-
17.
+7“Ölülerden medet ummak medeni bir toplum için yüz karasıdır. bugün ilmin, fennin bütün kapsamıyla medeniyetin saçtığı ışık karşısında filan veya falan şeyhin irşadıyla maddi ve manevi saadet arayacak kadar ilkel insanların medeni Türk toplumunda var olabileceğini asla kabul etmiyorum” Mustafa Kemal ATATÜRK 30 Kasım 1925Tümünü Göster
—————————
Yıl 1938, Atanın ölümünde tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirden alıntı :
“Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir“.
————————–
Gazi Çiftliği’nde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladık. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu:
– Merhaba nine!
Kadın Atatürk’ün yüzüne bakarak hafif bir sesle:
– Merhaba, dedi.
– Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp
– Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?
– Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?
Kadın başını salladı:
– Tabii söyleyeceğim, ben Sincan’ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara’ya geldim.
– Muhtar niçin Ankara’ya gönderdi seni?
– Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım daaaa… Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Ben de gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan beri böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.
– Senin Gazi Paşa’dan başka bir isteğin var mı? Kadının birden yüzü sertleşti:
– Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki… O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona “Sağ ol paşam!” demek için geldim. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşa’yı bulacağım yeri deyiver. Atatürk’ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek:
– Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır… Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu.
Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum, anacığım, dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk’ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. ikisi de ağlıyordu. iki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öpmek istedi Atatürk’ün ellerini; Atatürk onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk’e uzattı:
– Tek ineğimin sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi.
Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi:
“Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne zütürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun.” Kalıpçı’nın Derlemeleri. Prof. ilknur Güntürk -
16.
+8Bir röportajda “Milletler Cemiyeti’ne üye olmayı düşünüyor musunuz?” diye sorulur “Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz üye olmak için. Davet gelirse düşünürüz“. diye cevap verir, Birleşmiş Milletlerin 2. Dünya Savaşından önceki kuruluşu olan Cemiyet-i Akvam yani Milletler Cemiyeti’nin daveti üzerine 6 Temmuz 1932 de Türkiye üye olur.Tümünü Göster
—————————
Gazi’nin kimlik kodlarının tümünün tecelli alanı bulduğu tarihî eser Nutuk’tur. Nutuk, bazı Atatürk düşmanı mecnunların iddia ettikleri gibi, ‘Atatürk’ün hatıratı’ değildir. Aynı anda tarihî, edebî, felsefî, siyasî bir eserdir. Hemen ekleyelim, edebî yönden baktığımızda, Nutuk, Osmanlıcanın en selis ve seçkin kullanıldığı ender eserler arsındadır. Kısa cümleleri birer edebî söylem gibi yerine oturmaktadır. Ama iş bu kadar değildir. En girift meselelerin ele alındığı en koyu Osmanlıca cümlelerin bazıları son derece uzundur. Bu uzun cümlelere, dikkatle ve eleştirel gözle baktım; hiçbirinde en küçük bir anlam kayması, en küçük bir içinden çıkılmazlık yoktur. Murat ve maksat, en kısa cümlelerdeki vecizlik ve selislikle ifade edilmiştir. Prof Yaşar Nuri Öztürk, Yurt Gazetesi 19.11.2012.
———————-
1911’de italya’nın Trablusgarp’ı (Libya’yı) işgal etmesi üzerine, Mustafa Kemal, Enver Paşa, Yakup Cemil, Kuşçubaşı Eşref, Ali Fethi (Okyar) gibi bazı gönüllüler, gizli yollarla Libya’ya giderek orada bölge halkını italyanlara karşı örgütleyerek “gerilla savaşı” vermişlerdir. O yıllarda italyanlara karşı savaşan aşiretlerden biri de Sunusilerdir. Bu aşiretin lideri Ahmet Sünusi bir gün rüyasında Hz. muhafazid’i görür. Hz. muhafazid, Ahmet Sünusi’nin elini sol eliyle sıkınca, Ahmet Sünusi, Hz. muhafazid’e, “Ey Allah’ın Resulü, neden sağ elini uzatmadın?” diye sorar. Hz. muhafazid, bu soruya “Sağ elimi Anadolu’da Mustafa Kemal’e uzattım” diye cevap verir…
Yıl 1938, General McArthur´un en zor, en problemli, en buhranlı dönemi. Birden çok sıkılır ve yanında duran yüz yirmiden fazla kişiye döner ve aynen şöyle der: “Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal´i görmek için neler vermezdim“.
———————-
Bir tarihte Atatürk Ege Vapuru ile Mersin’e gitmiş. Dönüşte vapur Fethiye’de durmuş. Kasabada halk şenlik yaparken, gemilerden de havai fişekler atılıyormuş. Kendisine eşlik eden Zafer Torpidosu’nda bulunan Atatürk, donanmanın şenliklerini seyrederken, kumandanlardan biri, Zafer Torpidosu kumandanına bir torpil atmasını söylemiş.
Torpido Kumandanı:
– Hay hay efendim, demiş, yalnız bir torpilin değeri elli bir liradır. Bunun üzerine Atatürk:
– Vazgeçin torpil atmaktan, bu millet o kadar zengin değildir. Ve torpido kumandanına dönerek:
– Sizi kutlarım, diye iltifatta bulunmuş.
E.Tümg. Muzaffer ERENDiL. ilginç Olaylar ve Anekdotlarla Atatürk. s.143
————————
Yıl 2000, ABD Başkanı`nın milenyum mesajından bir alıntı : “Bugün milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk´tür. Çünkü o yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir“.
———————–
“Türkler, Hz. Nuh peygamberin oğullarından Yâfes’in ”Türk” adlı oğlunun neslindendir. Türk milletinin kökünün dayandığı ”Türk” adındaki insan, insanlığın ikinci babası Hz. Nuh Aleyhisselam’ın oğlu Yâfes’in oğlu olan kişidir.” Mustafa Kemal ATATÜRK. TBMM 1. Dönem, 3. Yasama Yılı, 130. Birleşim, 1 Kasım 1922 -
15.
+9Atatürk yemek yerken ingiliz astsubayın kendisini izlediğini farketmiş. Önceleri umursamayıp yemeğine devam etse de uzun süre devam eden nefret dolu bakışlar Atatürk’ü rahatsız etmiş. Yaverine bakışların sebebini öğrenmesini buyurmuş. Yaveri Ata’ya: “Çanakkale’ de babasını öldürmüşsünüz Atam!” demiş. Atatürk’ ün verdiği cevap ise şu olmuş:Tümünü Göster
“Git sor kendisine; babasının Çanakkale’de ne işi varmış“
———————-
Kurtuluş sonrası ingiliz Donanması’nın izmir Limanı’nda kalmayı sürdürmesi Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı çok tedirgin etmekteydi. ingiliz Donanma Komutanı ziyaretine gelir. Gazi konukseverlik gösterir. Amiral, kendi yurttaşları ile azınlıkların durumlarını sorar. Gazi; suç işlemeyenlerin izmir’de kendisi kadar güvende olacaklarını, suç işleyenlerin yargının önüne çıkacaklarını söyleyince konuşma gerginleşir.
Donanma komutanı der ki:
– Fakat Paşa Hazretleri, olağanüstü günler geçirdik. Yunan Ordusu’ndan yüreklenen alan bazı Rum ve Ermeniler şımarıklık yapmış olabilir. Bunlar, olağanüstü günlerin olaylarıdır. Hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler, halkın düşmanlığına bırakılacak olursa, bütün dünya size karşı ayağa kalkar!
Son tümceye kadar gülümsemekte olan Mustafa Kemal Paşa, amiral gözdağına kalkışınca sözünü bıçak gibi keser:
– Şu “Efendi Devlet” rolünü bir yana bırakınız Amiral! Uluslara da gözdağı vermekten vazgeçiniz! ingiltere ve müttefiklerinin (bağlaşıklarının) ayağa kalkıp kalkmayacağını düşünmem! Bunlar ülkemin iç işleridir; kimsenin bu işlere karışmasına izin vermem!
Amiralin yüzü kül gibi olur:
– ingiltere Hükümeti’nin uyrukdaşlarını her yerde koruma hakkı, devletler hukukunun güvencesi altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını yalnızca rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz…
işte o zaman Mustafa Kemal Paşanın tepesi iyice atar:
– Arkaladığınız Yunan Ordusu’nun denizde yüzen leşlerini sanırım görmüş olmalısınız! Türk Ordusu düzeni sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı boşaltacak güçtedir de… Donanmanızın en kısa sürede limanı terk etmesini istiyorum!
Amiral ne yapacağını şaşırır ve şöyle der:
– ingiltere’ye savaş mı açıyorsunuz?
Paşa burada son sözünü söyler:
– Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması’nın hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık… Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Bizim gözümüzde “barış antlaşması yapmamış” iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi hemen kara sularımızdan çekmeniz konusunda sizi uyarıyorum!
Amiral kekeler:
– Affedersiniz!
Amiral odadan ayrılır.
Görüşmeden sonra ingiliz Hükümeti, Türk Hükümeti’ne uyarı verir. Komutana söylenenlerin yazı ile gerçeklenmesini ister… istenen yapılır. Söylenenler yazılarak olduğu gibi gönderilir. Olay kentte de duyulur ve tedirginlik başlar. Ancak birkaç saat sonra ingiliz ve Fransızlar, kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilere bindirip sessizce çekip giderler.
Salih Bozok o anı şöyle anlatmaktadır:
“Verilen zaman bittiğinde, büyük ingiliz donanmasının uzaklaşmasını izledik. O ise, bakmıyordu bile…” Hanri Benazus, Anılarla Atatürk’ün izmir’i. (Yaveri Salih Bozok’tan) -
14.
+9Bütün hazırlıklar tamamlanmak üzereydi. Kesin bir hücumla Türk topraklarından düşman temizlenecekti. Artık zamanı gelmişti… Yabancı elçiler, diplomatlar, kor diplomatik temsilciler 24 Ağustos gecesi verilecek olan kokteylde O’nu bulamayacaklardı. Çünkü gizlice hareket etmişti. 25-26 Ağustos gecesi Kocatepe’nin hemen güneyindeki, dere içindeki Başkomutanlık Karargahı’ndaydı. Ankara’dan ayrılmadan önce yakın bir arkadaşına şunları söylemiştir:Tümünü Göster
– “Taaruz haberini alınca hesap ediniz…Onbeşinci gün izmir’deyiz…“ Şu an bu satırları yazarken bile yine tüylerim ürperiyor… Evet… Yine inanılacak gibi değil ama Taarruzdan 14 gün sonra izmir’e varılmıştır!…
Atatürk’ün buna cevabı şu olur: “Bir gün yanılmışım.” (Bülent Pakman’ın notu: izmir’den gelen “Rumlar Türkleri kesiyor yetişin” haberi üzerine bir süvari birliği olağanüstü bir gayretle durup dinlenmeden izmir’e yönelmiş, normalden 1 gün önce izmir’e girmiştir. Esas ordu Mustafa Kemal’in tahmin ettiği günde izmir’e girmiştir).
———————–
Osmanlı döneminde okullarda okutulan geometri kitaplarındaki terimler anlaşılmaz bir haldeydi. Üçgene müselles, alan için mesaha-i sathiye, dik açı yerine zaviye-i kaime, yükseklik yerine kaide irtifaı deniliyordu. 1936 yılının sonbaharında Atatürk, Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman ve Agop Dilaçar’ı Beyoğlu’ndaki Haşet kitabevine gönderir ve Fransızca geometri kitapları aldırır. Kitaplar gelince uzmanlarla beraber gözden geçirmiş ve geometri kitabının ilk çalışmalarına başlamıştır. Kış ayları boyunca Dolmabahçe Sarayı’nda bu kitap üzerine çalışan Atatürk’ün hazırladığı kitap Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1937’de yayımlanmıştır. Atatürk kitabında Arapça ve Farsça kökenli bazı geometri terimlerine boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yarıçap, kesek, kesit, yay, çember, teğet, açı, açıortay, içters açı, dışters açı, taban, eğik, kırık, çekül, yatay, düşey, dikey, yöndeş, konum, üçgen, dörtgen, beşgen, çokgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yanal, yamuk, artı, eksi, çarpı, bölü, eşit, toplam, oran, orantı, türev, alan, varsayı, gerekçe gibi günümüzde hala kullanmayı sürdürdüğümüz Türkçe karşılıklar bulmuştur.
44 sayfalık bu eserin hiç bir baskısında Mustafa Kemal Atatürk’ün ismi yer almaz. Devlet Basımevi tarafından 1937 yılında istanbul’da yapılan ilk baskısının dış kapağında; “Geometri öğrenenlerle, bu konuda kitap yazacaklara kılavuz olarak Kültür Bakanlığınca neşredilmiştir” ifadesi yer almaktadır. -
13.
+10Atatürk‘ün doğumunun 100. yılı bütün dünyada, “1981 Atatürk Yılı” olarak kutlanmıştı. Bu uygulama, dünyada ilk ve tektir. Oy birliği ile alınan 27 Kasım 1978 Tarihli UNESCO Genel Kurulu kararında aynen şunlar yazıyordu: “UNESCO Genel Konferansı; Uluslararası anlayış işbirliği ve barış yolunda çalışmış üstün kişilerin gelecek kuşaklar için örnek olacakları inancıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün doğumunun 100. Yıldönümü’nde, 1981 yılında anılmasını kararlaştırmıştır. Atatürk kimdir; Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkilapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayırımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu”Tümünü Göster
—————-
Atatürk dünyada “başöğretmen” sıfatlı tek liderdir.
—————–
“1923 yılı sonlarında istanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm: “Avrupa’ya talebe yollanacaktır.” Allah Allah dedim, ülke yıkık dökük. Her yer virane… Bu durumda Avrupa’ya talebe göndermek lüks gibi gelen bir şey. Ama şansımı bir denemek istedim… 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk “Berlin Üniversitesi’ne gitsin” diye yazmış… Vakit geldi. Sirkeci Garı’ndayım ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı? Tam gitmeyeceğime karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta müvezzii (dağıtıcısı) ismimi çağırdı: “Mahmut Sadi, Mahmut Sadi…” “Benim” dedim. “Telgrafın var.” Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu: “Sizleri (yurtdışında okumaya) bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz. Mustafa Kemal.” Bunu okuyunca düşündüklerimden utandım… “Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme” dedim. Düşünün, 1923 yılında o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman neler hissettiğini sezebilen ve ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi? Çok başarılı oldum. Kıvılcım olarak gittim, ülkeme alev olarak döndüm. istanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü’nü kurdum, Kürsü Başkanı oldum. Daha sonra ülkemin Başbakanlığını yaptım. Ben kim miyim? Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım!” Ordinaryüs Prof. Sadi Irmak. Çalışma Eski Bakanı ve Eski Başbakan. -
12.
+16Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı araştırmaya göre, 10 bin civarında kitap okumuş. Atatürk tarafından kenarlarına notlar, eleştiriler, açıklamalar konarak okunan kitapların dökümü şöyle: 1233 tarih, coğrafya ve biyografi, 121 felsefe, 161 din, 387 dilbilim, 261 askerlik, 204 siyasal bilimler, 150 hukuk. Bitmedi. Yurt içinde yaptığı tüm gezilerde, okuyacağı kitaplardan birkaç sandık yanına alıp zütürürdü. Bu kitapların aralarında Doğu ve Batı filozoflarının eserleri de vardı. Cumhuriyet, 9 Aralık 2004.
——————
Takvimler 1923… Adres Kordon. Naim Palas. Cumbada oturuyor Sarışın Kurt. Sevmez fazla yemeği. Leblebi var önünde. Garson titriyor, çünkü çocuk Rum. Sesleniyor Gazi, şefkatli… “Vre Dimitri” diyor: “Gel bakayım.” Çocuk “Buyur Pasam” diyor şlere dili dönmeyen kırık dökük türkçesiyle “sizin kosti ” diyor işgal sırasında kasıla kasıla izmire gelen Yunan Kralı Konstantini kastederek “geldi mi buraya” geldi pasam –oturdu mu bu masaya oturdu pasam –güneş batarken rakı içti mi içmedi pasam –e o zaman sormadın mı be çocuk ne halt etmeye almış izmiri?
————————
Atatürk, Mersin’e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş: –Bu köşk kimin? -Kirkor’un… –Ya şu koca bina? -Yorgo’nun… –Ya şu? -Salomon’un… Atatürk biraz sinirlenerek sormuş: –Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur: -Biz mi nerede idik? Biz Yemen’de, Tuna Boyları’nda, Balkanlar’da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslar’da, Çanakkale’de, Sakarya’da savaşıyorduk paşam…
Atatürk’e göre hayatında cevap veremediği tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur. -
11.
+13“Onun serveti kendinin değildi!… Milletinindi. Bunu önce Nutuk’da belirtmiş, daha sonra da gereken hukuki altyapıyı hazırlayarak, nesi var nesi yoksa Hazine’ye bağışlamıştı.Tümünü Göster
Kendilerine çıkar sağlamak için özel yasalar çıkarttıran devlet adamlarına dünyanın her yerinde rastlanmıştır, bundan sonra da rastlanacaktır. Fakat nesi var nesi yok, tüm mal varlığını ulusuna, yani hazineye bağışlamak için özel yasa çıkarttıran bir devlet addıbına, ne Atatürk’ten önce ne de sonra bir daha rastlanmamıştır…” Orhan Çekiç. 1938 Son Yıl. Kaynak Yayınları
—————-
“Yüz yılda bir, bir dâhi gelir; küçük Asya’dan çıkacağını ben nereden bilebilirdim?”
1922 Eylül’ünde Çanakkale’de ingiliz kuvvetlerine ültimatom vererek kenara çekilin geçeceğiz diyen Kemal’in askerlerine karşı verdiği saldırı emrini kimse dinlemeyince 12 Ekim 1922 de istifa etmek zorunda kalan Türk düşmanı – Yunan dostu ingiltere eski Başbakanı Lloyd George.
——————-
Atatürk Cumhurbaşkanlığı sırasında hiç yurtdışına çıkmamıştır, birçok lider Türkiye’ye onunla görüşmeye gelmiştir,
——————–
Sakarya Savaşı çok kritik gidiyor. Her an kaybedebiliriz.. Savaş yitirilirse Ankara düşer. Meclis, bu ihtimali dikkate alıp, gerektiğinde hemen daha içerilere çekilme kararı vermiş.. Ankara, taşınma telaşı içinde. Öte yandan Mustafa Kemal’in derhal Sakarya’ya hareket ve orduya bizzat kumanda etmesi de uygun görülmüş. Mustafa Kemal o sıralar hem ev, hem makam olarak Ankara Garı içindeki küçük bir lojmanı kullanıyor. Ertesi sabah erkenden Sakarya’ya hareket edecek. Gece yarısı Özel Kalem Müdürünü yanına çağırıyor ve soruyor. “Kararname hazır mı? Hemen getir, Sakarya’ya gitmeden imzalayayım. Ne olur ne olmaz?” Mustafa Kemal’in o en karanlık günde unutmadığı, peşine düştüğü, savaşa gitmesine bir kaç saat kala “Hemen getir, imzalayalım” dediği kararnameyi tahmin etmeniz mümkün değil. Ama şimdi okuyunca Atatürk’ün neden bu kadar “Büyük” olduğunu, neden tüm dünya liderleri arasında bir benzerinin daha bulunmadığını bir kez daha anlayacaksınız.. “Ankara’da bir Etnografya Müzesi Kurulması ve Eski Ankara Evlerinin Korunması Hakkında Kararname..”
Kendinden ve ordusundan o kadar emindi yani.
Sakarya Savaşı’ndan sonra ..Atatürk’e şöyle sormuşlardı: “Sakarya cephesi bozulsaydı ve düşman Ankara’ya doğru ilerleseydi ne yapardınız?” Bu soruya Atatürk hiç bir tereddüt göstermeden anında şu cevabı vermişti:
-“Güle güle beyler der, onları Anadolu’nun ortasında yok ederdim ... ”
“işte o zaman işimiz zor olabilirdi” ya da “bunu düşünmek bile istemiyorum” gibi bir cevap vermemiştir. Cevabı kendinden emin ve sonu sanki baştan bilen bir kararlılıkta olmuştur.
Bu iki anekdot gösteriyor ki Atatürk, Sakarya Savaşı’nda düşmanı mağlup edeceğini kesin olarak biliyordu. Bundan en küçük bir endişesi bile yoktu. -
10.
+1Atam'a laf eden capsizlar size gelsin
işgaldeki hali sakın unutma,
atatürk'e dil uzatma sebepsiz,
sen anandan yine çıkardın amma,
baban kimdi bilemezdin şerefsiz. -
9.
+10Bir gün mecliste, Halk Partisi tüzüğü konuşulduğu zaman, Konya milletvekili Naim Hazım kürsüde ağır eleştirilerde bulunuyordu. Eleştiriler hiç de hoşa gidecek şeyler değildi. Hoca bir aralık:Tümünü Göster
-“Bu ‘asri’ kelimesi ne demektir?” deyince, Gazi, başkanlık makamında oturduğunu unutarak, yukarıdan konuşmacıya doğru eğilerek:
“Adam olmak demektir, hocam adam olmak... ” der
—————–
Atatürk, yurt gezilerinden birinde, tarlasında çift süren bir çiftçi ile karşılaşır.
– Kolay gele, bereketli ola Ağa…
– Allah razı olsun Bey…
– Hayrola Ağa, öküzün tekine ne oldu?
– Devlete vergi borcumuz vardı bey, icra kapımızı çalınca çaresiz kaldık, koca öküzü satıp borcumuzu ödedik.
– Sağlık olsun ağa…diyerek, konuşmasını kısa keser.
Çiftçinin adının Halil Ağa olduğunu öğrenen Atatürk; Salih Bozok’u yanına çağırır;
– Salih, yarın sabah git Halil Ağa’yı bul, bana getir. Benim kim olduğumu sorarsa, bizim bey seni bir kahve içmeye çağırıyor de…
Ertesi gün; Salih Bozok, Halil Ağa’yı bulur ve Atatürk’ün yanına getirir. Atatürk Halil Ağa’ya dönerek; “Halil Ağa, anlat şu vergi işini bir daha” der. Halil Ağa, tekrar anlatır. Atatürk kaşlarını çatarak ismet Paşa ve Şükrü Kaya’ya dönerek;
– Arkadaşlar, biz istiklal Savaşı’nı Halil Ağa’nın öküzünü icra yoluyla satalım diye yapmadık. Vatandaşı böyle mi koruyacağız? Gerekirse vergi borcu ertelenebilir. Köylünün çift sürdüğü öküzü elinden alınmaz.
Bu konuşma üzerine, olayı fark eden Halil Ağa Atatürk’e dönerek;
– Sen Atatürk Paşa’msın galiba, ne olur beni bağışla kusur ettim diye yalvaracak olur. Atatürk, bir yandan tebessüm eder bir yandan da Halil Ağa’nın sırtını okşayarak;
– Sana güle güle Halil Ağa, sen bizim gözümüzü açtın… der ve Halil Ağa’yı ayakta uğurlar. Noelle ROGER, Olaylar ve Atatürk, s.41-42 -
8.
+12ATATÜRK´ÜN 1907´DE ÇıZDıĞı T.C. HARıTASI :Tümünü Göster
Atatürk, Kurtuluş savaşından çok önce, ittihatçıların Trakya´da 1907´de yaptıkları bir toplantı sırasında, bir Türkiye haritası çizmişti. Orada bulunanların anlattıklarına göre,o günkü Osmanlı devleti sınırlarıyla hiçbir ilgisi olmayan ve o zaman hiçbir anlam veremedikleri bu harita, gelecekte, yine Atatürk´ün kuracağı Türkiye Cumhuriyeti´nin haritası olacaktı. Haritada bugünkü sınırlarımıza uymayan tek bir fark vardı ;Atatürk, bizden ayrılmasına gönlünün bir türlü razı olmadığı Kerkük´ü de Türkiye topraklarına katmıştı.
DENEME UÇUŞU :
Uçakların ilk deneme ve gelişme dönemleriydi. Fransa´da yapılan bir uçak gösterisine katılan, birçok ulusun temsilcileri arasında, Osmanlı ateşesi olarak Mustafa Kemal´de katılmıştı. Gösteriyi izleyenler, sırasıyla uçağa bindirilerek gezdiriliyorlardı. Sıra Mustafa Kemal´e geldiğinde, gösteride bulunan ve genç ateşenin komutanı olan şahıs, birden bir rahatsızlık duyarak Mustafa Kemal´in uçağa binmesine engel oldu.Öteki temsilcilerle havalanan uçak kısa bir süre sonra düştü ve içindekilerden sağ kurtulan olmadı.
ATATÜRK VE "9" VE "19" Rakkamları :
Atatürk´ün hayatında "9" rakkdıbının kendine özgü önemli bir yeri olmuştur.Örneğin Atatürk´ün doğum yılı olan 1881 rakkamı, "9" rakkamı ile birçok ilşkiler göstermektedir.
1+8=9
8+1=9
18=2x9
81=9x9
18+81=99
19x99=1881
Atatürk´ün harb okuluna girdiği tarih : 1899
Vatanı kurtarmak için Samsun´a ayak bastı : 19/05/1919
Bandırma vapurunda yolcu sayısı 19 ´dur.
ıttihat ve Terakki´nin yıllık toplantısına Trablusgarp delegesi olarak katıldı : 22/09/1909
Sivas kongresinde Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesini kurdu : 04/09/1919
Erzurum Mebus adaylığını kabul etti : 19/10/1919
TBMM tarafından kendisine gazi ünvanı verildi ve Mareşalliğe terfi ettirildi : 19/09/1921
Atatürk 19.yüzyılda 19 yıl yaşamıştır.
Atatürk 19.yüzyılın bitmesine 19 yıl kala doğmuştur.
Atatürk´ün ilk askeri görevi, 19.Kolordu Komutanlığıdır.
Mustafa Kemal Atatürk : 19 harften oluşmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk´ün nüfus cüzdanının numarası da 993814-B idi.
Bu sayı dizisindeki 938 rakkamı öldüğü yılı hatırlatmakta geriye kalan 9 ve 14 rakkamı da ölüm saatinin yakın bir benzeridir.
"Ne mutlu Türküm diyene" =19
"ıstikbal göklerdedir" =19
ATATÜRK´ÜN ÖNSEZıLERı :
"Bunlar bir gün olacaktır... Görürsünüz, işitisiniz... "
Prof.Dr.Afet ınan "Atatürk hakkında hatıra ve belgeler" adlı kitabında ilginç bir hatırasını naklediyor. Atatürk 09 ocak 1936 Perşembe günü, dil ve tarih coğrafya fakültesi´nin açılış dersinde okuması için afet ınan´a :
"tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır.Her tarihi kişinin söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyebileceğiz." diyerek yazıyı verir.
Buna karşılık Afet ınan :
"Bu çok uzak bir gelecekte belki olabilecek keşfin benim ifadem olarak verilmesine cesaret edemiyeceğimi" kendisine söylediğim zaman canı sıkıldı ve şöyle dedi :
"Bunlar bir gün olacaktır... Görürsünüz, işitirsiniz... "
30 yıl sonra :
Atatürk tarafından bu yazının verilmesinden 30 yıl sonra yine aynı ay ve günlere tesadüf eden,01 ocak 1966´ da şöyle bir haber yayımlandı :
"Venedik´in Saint Georges Adası´ndaki Benedictis Manastırı Labratuvarları´nda, manastır rahiplerinden Pellegrio´ nun yönetiminde, seslerin ayırımı esasına dayanan çok dikkate değer araştırmalar yapılmaktadır. ıtalya ıçişleri Bakanlığı,1962 ´de başlayan bu çalışmaları kontrol etmektedir. Fakat elde edilen sonuçlar halen açıklanmamıştır. Saint Georges Adası´ndaki bilim kurulunun geçmişe ait sesleri toplayacak, elektronik araçlar üretmeye çalışmakjtadırlar. Bilim adamları özellikle Demosten, Pitagor ve Jul Sezar´ın söylevlerinden kendi sesleri ile parçalar elde etmeye uğraşmaktadırlar."
Haberin sonunda ise daha açıklayıcı bilgilerin şu anda verilemeyeceğinden bahsediliyordu.
ATATÜRK´ÜN GÖRDÜĞÜ SON RÜYA :
26 Eylül 1938 tarihinde Atatürk, rahatsızlığı ile ilgili olarak ilk defa hafif bir koma atlatmıştı. Prof.Dr.Afet ınan, olayı şöyle anlatıyor :
"O geceyi rahatsız geçirdi,ilk hafif komayı o zaman atlatmıştı. Ertesi sabahki açıklamasında" :
"Demek ölüm böyle olacak" diyerek "uzun bir rüya gördüğünü" söyledi ve "Salih´e söyle ,ikimizde bir kuyuya düştük, fakat o kurtuldu" dedi.
Atatürk´ün, burada "kuyuya düşme" sembolü ile gördüğü rüya vizyonu, kendisininde söylediği gibi ölümün habercisiydi.
Salih Bozol´un kuyudan kurtulması ise bilindiği gibi, Atatürk´ün vefat ettiği gün ,buna çok üzülen Salih Bozok´un da intihar etmesi ve sonunda onun kurtarılmasını simgeliyordu.
ışte bu ATATÜRK´ün son rüyası idi... -
7.
+13SECCADE ÜZERıNDEKı KEHANETTümünü Göster
Bilindiği gibi Hint halkı Atatürk´ü ve Türk halkını yanlız bırakmamıştı. Kurtuluş savaşından yıllar sonra ,1929 yılında Bir hintli Mihrace Atatürk´ü Pera Palas´taki 101 No´lu odasında ziyarete gelmişti. Mihrace´nin Atatürk´ü hangi nedenle ziyaret ettiği ve adı ve ziyaret sebebi hala bilinmiyor. Mihrace´nin ziyaretindeki bir sır da getirdiği hediyede yatmaktadır.Bu hediye altın sırmalı, hint işi ipek bir seccadedir.
Seccadenin üzerinde bir şamdanın asılı olduğu düz bir kemeri,her iki yanında birer güvercin bulunan beş kubbeli bir diğer kemerin çevrelediği görülmektedir. Bordür de fillerden oluşmaktadır.
En ilginç yer ise her iki kemerin arasında orta kısımda dal kıvrımları ve güllerin çevrimi ile oluşan boşlukta romen rakkamlı bir saatin bulunmasıdır ve saat ; 09.08´ i göstermektedir. Atatürk Mihracenin ziyaretinden 9 sene sonra saat 09.05 ´te vefat etmişti.
Seccade halen Pera Palas´ ta bulunmaktadır.
ATATÜRK´ÜN GELECEĞı GÖRDÜĞÜ OLAYLAR :
Atatürk 1931 yılında,2.Dünya savaşı´nın patlamasının yakın olduğunu söylemiş ve bu konudaki düşüncelerini General McArthur´a şöyle anlatmıştı.
"Versay antlaşması,1.dünya savaşı´na yol açan nedenlerden hiçbirini ortadan kaldırmadı. Tersine rakipler arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirdi.Şimdi içinde yaşadığımız barış dönemi, sadece bir ateşkesten ibarettir. Avrupa´nın geleceği Almanya´nın alacağı tavra bağlıdır."
General McArthur´a göre, savaşın 1940-1945 yılları arasında çıkacağını söyleyen Atatürk, Almanya´nın ancak Amerika´nın savaşa katılması ile yenileceğini ifade etmiştir.
Atatürk hayatının sonlarına doğruda şöyle diyordu ;
"Bir dünya savaşı yakındır.Bu savaş sonucunda, dünyanın durumu ve dengesi baştanbaşa değişecektir."
ATATÜRK, Mussolini hakkında da şu görüşlerini açıklamıştı ;
Mussolini bir maceraperesttir. Milletini bir uçuruma sürüklemektedir.Her tarafa saldırıyor.Bu adam yüzünden, çok şımarmış olan bu millete dersini vermeyi çok isterdim.,lakin yakında bir küçük millet onlara layık olduğu dersi verecektir.Ve şunuda hatırlatırım ki,bir gün gelecek, Mussolini´yi kendi milleti linç edecektir."
Bu görüşleri aynen gerçekleşmiştir.
ATATÜRK´ÜN RÜYASI :
Atatürk´ün bir rüyasını da Dr.Reşit Galip Bey´den öğrenmekteyiz,
"Mustafa Kemal ,Ankara´ya geldikten bir süre sonra ilginç bir rüya görmüştü. Ertesi gün bana şöyle anlattı. ;
"Reşit Bey, rüyamda bana ´Paşam ,ınönü´den ne haber?´diye sordunuz. Bende ´vaziyet kritiktir´ cevabı verdim.´Kritik nedir? Anlamadım ki!´dediniz. Bende ´Bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm´ diyerek odama çekildim."
Mustafa Kemal bana bu rüyasını anlattığında düşman henüz ızmir´e çıkmamıştı, ınönü mevkii de henüz bir önem taşımıyordu. Aradan yıllar geçti 2.ınönü savaşı´nın kritik günlerinden biriydi. Mustafa Kemal´in arabası Millet Meclisinin önünde durdu. Hemen yanına koşarak, telaş ve endişe içinde, "Paşam ,ınönü´den ne haber?" diye sordum.
Aynen şu cevabı verdi ;
"vaziyet kritiktir"
O zaman ben ;
"Kritik nedir? Anlamadım ki!" dedim.
O da ;
"Sana bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm" dedikten sonra gülümsedi ve ;
"Hani Ankara´ya geldikten sonra bir rüya görmüşdüm, hatırladın mı?"
Hafızamı yoklayarak, rüyasını anlattım. Gülerek ;
"işte, rüya ayniyle vakidir.Ben ısmet´i tanırım, göreceksin 15 dakikaya kadar kendisinden muzafferiyet haberi alacağız."
Gerçekten de 5 dakika geçmeden bir telgraf gelmiş ve 2.ınönü savaşı´nın da zaferle sonuçlandığını öğrenmişlerdi... -
-
1.
0Atatürk 9.05 te vefat etmedi yalnız
-
1.
-
6.
0Rezervasyon
-
5.
+2 -1Atam benim be
-
4.
+2 -11güzel bilgi PNP sağol
-
3.
+11 -1yazarken yanına nerden aldığını kanıtları kaynakları ve belgeleride yaz. he yazmayacağım diyorsan devam etme yazmaya.
-
2.
0Rezervasyon
-
-
1.
-3Zikimdemi
-
2.
0Âlemin bağ-zârını gibeyim
Sünbül ü verd ü nârını gibeyim
Andelib-i nizârını gibeyim
Hâsılı nev-baharını gibeyim !
Sâgar-ı neşvedârını gibeyim !
Neşvesiyle hümârını gibeyim !
Kıta'at ü bihârını gibeyim
Bana yoktur lüzumu gülşeninin,
Şeb-i tarîk ü rûz-ı rûşeninin
Ne gulâmının ne de zenninin
Hepsinin tâ mezarını gibeyim !
Ağlamam ben, ben erkeğim erkek,
Hayli güçtür bana cefâ etmek,
Minnet etmem bu ömre de felek,
Atını al, tımarını gibeyim !
Güççedir bu fakiri aldatmak,
Yüzdürüp sonra kündeden atmak,
Gözünü aç da sen bana bir bak,
Ben senin i'tibarını gibeyim !
-
1.
-
1.
+133 -2015 YIL HÜKÜM SÜRECEKSıN...
Atatürk hakkında yapılmış birçok kehanet vardır. Bunların en ilginci onun el falına bakan bedevinin söyledikleridir.
Mustafa Kemal arkadaşları ile Bingazi´ye, Trablusgarp savaşına katılmaya gidiyordu. Yolda bie bedevi´ye rastladılar. Bedevi el falına çok iyi baktığını ve genç subaylara da isterlerse bakabileceğini söyledi. Hepsi ellerini açarak bedevinin söylediklerini dinlemeye başladı. Sıra Mustafa Kemal´e gelince, o önce baktırmak istemedi ama arkadaşlarının ısrarı karşısında, sonunda o da elini bedevi´ye açtı. Bedevi ele bakar bakmaz yerinden sıçradı ve heyecan içinde ;
"Sen padişah olacaksın" dedi ve ilave etti "15 yıl hüküm süreceksin."
Genç subaylar gülüştüler ve yollarına devam ettiler.
Aradan yıllar geçti, Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti´nin Cumhurbaşkanı oldu. Cumhuriyetin 14.yılında hastalandı. Karaciğeri kötüye gittiğinde çevresindekiler ona "Artık içme Paşam" dediler.
Atatürk onlara birzamanlar yolda rastladıkları falcı bedevi´yi hatırlattı ve gülerek ;
"Arap vaktiyle söylemişti, Bizim padişahlık nasıl olsa 15 yıl sürecek... Hesapça bu son senemizdir... "
Yıl 1938 ´di...
devamı gelir ilginç olayları okuyup sizlere aktaracağım,
edit: sevmeyenler saygı duyacak gibe gibe saygı duyacaksınız , ecdada fatih neyse mustafa kemalde odur, adam gibi saygı duyun
(bkz: mustafa kemal atatürkün resim arşivi)
başlık yok! burası bom boş!