1. 23.
    0
    1955 yılında i̇stanbul'da doğdu, ekonomi öğrenimi gördü.

    mugibiye dr. selahattin tanur'la tanbur ve eser meşkederek başlayan murat bardakçı, tanur'dan "icazet" aldı, ekrem karadeniz'le teori, teori tarihi ve ses sistemi üzerine çalıştı, fahire fersan ve vecdi seyhun'dan yararlandı, ilgi alanını daha sonra mugibi tarihine yöneltti. abdülbaki gölpınarlı'dan şarkiyat kaynakları ve metodolojisi alanlarında büyük ölçüde faydalandı, bu arada türk ve i̇slam müziği'nin tarihiyle ilgili kitap, belge, fotoğraf, film ve ses kaydı gibi arşiv malzemesi topladı, geniş bir nota kolleksiyonu oluşturdu.

    türk müziği tarihi'yle ilgili çok sayıda araştırması yayınlanan murat bardakçı, hürriyet gazetesi yazarlarındandır.

    hakkinda yazilanlar

    bayanlar, baylar; süper bir zekayla karşı karşıyasınız
    serdar turgut
    hürportreler hürriyet 2002 i̇lavesi

    okuyucu bu süper zekanın ve bilgi birikiminin sadece gazetedeki sonuçlarıyla yetinmek zorundadır. bu yüzden şanssızsınız
    aslında. onun asıl birikimini gösterdiği yer kitapları. murat ayrıca büyük bir mugibi tarihçisi. ‘‘mavi kanlıların’’ dünyasını da iyi bilir. o dünyada rahat hareket eder, belki de o dünyadandır da bilemiyorum.

    yazarlığın altın kurallarından bir tanesi insanın sadece bildiği konularda yazmasıdır.

    şu anda okumakta olduğunuz yazı egzersizlerinin amacı bu kuralın ihlal edilmesi durumunda neler olacağını ortaya çıkartmak olmalı.

    murat'ı sadece yazılarından tanıyorum. aynı mekanlarda kısa süreli bir arada bulunmalarımızda birbirimizi fazla tanıma imkanımız olmadı.

    bir insanı ele veren gözleridir. kafası fazla çalışmayan bir insanı gözlerinden hemen anlarsınız. bakınız örneğin tony blair, george bush jr., pierce brosnan.

    murat'ın gözleri ve gözbebeğindeki hareketlenmeler ise süper bir zekayla karşı karşıya olduğunuzu ortaya koyar.

    okuyucu bu süper zekanın ve bilgi birikiminin sadece gazetedeki sonuçlarıyla yetinmek zorundadır. bu yüzden şanssızsınız aslında.

    onun asıl birikimini gösterdiği yer kitapları.

    örneğin vahdettin'in hayatı üzerine kaleme aldığı eser türk tarih çalışmalarında büyük bir devrim, bir alt üst oluşa yol açabilecek tarihi verileri ortaya çıkarmış durumda.

    abartmıyorum, bulun ‘‘şahbaba’’yı ve okuyun lütfen.

    neden çok tartışılmaz bu konu? benim için anlaşılması mümkün olmayan ve galiba da türkiye'ye özgü bir durum bu.

    murat asıl olarak büyük bir mugibi tarihçisi.

    şarkiyat kaynaklarını bulma yöntemlerini, metodolojiyi öğrenme sürecinde türkiye'nin önde gelen alimleriyle çalıştığını, onlardan öğrendiğini biliyorum.

    bu eğitimi üniversitede veremezler insana, orada öğretilenler ancak o şekilde usta-çırak ilişkisi içinde öğrenilir ve ancak o şekilde usta olunabilir, bunun başka yolu yok.

    murat aynı zamanda ‘‘mavi kanlıların’’ dünyasını da en iyi bilen insandır.

    o dünyada rahat hareket eder, belki de o dünyadandır da bilemiyorum ve yazabildiklerini de bize anlatır.

    eminim ki yazamadıkları yazdıklarından çok daha fazladı
    Tümünü Göster
    ···
  2. 22.
    0
    dinozorlar 160 milyon yıl civarında kara hayatına egemen olmuş hayvanlardır. dinozor, yunancada korkunç kertenkele anldıbına gelen iki sözcüğün birleştirilmesinden oluşturulmuştur. bunun nedeni, geçmişte bilimadamlarının dinozorları bir cins kertenkele sanmalarıdır. türkçede yaygın fakat yanlış olarak dinozor diye yazıldığı da olur. dinozorlar yeryüzünde ilk kez 230-225 milyon yıl önce göründüler. 65 milyon yıl önce ise, çok sayıda dinozor türünün nesli tükenmişti.
    dinozorların 160 milyon yıl kadar yaşamasının sebeplerini şöyle açıklayabiliriz:
    çevreye uyum sağladılar.
    puflu ve su geçirmez derileri sayesinde korundular ve kuru kaldılar.
    sert kabuklu yumurtaları sayesinde pek çok yavru yaşadı.
    o dönemde yaşayan diğer hayvanlara oranla daha kolay yürüdüklerinden kolayca yiyecek bulup, düşmanlarından kaçtılar.
    bazı dinozorlar ot, bazıları da et yediklerinden yiyecek sıkıntısı çekmediler.

    yeryüzünde çok sayıda dinozor türü bulunmaktaydı (1000 civarında). bunlardan kimi bitkilerle beslenirken (sauropod), kimi et yiyordu (theropod). en kalabalık otçul dinozor türleri, apatosaurus ve brachiosaur idi. bunlar gelmiş geçmiş en büyük hayvanlardandı. örneğin apatosaurus 30 ton ağırlık ve 21 metre uzunluğa ulaşabiliyordu.ama t-rex örneğinin en küçüğünün 19,4 metre olduğunu gördüler. üstelik carnotaurus boynuzlu, çok görülmeyen türlerdendi. ayrıca ceratosaurus türünün küçük ayakları vardı ama çok ölümcüldü. diğer otçul dinozorlar, kendilerini etçil dinozorlardan korumaya yarayacak özel silahlara sahipti. örneğin triceratops, başında üç boynuz taşırken, ankylosaurus çıkıntılı kemiklerle korunuyor, styracosaurus’un kuyruğunda ise sivri dikenler bulunuyordu.
    tabiki bazı kısa bacaklı dinozorlar vardı. bunlardan deinonychus gibi ve kuzeni oviraptor gibi dinozorlar örnek verilebilir.bu dinozorlar süratli ve yırtıcı olabilir.
    etçil dinozorlar, tıpkı insanlar gibi arka ayaklarının üzerinde yürüyorlardı. ön ayakları çok küçüktüler.
    spinosaurus, tyrannosaurus, carnotaurus gibi bazıları son derece büyükken, compsognathus (yaklaşık 5,5 kg ve 60 cm) gibileri de son derece küçüktü.
    dinozorların yumurtaları oldukça kalın kabukluydu. bu kabuk içerisindeki yavruyu koruyor ve içindeki özel bağ sayesinde yavru güven içinde büyüyordu.
    dinozorlarla aynı dönemde pterosaurus, archaeopteryx gibi uçabilen canlılar da vardı, ama bunlar dinozorlarla çok yakından ilgili değildi. aynı zamanda ichthyosaurus ve pleisiosaurus gibi çok sayıda yüzebilen sürüngen de vardı. ama bunlar da dinozorlarla yakın bir ilintiye sahip değillerdi.

    diplodocus
    yok oluşları [değiştir]

    dinozorların nasıl yok olduğuna dair bugüne değin bir çok iddia ortaya atılmıştır. geçmişte, dinozorların kısa bir süre içinde toplu olarak nasıl yok oldukları uzun bir süre açıklanamamış ve yanardağ patlamalarından dünyadaki iklim değişikliklerine kadar çeşitli teoriler ortaya atılmıştır.
    1980 de ise nobel ödüllü fizikçi luis alvarez ve oğlu jeolog walter alvarez dinozorları bir göktaşının ortadan kaldırdığını ileri sürdüler. alvarezler'in bu görüşü 85 li yılların sonları ve 90 lı yılların başlarında bilim çevrelerinde ağırlık kazanmış ve ilerleyen yıllarda da ortak kabul olmuştur. yapılan araştırmalar da bu görüşü kanıtlamıştır. dinozorların nasıl yok olduğuna ilişkin bilim adamlarının sahip oldukları bu görüş dinozorların sonunun 65 milyon yıl önce yaklaşık 10 km çapında bir göktaşının dünya'ya çarpmasıyla gerçekleştiğini açıklar. bu göktaşı saatte 54.000 km hızla mekgiba'nın yukatan yarımadası açıklarında dünyaya çarpmış ve çarpma anında 200.000 km³ (her bir kenarı 58.480 tane çamaşır makinesinden oluşan dev bir küp olarak düşünülebilir !) madde buharlaşmış, erimiş ya da yüzlerce kilometre öteye savrulmuştur. bu çarpma sonucu canlı türlerinin %70'inden fazlası yok olmuş ve 170 km çapındaki, dünya'nın en büyük kraterlerinden biri olan chicxulub krateri meydana gelmiştir. çarpmanın 100 milyon megaton tnt'ye eşdeğer bir enerji açığa çıkardığı tahmin edilmektedir. çarpma sonucu oluşan toz tabakası atmosferi kaplamış, dünya aylar boyu karanlıkta kalmış, sıcaklık suyun donma derecesine kadar düşmüş ve asit yağmurları yaşanmıştır. aylarca süren bu karanlık ve soğuk dönemde bitkilerin fotosentez yapamaması besin zincirini yıkmış ve bu felaketler zinciri de dinozorların sonunu hazırlamıştır. dünya hiç güneş görmeyince buz devri oluşmuştur. dinozorlar da bu sırada ölmüştür.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 21.
    0
    @2 ağlıcam amk aferin lan :d
    aşfkjasfjaskfjasklfaslkfasmfasfmaslkmfaslkfmsalkfmalskfmaslkfsasaf
    ···
  4. 20.
    0
    seviyeli seviyeli giberuk
    kuantum mekaniği
    vikipedi, özgür angiblopediğı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. en yalın halde klagib mekanik evreni bir "süreklilik" olarak modelliyordu. 1900 yılında max planck enerji'nin, 1905 yılında ise albert einstein ışığın paketçiklerden oluştuğunu, yani süreksizlik gösterdiğini, bazı deneyleri açıklamak için bir varsayım olarak kullanmak zorunda kaldılar. elbette
    enteresan bir şekilde, 1925-1926 yılları arasında werner heisenberg, max born, wolfgang pauli ve pascual jordan, matriks mekanigi ile kuantum mekaniğinin formal tanımını yaptılar. ama formalizmlerinde dalga mekaniğine yer vermediler. benimsedikleri felsefe ise, tamamen pozitivist idi. yani sedece deneysel olarak gözlenebilen değerleri gözönüne alan bir yaklaşım kullandılar.

    1926 yılında erwin schrödinger bir dizi denklemle dalga mekaniğini yeniden canlandırdı.

    sonunda kendi dalga mekaniğinden heisenberg'in matriks mekaniğini de türetip iki formalizmin matematiksel olarak denk olduğunu da gösterdi. son makalelerinden birinde schrodinger, relativistik bir dalga denklemi de sunar.

    dirac'a göre tarih biraz daha farklı işlemiştir. ona göre, schrodinger önce relativistik dalga denklemini geliştirdi, sonra bunu kullanarak hidrojenin spektrumunu hesapladı ve deneylere uymadığını gördü. ancak bu denklemin, düşük hızlarda geçerli olan versiyonu aslında çalışıyordu!

    daha sonra relativistik dalga denklemini yayınladığında ise, bu oskar klein ve walter gordon tarafından yayınlanmıştı ve hâlâ klein-gordon denklemi olarak anılır.

    bu noktadan sonra dirac; teoriye çeki düzen vermiş, özel görelilikle uyumlu hale getirmiş ve bazı deneylerin sonuçlarını teorik olarak üretmiştir. örneğin pozitron'un varlığının tahmini... 1930'lara gelindiğinde ergenlikten çıkmış bir teori halini almıştır kuantum teorisi. daha sonra 1940'larda sin-itiro tomonaga, julian schwinger ve richard p. feynman, kuantum elektrodinamiği konusunda önemli çalışmalara imza atmış, 1950'li ve 60'lı yıllar kuantum renk dinamiğinin gelişimine tanık olmuştur.
    klagib mekanik, kuantum mekaniği ve kuantum mekaniği'nin matematiği [değiştir]

    klagib mekanik, nesnelerin konum ve momentumları bilgilerini kullanarak, çeşitli kuvvet alanları altında nasıl hareket etmeleri gerektiğini bulmaya çalışır. kökleri çok eskiye dayansa da başlangıcının newton'un principia'sı olduğunu kabul etmek yanlış olmaz. daha sonra euler, lagrange, jacobi, hamilton, poisson, maxwell, boltzman (istatiksel mekanik ve klagib elektromanyetik teoriyi de klagib mekaniğe katıyorum) gibi birçok ad tarafıdan çok çeşitli bakış açıları geliştirilmiş ve birçok alanda başarılı bir şekilde uygulanmıştır. klagib mekaniğin tamamlanmasının einstein'ın görelilik kuramları ile gerçekleştiğini söylemek yanlış olur. klagib mekanik çok başarılı olmasına karşın, 1800'lü yılların sonlarına doğru, siyah cisim ışıması, tayf çizgileri, fotoelelektrik etki gibi bir takım olayları açıklama da yetersiz kalmıştır. açıklamaların yanlışlığı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. klagib mekanikteki sorunun ne olduğunu anlatmak aşırı teknik kaçacaktır, ancak en yalın halde klagib mekanik evreni sürekli olarak modelliyordu. bu modelleme yanlıştı çünkü üç konum ve üç momentumla tanımlanan parçacıklar, sonsuz sayıda paramtreyle tanımlanmanan alanlarla bir aradaydılar. eş dağılım("equipartition theorem") kuramınca sistemin enerjisinin denge durumunda sistem bileşenlerine eş biçimde dağılması gerekir. alanlar sonsuz bileşene sahip olduğundan bütün enerji alanlara kalır. (daha teknik daha doğru ifade, sistemin bütün özgürlük derecelerine eş olarak dağılır, alanlar sonsuz özgürülük derecesine sahip olduğu için bütün enerji alanlara akar.) elbette boyle birsey gozlenmez.

    kuantum kuramı ise olayı bambaşka bir şekilde ele alır. parçacıklar artık doğrudan 3 konum ve 3 momentumla tanımlanmak yerine bir "dalga fonksiyonu" ile tanımlanırlar. bu dalga fonksiyonu parçacığın bütün bilgisini içinde barındırır ve dalga fonksiyonuna uygun "sorular" sorularak gerekli bilgi alınır. örneğin konum bilgisi için dalga fonksiyonuna "parçacık nerede?" sorusunu sorarsınız, o ise size parçacığın soruyu sorduğunuz anda nerede olabileceğini söyler. buradaki kritik nokta olabilirliktir. bu, dalga fonksiyonunun bir de olasilik fonksiyonu olarak anilmasina neden olmaktadir. daha sonra, bu olasiliksal durumu bilincli olup olmama durumuna baglayan kopenhag yorumu ortaya atilmistir. matematik altyapısı yetersiz olanlar denklemleri görmezden gelebilirler. matematiksel olarak olayı şöyle tanımlayabiliriz;

    ψ(x,t) parçacığı tanımlayan dalga fonksiyonumuz olsun,
    langle x rangle =int psi^*(x,t)xpsi(x,t)dx
    integrali bize x'in beklenen değerini verir. yukarıda bahsedilen soru sorma işlemi tam olarak böyle yapılır. benzer şekilde momentumun beklenen değeri için;
    langle p rangle =int psi^*(x,t)frac{hbar}{i}frac{d}{dx}psi(x,t)dx
    şeklinde soruyu sorarız. ψ * (x,t) dalga fonksiyonumuzun karmaşık eşleniğidir. karmaşık eşlenik ve dalga fonksiyonu arasında kalan ifadeler gözlemlenebilirlerimizin, yani konum ve momentumun, konum uzayındaki operatörleridir. operatörler sorunun ta kendisidir.

    konum ve momentum dışında daha birçok gözlemlenebilir ile işlem yapılabilir. ancak konum ve momentum operatörleri kullanılarak diğer birçok operatörü elde etmek mümkündür. işin ilginç yanı bu operatörle elde etmek için klagib formüller kullanılır. örneğin kinetik enerji klagib mekanikte;
    t=frac{p^2}{2m}
    şeklinde tanımlanırken kuantum fiziğinde kinetik enerji operatörü yine aynı ifadeyle yazılır. tek fark "p" artık bir sayı değil bir operatördür. bu bize ehrenfest teorimince sağlanır ve bütün operatörleri klagib yasaları kullanarak türetebiliriz. bu noktada "peki, dalga fonksiyonu nedir?" sorusuna dönmeliyiz. dalga fonksiyonu bize schrödinger denklemi tarafından verilen, bir bakıma parçacığın kimlik kartıdır.bir boyutta schrödinger denklemi;
    ihbar frac{d}{dt}psi=-frac{hbar^2}{2m}frac{d^2}{dx^2}psi+v(x,t)psi
    şeklinde yazılabilir. ifade bir bakıma enerji denklemidir ve bahsi geçen "kimlik" kartını sistemin enerjisine göre verir. (burada kimlikten kasıt, parçacığın elektron mu yoksa nötron mu olduğu değil, momentumu, konumu, kinetik enerjisi gibi gözlemlenebilirleridir.) bu "masum" denklem çözüldüğünde parçacığımızın dalga fonksiyonunu elde etmiş oluruz. en basit atom olan hidrojen atomunun zamandan bağımsız analitik olarak çözülmesi bile gerçekten büyük bir meseledir, neyse ki belli formalizmlerle, daha karmaşik sistemleri yaklaşımlar yaparak çözmek mümkün oluyor.

    kuantum mekaniği temelinde bir olasılık teorisidir. dalga fonksiyonu içinde sistemin bütün olası durumlarını barındırır. siz soruyu sorduğunuzda size en olası cevabı verir, ancak soru sorma işlemi dalga fonksiyonunu "dağıtır" ve siz bir daha sorduğunuz zaman artık başka bir cevap alırsınız. bunun yanı sıra kuantum mekaniği yapısı ötürü belirsizlikler barındırır. bu belirsizlikler bazı gözlemlenebiliri ne kadar iyi bilirseniz diğer bazıları hakkında o kadar az şey bileceğinizi söyler. örneğin konum ve momentum böyle bir çift oluşturur. birini ne kadar iyi bilirseniz diğeri hakkında o kadar az bilginiz olur. bu heisenberg belirsizlik ilkesi olarak bilinir. konum ve momentum için heisenberg belirsizlik ilkesi şöyle gösterilir;
    sigma_xsigma_pgeqslant frac{hbar}{2}
    bu ifade de σx ve σp ile verilenler sırasıylayla konum ve momentumdaki belirsizliklerdir.

    yukarıda ele alınan kuantum mekaniği, öklidyen bir uzayda çalışılmış kuantum mekaniğidir, diğer bir deyişle göreceli değildir. einstein'ın özel görelilik kurdıbına uyan bir kuantum mekaniği türetmek mümkündür. hatta ilk bakışta kolay bir uğraştır. kuantum fikrine ve özel göreliliğe biraz aşina olan biri bile çözüme kolayca ulaşır. yukarıda değinilen schrödinger denklemini daha sade bir formda şöyle ele alabiliriz;
    ihbar frac{partial}{partial t} psi = hpsi
    burada h olarak verilen hamiltonian operatörüdür. (korkmayın, toplam enerji olarak düşünebilirsiniz.) relativistik olmayan serbest parçacık (potansiyel enerji sıfır) için hamiltonian;
    h=frac{p^2}{2m}
    olarak verilir. relativisitk serbest parçacık içinse hamiltonian;
    h=sqrt{m^2c^4+p^2c^2}
    şeklinde yazılabilir. ifade pek yabancı değil, değil mi? hayır, olaya klagib mekanik açısından bakarsanız, parçacığın durduğunu kabul edersek, momentum sıfır olacak ve ünlü e = mc2 'yi elde etmiş olacaksınız. şimdi relativistik hamiltonianla schrödinger denklemini yeniden yazalım;
    sqrt{(-ihbarmathbf{nabla})^2 c^2 + m^2 c^4} psi= i hbar frac{partial}{partial t}psi. karesini alırsak

    mathbf{nabla}^2psi-frac{1}{c^2}frac{partial^2}{partial t^2}psi = frac{m^2c^2}{hbar^2}psi

    elde ederiz. bu denklem klein-gordon denklemi olarak bilinir. ancak denklem bir takım teknik nedenden ötürü sorunludur. daha geçerli relativistik çözüm dirac tarafından keşfedilmiştir ve kendi adıyla anılan denklemle verilir. ultramikroskobik boyutlarda (planck uzunluğu)uzayın küçük dalga boylarında bir kaos olduğu düşünülür. evrenin milyarda birinin milyarda birinin milyonda biri boyutlarda gözleyecek olursunuz evren bir kaos olarak görünür.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 19.
    0
    yarak yeemisin cicis
    ···
  6. 18.
    0
    yalan yanlis ögrenmeyin, kim kimdir ilk elden dinleyin diye.

    ben o zamanlar eksi sözlük'te[bugün gibilen] zeykur valekov nickiyle yaziyorum ve kronik caylakliklarimdan birisini yasiyorum, 17. caylakligim filandi zannediyorum ki. siteye cok hit ve takipci cektigim icin ssg beni ucuramiyormus, sonradan edindigim bilgilere göre. yaklagib günde 15 milyon kere nickim arama yapiliyormus filan, tabi bunlar önemsiz seyler.

    twitter'da takiliyoruz, bir arkadas bir tweet atti ve dedi ki "sozlukspot.com diye bir yer var herkes kendi sözlügünü kuruyor, sen de kursana madem caylaksin."
    oha lan dedim, oha. süper bir fikir, madem caylagim, kurallarini kendim koyacagim bir sözlükte yazarim, fuck the system, fuck eksi sözlük dedim ve "zeykurvalekov. sozlukspot.com" adiyla sozlukspot'dan bir sözlük actim kendime.

    sonra twitter'a gelip reklamini yaptim ve eksi sözlük'ten arkadaslar geldiler, birbirimizle muhabbet edip eglenmeye basladik. sonra, bu sözlügün reklamini eksi sözlük'te yapmazsak bu sözlükten ekmek cikmaz dedim ve sözlükte yaklagib 20 tane filan entry girildi. sonra üc-bes derken yazar sayisi artmaya basladi.

    sozlukspot o aralar dutluktu, yani bildigin dutluk, moderatör panelindeki hicbir tus calismiyordu aslkdjsald. ne adam silebiliyordum ne entry silebiliyordum, hatta ilk gün 2.sayfalara bile bakamiyorduk zeykur sözlük'te. 2.sayfalara nasil geciyoruz lan diye basliklarin acildigini bilirim, öyle günlerdi. sirtimizda cepheye kod tasiyorduk.

    eksi sözlük'te reklam yapilinca bir anda siteye akin olmaya basladi dedigim gibi, 3, 5, 19, 87, 245 diye gidiyordu. o gece sabaha dogru yaklagib 350 online vardi sözlükte ve akla hayale gelmeyecek bir kaos yasaniyordu. entry silinemiyor, yazar alimi kapatilmiyor, kimseye moderatörlük verilemiyor, öylece izliyordum olani biteni.

    bana, arkadaslarima ve bütün eksi sözlük yazarlarina millet küfretmeye basladi salkdjksafd. entry silemedigimiz icin öylece bakiyorduk, eksi'den ayari alan gelip zeykur sözlük'te kendine ayar verene sövüyordu ana baci.

    tabii ayni zamanda inci sözlük'te de kullandigimiz mottolar olusuyordu yavas yavas. bunlardan bir tanesi özet gec pic. ilk kim kullandi bilmiyorum ama ben degildim, ona eminim. artik 2 satirdan uzun yazanlara "özet gec pic" deniliyordu sabaha dogru.
    bir yandan cilginlar gibi espriler yapiliyor, diger yandan cilginlar gibi küfrediliyordu. ying-yang gibi olmustu adeta sözlük. hayatimda 5-6 saat araliksiz güldügüm baska bir gece daha olmadi, bir yandan da 5-6 saat boyunca stres yaptigim baska gece olmadi.

    cünkü sözlükte benim arkadaslarima da bana da küfrediliyor ve hicbir sey yapamiyorduk, cünkü gibtigimin zall'i yannan kürek bir site kodlamisti ve hicbir buton calismiyordu.
    o ilk gecedeki adamlardan birisi de mal adamdir buradaki. zeykur sözlügün eksi sözlük disindaki ilk üyelerinden.

    neyse, o gün siteye yogun ziyaretci akini olunca kapitalistin önde gideni, paranin köpegi zall bakti ki isler tikirinda, hemen moderatör olarak online oldu, sen kimsin ulan? diye sormadim cünkü "sozlukspot" nicki vardi adamin, anladim ki bu adam buranin sahibi. lan surasi bozuk diyordum, ok dur halledeyim diyordu, burada bu var diyordum yapmaya calisiyorum diyordu.

    o ilk gece sabah 6 idi saniyorum ki bilgisayari kapatip yattigimda. yatarken hala yapilan malliklara gülüyordum. konsept ve kural olmadigi icin hayvani güzellikte espriler cikiyordu ortaya cünkü.
    o gün konseptsizligin güzel, bu kadar liseli pic gibi küfretmenin kötü olduguna kanaat getirdigim gündü.

    daha sonra eksi sözlük'te, itü'de, uludag'da filan basliklar acildikca her yerden adam gelmeye basladi. tabii konseptsiz bir sözlük bu kadar popüler hale gelince hayvanliklarin artmasi da beraberinde geliyordu.
    entry silmeye kalksan silemiyorsun cünkü ne moderatör var ne de moderatör olsa bile ona sayi yeter. 50-60 sayfa baslik acilmaya baslamisti ikinci günde.
    sonra küfürler sadece eksi'yle sinirli kalmamaya, bütün sözlüklere yayilmaya basladi. herkes kil oldugu adama deliler gibi küfrediyordu. sözlük hayatim boyunca takistigim avasas'i dahi o gece zeykur sözlük'te korumak durumunda kalmistim ki o benim icin en aci deneyimlerden birisiydi alksdjskald.

    2. ya da 3. gün bilemiyorum, artik bu zall denen kapitalist köpege mesaj attim ve burasi cigirindan cikti, bu sözlügü kapat dedim. mesajlarima cevap vermiyordu, cünkü kazanacagi parayi düsünüyordu.
    ben de insanlarin "bana küfür etmisler silsene" filan demesinden ve sagda solda adimin kullanilarak "iste bunun sözlügü iste böyle böyle bidbidbidbdi" yapilmasindan son derece rahatsiz oldugum icin zall'a baski yapiyordum. ben bastirdikca o bir sey olmaz diyordu, dava acarlar bak bana bir sey olmaz sözlük senin üstüne diyordum, bosver benim devam eden davalarim var zaten diyordu, tabii o zamanlar kendisinin zall oldugunu bilmiyoruz, bilsek daha kolay ulasirdik. hem kendi basim agriyacak diye hem de insanlar bidbidbibd konusmasinlar diye siteyi zor bela kapattirdik.

    tabii o güne kadar yaklagib 500-600 civari online oluyordu sözlükte. dolayisiyla buradaki ranti gören zall durur mu? zeykur sözlük'teki bütün yazarlari, yani aslinda siteyi "inci. sozlukspot.com" domainine yönlendirmisti. zeykur. sozlukspot.com yazdiginizda bu site kapatildi, gelin buradan devam edin gibi bir yazi cikiyordu ve inci sözlük'e geliyordu yazarlar. tabii o ortamin tadini alanlar inci'ye gelip burada devam ettiler. ilk gün "niye kapandi lan zeykur sözlük yaa" filan deseler de ikinci gün unuttu muallakler ve incici oldular aslkjdklsad.

    bu noktada "inci" adli yazara deginmek gerekiyor saniyorum ki. simdi kendisi moderatör. iki ihtimal var, ya inci adli yazar zall'in ta kendisi, ya da inci daha önce kendi kendine bu siteyi acmisti ve zall da zeykur sözlük'ü buraya yönlendirdi.
    cünkü kendisinin zeykur sözlük'le alakasi olmadigini, hatta onun ne oldugunu bilmedigini bile biliyorum.
    dolayisiyla inci adli yazar, buradaki kültürün olusmasinda en son etkisi olanlardan hatta neyin ne oldugundan haberi dahi olmayan insanlardan birisidir.
    baska bir sey söylerse inanmayin. ya da zall'dir, o zaman siz bilirsiniz ne yaparsiniz slkfjdkslf.

    daha sonra inci sözlüge gelindiginde huepa huepa denilen zat-i muhterem inci sözlük klasigi olacak olan ilk "saldiri"yi tek basina yeditepe sözlüge gerceklestirip capslerini paylasmisti. ardindan tarihin arka odasina yapilan ziyaretteki "incili sözlük" mailini atti ve o videoyla artik inci sözlük geri dönüsü olmayan bir yola girmisti.
    bütün sözlükler aleminde taninan ve liseli piclerin de akin ettigi bir yer haline döndü.
    daha önce liseli pic kavraminin nasil ciktigini da anlatmistim bu sözlükte. en begenilen entryleri istatistigi düzeldiginde bakabilirsiniz, orada var.

    inci sözlükteki bu jargonu olusturan adamlarin aslinda cogu bardak sözlük'e gittiler, yarisi ayrildi org'a gecti, birazi burada kaldi filan.
    bunun da temelinde tabii sözlügü zall'in para kazanmak icin uludag'a hit kazandirmak icin kullandiginin filan ortaya cikmasi yatiyordu.

    hasil-i kelam. liseli picler de bu sözlügün birer neferiydi, adam hakli beyler de, inci giber diyenler de.

    he peki ben "ulan nasil kacirdik böyle bir sansi?" diyerek üzülüyor muyum kendi capimda? hayir, cünkü zaten o sansi zeykur sözlük'ün ilk gününde görmüstüm ben, bin tane üye varken bile kapatayim basim agrimasin diyordum. o nedenle ileride dogabilecek bas agrilarini erkenden görüp kesip sözlükte siradan bir yazar olarak egitim ögretim hayatina devam etmek en iyisi. ama moderatörler filan para kazaniyor mu bunu cok merak ediyorum aklsdjksld. birisi mesaj atsin bana. kazanmiyorlarsa hic üzülmem, cok kazaniyorlarsa az üzülürüm aklsjdskaljd.

    sonuc olarak; bu sözlügü bu hale getirenlerin yarisi eksici pictir, birazi liseli pictir, digerleri de diger sözlük yazarlaridir. bana diyorlar simdi "sen yaptin lan bu sözlügü" filan diye, hic üzerime alinmiyorum haberiniz olsun aslkdjsad. kötü bir elestiri filan olursa da ben alinmiyorum üzerime, cünkü benim hayalimdeki konsept tam olarak böyle bir sey degildi acikcasi akldjlsd siz agzina sictiniz o konseptin. dolayisiyla benim düsündügümden sapma gösterip farkli bir yere gittigi icin inci sözlük üzerinde "burayi ben yaptim ameka" seklinde bir böbürlenme hakki kendimde görmüyorum. disarida, sagda solda filan da "zeykur yapmis lan" demeyin, beni taniyanlar var filan, rezil etmeyin beni insanlarin yaninda. alkjsdlkasjda.

    peki bunlari niye anlattim? cünkü gecmisini bilmeyen gelecege yelken acamaz pic herifler akljdslkasjd. ben bunu ortaokul3 te ögrendim tarih kitabimdan, siz hala ögrenemediniz hala soruyorsunuz ya. yarin bir gün sorarlar size, ne lan bu inci'nin hikayesi diye ünlü oldugunuzda, aha böyle anlatin. inci diye bir yazar varmis o acmis demeyin alkdjsakd.

    özet gec pic.

    ek; tarihcede unuttugum arthur cravan var bir de. onu da cagirmistim, üye olup sonra yazar oldugunu unutmustu alksdjsklad. eger unutmamis olsaydi kültür seviyesi olarak cok farkli yerlerde olurdu inci sözlük simdi dskljfldsf.

    ek2; emege saygi baabinda; murat yardakci'ya mail atan hueyp degilmis, bakunin imis.

    ek3; inci-zall ayrimi netlestikten sonra "org-bardak-spot" ayrismasinin derinlikli analizini da yapacagim ilerleyen günlerde.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 17.
    0
    darwin burada, "başarılı nesiller sonunda, yeni bir türün, halihazırdaki bir türden yavaşça farklılaşarak oluştuğu" kanısına vardı. doğal seçilim adını verdiği bir işlem sonucunda bu değişimlerin ortaya çıktığına inanıyordu:

    darwin'in bu teorisi 3 ana temel üzerine oturmuştur:

    • bir canlı popülasyonunda çeşitli karakteristikler mevcuttur ve bu değişken karakteristikler popülasyondaki bireyler tarafından yeni doğanlara aktarılır.

    • canlılar ölenlerin yerine geçecek sayıdan daha fazla yavrularlar.

    • ortalamada popülasyon rakamları genelde sabit kalır, hiçbir popülasyon sonsuza kadar büyüme göstermez.
    ···
  8. 16.
    0
    Albert Einstein (14 Mart 1879 - 18 Nisan 1955) , Yahudi asıllı Alman teorik fizikçi.

    20. yüzyılın en önemli kuramsal fizikçisi olarak nitelenen Albert Einstein, Görelilik kurdıbını (diğer adları ile izafiyet Teorisi ya da Rölativite Kuramı) geliştirmiş, kuantum mekaniği, istatistiksel mekanik ve kozmoloji dallarına önemli katkılar sağlamıştır. Kuramsal fiziğine katkılarından ve fotoelektrik etki olayına getirdiği açıklamadan dolayı 1921 Nobel Fizik Ödülü'ne layık görülmüştür. (Nobel Ödülü'nün ve Nobel Komitesi'nin o zamanki ilkeleri doğrultusunda, bugün en önemli katkısı olarak nitelendirilen Görelilik kuramı fazla kuramsal bulunmuş ve ödülde açıkça söz konusu edilmemiştir.)

    Konu başlıkları
    [gizle]

    * 1 Hayatı
    * 2 Buluşları
    * 3 Dış bağlantılar
    * 4 Kaynakça

    Hayatı

    Einstein 1879 yılında Güney Almanya ’nın Ulm kentinde dünyaya geldi. Babası küçük bir elektrokimya fabrikasının sahibi; annesi ise, klagib müziğe meraklı, eğitimli bir ev hanımıydı. Konuşmaya geç başlaması ve içine kapanık bir çocuk olması, ailesini tedirginliğe düşürmüşse de, sonraki yıllarda bu korkularının gereksizliği anlaşılacaktı. Giderek meraklı, hayal gücü zengin bir çocuk olarak büyüyordu.
    Einstein 14 Yaşında, 1893

    Okulu hiçbir zaman sevemedi. Gerçekten de, genç Einstein’ın ileride ortaya çıkacak dehasının temelleri, kendisinin de sonradan belirttiği gibi, okulda değil başka yerlerde atılmıştı: “Çocukluğumda yaşadığım iki önemli olayı unutamam. Biri, beş yaşında iken amcamın armağanı pusulada bulduğum gizem; diğeri on iki yaşındayken tanıştığım Öklid geometrisi. Gençliğinde bu geometrinin büyüsüne kapılmayan bir kimsenin, ileride kuramsal bilimde parlak bir atılım yapabileceği hiç beklenmemelidir!”

    Lise öğrenimini 1894′te isviçre’de tamamladı ve 1896′da Zürih Politeknik Enstitüsü’ne (ETH) girdi.

    Einstein, Sırp asıllı Mileva Maric adlı bir fizik öğrencisi ile evlendi. Mileva, Einstein’nın 1905′te çıkardığı araştırmanın matematik hesaplarında yardımcı olmuştur.

    1955′te hayata gözlerini yumana kadar bilim dünyasına çok şey kattı. 1916′da yayımladığı “Genel Görelilik Kuramı“, 1921′de “fotoelektrik etki ve kuramsal fizik" alanında çalışmalarıyla aldığı Nobel Fizik Ödülü, dahinin en önemli başarılarından sadece ikisi ya bilinmeyen dünyası… Bern’de federal patent dairesinde görev aldı. Bu görevden arta kalan zamanlarda çağdaş fizikte ortaya atılmaya başlanan problemler üzerinde düşünme fırsatı buldu. Önce atomun yapısı ve Max Planck’ın kuantum teorisi ile ilgilendi. Brown hareketine ihtimaller hesabını uygulayarak bunun teorisini kurdu vedeğerini hesaplayarak teorisini test etti. Kuantum teorisinin önemini ilk anlayan fizikçilerden birisi oldu ve bunu ışıma enerj Avogadro sayısının isine uyguladı. Bu da onun, ışık tanecikleri veya fotonlar hipotezini kurmasını ve fotoelektrik olayını açıklayabilmesini sağladı.

    1905 yılında “Annalen der Phygib” dergisinde bu çalışmalarını açıklayan iki yazısından başka, üçüncü bir yazısı daha çıktı ve bu yazıda görecelik teorisinin temelini attı. Teorileri sert tartışmalara yol açtı. 1909′da Zürih Üniversitesi’nde öğretim görevlisi oldu. Prag’da bir yıl kaldıktan sonra, Zürih Politeknik Enstitüsü’nde profesör oldu. 1913′de Berlin Kaiser-Wilhelm Enstitüsü’nde ders verdi ve Prusya Bilimler akademisine üye seçildi. Bir bilim adamı olarak 1. Dünya Savaşı’nda tarafsız kaldı. ilk eşinden Hans ve Eduard isminde iki erkek çocuk sahibi olan bilim addıbını 1914 yılında eşi terk etti. 1. Dünya Savaşı nedeniyle yiyecek kıtlığı sırasında mide ağrıları çeken bilim addıbına kuzeni Elsa bakmış ve ikinci defa kuzeni Elsa ile evlenmiştir.
    Einstein Viyana'da ders verirken.(1921)

    Birçok özlü inceleme yazısı yayımladı ve bunlarda teorilerini geliştirdi. 1921′de Nobel Fizik Ödülü’nü kazandı.

    Yabancı ülkelere birçok gezi yapmakla birlikte 1933′e kadar Berlin’de yaşadı. Almanya’da yönetime gelen Nasyonal Sosyalist (Nazi) rejimin ırkçı tutumu dolayısıyla, pek çok Musevi asıllı bilim adamı gibi o da Almanya’dan ayrıldı.
    Einstein, israil'li diplomat ve politikacı Abba Eban'la birlikte.

    Paris’te College de France’ta ders verdi; burdan Belçika’ya oradan da ingiltere’ye geçti. Son olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek Princeton Üniversitesi kampüsünde etkinlik gösteren Institute for Advanced Study’de (ileri Araştırma Enstitüsü) profesör oldu. 1940 yılında Amerikan yurttaşlığına geçti.

    Küçük oğlu Eduard akıl hastalığı nedeni ile Zürih yakınlarında bir bakım evinde hayatını geçirmiş; büyük oğlu Hans, babası ve annesinin karşılaştığı Zürih Polytecnic’te mühendislik okumuş ve daha sonra University of California, Berkley’de profesörlük yapmıştır. 1955′de Princeton’da ölmüştür; oğlu Hans yanında bulunmuştur.

    Üvey kızı Margot Einstein, bilim addıbının kişisel mektuplarını özenle herkesten saklamış ve kendisinin ölümunden 20 yıl sonra daha saklı kalmasını vasiyet etmisti. Günümüzde Princeton Üniversitesi tarafından basılan bu mektuplar bilim addıbının gizli kalmış özel yaşamı hakkında ilginç bilgiler sunmaktaydı.
    Buluşları
    Einstein'ın gazetecilere dil çıkarması

    Einstein'ın fizik alanındaki çalışmaları modern bilimi büyük ölçüde etkiledi.

    Bu teori üç bölüme ayrılır:

    1. Newton mekaniğinin uygulanabildiği alanı kısıtlayan ve kütle ile enerjinin eşdeğerli olduğunu öne süren Özel Görelilik (1905);
    2. Eğrisel ve sonlu olarak düşünülen dört boyutlu bir evrene ait çekim teorisini veren Genel Görelilik (1916);
    3. Elektro-manyetizma ve yerçekimini aynı alanda birleştiren daha geniş kapsamlı teori denemeleri.

    ilk iki teorinin geçerliliği atom fiziği ve astronomi alanında yapılan deneylerle çok başarılı bir biçimde sınanmıştır; çağdaş fiziğin temel taşları arasında yer alırlar. Einstein atom ile ilgili olarak: "Ben atomu iyi bir şey için keşfettim,ama insanlar atomla birbirlerini öldürüyorlar." demiştir. Ayrıca birçok kişinin ilgisini çeken "Neden Sosyalizm?" adlı yazısı Monthly Review adlı aylık dergisinin, ilk sayısının, ilk yazısıdır.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 15.
    0
    geldim aşkmmmmmmmmmmmmmmmm
    ···
  10. 14.
    0
    Single-sideband modulation (SSB) is a refinement of amplitude modulation that more efficiently uses electrical power and bandwidth. It is closely related to vestigial sideband modulation (VSB) (see below).

    Amplitude modulation produces a modulated output signal that has twice the bandwidth of the original baseband signal. Single-sideband modulation avoids this bandwidth doubling, and the power wasted on a carrier, at the cost of somewhat increased device complexity.

    The first U.S. patent[1] for SSB modulation was applied for on December 1, 1915 by John Renshaw Carson. The U.S. Navy experimented with SSB over its radio circuits before World War I.[2][3] SSB first entered commercial service in January 7, 1927 on the longwave transatlantic public radiotelephone circuit between New York and London. The high power SSB transmitters were located at Rocky Point, New York and Rugby, England. The receivers were in very quiet locations in Houlton, Maine and Cupar Scotland.[4]

    SSB was also used over long distance telephone lines, as part of a technique known as frequency-division multiplexing (FDM). FDM was pioneered by telephone companies in the 1930s. This enabled many voice channels to be sent down a single physical circuit, for example in L-carrier. SSB allowed channels to be spaced (usually) just 4,000 Hz apart, while offering a speech bandwidth of nominally 300–3,400 Hz.

    Amateur radio operators began serious experimentation with SSB after World War II. The Strategic Air Command established SSB as the radio standard for its aircraft in 1957.[5] It has become a de facto standard for long-distance voice radio transmissions since then.

    SSB and VSB can also be regarded mathematically as special cases of analog quadrature amplitude modulation.

    Single-sideband modulation (SSB) is a refinement of amplitude modulation that more efficiently uses electrical power and bandwidth. It is closely related to vestigial sideband modulation (VSB) (see below).

    Amplitude modulation produces a modulated output signal that has twice the bandwidth of the original baseband signal. Single-sideband modulation avoids this bandwidth doubling, and the power wasted on a carrier, at the cost of somewhat increased device complexity.

    The first U.S. patent[1] for SSB modulation was applied for on December 1, 1915 by John Renshaw Carson. The U.S. Navy experimented with SSB over its radio circuits before World War I.[2][3] SSB first entered commercial service in January 7, 1927 on the longwave transatlantic public radiotelephone circuit between New York and London. The high power SSB transmitters were located at Rocky Point, New York and Rugby, England. The receivers were in very quiet locations in Houlton, Maine and Cupar Scotland.[4]

    SSB was also used over long distance telephone lines, as part of a technique known as frequency-division multiplexing (FDM). FDM was pioneered by telephone companies in the 1930s. This enabled many voice channels to be sent down a single physical circuit, for example in L-carrier. SSB allowed channels to be spaced (usually) just 4,000 Hz apart, while offering a speech bandwidth of nominally 300–3,400 Hz.

    Amateur radio operators began serious experimentation with SSB after World War II. The Strategic Air Command established SSB as the radio standard for its aircraft in 1957.[5] It has become a de facto standard for long-distance voice radio transmissions since then.

    SSB and VSB can also be regarded mathematically as special cases of analog quadrature amplitude modulation.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 13.
    0
    Single-sideband modulation (SSB) is a refinement of amplitude modulation that more efficiently uses electrical power and bandwidth. It is closely related to vestigial sideband modulation (VSB) (see below).

    Amplitude modulation produces a modulated output signal that has twice the bandwidth of the original baseband signal. Single-sideband modulation avoids this bandwidth doubling, and the power wasted on a carrier, at the cost of somewhat increased device complexity.

    The first U.S. patent[1] for SSB modulation was applied for on December 1, 1915 by John Renshaw Carson. The U.S. Navy experimented with SSB over its radio circuits before World War I.[2][3] SSB first entered commercial service in January 7, 1927 on the longwave transatlantic public radiotelephone circuit between New York and London. The high power SSB transmitters were located at Rocky Point, New York and Rugby, England. The receivers were in very quiet locations in Houlton, Maine and Cupar Scotland.[4]

    SSB was also used over long distance telephone lines, as part of a technique known as frequency-division multiplexing (FDM). FDM was pioneered by telephone companies in the 1930s. This enabled many voice channels to be sent down a single physical circuit, for example in L-carrier. SSB allowed channels to be spaced (usually) just 4,000 Hz apart, while offering a speech bandwidth of nominally 300–3,400 Hz.

    Amateur radio operators began serious experimentation with SSB after World War II. The Strategic Air Command established SSB as the radio standard for its aircraft in 1957.[5] It has become a de facto standard for long-distance voice radio transmissions since then.

    SSB and VSB can also be regarded mathematically as special cases of analog quadrature amplitude modulation.
    ···
  12. 12.
    0
    seviyeli seviyeli giberuk
    kuantum mekaniği
    vikipedi, özgür angiblopediğı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. en yalın halde klagib mekanik evreni bir "süreklilik" olarak modelliyordu. 1900 yılında max planck enerji'nin, 1905 yılında ise albert einstein ışığın paketçiklerden oluştuğunu, yani süreksizlik gösterdiğini, bazı deneyleri açıklamak için bir varsayım olarak kullanmak zorunda kaldılar. elbette
    enteresan bir şekilde, 1925-1926 yılları arasında werner heisenberg, max born, wolfgang pauli ve pascual jordan, matriks mekanigi ile kuantum mekaniğinin formal tanımını yaptılar. ama formalizmlerinde dalga mekaniğine yer vermediler. benimsedikleri felsefe ise, tamamen pozitivist idi. yani sedece deneysel olarak gözlenebilen değerleri gözönüne alan bir yaklaşım kullandılar.

    1926 yılında erwin schrödinger bir dizi denklemle dalga mekaniğini yeniden canlandırdı.

    sonunda kendi dalga mekaniğinden heisenberg'in matriks mekaniğini de türetip iki formalizmin matematiksel olarak denk olduğunu da gösterdi. son makalelerinden birinde schrodinger, relativistik bir dalga denklemi de sunar.

    dirac'a göre tarih biraz daha farklı işlemiştir. ona göre, schrodinger önce relativistik dalga denklemini geliştirdi, sonra bunu kullanarak hidrojenin spektrumunu hesapladı ve deneylere uymadığını gördü. ancak bu denklemin, düşük hızlarda geçerli olan versiyonu aslında çalışıyordu!

    daha sonra relativistik dalga denklemini yayınladığında ise, bu oskar klein ve walter gordon tarafından yayınlanmıştı ve hâlâ klein-gordon denklemi olarak anılır.

    bu noktadan sonra dirac; teoriye çeki düzen vermiş, özel görelilikle uyumlu hale getirmiş ve bazı deneylerin sonuçlarını teorik olarak üretmiştir. örneğin pozitron'un varlığının tahmini... 1930'lara gelindiğinde ergenlikten çıkmış bir teori halini almıştır kuantum teorisi. daha sonra 1940'larda sin-itiro tomonaga, julian schwinger ve richard p. feynman, kuantum elektrodinamiği konusunda önemli çalışmalara imza atmış, 1950'li ve 60'lı yıllar kuantum renk dinamiğinin gelişimine tanık olmuştur.
    klagib mekanik, kuantum mekaniği ve kuantum mekaniği'nin matematiği [değiştir]

    klagib mekanik, nesnelerin konum ve momentumları bilgilerini kullanarak, çeşitli kuvvet alanları altında nasıl hareket etmeleri gerektiğini bulmaya çalışır. kökleri çok eskiye dayansa da başlangıcının newton'un principia'sı olduğunu kabul etmek yanlış olmaz. daha sonra euler, lagrange, jacobi, hamilton, poisson, maxwell, boltzman (istatiksel mekanik ve klagib elektromanyetik teoriyi de klagib mekaniğe katıyorum) gibi birçok ad tarafıdan çok çeşitli bakış açıları geliştirilmiş ve birçok alanda başarılı bir şekilde uygulanmıştır. klagib mekaniğin tamamlanmasının einstein'ın görelilik kuramları ile gerçekleştiğini söylemek yanlış olur. klagib mekanik çok başarılı olmasına karşın, 1800'lü yılların sonlarına doğru, siyah cisim ışıması, tayf çizgileri, fotoelelektrik etki gibi bir takım olayları açıklama da yetersiz kalmıştır. açıklamaların yanlışlığı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. klagib mekanikteki sorunun ne olduğunu anlatmak aşırı teknik kaçacaktır, ancak en yalın halde klagib mekanik evreni sürekli olarak modelliyordu. bu modelleme yanlıştı çünkü üç konum ve üç momentumla tanımlanan parçacıklar, sonsuz sayıda paramtreyle tanımlanmanan alanlarla bir aradaydılar. eş dağılım("equipartition theorem") kuramınca sistemin enerjisinin denge durumunda sistem bileşenlerine eş biçimde dağılması gerekir. alanlar sonsuz bileşene sahip olduğundan bütün enerji alanlara kalır. (daha teknik daha doğru ifade, sistemin bütün özgürlük derecelerine eş olarak dağılır, alanlar sonsuz özgürülük derecesine sahip olduğu için bütün enerji alanlara akar.) elbette boyle birsey gozlenmez.

    kuantum kuramı ise olayı bambaşka bir şekilde ele alır. parçacıklar artık doğrudan 3 konum ve 3 momentumla tanımlanmak yerine bir "dalga fonksiyonu" ile tanımlanırlar. bu dalga fonksiyonu parçacığın bütün bilgisini içinde barındırır ve dalga fonksiyonuna uygun "sorular" sorularak gerekli bilgi alınır. örneğin konum bilgisi için dalga fonksiyonuna "parçacık nerede?" sorusunu sorarsınız, o ise size parçacığın soruyu sorduğunuz anda nerede olabileceğini söyler. buradaki kritik nokta olabilirliktir. bu, dalga fonksiyonunun bir de olasilik fonksiyonu olarak anilmasina neden olmaktadir. daha sonra, bu olasiliksal durumu bilincli olup olmama durumuna baglayan kopenhag yorumu ortaya atilmistir. matematik altyapısı yetersiz olanlar denklemleri görmezden gelebilirler. matematiksel olarak olayı şöyle tanımlayabiliriz;

    ψ(x,t) parçacığı tanımlayan dalga fonksiyonumuz olsun,
    langle x rangle =int psi^*(x,t)xpsi(x,t)dx
    integrali bize x'in beklenen değerini verir. yukarıda bahsedilen soru sorma işlemi tam olarak böyle yapılır. benzer şekilde momentumun beklenen değeri için;
    langle p rangle =int psi^*(x,t)frac{hbar}{i}frac{d}{dx}psi(x,t)dx
    şeklinde soruyu sorarız. ψ * (x,t) dalga fonksiyonumuzun karmaşık eşleniğidir. karmaşık eşlenik ve dalga fonksiyonu arasında kalan ifadeler gözlemlenebilirlerimizin, yani konum ve momentumun, konum uzayındaki operatörleridir. operatörler sorunun ta kendisidir.

    konum ve momentum dışında daha birçok gözlemlenebilir ile işlem yapılabilir. ancak konum ve momentum operatörleri kullanılarak diğer birçok operatörü elde etmek mümkündür. işin ilginç yanı bu operatörle elde etmek için klagib formüller kullanılır. örneğin kinetik enerji klagib mekanikte;
    t=frac{p^2}{2m}
    şeklinde tanımlanırken kuantum fiziğinde kinetik enerji operatörü yine aynı ifadeyle yazılır. tek fark "p" artık bir sayı değil bir operatördür. bu bize ehrenfest teorimince sağlanır ve bütün operatörleri klagib yasaları kullanarak türetebiliriz. bu noktada "peki, dalga fonksiyonu nedir?" sorusuna dönmeliyiz. dalga fonksiyonu bize schrödinger denklemi tarafından verilen, bir bakıma parçacığın kimlik kartıdır.bir boyutta schrödinger denklemi;
    ihbar frac{d}{dt}psi=-frac{hbar^2}{2m}frac{d^2}{dx^2}psi+v(x,t)psi
    şeklinde yazılabilir. ifade bir bakıma enerji denklemidir ve bahsi geçen "kimlik" kartını sistemin enerjisine göre verir. (burada kimlikten kasıt, parçacığın elektron mu yoksa nötron mu olduğu değil, momentumu, konumu, kinetik enerjisi gibi gözlemlenebilirleridir.) bu "masum" denklem çözüldüğünde parçacığımızın dalga fonksiyonunu elde etmiş oluruz. en basit atom olan hidrojen atomunun zamandan bağımsız analitik olarak çözülmesi bile gerçekten büyük bir meseledir, neyse ki belli formalizmlerle, daha karmaşik sistemleri yaklaşımlar yaparak çözmek mümkün oluyor.

    kuantum mekaniği temelinde bir olasılık teorisidir. dalga fonksiyonu içinde sistemin bütün olası durumlarını barındırır. siz soruyu sorduğunuzda size en olası cevabı verir, ancak soru sorma işlemi dalga fonksiyonunu "dağıtır" ve siz bir daha sorduğunuz zaman artık başka bir cevap alırsınız. bunun yanı sıra kuantum mekaniği yapısı ötürü belirsizlikler barındırır. bu belirsizlikler bazı gözlemlenebiliri ne kadar iyi bilirseniz diğer bazıları hakkında o kadar az şey bileceğinizi söyler. örneğin konum ve momentum böyle bir çift oluşturur. birini ne kadar iyi bilirseniz diğeri hakkında o kadar az bilginiz olur. bu heisenberg belirsizlik ilkesi olarak bilinir. konum ve momentum için heisenberg belirsizlik ilkesi şöyle gösterilir;
    sigma_xsigma_pgeqslant frac{hbar}{2}
    bu ifade de σx ve σp ile verilenler sırasıylayla konum ve momentumdaki belirsizliklerdir.

    yukarıda ele alınan kuantum mekaniği, öklidyen bir uzayda çalışılmış kuantum mekaniğidir, diğer bir deyişle göreceli değildir. einstein'ın özel görelilik kurdıbına uyan bir kuantum mekaniği türetmek mümkündür. hatta ilk bakışta kolay bir uğraştır. kuantum fikrine ve özel göreliliğe biraz aşina olan biri bile çözüme kolayca ulaşır. yukarıda değinilen schrödinger denklemini daha sade bir formda şöyle ele alabiliriz;
    ihbar frac{partial}{partial t} psi = hpsi
    burada h olarak verilen hamiltonian operatörüdür. (korkmayın, toplam enerji olarak düşünebilirsiniz.) relativistik olmayan serbest parçacık (potansiyel enerji sıfır) için hamiltonian;
    h=frac{p^2}{2m}
    olarak verilir. relativisitk serbest parçacık içinse hamiltonian;
    h=sqrt{m^2c^4+p^2c^2}
    şeklinde yazılabilir. ifade pek yabancı değil, değil mi? hayır, olaya klagib mekanik açısından bakarsanız, parçacığın durduğunu kabul edersek, momentum sıfır olacak ve ünlü e = mc2 'yi elde etmiş olacaksınız. şimdi relativistik hamiltonianla schrödinger denklemini yeniden yazalım;
    sqrt{(-ihbarmathbf{nabla})^2 c^2 + m^2 c^4} psi= i hbar frac{partial}{partial t}psi. karesini alırsak

    mathbf{nabla}^2psi-frac{1}{c^2}frac{partial^2}{partial t^2}psi = frac{m^2c^2}{hbar^2}psi

    elde ederiz. bu denklem klein-gordon denklemi olarak bilinir. ancak denklem bir takım teknik nedenden ötürü sorunludur. daha geçerli relativistik çözüm dirac tarafından keşfedilmiştir ve kendi adıyla anılan denklemle verilir. ultramikroskobik boyutlarda (planck uzunluğu)uzayın küçük dalga boylarında bir kaos olduğu düşünülür. evrenin milyarda birinin milyarda birinin milyonda biri boyutlarda gözleyecek olursunuz evren bir kaos olarak görünür.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 11.
    0
    başlığın anasını gibtiniz lan
    ···
  14. 10.
    0
    @1 evrim terk
    ···
  15. 9.
    0
    ananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amıananızın amı
    Tümünü Göster
    ···
  16. 8.
    0
    @8 günün en iyi paylaşımı
    ···
  17. 7.
    0
    geldim aşkım
    http://www.incicaps.com/images/suzan-1283390929.jpg
    ···
  18. 6.
    0
    seviyeli seviyeli giberuk
    Kuantum mekaniği
    Vikipedi, özgür angiblopediğı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. En yalın halde klagib mekanik evreni bir "süreklilik" olarak modelliyordu. 1900 yılında Max Planck enerji'nin, 1905 yılında ise Albert Einstein ışığın paketçiklerden oluştuğunu, yani süreksizlik gösterdiğini, bazı deneyleri açıklamak için bir varsayım olarak kullanmak zorunda kaldılar. Elbette
    Enteresan bir şekilde, 1925-1926 yılları arasında Werner Heisenberg, Max Born, Wolfgang Pauli ve Pascual Jordan, matriks mekanigi ile kuantum mekaniğinin formal tanımını yaptılar. Ama formalizmlerinde dalga mekaniğine yer vermediler. Benimsedikleri felsefe ise, tamamen pozitivist idi. Yani sedece deneysel olarak gözlenebilen değerleri gözönüne alan bir yaklaşım kullandılar.

    1926 yılında Erwin Schrödinger bir dizi denklemle dalga mekaniğini yeniden canlandırdı.

    Sonunda kendi dalga mekaniğinden Heisenberg'in matriks mekaniğini de türetip iki formalizmin matematiksel olarak denk olduğunu da gösterdi. Son makalelerinden birinde Schrodinger, relativistik bir dalga denklemi de sunar.

    Dirac'a göre tarih biraz daha farklı işlemiştir. Ona göre, Schrodinger önce relativistik dalga denklemini geliştirdi, sonra bunu kullanarak hidrojenin spektrumunu hesapladı ve deneylere uymadığını gördü. Ancak bu denklemin, düşük hızlarda geçerli olan versiyonu aslında çalışıyordu!

    Daha sonra relativistik dalga denklemini yayınladığında ise, bu Oskar Klein ve Walter Gordon tarafından yayınlanmıştı ve hâlâ Klein-Gordon denklemi olarak anılır.

    Bu noktadan sonra Dirac; teoriye çeki düzen vermiş, özel görelilikle uyumlu hale getirmiş ve bazı deneylerin sonuçlarını teorik olarak üretmiştir. Örneğin pozitron'un varlığının tahmini... 1930'lara gelindiğinde ergenlikten çıkmış bir teori halini almıştır kuantum teorisi. Daha sonra 1940'larda Sin-Itiro Tomonaga, Julian Schwinger ve Richard P. Feynman, Kuantum elektrodinamiği konusunda önemli çalışmalara imza atmış, 1950'li ve 60'lı yıllar Kuantum renk dinamiğinin gelişimine tanık olmuştur.
    Klagib mekanik, kuantum mekaniği ve kuantum mekaniği'nin matematiği [değiştir]

    Klagib mekanik, nesnelerin konum ve momentumları bilgilerini kullanarak, çeşitli kuvvet alanları altında nasıl hareket etmeleri gerektiğini bulmaya çalışır. Kökleri çok eskiye dayansa da başlangıcının Newton'un Principia'sı olduğunu kabul etmek yanlış olmaz. Daha sonra Euler, Lagrange, Jacobi, Hamilton, Poisson, Maxwell, Boltzman (istatiksel mekanik ve klagib elektromanyetik teoriyi de klagib mekaniğe katıyorum) gibi birçok ad tarafıdan çok çeşitli bakış açıları geliştirilmiş ve birçok alanda başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Klagib mekaniğin tamamlanmasının Einstein'ın görelilik kuramları ile gerçekleştiğini söylemek yanlış olur. Klagib mekanik çok başarılı olmasına karşın, 1800'lü yılların sonlarına doğru, siyah cisim ışıması, tayf çizgileri, fotoelelektrik etki gibi bir takım olayları açıklama da yetersiz kalmıştır. Açıklamaların yanlışlığı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. Klagib mekanikteki sorunun ne olduğunu anlatmak aşırı teknik kaçacaktır, ancak en yalın halde klagib mekanik evreni sürekli olarak modelliyordu. Bu modelleme yanlıştı çünkü üç konum ve üç momentumla tanımlanan parçacıklar, sonsuz sayıda paramtreyle tanımlanmanan alanlarla bir aradaydılar. Eş dağılım("equipartition theorem") kuramınca sistemin enerjisinin denge durumunda sistem bileşenlerine eş biçimde dağılması gerekir. Alanlar sonsuz bileşene sahip olduğundan bütün enerji alanlara kalır. (Daha teknik daha doğru ifade, sistemin bütün özgürlük derecelerine eş olarak dağılır, alanlar sonsuz özgürülük derecesine sahip olduğu için bütün enerji alanlara akar.) Elbette boyle birsey gozlenmez.

    Kuantum kuramı ise olayı bambaşka bir şekilde ele alır. Parçacıklar artık doğrudan 3 konum ve 3 momentumla tanımlanmak yerine bir "dalga fonksiyonu" ile tanımlanırlar. Bu dalga fonksiyonu parçacığın bütün bilgisini içinde barındırır ve dalga fonksiyonuna uygun "sorular" sorularak gerekli bilgi alınır. Örneğin konum bilgisi için dalga fonksiyonuna "parçacık nerede?" sorusunu sorarsınız, o ise size parçacığın soruyu sorduğunuz anda nerede olabileceğini söyler. Buradaki kritik nokta olabilirliktir. Bu, dalga fonksiyonunun bir de olasilik fonksiyonu olarak anilmasina neden olmaktadir. Daha sonra, bu olasiliksal durumu bilincli olup olmama durumuna baglayan Kopenhag Yorumu ortaya atilmistir. Matematik altyapısı yetersiz olanlar denklemleri görmezden gelebilirler. Matematiksel olarak olayı şöyle tanımlayabiliriz;

    Ψ(x,t) parçacığı tanımlayan dalga fonksiyonumuz olsun,
    langle x rangle =int Psi^*(x,t)xPsi(x,t)dx
    integrali bize x'in beklenen değerini verir. Yukarıda bahsedilen soru sorma işlemi tam olarak böyle yapılır. Benzer şekilde momentumun beklenen değeri için;
    langle p rangle =int Psi^*(x,t)frac{hbar}{i}frac{d}{dx}Psi(x,t)dx
    şeklinde soruyu sorarız. Ψ * (x,t) dalga fonksiyonumuzun karmaşık eşleniğidir. Karmaşık eşlenik ve dalga fonksiyonu arasında kalan ifadeler gözlemlenebilirlerimizin, yani konum ve momentumun, konum uzayındaki operatörleridir. Operatörler sorunun ta kendisidir.

    Konum ve momentum dışında daha birçok gözlemlenebilir ile işlem yapılabilir. Ancak konum ve momentum operatörleri kullanılarak diğer birçok operatörü elde etmek mümkündür. işin ilginç yanı bu operatörle elde etmek için klagib formüller kullanılır. Örneğin kinetik enerji klagib mekanikte;
    T=frac{p^2}{2m}
    şeklinde tanımlanırken kuantum fiziğinde kinetik enerji operatörü yine aynı ifadeyle yazılır. Tek fark "p" artık bir sayı değil bir operatördür. Bu bize Ehrenfest teorimince sağlanır ve bütün operatörleri klagib yasaları kullanarak türetebiliriz. Bu noktada "Peki, dalga fonksiyonu nedir?" sorusuna dönmeliyiz. Dalga fonksiyonu bize Schrödinger denklemi tarafından verilen, bir bakıma parçacığın kimlik kartıdır.Bir boyutta Schrödinger denklemi;
    ihbar frac{d}{dt}Psi=-frac{hbar^2}{2m}frac{d^2}{dx^2}Psi+V(x,t)Psi
    şeklinde yazılabilir. ifade bir bakıma enerji denklemidir ve bahsi geçen "kimlik" kartını sistemin enerjisine göre verir. (Burada kimlikten kasıt, parçacığın elektron mu yoksa nötron mu olduğu değil, momentumu, konumu, kinetik enerjisi gibi gözlemlenebilirleridir.) Bu "masum" denklem çözüldüğünde parçacığımızın dalga fonksiyonunu elde etmiş oluruz. En basit atom olan hidrojen atomunun zamandan bağımsız analitik olarak çözülmesi bile gerçekten büyük bir meseledir, neyse ki belli formalizmlerle, daha karmaşik sistemleri yaklaşımlar yaparak çözmek mümkün oluyor.

    Kuantum mekaniği temelinde bir olasılık teorisidir. Dalga fonksiyonu içinde sistemin bütün olası durumlarını barındırır. Siz soruyu sorduğunuzda size en olası cevabı verir, ancak soru sorma işlemi dalga fonksiyonunu "dağıtır" ve siz bir daha sorduğunuz zaman artık başka bir cevap alırsınız. Bunun yanı sıra kuantum mekaniği yapısı ötürü belirsizlikler barındırır. Bu belirsizlikler bazı gözlemlenebiliri ne kadar iyi bilirseniz diğer bazıları hakkında o kadar az şey bileceğinizi söyler. Örneğin konum ve momentum böyle bir çift oluşturur. Birini ne kadar iyi bilirseniz diğeri hakkında o kadar az bilginiz olur. Bu Heisenberg belirsizlik ilkesi olarak bilinir. Konum ve momentum için Heisenberg belirsizlik ilkesi şöyle gösterilir;
    sigma_xsigma_pgeqslant frac{hbar}{2}
    Bu ifade de σx ve σp ile verilenler sırasıylayla konum ve momentumdaki belirsizliklerdir.

    Yukarıda ele alınan kuantum mekaniği, öklidyen bir uzayda çalışılmış kuantum mekaniğidir, diğer bir deyişle göreceli değildir. Einstein'ın özel görelilik kurdıbına uyan bir kuantum mekaniği türetmek mümkündür. Hatta ilk bakışta kolay bir uğraştır. Kuantum fikrine ve özel göreliliğe biraz aşina olan biri bile çözüme kolayca ulaşır. Yukarıda değinilen Schrödinger denklemini daha sade bir formda şöyle ele alabiliriz;
    ihbar frac{partial}{partial t} Psi = HPsi
    Burada H olarak verilen Hamiltonian operatörüdür. (Korkmayın, toplam enerji olarak düşünebilirsiniz.) Relativistik olmayan serbest parçacık (potansiyel enerji sıfır) için Hamiltonian;
    H=frac{p^2}{2m}
    olarak verilir. Relativisitk serbest parçacık içinse Hamiltonian;
    H=sqrt{m^2c^4+p^2c^2}
    şeklinde yazılabilir. ifade pek yabancı değil, değil mi? Hayır, olaya klagib mekanik açısından bakarsanız, parçacığın durduğunu kabul edersek, momentum sıfır olacak ve ünlü E = mc2 'yi elde etmiş olacaksınız. Şimdi relativistik Hamiltonianla Schrödinger denklemini yeniden yazalım;
    sqrt{(-ihbarmathbf{nabla})^2 c^2 + m^2 c^4} psi= i hbar frac{partial}{partial t}psi. Karesini alırsak

    mathbf{nabla}^2psi-frac{1}{c^2}frac{partial^2}{partial t^2}psi = frac{m^2c^2}{hbar^2}psi

    elde ederiz. Bu denklem Klein-Gordon denklemi olarak bilinir. Ancak denklem bir takım teknik nedenden ötürü sorunludur. Daha geçerli relativistik çözüm Dirac tarafından keşfedilmiştir ve kendi adıyla anılan denklemle verilir. Ultramikroskobik boyutlarda (Planck Uzunluğu)uzayın küçük dalga boylarında bir kaos olduğu düşünülür. Evrenin milyarda birinin milyarda birinin milyonda biri boyutlarda gözleyecek olursunuz Evren bir kaos olarak görünür.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 5.
    0
    Evrim
    Vikipedi, özgür angiblopedi
    Git ve: kullan, ara

    Başlığın diğer anlamları için Evrim (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.

    >650 milyon yıl öncesinden günümüze evrim çizelgesi

    Biyolojide evrim, canlı türlerinin nesilden nesile kalıtsal değişime uğrayarak ilk halinden farklı özellikler kazanmasıdır. Evrim, modern biyolojinin temel taşıdır.[1] Bu teoriye göre hayvanlar, bitkiler ve Dünya'daki diğer tüm canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır ve ayırdedilebilir farklılıklar, başarılı nesillerde meydana gelmiş genetik değişikliklerin bir sonucudur.[1]

    Evrim, bir canlı popülasyonunun genetik kompozisyonunun zamanla değişmesi anldıbına gelir. Genlerdeki mutasyonlar, göçler veya çeşitli türler arasında yatay gen aktarımları sonucu türün bireylerinde yeni veya değişmiş özelliklerin ortaya çıkması, evrim sürecini yürüten temel etmendir. Evrim, bu yollarla oluşan değişimlerin popülasyon genelinde daha sık veya daha nadir hale gelmesiyle işler.

    Dünya'daki canlı türlerinden henüz sadece 2 milyondan biraz fazlası tanımlanabilmiş ve sınıflanabilmiştir. Bazı tahminlere göre henüz tanımlanmamış 10 ila 30 milyon canlı türü vardır. Bir milimetrenin binde birinden kısa bakterilerden tutun, yerden yüksekliği 100 metreyi, ağırlığı binlerce tonu bulan sequoia servi ağaçlarına kadar dünyadaki canlı türleri, cüsse, biçim ve yaşayış biçimi açısından çok büyük farklılıklar gösterirler. Sıcak su kaynaklarında kaynama sıcaklığına yakın derecelerde yaşayan bakteriler olduğu gibi, Antarktika'daki buzullarda ya da tuz göllerinde -23 °C'ye varan sıcaklıklarda yaşayan algler ve mantarlar vardır. Aynı şekilde karanlık okyanus tabanlarındaki hidrotermal çatlakların kenarlarında yaşayan devasa boru kurtçukları olduğu gibi, Everest Dağı'nın yamaçlarında, 6 bin metre yükseklikte yaşayan hezaren çiçekleri ve örümcekler vardır.[1]

    Dünyadaki bu neredeyse sınırsız sayıdaki yaşam biçimi, evrimsel sürecin bir sonucudur. Tüm canlılar, ortak atalardan geldikleri için akrabadırlar. insan ve diğer tüm memeliler, yaklaşık 150 milyon yıl önce yaşamış sivrifaremsi bir canlıdan evrimleşmişlerdir. Memeliler, kuşlar, sürüngenler, iki yaşamlılar ve balıkların ortak atası 600 myö yaşamış su solucanlarıdır. Tüm hayvanlar ve bitkiler, yaklaşık 3 milyar yıl önce yaşamış bakterimsi mikroorganizmalardan türemişlerdir.[1] Biyolojik evrim, canlı nesillerinin ortak atadan değişerek türeme (ing: descent with modification) sürecidir.[2] Yeni nesiller, eski nesillere göre farklılıklar taşırlar ve ortak atadan uzaklaştıkça çeşitlilik artar.
    Konu başlıkları

    * 1 Tarihçe
    o 1.1 Charles Darwin
    o 1.2 "Türlerin Kökeni" eseri
    * 2 Evrimi oluşturan süreçler
    o 2.1 Doğal seçilim
    o 2.2 Genetik sürüklenme
    o 2.3 Yapay seçilim
    o 2.4 Birlikte evrim
    * 3 Hayatın kökeni
    * 4 Evrim Kuramı'nın bilimsel statüsü
    o 4.1 Steve Projesi
    * 5 Halkın evrime bakışı
    * 6 Ayrıca bakınız
    * 7 Kaynakça
    o 7.1 Dipnotlar
    * 8 Dış bağlantılar
    o 8.1 Videolar
    o 8.2 Basından ilgili haberler
    * 9 Kitaplar

    [değiştir] Tarihçe
    Genomlara göre hayat ağacı

    insanlık tarihi boyunca değişik kültürler, insanın, diğer canlıların ve evreninin kökenini çeşitli şekillerde açıklamaya çalışmış bu çaba da pek çok farklı yaratılış mitine yol açmıştır. Yahudilik, Hıristiyanlık ve islam'da canlıların ortaya çıkışı bir yaratıcının tüm evreni yoktan (Latince: ex nihilo) var etmesiyle açıklanır.

    ilk Hristiyan din adamlarından Nenizili Gregor ve Augustinus, tüm canlıların tanrı tarafından yaratılmadığını, bir kısmının sonradan tanrının yaratıklarından gelişerek oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddianın motivi biyolojik değil dinidir. Bu din adamları, tüm canlı türlerinin, Tufan esnasında Nuh'un gemisine sığamayacağını, bu nedenle bir kısmının sonradan ortaya çıkmış olması gerektiğini düşünüyorlardı.[1]

    Antik Yunan filozofları, kendi yaratılış mitlerini oluşturmuşlardır. Anaksimandros, hayvanların şekil değiştirebildiklerini ileri sürmüştür. Empedocles, hayvanların, önceki hayvanların organlarının birleşiminden oluştuklarını ileri sürmüştür.[1]

    Bir olgunun ortaya çıkışında bileşenlerin değişime uğramaları ile ilgili süreç tanımının felsefi açıdan "evrim" kelimesi ile belirginleşmesi çok eskiye dayanır. Darwin`in "Türlerin kökeni" adlı eserinde yer alan "Yaşam ağacı", canlı evriminin anlatımında kullandığı mitolojik bir simgedir ve pek çok inançta yer alır (ing. Tree of life [3], fr. Arbre de vie, alm. Lebensbaum, osm. Şeceri hayât, ibr. Etz hayim). Herhangi bir "sağlam ve doğru" biyolojik altyapısı olmasa da, Aristoteles'ten Konfüçyüs'e kadar birçok önemli isim evrim kavramı konusunda yazmıştır. Ayrıca, evrim konusunda ibn'i Haldun ve ibn-i Sina farklı teoriler sunmuşlardır.

    19. yüzyılda Lamarck, kazanılan karakterlerin kalıtımına dair bir hipotez öne sürmüş, fakat yaptığı deneyler bu hipotezin yanlış olduğunu göstermiştir. Aynı yüzyılda Charles Darwin, Galapagos Adaları'ndaki gözlemlerine dayanarak, evrimin mekanizmasını doğal seçilimle açıklamıştır.
    [değiştir] Charles Darwin

    Ana madde: Charles Darwin

    Evrimin mekanizmasınının anlaşılmasında ve açıklanmasında bugün geçerli olan bilimsel sentez, ingiliz doğa tarihçisi Charles Darwin tarafından 1859'da ortaya atılmış olan evrim kuramı üstüne kuruludur. Darwin, organizmaların evrim sonucu ortaya çıktığını ve organizmaların göz, kanat, böbrek gibi belirli bir amaca hizmet eden organlara sahip olmalarının yine evrimin bir sonucu olduğunu ileri sürdü. Bu iddiası temelde doğru olmakla birlikte ekgibti.[1]

    Darwin, kurdıbını doğal seçilim adını verdiği sürece dayandırıyordu. Ona göre türdeşlerine göre daha çok işe yarar özelliklere sahip olan canlılar (örneğin daha keskin görüşe sahip olanlar ya da daha hızlı koşanlar) hayatta kalma yarışında avantajlı duruma geçiyor, bu nedenle soyunu devam ettirme şansını artırıyordu.

    Darwin 1831-1836 yılları arasını, işi gereği, dünyanın farklı bölgelerine seyahat ederek geçirmişdi. Bu yıllarda aklında bir tür evrim kuramı şekillenmeye başladı. Farklı bölgelerde geçen 3 yıl sonunda, evrim teorisine en çok katkıda bulunacak yer olan Galapagos Adaları'na vardı. Bu adalardaki doğal yaşamı ve canlıları, Güney Amerika'dakiler (anakara) ile kıyasladı ve o dönem için şaşırtıcı bazı bağlantıları keşfetti.

    Darwin burada, "başarılı nesiller sonunda, yeni bir türün, halihazırdaki bir türden yavaşça farklılaşarak oluştuğu" kanısına vardı. Doğal seçilim adını verdiği bir işlem sonucunda bu değişimlerin ortaya çıktığına inanıyordu:

    Darwin'in bu teorisi 3 ana temel üzerine oturmuştur:

    * Bir canlı popülasyonunda çeşitli karakteristikler mevcuttur ve bu değişken karakteristikler popülasyondaki bireyler tarafından yeni doğanlara aktarılır.

    * Canlılar ölenlerin yerine geçecek sayıdan daha fazla yavrularlar.

    * Ortalamada popülasyon rakamları genelde sabit kalır, hiçbir popülasyon sonsuza kadar büyüme göstermez.

    [değiştir] "Türlerin Kökeni" eseri

    Ana madde: Türlerin Kökeni
    Tümünü Göster
    ···
  20. 4.
    0
    @1 http://www.youtube.com/wa...5wl-0&feature=related
    ···