-4
Evet beyler hikaye anlatıyorum ama özet şeklinde değil biraz detaylı olucak ama hikaye alıntı değil birebir yaşadığım gerçek hikayedir.
Talebe göre uzatıcam. Başlıyorum...
Nizamiyeye girmeden önce, vedalaşırken babamın vücudunun titrediğine şahit olduktan sonra dönüp bir daha arkama bakmamıştım. Öylece diğer askerlerle birlikte bende içeri girmiştim. Tam olarak nasıl bir yere girdiğimi neler olacağını bilmediğimden bir elimde(her türlü ihtimale karşı ekgibsiz hazırladığımız)büyük bavul bir elimde sülüs diğer askerler tarafından yönlendirilmeyi bekliyordum. Zaten etrafı ve kişileri tanımaya fırsat kalmadan o hengamenin içine kısa bir sürede beni de sokmuş oldular. Kimliğimi ve sülüsümü hızlı bir şekilde benden istediler ve görevli asker sülüsüme tabur ve bölüğümü gösteren bir kaşe vurdu ve sülüsle beraber askeriyenin içine girmiş bulundum. Hala tam olarak çoğu şeyin farkında değildim. içeri girmiştim ve geri dönüşü yoktu. Burası tatil ve seyahat amaçlı geldiğim bir tatil köyü değildi, otel değildi. Artık askerdim ve burada karşılaşacağım şeyler sivil hayatta karşılaştıklarımdan farklı olacaktı. ilk dikkatimi çeken, görevli askerlerin yaşının benimle yaşıt veya benden küçük olmalarıydı. Sivil hayatta bu görevleri 40 küsür yaşlarında memurların yapmasına alışkın olan beynim ilk olarak bu durumu tuhaf karşıladı. Sonra benim gibi yeni gelen askerlere verilen lokum ve kolonya ikramı güzel ve hoş bir karşılama şekli sayılırdı. Yabancı olduğum nizamiye de hep askerler yol gösterdi ve sonunda önünde futbol sahası büyüklüğünde Atatürk büssününde bulunduğu bir alanın tribün kısmına kadar geldim. Yaklaşık 2000 kişilik kapasitesi olan tribünün hemen hemen 1000 kişilik bölümünü benim gibi yeni acemi asker doldurmuştu. Bir çavuş asker ise tamamen para tuzağı olan Mehmetçik sigortası için diğer askerlere var gücüyle bağırıyordu ancak yeni askerler onu pek dinlemiyordu. Kendime boş bir yer bulup oturdum. Elimde sülüs ne yapacağımı bilmeden bekliyordum. Çoğu kişi (muhtemelen çok önceden buraya geldiklerinden) kaynaşmışlardı ve yalnızlığın en acı şeklini yaşamaya başlamıştım. Diğer kamuflaj giyen onbaşıları, çavuşları, üst devreleri gördükten sonra yavaş yavaş nereye geldiğimi anlamaya başlamıştım. Şimdiden sivil hayatı özlemiştim ve içimde kaçma isteği oluşmadı desem yalan olmaz. Buraya gelmeden önce çok fazla büyütmediğim 6 ay şimdi önümde çok uzun bir zaman gibi geliyordu. Sülüsümde ne yazdığına ilk o zaman bakmıştım. 1.tabur 5. Bölük yazıyordu. Tabur ve bölük yabancı olduğum iki kavramdı 1 ve 5 şimdilik sadece sayıydı ama sonraları bir rakamdan çok fazlası olacaktı.