1. 102101.
    0
    Ben buraya rez alıyorıling
    ···
  2. 102102.
    +22
    Geç kaldım beyler kusura bakmayın yazmaya devam.

    Gün 27 – Her Şeye Rağmen 

    Havanın aydınlanmasıyla usulca yataktan kalktım. Sokak kapıyı açıp dışarı çıktım. Apartmandaki tüm kapıları çaldım. Numan ve Elif’te dahil kimseden hala ses yoktu. Daha sonra dünyada cehennemi tadan sıkıntılı teyzenin evine daldım. Son ziyaretimde salonda gözüme bir düzine yapma kırmızı gül takılmıştı, onları aldım. Çıkmadan önce kadının üzerine kilitlediğim kapıyı kontrol ettim. 

    Apartmanın terasında küçük bir alan bulunuyor. Yazları bazı komşularımız mayolarınızı bikinilerini giyip gizli gizli oraya atıyorlardı kendilerini. Bu küçük yeri çevreleyen bir de duvar bulunuyordu. Sanırım yine apartman sakinlerinin isteğiyle oraya masa ve birkaç sandalye atılmıştı. Saat 09:00’a kadar üst kısmı biraz toparlamakla uğraştım. 

    Eve döndüğümde Zeynep hala uyuyordu. Yatağa uzanıp okuduğu kitapları göz attım. Margaret Walters’ın Feminizm isimli kitabı dikkatimi çekti. Merakla kitaba elime aldım ve incelemeye başladım. Sanırım yarım saat kadar kitabın içinde kaybolmuştum ve bir anda “böööö!” diye bir bağırışla Zeynep üstüme atladı. Yalan yok, korktum. intikamımı onu ısırarak aldım. 

    ...
    ···
  3. 102103.
    +17
    Kısa bir yatak sohbetinden sonra yüzünü yıkamak için lavaboya yöneldi, tabi ki bende peşinden. Dişlerini fırçalarken onu öpücüklere boğdum. Ayrıca ona küçük bir sürprizim vardı. Eczanenin üst katında bulduğum kelebek şeklindeki altın işlemeli toka. Titanik’de Kate Winslet’in taktığı tokaya benziyordu. Beklediğimden yüksek bir reaksiyon aldım. Sevinçten üstüme atladı ve her yerimi diş macunu yaptı. 

    Öğleden sonra film izlemeye karar verdik. Eski çizgileri sevdiğini bildiğim için 90’ların başında çekilmiş olan Groundhog Day’i açtım. Mutlu sonla biten yarı aşk yarı komedi filmi. Sanırım ideal seçimdi. 

    Filmden sonra yatak odasına geçtik. Ondan siyah kurdeleli elbisesini giymesini istedim. Klagib kadın tepkisi verdi ; “Evet, bu toka ile süper takım olurlar.” dedi. Ve gerçekten öyle olmuştu. Karanlıklar içinde bir melekten farksızdı. Bende evlenmeden önce aldığım ve evlilik hazırlıkları esnasında üstümden çıkarmadığım takım elbisemi giydim. Muhabbet direkt evlilik törenine geldi. Konuşmasına izin vermeden Zeynep’i kucağıma aldım. O kahkahalar atarken ben mutfak dolabının kapağını açtım. Ondan şarap şişesini almasını istedim. “En üst kata kadar taşıyabilir miyim?” diye kendi kendimi sorguluyordum. Ve inan günlük, taşıdım. Sadece dördüncü katta biraz duraksadım. Çatı katındaki masanın her yerini güller ile donattım. Küçük balıkçı radyosu da içimizi ısıtıyordu. Masanın üstüne ve çevresine dağıttığım mumları yaktım. Rüzgara rağmen uzun süre dayandılar. 
    ...
    ···
  4. 102104.
    +14
    Zeynep yine ıslak ıslak bakmaya başladı. “Yok yok niye mücadele veriyorum ki? Ağlayacağım Kenan tutma beni.” dedi. En son mutluluktan ağladığında Elif ve Numan’ın düğünündeydik. Artık nasıl seviyorsa Elif’i, onu Numan’dan kıskanıyordu. 

    Karıma tanışma yıl dönümümüzün şerefine bir yüzük hediye ettim. Ayın 19’unda Mehmet Bey’in evinin kasasında bulduğum yüzük. Onun eski sahibi de büyük ihtimal tokanın eski sahibi gibi artık hayatta değil. Ben bütün bunları aklımdan geçirirken Zeynep ağlamak ile sevinç çığlıkları atmak arasında gidip geliyordu. 

    Karşımdaki güzel kadın dışında günü güzel kılan şey gökteki yıldızlardı. Gece boyunca onları izledik. Her şeye rağmen bugün bize güzel anılarımızı hatırlattı. 

    Gün lavaboda başladığı gibi lavaboda bitti. Zeynep hanımın aklına Emel Sayın’ın “At Kadehi Elinden” şarkısı gelmiş olacak ki eve inmemize yakın kadehini yere fırlatıp kırdı. Sonrasında ise şişeden içmeye devam etti. Ta ki istifra edene kadar. 

    Eve döndüğümüzde sokak kapımıza iliştirilmiş bir kağıt olduğunu fark ettim. Zeynep fark etmeden cebime indirdim. Bundan daha sonra bahsedeceğim , belki de bahsetmem. 
    ···
  5. 102105.
    +11
    Gün 28 – Elif Dönüyor 

    Kapımız vuruldu, ikimizde heyecanla kapıya yöneldik. Kirden arkası gözükmese bile kapının gözünden baktım. Dışarıdaki Elif’i görünce içimdeki umut iyice yeşerdi. Fakat bir gariplik olduğu aşikardı. Elif ürkek bir şekilde sürekli çevresini kontrol ediyordu. “Elifcim bir saniye, anahtarı içerde unuttum, hemen geliyorum.” diye seslendikten sonra yatak odasına anahtarı sakladığım yerden almak için koştum. Bu arada Zeynep Elif’e sesleniyordu. 

    Eskiden ikisi buluşup uzun uzun sohbet ederlerdi. Ben veya Numan lafa karıştığında ise “Sizin yapacak işiniz yok mu?” deyip bizi aralarına almazlardı. Ayrıca dördümüz ne zaman istiklal’e gitsek kendimi sapık gibi hissediyordum. Önde iki güzel kadın birbirlerinin koluna girmiş yürüyorlar, arkalarında ise iki tane adam. Bunla ilgili bir fıkra vardı. Laza sorarlar “Siz niye karılarınızla yan yana değil de on adım arkasından yürüyorsunuz?” diye, lazın cevabı ise “Örgüt patikalara mayın koyuyor, o yüzden.” olur. Kenan bu fıkrayı unut. Feminizm üzerine kitap okuyan bir karın var senin! 

    Anahtarı elimde yatak odasından çıkıyorken cama vurulduğunu duydum. Yanılıyorum herhalde diye düşünürken bir kez daha vuruldu. Herhalde Numan diye düşündüm. Silahımın belimde olup olmadığını kontrol edip tekrar sokak kapısına yöneldim. Hızlıca anahtarı çevirdim ve kapıyı açtım. Önce birkaç saniye donakaldık. Elif’in belden aşağısı kanlar içinde, rengi tamamıyla beyaza dönmüş, gözündeki o sıcak gülücük kesilmiş halde kapımızın önündeydi. Zeynep “Elif? Ne oldu sana?” dedi ama cevap alamadı. 

    ...
    ···
  6. 102106.
    +14
    Aslında ben de çoğu sorunun cevabı vardı. Karımdan çevremizde gelişen bütün kötülükleri saklamıştım. Duymasın, görmesin, korkmasın istemiştim. Bu da Allah’ın beni cezalandırma şekli sanırım. En sevdiği dostu Zeynep’in tam karşısında. Ama Elif bu sefer sohbet etmeye gelmemiş gibi. 

    Daha ne olduğunu anlamadan Elif, Zeynep’in üzerine saldırdı. Artık çığlıklar sokaklarda değil, evimin ortasından geliyordu, hem de karımın çığlıkları. Kuduz köpekten farksız ölü, Zeynep ile birlikte yere yığıldı. Kolumla boynunu yakaladım ve bağırarak “Elif neyin var? Ne bu saçmalık!” dedim. Elif’in cevabı ise ağzından püsküren kanlar ve köpükler oldu. Zeynep doğruldu ve hızlıca yatak odasına kaçmaya başladı. Bu sırada Elif bütün gücüyle tırnaklarını vücuduma saplamaya çalışıyordu. “Elif cevap ver!” diye son kez kulağına eğilerek seslendim. Fakat cevap yine aynıydı. 

    Aslında artık onun gittiğini biliyordum. Sadece bunu kabullenemiyordum. Her şey bitmeden önce daha birçok kez Elif’in ağzından bir kelime koparmak için çaba harcadım ama olmadı. 

    Sonunda, evimin kapısının önünde, komşumun kafasına silahımı dayadım ve tetiği çektim. Elif kapının eşiğine yığılıverdi. Artık kuduz köpek değildi, gamzeleri ise tekrar görünür olmuştu. Ayağımla dışarıya ittirip kapıyı çekiyordum ki Zeynep’in çığlığı tekrar kulağıma geldi. Hızlıca yatak odasına koştum. Zeynep kapıyı kapatmış ve yere kapanmıştı. “içerde biri var Kenan. O adam içeride. Bana saldırdı. Elif niye bana saldırdı?” diyerek tekrar hıçkırıklara boğuldu. 

    ...
    ···
  7. 102107.
    +13
    Bir günde iki randevu. Daha önce camın kapısından bakan, evin etrafında koşuşturan adam bir şekilde panjuru kaldırmış, camı kırmış ve yatak odamıza dalmış. Kapının üzerindeki camdan bizi fark etmiş olacak ki var gücüyle yumruklamaya başladı. Çok geçmeden cam çatladı. Bu sefer daha az kanlı ve gürültüsüz bu işi halletmem lazım diye geçirdim aklımdan. Fakat öyle olmadı. 

    Mızrağımı kapının camından saplayacaktım. Gerildim ve hızlıca saldırdım. Fakat mızrak ölüyü sıyırdı. Normal bir insanı ağır şekilde yaralayacak bir sıyrık. Ama beyefendi hala ayaktaydı. Sinir ve açlıkla mızrağa tutundu. Onu tırmanabileceği bir ip sandı sanırım, tırmanıp bize erişecekti, sonrasını biliyorsun. 

    Mızrağı ne kadar kurtarmaya çalışsam da başaramadım. Ölünün sol omzuna saplandı ve kolunun düşmek üzere olan süt dişi gibi sallanmasına sebep oldu. Sözde sessiz ve vahşetsiz yapacaktım. Ama ortada yarılmış bir kafa, kopmak üzere olan bir kol, tamamıyla parçalanmış bir omuz vardı. Zeynep ise arkamda çığlıklar içersinde her şeye şahit oluyordu. 

    ikimizin güvenliği için tekrar silahımı elimi attım. Namluyu camdan içeri doğru uzattım. Ölü bütün yaralarına rağmen tekrar atıldı. Silahı elim sandı sanırım. Önce yakalamaya çalıştı. Beceremeyince ise kafasını cama yaklaştırıp kemirmeyi denedi. Bu benim için defansın arkasına atılmış öldürücü bir ara pas gibiydi. Tabi ki de gol oldu. 

    Yatak odasının kırılan cdıbını, karşı komşumuzun dolabının arkasındaki ahşap ile kapattım. Ben çivileri çakarken Zeynep ise donmuş şekilde yerdeki ölüye bakıyordu. Elinde ise benim mızrağım vardı. Cesedin kanı fazlasıyla koyu, sanki aylar önce ölmüşte derin dondurucuda saklanmış gibi. 

    ...
    ···
  8. 102108.
    +13
    Adamın beline bir ip bağladım ve sürükleyerek ilk evden sonrada merdivenlerden çıkardım. Sıkıntılı teyze ile aynı kaderi paylaşmak zorundaydı. Fakat Elif’e bunu yapamazdım. Onu apartman boşluğundaki çöp gideri odasına kapattım. Bu konuyu Zeynep’le konuşmam gerekiyordu. 

    Karım gün boyunca bir daha hiç konuşmadı. Ama peşimden de ayrılmadı. Bu gece uyumayacağını bildiğim için onunla uzun uzun konuşmayı düşünüyordum. 

    Aslında eklemek istediğim bir şey daha var. Bugün ilk defa evimizin güvensiz olduğunu düşündüm. En üst kat dairelerinden birisi daha zor erişilebilir olabilirdi. Keşif listeme en üst katta oturanların evlerini de ekliyorum. 
    ···
  9. 102109.
    +6
    Okuyun bunları geliyorum beyler.
    ···
  10. 102110.
    +16
    Gün 29 – Elveda

    Bana saldıran Elif değildi.

    Birkaç yıl önce Bakırköy’de bir reklam ajansına iş başvurusunda bulunmuştum. Çok geçmeden geri dönüp görüşme tarihi vermişlerdi. Elif ile birlikte gittik. Çıkınca da alışveriş merkezlerini gezecektik.

    Ajansa girdiğimizde pekte kaliteli bir yer olmadığını fark ettik. Garip bir şekilde iş görüşmesi ajans sekreterinin masasında gerçekleşti. Ajansın sahibi ben ve Elif küçük bir üçgen oluşturduk. Adam okuduğum okuldan çalıştığım yerlere kadar her şeyi inceledi. Büyük bir heyecanla ağzından çıkacak kelimeleri beklediğimi hatırlıyorum. Fakat beklediğim gibi olmadı. Adam her şeyi eleştirdi. Daha önce yaptığım işlere ise sadece göz ucuyla baktı.

    “… Sizler gibi onlarcası geliyor. Neymiş? Üniversitesini okumuşmuş… Zihninizin açık olduğunu iddia eder, sadece yazmak istersiniz. Reklam yazarlığı üniversitedeki şamatalara benzemez küçük hanım.” diye devam etti cümleleri yüksek bir sesle. Dondum, gözlerim doldu, ağlamamak için kendimi tutmaya çalıştım ama olmadı.

    ...
    ···
  11. 102111.
    0
    REZ sonra okurum
    ···
  12. 102112.
    +11
    O an aklıma ilk Kenan’ı aramak geldi. Ben daha telefonuma atılmadan Elif lafa girdi: “Üniversite okumamışsın ama odunluk konusunda master yapmışsın bravo. Daha portfoliosunu incelemediğin birisini bu denli eleştirebildiğine göre içini pislik bürümüş senin. Kıç kadar odaya iki tane bilgisayar koyup reklamcı olunmuyor. Ama üzülme, bilim adamları beyin nakli üzerine denemeler yapıyormuş. Belki baban senin için gramajı daha büyük beyin satın alır.”

    Donma sırası bu sefer adamdaydı. Ajans çalışanları da işi gücü bırakmış şaşkınlıkla bize, özellikle Elif’e bakıyorlardı. Kanatsız bir melek gibi olsa da arada böyle şeytana dönüşebiliyordu. Millet daha kendine gelemeden kendimizi dışarı attık.

    ...
    ···
  13. 102113.
    +13
    Evet o kesinlikle Elif değildi. Hastalığı kaptığı gün onu kaybettiğim gündü. Elif beni sever ve kollardı. Hep iyiliğimi isterdi. Hak etmediği şeyleri yaşadı. Ama Kenan ile onu hak ettiği gibi güzel bir şekilde uğurladık. O gitse de havadislerini, mezarından çıkan çiçekler bana anlatır.

    Hayatımdaki en değerli insanlardan birini yitirdim. Dünya cehenneme dönüştü. Kocam bir ölü avcısı oldu. Bu kadar değişikliği nasıl kabulleneceğimi bilmiyorum.

    Elveda Elif’im…
    ···
  14. 102114.
    +12
    Gün 30 – Öğrenci

    Sanırım iki saat kadar uyudum. Yedi gibi uyandım. Elektrikler kesilmemiş olacak ki telefonumun şarjı tamamıyla dolmuş. %0 sinyal, Wi-Fi ve mobil verisi. Birde bunlara akıllı telefon derler.

    Ben uyuduğumda Zeynep uyanıktı. Fakat sanırım daha fazla dayanamamış ve o da uykuya dalmış. Sırtını duvara vermiş, kucağında ise günlük. Yavaşça günlüğü çektim. “Elveda” başlıklı yazını gördüm. O benim yazdığım sayfalarımı okumaz. Dolayısıyla ben de o sayfayı okumama kararı aldım. Ama belli ki veda ettiği kişi Elif’ti.

    Bugün alışveriş günüydü. Sırt çantamı yanıma aldım. Silahı ise her zamanki gibi evde bırakacaktım. Mızrak bir düzine ebleh için yeterliydi. Ayakkabılarımı giyerken arkamda birinin durduğunu fark ettim. Hızlıca döndüm. Zeynep karşımda dikiliyordu. “Bir şey unuttun.” dedi. Elinde silah, dik bir şekilde bana bakıyordu. Gözlerinin derinlerde ise gülücük saklıydı. Silaha gerek olmadığını ve onu kendisine bıraktığımı söyledim ama Zeynep’ten cevap gelmedi. Artık jeton her ne kadar köşeliyse unuttuğum şeyin kendisi olduğunu fark etmem on saniye kadar sürdü. Sanırım bu geri kafalılığımda yüzüme yansıdı. Benimle gelmek istiyor gibi olsa da emin olamadım. “Artık dışarıda olan bitenden bihaber olmadığıma göre bensiz hiçbir yere gidemezsin. Bu pislikler bütün herkesi benden alabilir ama sana dokunmadan önce benim tadıma bakmak zorundalar.” dedi. Evde kalmasının daha güvenli olduğunu anlatmaya çalışsam da dinletemedim.

    ...
    ···
  15. 102115.
    +14
    Hızlıca ayakkabılarını giydi. Zeynep’i en son ne zaman bu kadar istekli gördüm hatırlamıyorum. Hazır olduğunda tekrar doğruldu “Eee? Hadi.” dedi.  Elindeki silahı göstererek göz kırptım. “Kusura bakma canım benim. Daha yeni alışıyoruz birbirimize. O bir süre benimle.” dedi gülümseyerek. Duymak istediğim şey buydu. Elif’in gidişi onu fazlasıyla yaraladı fakat çoktan uçuşmaya başlamış yaşama isteğini ve intikam küllerini tekrar ateşlendirdi.

    Sokağa adımımızı attığımızda süper kahramanlar gibiydik. Benim sırtımda çanta ve mızrak, belimde ise telsiz asılıydı. Altımdaki yeşil pantolon kan izlerinden kahverengiye dönmüş, üstümdeki askılı ise yırtık pırtık. Zeynep ise bir elinde tabanca, diğer elinde telsizle Herkül’e eşlik eden Zeyna gibiydi. Ya da Frodo’yu koruyan Arwen gibi. Bu benzetmelere anlam verdiğim gün bu ülkeye başbakan bile olabilirim. Neyse konuya geri dönelim.

    Elif’i defnederken arka bahçemizi ve orada olanları gördüğü için bugün biraz daha soğukkanlıydı. Apartmanın önüne geçtiğimizde ise gözü mezar taşındaydı. Bir süre durup yolu ve üzerindeki araçları kontrol ettik. Güvenlik kulübesinin yanından geçerken Leydi Zeyna silahını camdan sarkan güvenlikçiye doğrulttu. Sanırım silahın emniyetinin açık olduğunu söylemek için doğru zaman oydu

    ...
    ···
  16. 102116.
    +17
    Bugünün planı basket ve futbol sahalarını aşarak sitenin diğer ucunda kalan markete varmaktı. Geniş alanları tercih ediyordum çünkü sürpriz istemiyordum. Öyle de oldu. Basket sahası ile futbol sahası arasındaki çocuk parkını geçiyorduk ki yakından hırıltılar geldiğini fark ettik. Güç ve elektrik kablolarının gittiği kutular o bölgede korunuyordu. Etrafı demir bir duvar ile örülü. Yerin beş metre kadar altında. Aşağıya baktığımızda çimlerde futbol oynayan çocukların aşağıya düşmüş topları dışında bir adet ölü kadın gördük. Artık ne kadar süre orada aç  kaldıysa bizi gördüğü gibi kudurdu. Zeynep dakikalarca onu inceledi. Sanırım bu onun alışma evresiydi. En sonunda ise silahı kadına doğrulttu. “Belki dönüş yolunda.” diyerek gürültü yapmaktan çekindiğim için onu durdurdum.

    Markete süzülürken bir çift orta yaşlı kadın daha gördük. Birisi apartmanların birine sırtını dayamış uyukluyor gibiydi. Diğeri ise aynı apartmanın ilk kat dairesindeydi. Sanırım orası mutfaktı. iyi haber ikisi de bizi fark etmedi.

    ...
    ···
  17. 102117.
    +13 -1
    Artık markete girmek için önümüzde birkaç adım kalmıştı. Marketin altında bulunduğu apartmanın hemen yanına, giriş kapısına yöneldim. Camların hepsi kırılmış, içerde ise genç bir kadın. Sanırım bütün bu olaylardan önce burada kadınlar günü falan vardı. Zeynep yanıma geldi. “Aha ben bunu tanıyorum. Araba kullanmayı yeni öğrendiğimde siteden çıkarken yavaş hareket ediyorum diye bana demediğini bırakmamıştı.” dedi kararmış gözleriyle. Sanırım hastalandığında verdiğim ilaçların kafasını hala yaşıyordu.

    Kadın yavaşça bize doğru ilerlemeye başladı. Yeterli mesafeye yaklaştığında sol dizine mızrağımı sapladım. Yere yığıldı. Zeynep gözlerini eliyle kapatıyor. Ama yine arada açıp izliyordu. Kadının hareket kabiliyetini büyük ölçüde engelledikten sonra karıma dönerek denemek isteyip istemeyeceğini sordum. Büzüşmüş bir yüz ifadesiyle “Peki” dedi.

    ...
    ···
  18. 102118.
    +12 -1
    -          Sen miydin bana bağıran çağıran? Şu haline bak. (Mızrağı suratına salladı fakat beceremedi.)

    -          Hayır görende ehliyeti elinde doğdu sanar. Belki o gün bana anlayışlı davransaydın bugün seni süngere çevirmek zorunda kalmazdık. (Mızrağı yine boşa salladı fakat kadının yüzünü kesti. Onu cehenneme yollamadan önce kusacak gibi bir hali vardı.)

    -          Belki Elif’e yaptığımız gibi senin içinde bir mezar hazırlardık. Üzerinde çiçeklerin bittiği. Ama senin mezarından çıksa çıksa yabani ot çıkardı. Zaten bütün bu pisliklerden siz sorumlusunuz. Elif’i siz o hale getirdiniz. Hepinize lanet olsun! (Bu sefer tam isabet etti. Kadının kafasında delik açtıktan sonra dışarıya fışkıran şeyleri gördüğü gibi mızrağı elinden attı.)

    Yere çömelip kusarken ona dokunmadım. Bunu yaşaması gerekiyordu. Birkaç saniye sonra doğruldu ve “Bu iyi geldi. iyiyim ben merak etme.” dedi.

    ...
    ···
  19. 102119.
    +16
    Marketin içerisi incin fakat güvenliydi. Tehlike durumunda kaçabilmemiz için marketin sitenin ortasına bakan cdıbının önündeki içecekleri kaldırdım. Camı kırdım. Yaklaşık yirmi dakika kadar içeride kaldık. Şükürler olsun ki soğutucular açık kalmış. Elektrikler olduğu sürece ise birçok yiyecek korunmuş. Birinci tercihimiz konserveler oldu. Benim çantamın dışında dört poşet tamamıyla doldu. Zeynep’in elinde ise yine ağzına kadar dolu büyük bir poşet vardı. Diğer elinde ise sanırım depodan bulduğu kola şişesi dolusu benzin vardı.

    Sigara reyonunu kontrol etmek için tekrar kasanın arkasına geçtim. Masanın üzerinde çöplük niteliğinde bir bilgisayar vardı. Ona ihtiyacım yoktu fakat harici webcam işime yarayabilirdi.  Kasanın hemen yanına iliştirilmiş bir not dikkatimi çekti. Bir fişin arkasına “Sadece ihtiyacın olanı al.” yazılmıştı. Kağıdı kıvırıp direk cebime attım.

    ...
    ···
  20. 102120.
    +13
    Bir karton Lucky Strike’ı çantamın dış gözüne sıkıştırdıktan sonra marketi terk ettik.

    Dönüş yolunda rüzgar artmış, bulutlar kararmıştı. Yine aynı yolu kullandık. Elektrik tesisatlarının oraya geldiğimizde tekrar aşağıya baktık. Kadın hala oradaydı, fakat biraz sakinleşmiş gibiydi. Ben ne yapacağını merak ettiğim için onu izlerken Zeynep poşetleri yavaşça yere bıraktı. Silahını aşağıya doğrultup tetiği çekti. Kadın yere yığılır gibi oldu. Kötü atış değildi ama omuza saplanmış bir mermi onu öldürmeye yetmezdi. Nişan pozisyonunu bozmadan tekrar ateş etti. Bu sefer son bir hırıltı duyuldu. Kadın ilk duvara çarptı, sonra yere düştü. Mermi yanağına isabet etti. Bu onun ikinci avıydı.

    “iki gitti, kaldı on iki” diye geçiriyordum ki aklımdan iki el daha silah sesi duyuldu. Ama bu sefer ateş eden Zeynep değildi. Sesler arkamızdaki apartmanlardan birinden gelmişti. Tamamıyla açık hedeftik fakat bize nişan almadıklarına dair bir his oluştu içimde. Hiç konuşmadan poşetleri yüklenip eve doğru koşmaya başladık. O anda fark ettim ki “Sadece ihtiyacın olanı al” diyen kişi ile ateş eden kişi aynıydı.

    ...
    ···