    mustafa kemal atatürk ah napıcaz vah napıcaz diyenlere

    'geldikleri gibi giderler' der.

    11-)
    atatürk’ün adana’da hatay için:

    - kırkasırlık türk yurdu yabancı elinde kalamaz!

    demesinden iki gün sonraydı. mersin’de istasyondan şehrin içine doğru yavaş gidiyordu. yolun üstüne siyahlar giyinmiş ve ellerinde büyük bir levha tutan bir kaç genç kız çıktı. levhada şu yazı vardı: “suriye hemşehrinizi de kurtarın!”

    suriye, ancak din kardeşi olan bir milletin vatanıydı. türkiye’yse artık dinci değil, milliyetçi bir devletti. suriye içinde, bütün esir yurtlar için olduğu gibi, kurtuluş dilerdi. lakin kurtarmaya kalkmak fuzili olurdu.

    etrafta hıçkırıklar ve göz yaşları yoktu; atatürk’ün de gözleri ıslanmış değildi. suriyelilerin 1. dünya savaşı’nda türk düşmanlarıyla birleştiklerini, türk ordusunu arkadan vurmaya çabaladıklarını, belki ihanet ettikleri için ihanete uğradıklarını düşünüyordu.

    - her millet, layık olduğu yaşayışa erer!.. dedi ve yürüyüp gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +36 -8
    ingiliz sör: bana huur çocuğu olmadığını kanıtla

    atatürk: çünkü kardeş değiliz
    ···
  3. 3.
    +2 -5
    bunlara inanan sığırlar var mı lan hahahahahahahaha

    not : atatürke saygı duyarım ama bunlar yalan beyler inanmayın böyle şeylere
    ···
  4. 4.
    +3 -2
    ya aga bunlar hep anlatılıyor da gerçek mi ki harbiden dıbına koyayım ya, malum türkler olarak abartmayı seven bi milletiz

    not: atatürkçüyüm
    ···
  5. 5.
    +4
    Atatürk'ün başyaveri Salih Bozok anlatıyor :
    Başkumandan, düşmandan kurtardığı izmir’de geçireceği ilk geceyi yaşıyordu.

    Mustafa Kemal Pasa izmir'de ilk gecesini çalışarak geçirdi. Zengin bir sofra hazırlandığı halde ufak tefekle karnını doyurdu ve geç vakitlere kadar çalıştı.

    Ertesi sabah erkenden uyandık. Hafif bir kahvaltıdan sonra vilayet konağına gittik.
    Vali, ingiliz konsolosu ile konuşuyordu.

    Biz gelince vali ayağa kalktı ve konsolos ile Mustafa Kemal Paşa’yı tanıştırdı. Konsolos iyi Türkçe biliyordu.

    Pasa valiye sordu:
    "Konu nedir ?"

    Vali anlattı:
    "Sayın konsolos, ingiliz tebası vatandaşlarla Rum ve ermeni azınlığın güven altında olup olmadığından endişeleniyorlar. Ben kendilerine herkesin güven altında olduğunu bildirdim".

    Mustafa Kemal Pasa konsolosun türkçe bildiğini biliyordu, buna rağmen kendisine valiyi muhatap aldı:
    "Ee, peki daha ne istiyormuş ?"

    Bu soruya konsolos türkçe cevap verdi:
    "Tebamız için hükümetinizden yazılı teminat istiyorum !"

    Pasa:
    -"Ne yani, Yunanlılar zamanında siz tebanızı daha emniyette mi görüyordunuz ?"

    Konsolos kasılarak:
    -"Evet" dedi, "Yunanlılar buradayken tebamızı daha emniyette görüyorduk."
    -"Öyleyse buyurun, tebanızla birlikte Yunanistan'a gidin, efendim !"

    Konsolos sinirlenerek sesini yükseltti:
    -"Yani majestelerimin hükümetine savaş mı açıyorsunuz ?"

    Pasa:
    -"Siz kiminle neyi konuştuğunuzu biliyor musunuz? Ben Millet Meclisinin başkanı ve Türk orduları başkomutanıyım. Savaş açmaya da barış yapmaya da tam yetkiliyim. Peki siz kimsiniz ?! Hükümetiniz
    adına savaş ve barış görüşmeleri yapmaya yetkili misiniz? Böyle bir yetkiniz varsa görüselim. Yoksa (eliyle kapıyı gösterdi) buyurunuz dışarıya, efendim !.. "

    Konsolos, Mustafa Kemal Paşa’nın son sözleri üzerine sapsarı kesildi ve tek bir kelime söylemeden kapıdan çıktı gitti.

    Mustafa Kemal Pasa, adamın arkasından valiye dondu:
    -"Bunlara yüz vermeyin vali bey! Bir donanma önünde pısacak, bir blöf karşısında yelkenleri suya indirecek bir devletçik sanıyorlar bizi! Küstahlık derecesine bakın, bana 'savaş mı açıyorsunuz ?' diye soruyor. Barut kokan bir odada adamın sorduğu şeye bak !.. Savaş halinde değiliz sanki !"
    Birkaç saat sonra, ingiliz donanması komutanı hükümet konağının kapısından girerek Mustafa Kemal Paşa’nın odasına yöneldi. Nazik fakat öfkeli bir hali vardı. Ruşen Eşref kendisine ne istediğini sordu.
    -"Başkomutan Mustafa Kemal Pasa ile görüşmek istiyorum !.."
    Birlikte odaya girdiler, kapı kapandı.

    Amiral:
    -"Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız, sizi asker olarak içtenlikle kutlarım. Çanakkale’deki başarınızı rastlantıya borçlu olmadığınız kanıtlandı böylece. Büyük bir askerle tanıştığım için
    memnunum." diyerek övgüler yağdırmaya başladı.

    Pasa, bıkkın bir ifadeyle:
    -"Bunları geçin amiral. Çok isimiz var. Asil konuya gelin" dedi..

    Amiral bu tavır karşısında bocalayarak konuya girdi:
    -"izmir’de tebamız ve sizin azınlıklarınız Ermeniler, Rumlar var. Yeni askeri yönetim altında bu insanların statüsü nedir? Güvende midirler ?"
    -"Hiç kuskunuz olmasın amiral. Tebanız ve azınlıklar hükümetimizin koruması altındadır. Suç islemeyenler, kendilerini gevende sayabilirler"
    -"Peki suç isleyenler ?"
    -"Suç isleyenler sayın amiral, muhtemelen sizin ülkenizde de olduğu gibi, adaletin huzuruna çıkar. Suçlu olanlar, cezalarını çekerler."
    -"Fakat Pasa Hazretleri, fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan Rumlar şımarıklık yapmış olabilir. Bugün bu insanlar yerli halkın düşmanlığı ile yüz yüzedirler. Ermenilerin biliyorsunuz büyük bir bolumu göçe zorlandı ve önemli bir bölümü hayatlarını kaybetti. Bu ruh haliyle Yunan ordusu ile işbirliği yapmış, bazı Türklere zor günler geçirtmiş olabilirler. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır, bağışlanması, hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kişiler halkın husumetine bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır !.."

    Son cümleye kadar amirali sakince dinleyen Mustafa Kemal Pasa,"dünyanın koparacağı gürültü" ile tehdit edilince amiralin sözünü kesti:
    -"Üstünlük pozunuzu derhal bir kenara koyunuz amiral! Milletleri tehdit etmekten de vazgeçiniz. ingiltere ve müttefiklerinin kıyamet koparıp koparmayacağını düşünmem bile! Bunlar memleketin dâhili isleridir ve de sizin bu islere karışmanıza müsaade etmem. Majestelerinin devleti bizim azınlıklarla uğraşmaktan vazgeçsin. Kim ki bize saygı beslemez, biz den de saygı beklemeye hakkı olmaz"

    Amiralin yüzü bembeyaz oldu:
    -"ingiliz hükümetinin tebasini her yerde koruma hakkı devletler hukuku teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulması nı sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz... "

    Pasa:
    -"Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen cesetlerini herhalde görmüş olmalısınız. Ordumuz asayişi sağlamıştır. izmir limanını donanmanıza kapatıyorum. isterseniz, tebanizi gemilerinize doldurabilirsiniz. Donanmanızın en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum !"

    Sert sözler karşısında amiral ne yapacağını şaşırdı:
    -"ingiltere’ye savaş mi acıyorsunuz ?"

    Pasa:
    -"Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr antlaşmasının halen yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırtıp attık bile. Karşımda serbestçe oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Fakat nezaketimizi kötüye kullanmanıza müsaade edemem. Su anda hukuken "barış antlaşması yapmamış" iki devletiz. Savaş hukuku halen yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal karasularımızdan çekmenizi size tekrar ve son defa ihtar ediyorum !... "
    Bir balmumu heykeline döndü amiral...

    Sert adımlarla girdiği Mustafa Kemal Paşa’nın odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçüldü ve sonunda kekeleyerek:
    "- Affedersiniz !" dedi, yerlere kadar eğilerek geri geri kapıya gidip dışarı çıktı.

    Olay kısa sure içinde şehirde duyuldu...
    ingiliz ve Fransızlar kendi uyruklarını gemilere bindirmeye başladılar.
    Birkaç saat sonra da sessizce çekilip gittiler...

    Türkiye Atatürk' tür, Atatürk Türkiye' dir.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +1 -1
    şukunu al güzel şeyler paylaşanlar olduğunu bilmek güzel
    ···
  7. 7.
    +1 -1
    yakın arkadaşı rüstem bey anlatıyor.

    bir keresinde beni çağırıp real madrid - getafe maçına handikaplı 2 oynamamı emretti. o sırada kahvaltı masasında oturan fransa kralı "aman paşam en iyi ilk yarı 0 olur" demesine rağmen kuponu uzattı. maçı getafe 4-1 aldığında kral bu öngörü karşısında ne diyeceğini bilemeyip susmuştu.

    defalarca erkek elden okey vurduğunu denk geldim. hatta hiç unutmam bir gün ihaleli batakta 6 ile koz dürtüp sırasıyla kız, papaz ve ası düşürdüğünde ingiliz komutanın "oha amk bala bak" lafına "bal değil bilek olm" diyerek dehasını kanıtlamıştı .
    ···
  8. 8.
    -1
    şuku panpam
    ···
  9. 9.
    +1
    ha şeyi de ekle eğer kabe yi yıkarsanız oraya ordumla gelirim yalanını da
    ···
  10. 10.
    -1
    güzeel şukella
    ···
  11. 11.
    +1
    kızmayın ama bu adamın bi tane yediği ayar yok mu ? yoksa bunlar masal mı ? çünkü bi tane olumsuz hikayesi yok o yüzden sordum
    ···
  12. 12.
    -1
    ona verilen ayarları sözlüğe yazmaya kalksam server dayanamaz, çöker. fakat hep gizlenmiştir bu dediklerim, bulamassın internette falan.
    ···
  13. 13.
    -1
    10.ya yarildim amk ah napicaz vah napicaz ne huur cocugu kendin yazmisin 10.sunu sicmisin panpa kusura. bakma

    Digerleri yararli paylasim +rep
    ···
  14. 14.
    0
    reserved
    ···
  15. 15.
    0
    alayı yalan amk
    ···
  16. 16.
    0
    reserved
    ···
  17. 17.
    0
    adamsın panpam kap şukuyu
    ···
  18. 18.
    0
    reserved
    ···
  19. 19.
    0
    %99'u efsane %1'i de tarihteki farklı kişiliklerden çalıntı olan ayarlardır.
    ···
  20. 20.
    0
    atatürk bu ülkede ki çogu salağın anlayamayacağı kadar büyük bir adamdı
    ···