arkadaşımın karısıyla yaşadığım ilişki

ne günlerdi ya. hazırsanız başlıyorum anlatmaya.

eşiminin bir arkadaşı grubu var büyüdüğü yerden, kızlı erkekli bir grup. bir yılbaşında davet ettiler bizi, gittik eğlenmeye. işte 7 erkek 6 da hatun var, hep evli çiftler, kimisi damat, kimisi gelin kontenjanından gelmiş, bi tane bekar erkek var sadece. bunlardan birisinin karısını da ilk defa orda görüyorum ben, ismi nilay. öğretmenmiş, esmer, antepli, balıketi, güzelcene bi kız. ortam güzel, içkiler gırla, arada tabu falan oynamaya başladık. tabu oynarken bu benim yanıma denk geldi koltukta, rakip takımlardaydık.

tabi yanyana oturunca birbirimizi kontrol ediyoruz, o anlatırken ben kontrol ediyorum, ben anlatırken o. baya da uzun sürdü oyun, güle eğlene oynarken biz tabi birbirimizi kontrol etmenin etkisiyle baya bi yakın durmaya başladık birbirimize. böyle ben anlatmaya çalışırken yandan kafasını sokuyor, nefesi boynuma falan geliyor, bir tuhaf oluyordum.
sonra o anlatırken ben giriyorum, bi de hafiften göğüs dekoltesi var, çaktırmadan ordan falan bakıyorum o kadar insan içinde, alkolün etkisi de var tabi. neyse, kızla epey bir şakalaştık falan, orda gibim kalktı benim.

o gece üçe doğru kalktık ordan, eve gidiyoruz. hanım sürüyor arabayı, ben çok içmişim. ama fark etmiş, çok kızmış bana. ne yapıyorsun sen dedi, içine düşecektin kızın dedi.
inkar falan ettim ama nafile. o gece eve gidince yataktan attı beni.
ertesi gün mecburen kahvaltı falan hazırlamak zorunda kaldım, içkinin etkisi ne yaptığımı hatırlamıyorum valla billa falan dedim. neyse, barıştı ama bi daha o ortama girmeyeceğiz dedi.

bir gün işten sonra bir yere uğramam gerekmişti, bi mağazaya girmiştim, bi baktım bu nilay da orda. ikinci görüşüm onu. gittim yanına hemen, meraba naber nasılsın falan. kocası da oralardaymış meğerse, muhabbet ettik azıcık, bizi mangala davet ettiler haftasonuna. pikniğe gideceğiz, şunlar bunlar da gelecek, siz de gelin dediler. dedim eşime bi sorayım.
eve gittim, dedim böyle böyle, mehmet'le karşılaştım dedim, bizi davet ettiler dedim. nilay da var mıydı dedi, vardı dedim. kızar gibi oldu ama gidelim dedi, başka arkadaşları da vardı, zaten onun eski arkadaşları. çok samimi olduğu kızlar var aralarında. gitmeye karar verdik.
haftasonu oldu, telefon trafiği falan, siz şunu alın, biz bunu alalım falan. bizim payımıza da sucuk düştü, bizim orada kaliteli sucuk yapan bir kasap vardı, iki kilo sucuk aldık, mangallık dilimlettik, soydurttuk, paket yaptırdık çıktık yola.

ben adanalı olduğum için default mangalın başına geçirdiler beni. halbuki daha önce yapmamıştım o işleri ama herhalde genetik, oturunca mangalın başına kırk yıllık kebapçı gibi oldum, bi artist artist yellemeler, bi etrafa talimat vermeler, biber pişti, gelin alın, domatesleri kabuklarını soyun, soğanları doğrayın falan. millet masada oturmuş muhabbet ediyor, rakılar açılmış, ben orda mangal başındayım.
nilay da antepli, et işinden de iyi anlarmış, bi diğer kızla birlikte o da benim yanımda kaldı mı? yine muhabbetler falan, eşim de uzaktan pis pis bize bakıyor, o yüzden çok samimi olmamaya özen gösteriyorum.

sonra bi güzel pişirdik etler, soslu kanatları, sucukları. lavaş arasına sardık, dürümlerimizi yaptık, rakımızla, ayranımızla içtik, yedik, güldük eğlendik.
sonra geldi yakar top oynamaya. ben pek sevmem öyle aktiviteleri, çocuk muyuz biz dıbına koyim, ama yok, illa yakar top oynanacak. yakar topu da basketbol topuyla oynayacağız, bagajda o varmış.
başladık oynamaya, biz ortadayız, kaçıyorum falan, bi tutayım dedim gelen topu, can alayım, ama tutamadım, gibime oturdu top, ben yattım yere kıvranıyorum. bir yandan aman bir şey oldu mu diyorlar, bir yandan kikirdiyor kızlar. hemen uzaklaştık, geçtim bir köşeye işedim.

@18 rambo hariç hepsini yaşadım oğlum, o da senaryosunu yazdığım filmin hikayesi, ilk siz duyun istedim. neyse, devam ediyorum, aldırmayın siz bu bine.
sonra o gün de öylece geçti gitti. eşim de trip yapmadı neyse ki. iki üç gün sonra işyerindeyken cebim çaldı, tanımadığım bir numara. açtım, buyrun dedim, merhaba ben nilay dedi. önce idrak edemedim hemen, bi suskunluk oldu, düşünüyorum, nilay kim dıbına koyim diye, aklıma gelmiyor kızın bana telefon edeceği. mehmet'in eşi nilay dedi.
pardon ya dedim, sesini alamadım dedim. naber, nasılsın falan fıstık derken bi maruzatı varmış, onu söyledi. araba fabrikasında çalışıyorum ben, bi araç alacakmış bi arkadaşı, aklına ben gelmişim falan filan. o an içimden geçen, kesin bahane, bu kız bana tutuldu diye düşünüyorum, bi kasıldım, bir artilendim orda.

ama harbiden de araba alacak bi arkadaşı varmış, üç gün sonra kendisi de telefon etti zaten, bekar bi kız kurusu, öğretmenmiş o da. indirim alabilir miyiz, şöyledir böyledir bi sürü beynimi gibti. normalde öyle talepleri sallarım ama bi an boş bulundum nilay'a karşı, uğraşmak zorunda kaldım işle. neyse küçük de olsa bir indirim yapabildim kadının aldığı arabaya, zaten çok satılan bi model değildi istediği, bayinin elinde kalmış, ayarladım, sattık.
onbeş tatilde nilayla bu yeni arabayla geziyorlarmış, beni aradılar, teşekkür etmek için bir öğlen yemeği ıslarmayalım size diye. olur dedim.

bunlar geldiler beni almaya, ikisi de bi giyinmişler, bi süslenmişler. ötekini gibtir et de nilay, taş olmuş. zaten balıketi, memeler de bıngıl bıngıl, bi dekolte bırakmış yine, mis olmuş, esmer güzeli.
gittik yemeğe, güzel bi lokantaya zütürdüler beni, muhabbet ediyoruz, baktım, nilay konuşurken doğrudan gözümün içine bakıyor, saçlarını falan karıştırıyor, başını bi tarafa yatırıyor, yerli yersiz gülüyor, tam flört işaretleri. ben de aynı şekilde karşılık veriyorum, biz ikimiz böyle bakışa gülüşe muhabbet ederken öteki karı kalkmış tuvalete gitmiş, haberimiz bile yok.
bir gün de ben size bir yemek ısmarlayayım dedim, mesela cuma günü gelin, bildiğim çok güzel bir yer var dedim, peki dediler.
cuma gününü iple çekiyordum.

nilay'ın kocası da seyire gitmişti, astsubay olur kendisi, gemide. arada sırada on onbeş günlük seyirleri oluyordu. neyse, cuma günü öğlene doğru mesaj çektim nilay'a, geliyorsunuz değil mi dedim. telefon etti hemen, dedi esin yok bu gün, başka zaman yapalım. dedim olsun, sen gel, nasılsa buralardasın. iyi madem dedi, geldi bu. ben şirketten bir araba aldım, aldım bunu, doğruuu romantik bir restorana.

ondan sonra sık sık mesajlaşmaya, mailleşmeye falan başladık nilay'la. kafalarımız da uyuşuyordu, sonra bunun kocası seyirden gelince mesajlaşmalar kesildi, arada sırada mailler kaldı. okullar açıldı falan derken bir süre biz uzaklaştık birbirimizden.
biraz ara vermem lazım arkadaşlar.

geldim beyler.

sonra yine arkadaş ortamında gördüm nilay'ı bi daha. birisinin doğum günü partisini verdiler. zaten seviyorlar bu tip şeyleri, bi bahane çıksın da toplanalım, içelim, sarhoş olalım, dıbına koduğumun alkolikleri. gemiye bile içki sokuyormuş muallakler.
gördüm nilay'ı ama yine yanımda başta eşim ve diğer elemanlar olduğu için öyle yakınlaştığımızı gizledik. ilerleyen saatlerde ben bi balkona çıktım sigaraya, bi dakka falan sonra bu da geldi, birlikte sigara içiyoruz balkonda, orda komplimanlara giriştim buna, biraz kilo vermiş, saçını falan yaptırmış, dedim çok güzel olmuş böyle, saçın da çok yakışmış falan.

harbiden de biraz kilo verince daha bi güzelleşmişti. dedim seyire falan gitmiyor mu bu aralar mehmet? o anda öyle ağzımdan düşünmeden çıkıverdi ama baya imalı bi soru olmuştu bu. bir an duraksadı zaten. arkasında hadi kocanı gönder de yine yemeğe falan çıkalım iması yatıyordu, aslında niyetim o değildi ama öyle anlaşıldı tabi.
bir an duraladı, hınzır hınzır gülümsedi, yok dedi bu aralar, gidince ararım seni dedi, sigarasını attı, içeri geçti. heyecenlandım bu cevabı duyunca.

sonra yine mailleşmeler, ama mail deyip geçmeyin, baya ciddi mailler yazışıyoruz, siyaset, müzik, film, felsefe falan. bir mail hazırlayana kadar göbeğim çatlıyor kıza entellektüel görünecem diye.
tabi bu maillerden ne benim eşimin haberi var ne de onun eşinin. kötü bir şey yapmıyoruz belki ama yine de saklama ihtiyacı duyuyoruz nedense.

yine kocasının seyire gideceği falan belli oldu, bu sefer uzun bir seyirmiş, marmaris'e mi ne gidiyorlarmış. kocası seyire gittikten iki hafta sonra da okullar kapanıyor. gerçi okullar kapandıktan sonra bir süre daha işleri oluyormuş sanırım ama rahat yani kız. tam aklımdan geçtiği gibi bir yine uygun bir zaman bulup yemeğe çıktık.

o hafta baya bi abarttık biz yemek işini, hatta bi gün işten bi bahaneyle çıktım, bowling falan oynamaya gittik. ama ne bowling. yok efendim bowlingde çok iyiymiş, 150 puandan aşağı yapmazmış falan atıp tutuyordu. maillerde oluyor bu konuşma. dedim iddiaya girelim, tamam dedi, nesine dedi. bir öpücüğüne yazdım, send'e basmadan önce baya bi düşündüm ama, lan yollasam mı, yollamasam mı. sonra inceldiği yerden kopsun dıbına koyim dedim, bastım yollaya. ondan sonra pişman oldum, lan geri al, outlook, maili geri çağır falan derken, bi baktım mail geri alınamadı mesajı geldi. ondan sonra sırtımdan soğuk terler boşalarak beklemeye başladım. tamam, flört halinde gibiyiz, adı konulmamış bir şeyler var ama yazdığım mail ya bir adım ileriye taşıyacaktı bizi ya da bir daha kızın yüzüne bakamayacaktım. gelen cevap tabi ki de olumluydu, hem de smileyli falan.

gittik bowlinge, aslında bowlingde çok iyi değilim, 150 puan nerde dıbına koyim, 120 yapsam öpüp başıma koyacam. ama işin ucunda öpücük var. tüm konsantrasyonumla atıyorum dıbına koyim kız benden önde gidiyor paso. bi yandan bi gören olmaz inşallah stresi de var. neyse, iki atışa geldik. 15 puan fark var aramızda. ben attım, bi yedi attım, kalanların da ikisini devirdim, 6ya düştü fark. evet, atmaya ilk ben başlamıştım salak gibi, centilmenlik nerde kaldı dıbına koyim? öküzlük etmişim, neyse, o attı, ilkinde bir devirdi, ikincide boşa attı. son atışta ben sekiz tane devirdim, bi puan önüne geçtim. iki tane devirse üzerime geçecek, sıfır attı. bilerek sıfır attı dıbına koyim.

sözlük bi kapandı bana, ben de küstünüz sandım. geldim, devam ediyorum.
böylece ben yenmiş oldum, oturduk işte avm'de bir yere. hani dedim ödülüm, güldü, yanağını uzattı. hayır hayır dedim, dudağını işaret ettim, utandı, bir şey demedi. sonra burda olmaz dedi. nerde olur dedim, bilmiyorum dedi. sonra konuyu değiştirdi, takıldık biraz, ondan sonra işe dönmem gerekti. alacağım var dedim, hakkımı yedirmem dedim.