1. 102276.
    0
    “E-5 trafiğinden kaçmak için sahil yolunu tercih ederdim. Bahsettiğin piknikçilerin oluşturduğu manzaraya çok kez şahit oldum. Çöpçüler bütün bir gece boyunca temizleseler bile ertesi gün yeni bir grup gelir, yine pisliklerini bırakırlardı.”

    Daha ciddi bir yüz ifadesi takınarak devam etti : “Sadece bunla kalsa iyidir. Dünyanın her yerinde fırlayan nüfus artışı, insanın gün geçtikçe daha da vahşileşmesine sebep oldu. Ağaçları kestik, doğayı yok ettik. Ama doymayı bilmedik. Sürekli üredik ve üredik. Virüsün bedeni tükettiği gibi tükettik dünyayı. Bu pencereden bakıldığında sen de benim gibi bu yaşanılanın hak edilen olduğunu düşünüyorsun değil mi?”

    “Dünyayı tükettiğimiz kesin. Peki, bütün bunların günümüz dünyası ile alakası ne? Kıyamet için depremler, volkanlar, su yükselmeleri dendi. Ama hastalık vurdu.”

    “insanoğlunun günahları ahirete sığmayacak boyuta geldi. Bunu bildiğini sanıyordum Kenan.” dedi küçümser bir bakışla.

    ...
    ···
  2. 102277.
    0
    Aşağılama sırası bendeydi : “Benim bildiğim tek şey kurunun yanında yanan yaş. Belki bir biyolojik silah, belki de başka bir şey. Peki, kıyameti sadece biz mi yaşıyoruz? Bu konuda bir duyumun var mı sayın müneccim? Yoksa kahin mi demeliyim?”

    “Son bıraktığımda dünya doğasını yok eden sadece biz değildik, günah bütün insanlığın. Hastalığın dışarıdan sokulduğu konusunda şüphem yok.” dedi yaşlı kadın kendinden emin bir şekilde. Sonrasında ise doğruldu ve apartmanın girişine baktı ve tekrar yerine oturdu.

    Sözlerime devam ettim : “Peki şu Erdal’ın anlattığı şeyler,  geleceğe dair olanlar. Gerçekten olacakları önceden seziyorsan niye bu kadar yalnızsın? Erdal bütün aileni kaybettiğini anlattı.”

    “Zamanı geldiğinde Zeynep’in günahlarının bedelini üsteleneceğini mi düşünüyorsun?” dedi bir eliyle tam sönmemiş sigaramı söndürürken.

    “Elimden gelseydi, evet. Fakat bunun Zeynep ile ne alakası var?”

    “Kendi senaryonu yaşıyorsun Kenan. Kendi hayallerini, kendi çevreni, kendi insanlarını yaratıyorsun. Hayat başrolünü senin oynadığın bir tiyatro, diğer oyuncular ise sadece ortalığı şenlendirmekle yükümlü. Sen onlara ne yapmaları gerektiğini söyleyebilirsin, fakat onları bir kalıba sokamazsın. Her şeyi çok karmaşık sanma, aslında oldukça basit.”

    ...
    ···
  3. 102278.
    0
    Sohbet derinleştikçe içimde güven oluşuyordu. Yaşlı kadın cümlesini tamamladığında göz göze geldik. Ürkütücü bir şekilde beni süzdükten sonra devam etti :

    “Erdal bu grubun en çalışkanlarından birisi. Senin için hayatını riske attı. Gün gelecek aynı şeyi sen de yapacaksın. Hepimiz kötü şeyler yaşayacağız. Fakat ne olursa olsun, sahne kapandığında herkes seyircilerini selamlamak için yeterli süreye sahip olacak.”

    Sözünü bitirdiğinde biraz duraksadım. Alt kattaki ölülerin sesleri tamamıyla kesildiğini fark ettim. ikinci sigaramı yaktıktan sonra sözlerime devam ettim : “Bütün bu felaketler onu fazlasıyla olgunlaştırmış. Kalbinin derinliklerinde babasının yaşadığına dair bir umut taşıdığına eminim. Ayrıca Elif’e karşı hissettiklerini de anlatabilirse kuş gibi hafifleyecek. Sanırım ileride Elif ile arasında bir şeyler olabileceğini söylemişsin ona.”

    Hiç düşünmeden cevap verdi : “Umutlar insanı yaşattığı gibi öldürür. Babasına olan özlemi arttıkça vereceği kontrolsüz kararlar da artacak. Elif konusunda ise ona duymak istediklerini söyledim.”

    ...
    ···
  4. 102279.
    0
    “Ne yani, yalan mı söyledin?” dedim yüksek bir sesle.

    “Sessiz ol. Herkes uyuyor. Hem oradan bakınca felaket tellalına mı benziyorum? Bütün bu insanlar onlara pozitif şeyler söylemem için yüzüme bakıyorlar. Elif ile aralarında bir sevgi bağı var. Fakat bunun adı aşk değil.”

    “Peki, Erdal’ı umutlandırmak iyi bir fikir mi? Az önce ‘umut öldürür’ demiyor muydun?” dedim bu sefer köşeye sıkıştığını düşünerek.

    Kadın tekrar doğruldu ve konuşmaya devam etti : “Ağzımdan çıkan lafları bu kadar önemsemen beni şaşırttı. Bütün bu fal ve kehanet olaylarının saçmalıktan ibaret olduğunu düşünüyor gibi bir halin vardı.”

    Umduğum cevabı alamadım. Ama soracak sorum çoktu : “Peki Zeynep? Bizim ile ilgili bir kehanetin var mı? Ne kadar zamanımız kaldı? Bu son sorum. Söz.”

    “O yazdığın günlüğün boş sayfalarının çoğu kayıpların ve mutluluklarınla dolacak.” dedi gülümseyerek. Acaba ne demek istemişti?

    “Nasıl yani? Bütün bu felaketler son bulduğunda biz hayatta kalanlardan biri mi olacağız?” dedim meraklı bir ifadeyle.

    Kahkahasını bastırmak için elini ağzına zütürdü. Çok geçmeden ciddi ifadesini tekrar takınıp sohbete devam etti : “Felaketlerin sonunun geleceğine dair umut taşıman güzel genç adam.”

    ...
    ···
  5. 102280.
    0
    O sırada Oğuz çadırından fırladı. Bizi fark ettiği gibi yanımıza geldi ve alaycı bir ifadeyle “Adamın kafasını karıştırma. Zaten yeterince karışık.” dedi.

    Yaşlı kadın ise kulağıma doğru eğilerek “Canın yanacak. Ama yas tutmayacaksın.” dedi.

    Masanın üzerindeki kitabını eline aldı. Sandalyesinden kalktı. “Nöbet dediniz, tuttum. Uyuma sırası bende. Karını benim yerime öp Kenan. Sohbeti seninkinden daha güzel.” dedi ve istirahate çekildi.

    Yaşlı kadının sözlerine anlam yüklemeye çalışırken Oğuz karşıma oturdu. Uykulu bir sesle konuşmaya devam etti : “Sakinleş. Yüzün bembeyaz olmuş. O sıkıntılı bir ablamız. Alışırsın.”

    “Daha sıkıntılılarını tanıdım.” dedim gülümseyerek
    ···
  6. 102281.
    0
    Gün 42 – Polis Günü

    Günler sonra ilk kez soluksuz uyudum. Yatağın diğer ucuna uzandığımda elim boşlukta kayboldu. Zeynep yoktu. Fakat yattığı yerde kan izleri vardı. O sırada diğer odalardaki koşuşturma sesleri bir silahın ateş almasıyla kesildi. Doğrulup çekmeceye elimi uzattım. Silahım yerinde yoktu.

    Komodinin üzerindeki aynadan yüzüme bakan sakallı bir adam gözüme çarptı, o bendim. “Ne zamandır tıraş olmuyordum ki?” diye düşündüm. Zeynep’in silahını almak için yatağın diğer ucuna doğru kendimi attım. Fakat komodinin çekmecesini açtığımda gördüğüm tek şey parçalanmış bir köpek yavrusuydu. Korku ile kendimi yataktan attım.

    Ben olan bitenlere anlam vermeye çalışırken yatak odasının kapısı açıldı ve içeriye Zeynep girdi. Yüzünde ağlamaklı bir ifadeyle “Elveda Kenan.” dedi. Sonrasında ise gelen ikinci silah sesiyle karım yere yığıldı. Hızlıca ona koştum. Ama çok geç, o artık gitmişti.

    Zeynep’in kanlar içersindeki vücudu kucağımda, dizlerimin üstüne çöktüm. “Canın yanacak. Ama yas tutmayacaksın. Aşağılık kadın!” diye söylendiğimi hatırlıyorum. Yas tutamadım, bunun için zamanım bile yoktu. O sırada kapının önünde bir gölge olduğunu fark ettim. Çok geçmeden karanlık siluet  “Merhaba Kenan” dedi. Silahı son bir kez daha ateşledi. Ses kesildi ve gözlerim karardı.

    ...
    ···
  7. 102282.
    0
    Fakat saniyeler sonra elinde çamaşır sepetiyle Zeynep tekrar odaya girdi. “Günaydın bebek. iyi uyudun bu sefer. Hadi kalk, bir şeyler ye. Hem Erdal geldi. Kıyafetlerini görmen lazım.  Senin için de bir şeyler getirmiş.” dedi acele ile sepettekileri çekmecelere yerleştirirken. “Oh çok şükür kâbusmuş” dedim kendi kendime. Kadının söylediklerinin zihnimdeki yankıları hala devam ediyordu.

    Yüzümü yıkamak için aynanın karşısına geçtiğimde kendime dikkatlice baktım. Yüzüm hala bembeyazdı. Tıraş olduktan sonra havluyu enseme atıp salona geçtim.

    Erdal kamuflaja benzer bir şeyler giymiş, beni bekliyordu. Salona girdiğim anda doğruldu ve hazır ola geçti. Gülümseyerek “Hayırdır Erdal?” dedim fakat cevap alamadım. Ben de onu selamladıktan sonra yüksek bir sesle “Rahat.” diye bağırdım. Zeynep ise kapının eşiğine dikilmiş bizi izliyordu, hanımefendinin eğleniyor gibi bir hali vardı.

    Erdal yemek masasından çektiği sandalyeye oturduktan sonra anlatmaya başladı : “Üniformayı daha önce bahsettiğim lojman cephaneliğinden aldım. Senin için de bir tane getirdim.”

    ...
    ···
  8. 102283.
    0
    Anlamamıştım. Erdal’ın verdiği Özel Harekat Şubesi logosunu taşıyan kamuflaja bakarak “Sağ olasın fakat…” dedim.

    Erdal kafamdaki soru işaretlerini gidermek için tekrar söze girdi : “Bugün 10 Nisan. Polis teşkilatının kuruluş yıl dönümü. Bir sene öncesine kadar her polis bayramında ailecek küçük bir tören yapardık. Babam üniformasını giyip bizi selamlardı. O rahat diyene kadar hazır olda dikilirdik. Sonrasında ise yine ailece törenlere giderdik.”

    Zavallı çocuğu şimdi anlamıştım. Yüzümdeki şaşkınlığı atarak “O zaman gelenek devam etsin.” dedim. Giyinmek için odaya geçtiğimde gözümden birkaç damla yaş aktığını fark ettim. Üniformayı üzerime geçirdim. Paketin içersindeki bandana benzeri şeyi de Zeynep sayesinde taktıktan sonra tekrar Erdal’ın yanına döndüm.

    Bu sefer ondan hızlı davrandım ve hızlıca selam durdum. Erdal doğruldu ve “Polisimiz var olsun, Özel Harekat var olsun, düşmanlar kahrolsun!” diye bağırdı. Sözleri bittiğinde yanıma yaklaştı ve “Rahat” dedi. Gözlerindeki ışık yerini gözyaşlarına bırakır gibi olmuştu. Dayanamadı ve bana sarılıp ağlamaya başladı.

    ...
    ···
  9. 102284.
    0
    Hüzünlü dakikalarımız pek uzun sürmedi. Hep beraber kahvaltı yaptık. Zeynep çayları koyarken kulağıma eğilip “Bu üniforma içinde fena durmuyorsun yakışıklı.” dedi ciksi olduğunu sandığı bir sesle, fakat daha çok günde bir karton sigara içen hayat kadını sesini andırıyordu. Aslına bakılırsa üzerimdeki üniforma benim de hoşuma gitti. insanın özgüvenini arttırdığı kesin. Daha dik bir şekilde yürümeme sebep oluyordu, sanırım insanı havaya sokuyordu.

    Bilgisayardaki görüntü kayıtlarını kontrol etmek için yanlarından ayrıldığımda sohbetin direk Elif’e döndüğünü fark ettim. Erdal’ın ondan hoşlandığını anlamak için fazla çaba harcamaya gerek yok. Fakat Zeynep onun için ne kadar iyi bir Güzin abla orasını bilemiyorum.

    Düzenli olarak kameramıza poz veren ölünün dün gece gözükmediğini fark edince sevindim. Bizden umudu kesmiş olmalı diye düşündüm.

    Tekrar salona döndüğümde Erdal’ın bana söyleyeceklerinin olduğunu fark ettim. Zeynep’in yanına oturduğum esnada konuşmaya başladı:

    ...
    ···
  10. 102285.
    0
    “Uzun zamandır yaptığım bir plandan bahsetmek istiyorum size. Benzeri bir konuşmayı bu sabah diğerleriyle de yaptım.

    Daha önce söylediğim gibi babamın hala hayatta olduğuna dair umutlarım var.

    Özel Harekat Şubesi Yeşilköy’de bulunuyor. Daha önce oraya çok gittim. Olaylar başladığında babamın da oraya gittiğini biliyordum. Birimler orada toplanırdı.”

    Erdal sözlerini bitirdiğinde anlattıklarının nereye varacağını hisseder gibiydim. Dinlemeye devam ettik.

    “Sizler hayır deseniz bile oraya gidip babamı arayacağım. içimden bir his onun hayatta olduğunu söylüyor. Kim bilir belki hala orada bizim gibi hayatta kalma mücadelesi veren insanlar vardır.” dedi bu sefer kendinden daha emin bir sesle.

    Söyledikleri mantıksızdı. Babası hayatta olsaydı geri dönüp oğlunu, ailesini aramaz mıydı? Ama ne olursa olsun onu yalnız bırakmamalıydım. Bu ikimizin de sonu olacak olsa bile.

    ...
    ···
  11. 102286.
    0
    Onunla birlikte geleceğimi söyledim. Zeynep ise “Bensiz bir yere gidemezsiniz.” dedi net bir tonla. Zeynep’in bu tehlikeli yolculukta bize eşlik etmesi iyi bir fikir değildi. O sırada Erdal’ın yaşadığı sevinç gözlerinden okunuyordu.

    Yaşlı kadının “Senin için hayatını riske attı. Gün gelecek aynı şeyi sen de yapacaksın.” sözü aklıma geldi. Sanırım onu biraz daha ciddiye almam gerekiyordu. Erdal planının detaylarını anlattıkça Zeynep gerilmeye başladı. Küçük bir araçla beş kişi yola çıkacaktık. Erdal, Elif, Oğuz ve biz. Bu tarz yolculuklarda kalabalık olmanın dezavantaj olduğunu düşünsemde yeterli sayıdaki cephane içimi rahatlatıyordu.

    Bölgenin küçük bir haritasını çizdik. Kontrol edilecek odalar ve girişleri birer birer işaretledik. Fakat daha ortada kesin olan hiçbir şey yok. Birkaç gün daha planın üzerine konuşacağız.

    Şimdilik bu kadar…
    ···
  12. 102287.
    0
    Rez rez
    ···
  13. 102288.
    0
    Rez sonra okurum
    ···
  14. 102289.
    0
    Rez amk rez
    ···
  15. 102290.
    0
    Rez gün 31
    ···
  16. 102291.
    0
    Gün 44 – Riskli Av

    Eve döndüklerinde Zeynep hala baygınmış. Elif onu doğruca yatağa yatırmış. Bir ara küçük bir nöbet geçirmiş, anlattığına göre vücudu kasılmış. Kızcağız ayıltmak için her şeyi yapmış. Fakat şükür kısa sürmüş. Sonrasında ise uyuyor gibi yatmaya devam etmiş.  Nefesi normale dönmüş.

    Biz ise bir kişi ekgib eve dönmüştük. Elif endişeyle bizi süzdükten sonra “Oğuz ağabey?” dedi. Şaşkınlıkla büyümüş gözbebeklerinden saniyeler içersinde yaşlar akmaya başladı. Buna daha sonra değineceğim.

    Hızlı adımlarla yatak odasına yürüdüm. Zeynep hala baygın bir şekilde yatıyordu. Yapabileceğim hiçbir şey olmaması beni kahrediyordu. Fakat uzun bir bekleyişten sonra beyaza bürünmüş vücudu hareket etmeye başladı.

    Gözlerini tekrar araladığında beni görmek için küçük bir arayışa girişti. Yatağı çevreleyen dostlarının onu rahatlatma çabaları yetersiz kaldı. Yüzündeki merak yerini korkuya bırakıyorken “Buradayım meleğim.” diye seslendim. Hızlıca elimi tuttu ve sarıldıktan sonra ağlamaya başladı

    ...
    ···
  17. 102292.
    0
    “Seni tekrar göremeyeceğim diye çok korktum. Güneş bir daha hiç doğmayacak sandım. Ben sensiz bir zavallı olmak istemiyorum.” dedi zar zor. Bir süre sıkı sıkı sarıldık. Sakinleştiğinde ise gözü Erdal’a ve Elif’e döndü. Doğrularak sözlerine devam etti : “Oğuz? O nerede?”

    Oğuz başaramamıştı. Fakat bunu söyleyemedim. Erdal ağlamaklı bir sesle “Oğuz ağabeyi kaybettik.” dedi. Daha fazla dayanamadı ve gözyaşlarını bıraktı. Zeynep ve Elif şok olmuştu. Recep ise odanın diğer ucunda zorlukla ayakta duruyordu, sırtını dayadığı duvardan destek alır gibi bir hali vardı.

    ikisi de yanımıza geldi ve hıçkırıklar içersinde bize sarıldı. Bugün çevremdeki bu insanlar hiç yaşamamaları gereken şeyler yaşadı.

    ...
    ···
  18. 102293.
    0
    Aslında ilk başlarda planımız gayet düzgün ilerliyordu. Önceden uğradığım eczanenin sırasındaki sucuya uğrayacaktık. Gidip-gelen elektrikler soğutuculardaki suları kullanılabilir kılmıştır diye düşündük. Öyle de olmuştu.

    Biz erkekler arabaya damacanaları taşırken Zeynep şoför koltuğunda bizi bekliyordu. Elif ise çevreyi kolaçan ediyordu. Henüz bagajın yarısı bile dolmamışken ateşlenen silah sesiyle irkildim. Elif, varlığımızı fark etmiş bir ölüyü hedef almıştı. Fakat iyi bir atış değildi.

    Oğuz arabadaki sopayı eline aldığı gibi Elif’in yanına koştu. Sinirli bir ses tonuyla “Ne kadar akıllıca! istiyorsan karavana birkaç atış daha yap Elif. Bütün akbabalar toplansın başımıza…” dedi. Haksız sayılmazdı.

    Karşısında dikilen orta yaşlardaki ölü boynuna aldığı darbelerle yere yığıldı. Oğuz vurdukça etrafa kanlar sıçrıyor, Elif ise kusmamak için kendini zor tutuyordu.

    Gürültüyü duyan diğer bir grup karşıdaki aracın arkasından süzülerek geliyordu. Ölü kudurmuşçasına hırıldanırken Erdal kafasına tekmeler atıyordu.

    ...
    ···
  19. 102294.
    0
    Cesedin kafasının kopmasıyla Elif dayanamadı ve neredeyse boş olan midesinde kalanları çıkardı. Futbol topu gibi önüme yuvarlanan kellenin içindeki kurtçukları görmek için fazla yaklaşmaya gerek bile yoktu.

    Ben damacanaları var gücümle arabaya taşırken karım Elif’i kontrol ediyordu. Erdal arabadan silahları indiriyor, Oğuz ise sopasıyla bir diğer ölüyü yere yığıyordu. Çok geçmeden tekrar silah sesi duyuldu, tekrar ve tekrar. Her saniye daha fazla ölü çığlıklar içersinde üzerimize yöneliyordu.

    Son damacanayı taşırken Elif’in çığlığını duydum. Hemen arkasından Zeynep endişeli bir sesle “Arkanıza dikkat edin!” diye bağırdı. Silah sesleri bir anlık kesildiğinde bir başka hırıltı kulağıma geldi. Arabanın yanına yöneldiğimde sol bacağı dizinden kopmuş bir ölüyü fark ettim. Yerden sessizce süzülüyordu. Gözünü Elif ve Zeynep’e dikmiş gibi bir hali vardı. Hızlıca yanına yaklaşıp ayağımla sırtına bastım. Beni henüz fark etmişti. Kollarıyla ayağımı yakalamaya çalışırken damacanayı var gücümle kaldırıp kafasına vurdum. Biran duraksadı ama irkilip tekrar saldırmaya çalıştı. ikinci kez vurduğumda ise kafatası kemiği kırıldı.

    ...
    ···
  20. 102295.
    0
    Rez alak yarin okuruk
    ···