1. 1.
    +1
    CHP'lı degılım, Ataturkcuyum.
    Ataturk'un ne kadar musluman oldugunu, dın adamlarına ne kadar saygılı oldugunu ogrenmek ıstıyorsan o zamanın dıyanet ıslerı bakanının Ataturk hakkında neler dedıklerıne bak.
    Dın adamlarına ne kadar saygılı oldugunu en guzel anlatan kısılerden bırıdır.
    Ayrıca bu sozlerı soyleyen bırının musluman olmadıgını soylemek en buyuk ıftıradır ve muslumanlık dersı vermeye calısanlar ıftıranın ne derece gunah oldugunu bılırler.
    Alın sıze Ataturk'un Dın ıle ılgılı soyledıklerı;
    Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün
    sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum.
    Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, buna da
    öyle inanıyorum. Bilince aykırı, ilerlemeye engel
    hiçbir şey içermiyor. Halbuki Türkiye`ye
    bağımsızlığını veren bu Asya milletinin içinde daha
    karışık, yapay, bâtıl inançlardan ibaret bir din
    daha vardır. Fakat bu konuda yeterli bilgisi
    olmayanlar, bu âcizler sırası gelince,
    aydınlanacaklardır. Onlar ışığa yaklaşamazlarsa,
    kendilerini yitirmiş ve mahkûm etmişler demektir;
    onları kurtaracağız. 1923 (Atatürk’ün S.D.III, s.
    70)
    ···
  1. 2.
    0
    inş canım yha
    ···
  2. 3.
    0
    biri okuyunca özet geçsin.
    ···
  3. 4.
    0
    @2 yi balıkesirin çılgın eşşekleri gibsin
    ···
  4. 5.
    0
    gökten indiği sanılan kitaplar demedimi

    türkün yeni amentüsünü okudun mu peki
    ···
  5. 6.
    0
    din olmadan devlet olmayacağını atatürk bilmiyodu sanki amk. Kitleleri susturmanın en iyi yollarından biridir din, tabii ki atatürkte bunu kullanıcak. Kendi inancının bunla bir ilgisi yok, işine geldiği şekilde herkes kullanır dini
    ···
  6. 7.
    0
    eee ne yapak ?
    ···
  7. 8.
    0
    1. Sanayi Devrimi ve sonuçları insan soyu için bir felaket oldu. Bu sonuçlar, “gelişmiş” ülkelerde yaşayan bizlerin yaşamdan beklentilerimizi oldukça arttırırken toplumun denge*sini bozdu, yaşamı anlamsızlaştırdı, insanları aşağılamalara maruz bıraktı, yaygın pgibolojik acılara (Üçüncü Dünya’da fiziksel acılara da) yol açtı ve doğal dünyayı şiddetli zararlara uğrattı. Teknolojik ilerleyişin devamı durumu daha da kötüleştirecek; insanları daha büyük aşağılamalara maruz bırakıp, doğal yaşamda daha fazla zarara sebep olacak; büyük olasılıkla daha fazla sosyal bozulmaya ve pgibolojik acılara yol açacak; belki de “gelişmiş” ülkelerde bile fiziksel acıların artmasına neden olacak.
    2. Endüstriyel-teknolojik sistem devam edebilir veya yıkılabilir. Eğer devam ederse, sonunda pgibolojik ve fiziksel acılar daha düşük seviyelere inebilir; ancak uzun ve acı dolu bir alışma döneminden sonra ve insanlarla diğer pek çok yaşayan organizmayı işlenmiş birer ürün ve çark dişlilerine indirgemek pahasına. Üstelik, sistem devam ederse, so*nuçları kaçınılmaz olacak. Sistemi, insanların saygınlığını ve bağımsızlığını elinden al*mayacak bir şekilde yenilemenin veya değiştirmenin bir yolu yok.
    3. Eğer sistem çökerse, sonuçları yine çok acı verici olacak. Ancak, sistem büyüdükçe çökmesinin sonuçları da daha dehşetli olacağından eğer çökecekse en kısa zamanda çökmesinde fayda var.

    4. Biz, bu nedenle, endüstriyel sisteme karşı bir devrimi savunuyoruz. Bu devrim, şiddetli veya şiddetsiz olabilir, hemen gerçekleşebilir veya birkaç on yıla yayılarak görece daha aşamalı olabilir. Bunların hiçbirini şimdiden bilemeyiz. Ancak, biz, endüstriyel sistemden nefret edenlerin, bu çeşit bir topluma karşı bir devrimi hazırlamak için atmaları gereken adımların bir taslağını çiziyoruz. Bu, POLiTiK bir devrim olmayacaktır. Amacı ise hükü*metleri değil, bugünkü toplumun ekonomik ve teknolojik temelini yıkmak olacaktır.
    5. Bu makalede, endüstriyel-teknolojik sistemin doğurduğu olumsuz gelişmelerin yalnızca bazılarına değindik. Benzer diğer gelişmeleri yalnızca kısaca açıkladık veya tümüyle göz ardı ettik. Bu, diğer gelişmeleri önemsiz bulduğumuz anldıbına gelmez. Ancak pratik ne*denlerden dolayı tartışmamızı yalnızca yeterince toplumsal ilgi çekmeyen veya yeni bir şeyler söyleyebileceğimiz alanlarla sınırlamak zorundayız. Örneğin, iyi örgütlenmiş çev*reci ve vahşi doğayı savunan hareketler bulunduğundan, oldukça önemli olduğunu dü*şünmemize rağmen çevre kirliliği veya vahşi doğanın yıkımı hakkında çok az şey yazdık.
    Modern Solculuğun Pgibolojisi
    6. Aşağı yukarı herkes, çok sorunlu bir toplumda yaşadığımızı kabul edecektir. Dün*yamızın içinde bulunduğu çılgınlığın en yaygın göstergesi solculuk olduğu için, solculuğun pgibolojisi üzerine bir tartışma, günümüz toplumunun sorunları konusunda genel bir tartışmaya bir giriş görevi yapabilir.
    7. Peki ama solculuk nedir? Yirminci yüzyılın ilk yarısında solculuk pratikte sosyalizmle özdeşleştirilebilirdi. Bugün ise bu hareket parçalanmıştır ve kime tam anlamıyla solcu denilebileceği açık değildir. Biz, bu makalede solcu dediğimizde, temelde sosyalistleri, kolektivistleri, “politik açıdan dürüst” tipleri, feministleri, gay ve özürlü hakları savunucu*larını, hayvan hakları eylemcilerini ve benzerlerini düşünüyoruz. Ancak bu hareketlerin herhangi biriyle ilgisi olan herkes solcu değildir. Bizim bu tartışmada hedeflediğimiz, bir hareketin ya da ideolojinin pgibolojik açıdan incelenmesi ya da bağlantılı tiplerin genel olarak incelenmesidir. Neyse, “solculuk” tan neyi kastettiğimiz, solcu pgibolojisi üzerine tartışmamız ilerledikçe daha açık bir hal alacaktır. (Ayrıca 227-230. paragraflara bakınız).
    8. Yine de, solculuk kavramımız açık olmaktan çok uzak olsa da, bu duruma bir çare buluna*mayacak gibi görünüyor. Yapmaya çalıştığımız tek şey, çağdaş solculuğun temel dürtüsünü oluşturduğuna inandığımız iki pgibolojik eğilimi kabaca ve yaklaşık olarak göstermek. Hiçbir şekilde solcu pgibolojisi hakkındaki TÜM gerçeği anlattığımızı iddia etmiyoruz. Ayrıca, tartışmamız yalnızca çağdaş solculuğu ele almak kastında. Tartışmamızın, 19. yy.daki ve 20. yy.ın başındaki solculara ne derece uyarlanabileceği soru*sunu tartışmaya açık bırakıyoruz.
    9. Çağdaş solculuğun temelinde yatan iki eğilime “aşağılık duygusu” ve “aşırı toplumsal*laşma” adını veriyoruz. Aşağılık duygusu, çağdaş solculuğun bütününde görülen bir özel*likse de, aşırı toplumsallaşma, çağdaş solculuğun yalnızca belli bir kesiminde görülen bir özelliktir; ancak bu kesim oldukça etkilidir.
    Aşağılık Duygusu
    10. “Aşağılık duygusu”ndan kastımız, yalnızca katı anlamda aşağılık duygusu değil, buna ilişkin özelliklerin bütün bir yelpazesidir: Kendine az değer verme, güçsüzlük duyguları, depresif eğilimler, yenilmişlik, suçluluk, kendinden nefret etme vb. Bizce, çağdaş solcular (az ya da çok bastırılmış) böyle duygulara meyildirler ve bu duygular çağdaş solun yönünü belirlemede etkilidir.
    11. Biri, kendisi (veya bağlı bulunduğu grup) hakkında söylenen her şeyi kötü anlarsa, onun aşağılık duygusuna sahip olduğuna veya kendisine az değer verdiğine kanat getiririz. Bu eğilim, hakkını savunduğu azınlığa ait olsun ya da olmasın, azınlık hakları savunucula*rında görülür. Onlar, azınlıkları belirtmek için söylenen kelimeler ve azınlıklarla ilgili olarak söylenen her şey konusunda olağanüstü hassastırlar. Afrikalılar için kullanılan “negro”, Asyalılar için kullanılan “doğulu”, özürlüler için kullanılan “sakat” veya kadınlar için kullanılan “piliç” terimleri kökenlerinde hiçbir kötü çağırışım taşımıyorlardı. “Karı” ve “piliç”, yalnızca “herif” veya “züppe”nin dişi karşılıklarıydı. Eylemciler, bu terimlere olumsuz anlamları kendileri yakıştırdılar. Bazı hayvan hakları savunucuları, “evcil hayvan” terimini reddedip, yerine “dost hayvan” denmesinde ısrar edecek kadar ileri git*tiler. Solcu antropologlar, ilkel halklar üzerinde olumsuz olarak algılanabilecek herhangi bir şey söylemekten kaçınmak için büyük çaba sarf ediyorlar. “ilkel” sözcüğünün yerine “okuma yazması olmayan” sözcüğünü yerleştirmek istiyorlar. Herhangi bir ilkel kültürün bizimkinden daha aşağı olduğunu ima edebilecek herhangi bir şey konusunda neredeyse paranoyak gibi davranıyorlar. (Biz, ilkel kültürlerin bizimkinden daha aşağıOLDUĞUNU söylemek istemiyoruz. Yalnızca solcu antropologların aşırı hassasiyetine dikkat çekiyoruz.)
    12. “Politik ahlaksızlık” terminolojisine karşı en hassas insanlar, gettolarda yaşayan zen*ciler, Asyalı göçmenler, tacize uğrayan kadınlar ya da özürlüler değil, bu “baskı gören” gruplardan birine bile ait olmayan, aksine toplumun ayrıcalıklı kesimlerinden gelen ey*lemci azınlıktır. “Politik dürüstlük” en çok, yüksek maaşlarıyla güvenleri, işleri olan ve çoğunu üst sınıf ailelerinden gelen Heterociksüel beyaz erkeklerin oluşturduğu üniversite profesörleri tarafından savunulur.
    13. Çoğu solcuda, bir şekilde aşağı bir imaja sahip grupların problemleriyle yoğun bir özdeşleşme vardır: Örneğin, zayıf (kadınlar), yenilmiş (Kızılderililer), tiksindirici (homo*ciksüeller) imajları gibi. Solcuların kendileri de bu grupların aşağı olduğunu hisseder. Bunu asla kendilerine itiraf edemeseler de, onların problemleriyle özdeşleşmeleri, kesin*likle bu grupları aşağı görmelerindendir. (Kadınların, Kızılderililerin vb. aşağı OL*DUĞUNU ileri sürmek istemiyoruz; sadece solu pgibolojisi hakkında bir noktaya açıklık getiriyoruz.)
    ek haklı çıkarırlar.
    Tümünü Göster
    ···