0
mustafa kemal, selanik'te değil de musul'da doğmuş bir osmanlı paşası
olsaydı, kurtuluş savaşı'nı türklerle ve kürtlerle birlikte
gerçekleştirdikten sonra kurulmasına önayak olduğu cumhuriyetin adını
"kürdiye cumhuriyeti" koysaydı, kendisi de meclis kararıyla "atakürt"
adını alsaydı...
kürdiye cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına "kürt" deneceği için
hepimiz "kürt" sayılsaydık, taksim'e, kadıköy'e, kızılay meydanı'na,
kordon'a "ne mutlu kürdüm diyene" pankartları asılsaydı...
"kürdiye'de" türk olmadığı, herkesin aslında kürt olduğu söylenseydi,
kendilerini türk sananların aslında "deniz kürdü" oldukları iddia
edilseydi...
kürtlerin "yedi bin yıllık" bir tarihi bulunduğunu, anadolu'nun esas
sahiplerinin kürtler olduğunu, moğolların, hunların, etrüsklerin
aslında kürtlerin atası sayıldığını, osmanlıdaki kürt paşalarının
kahramanlıklarını derslerde okusaydık.
teoman, cengiz, atilla, osman gibi isimler almamız yasaklansaydı,
berfin, beruj, tiruj, nevruz gibi isimler almak zorunda kalsaydık...
türkçe televizyon kurulması yasak edilseydi, bütün televizyon
yayınları kürtçe yapılsaydı...
romanlarımızı, hikayelerimizi, şiirlerimizi kürtçe yazmak zorunda
kalsaydık, yalnızca kürt şarkıları dinleseydik, gazetelerimizi kürtçe
çıkarsaydık...
okullarımızda yalnız kürtçe okutulsaydı ve türkçe okutulması yasaklansaydı...
"biz türküz, bizim bir tarihimiz, bir dilimiz var" dediğimizde
sorgusuz sualsiz hapislere atılsaydık.
i̇stanbul'da, ankara'da, i̇zmir'de, bursa'da, edirne'de polis sürekli
olarak bizi izleseydi, "özel timler" bizim "kürdiye cumhuriyeti'ni"
parçalamak isteyen "ayrılıkçılar olmamızdan" kuşkulanıp hepimize
sürekli "suçlu" muamelesi yapsaydı, sırf türk olduğumuz için
hakaretlere uğrasaydık.
12 eylül darbesinden sonra bütün batı bölgesindekiler hapishanelere
doldurulsa, inanılmaz işkencelerden geçirilse, boğazlarına kadar
çamurların içine battıkları hücrelere konsa, tazyikli sularla iç
organları perişan edilse, azgın köpeklerle bacakları parçalansaydı...
evlerimiz basılsa, ayrılıkçı "türk teröristlere" yardım ettiğimiz
iddialarıyla apartmanlarımız yakılsa, biz evimizden bir eşya bile
alamadan çıkarılıp, diyarbakır'a, hakkari'ye sürgüne gönderilerek,
çadırlarda yaşamak zorunda bırakılsaydık...
biz türkler buna razı olur muyduk, "işte hepiniz kürdiye
cumhuriyeti'nin vatandaşı olarak birer kürtsünüz, ayrıca türklük diye
niye tutturuyorsunuz, isterseniz başbakan bile olabilirsiniz"
sözlerini bir hakkaniyet işareti olarak kabul eder miydik?
yoksa, türk kimliğimizin, dilimizin, kültürümüzün, bu ülkenin "eşit"
vatandaşları olarak kabul edilmesinde ısrarcı mı olurduk?
bu ülkenin türk ve kürt vatandaşları var ve tarih "türk" çizgisinden
yürümüş, bugün bizim "türk" olarak kabul edemeyeceklerimizi kürtlerin
kabul etmesini istemişiz, bu yersiz istek sonunda patlamış, ülke önce
teröre arkasından bir iç savaşa yuvarlanmış.
türkiye'nin bu kanlı karmaşadan "demokrasiyle" ve kürt vatandaşların
"kimliklerinin" kabulüyle kurtulacağına inanan insanlar, bu
düşüncelerini dile getirdiklerinde, bizim yöneticilerle taraftarları
hep aynı soruyu soruyor:
- nedir demokratik çözüm, nedir kürt kimliği?
biz türkler, bir "kürdiye cumhuriyeti'nde" yaşasaydık ne isteyeceksek,
bu isteklerin bugün kürtler tarafından dile getirilmesini kabul
etmektir demokrasi.
kendimiz için isteyeceğimizi, bizimle eşit oldugunu kabul ettiğimiz
insanlara vermemek için bu kadar kan dökmeye, ülkeyi bir çıkmaza
sürüklemeye değer mi?
değmez diyenler "demokrasi" istiyor işte.
demokrasiyi getirmek çok mu zor zanaat?
17 nisan 1995
ahmet altan
Tümünü Göster