+2
-3
sene 99... o zamanlar paralı işçiydim. bir namımız, şanımız yoktu. kim ne verirse, sakal parasına yatardım altına. tecrübe edinip deneyim kazanıyordum. her neyse... bizim mahallenin merkez camii, erzurum yakutiye'den kardeş kur'an kursu tayin etmiş. erzurumdaki kurs tadilata girmişti galiba. ücretsiz yaz kur'an kursu açmış. sözü uzatmayayım babam ankara terminalde çalışıyordu. bir vesile oldu terminalden bizim muhite yolcu aktarımına ben de dahil oldum. şoföre yolu tarif edecektim galiba. kısa geçiyorum. bu kısa yolculuk esnasında 17 yaşlarında sevimli bir delikanlıyı gözüme kestirdim. aldım listeye anlayacağınız. velhasıl ulus'a vardık. öğrencilere; mekanlarını, odalarını vs gösterme hadisesine de dahil oldum. serde o hergeleyi kafalamak var ya...
velhasıl ben bunu bir punduna getirip şadırvanın arkasında kıstırdım. taciz ettim, kendimi pazarladım adeta ayaküstü. bana mısın demedi huur çocuğu. döndü gitti. kafama koysam yatardım altına ya. neyse. misafirdir üstelemeyeyim dedim geçtim. gelin görün ki bu hadiseye kursun görevlilerinden, sonradan adının mücahit olduğunu öğrendiğim yeşil takkeli, çember sakallı, hacı yağı kokulu nur yüzlü bir ihtiyar delikanlı da şahit olmuş. mimlenmişim adeta. bizim mücahit de o yolun yolcusuymuş. her neyse. bunlar yerleşti odalarına falan feşmekan. ama bu mücahit beni kafaya takmış.
bizim mahallenin muhtarı ölmüştü o sıra. muhtarlık işi benim amcama kalmış. o sırada ona usül erkân öğretiyorum. damgasıydı, ikametgâh ilmuhaberiydi, fax çekmeydi. tak püsür öğretiyorum işte amcama. odtü'de okuyorum ya. her taku bilicem sanki. mantığa gel. her neyse bu mücahit öğrendi benim burada takıldığımı. her gün muhtarlığa gelir oldu. saçma sapan bahaneler. kızı çemişgezek'de daire almış da, tornu da yeni doğmuş da, nüfusa kayıt ederken ne lazımmış da, damadı sümerbank'a girmiş de bağkur ceza kesecekmiş de... sanki, maliye bakanlığıyız. söylesene be adam. "tahir sana kesildim, sana yandım, sana vuruldum, dindir şu ateşimi" diye. ne demeye 40 takla atıp oluk oluk terler atıyorsun gevşek vücudundan.
uzatmayayım günlerden bir gün bu mücahit hoca bana açıldı. halini pürmelalini döktü. ne varsa aklından geçen bir kalemde döktü. ben zaten dünden razıyım da, ilk defa benim bulduğum biriyle değil, beni bulan biriyle yatacağım ya, gençliğin de hevesiyle naz yapıyorum. her neyse anlaştık bununla 22 temmuz perşembe akşamı benim evde birlikte olacağız. o hafta da annem çoklu kemoterpiye girecek. babam falan yanında ev boş.
geldi mücahit hoca. elinde bir çıkın. her yerde yemek yemezmiş. açtı, ben bir karnımı doyurayım falan dedi. ben de girdim içeri saten bir gecelik vardı annemin. onu giydim. kapının kenarından tek bacağımı salona uzattım; "mücahit hoca" diye seslendim. kafayı kaldırdı, ağzından kapuskalar dökülmeye başladı. tir tir titremeye başladı gevşek çenesi. yemeği memeği bıraktı. ayaklandı birden, seri adımlarla yanıma sokuldu. takkesini koltuğa fırlattı. bacaklarımı bileklerimden başlayıp okşamaya dil atmaya başladı. kucakladı, koltuğa domalttı. "züteyn yalayacağım müsaade var mı? dedi" ben de evet dercesine züt yanaklarımı tokatladım. "ne soruyosun be adam parasını verdin ne istersen yap" dercesine bir edayla. kapuskalı ağzıyla yalamaya başladı züt deliğimi. sözde hafız. ağzındaki kapuska bitmeden zütüme dadandı. mekruh olmadı mı o yemek?
her neyse. sanki zütümü gibmeye değil, züt bızırımı yalamaya gelmişti. öyle büyük bi iştahla yalıyordu ki, sakallarının züt yanaklarıma batması ise beni çok tahrik ediyordu. o esnada telefon çaldı. "özür dilerim" dedim. "neden?" dedi. "kapatmalıydım" dedim. "olsun" dedi. "telefona bak belki önemlidir. validenden bi haber vardır belki" dedi. ayaklandım açtım telefonu. babamın "oğlum" deyişinden anladım zaten. emr'ihak vaki oldu annemi kaybettim. telefonun fişini çekip mücahit hocaya yöneldim. "ne oldu" diye sordu. söylemedim. söyleseydim beni gibmeyecekti. hastaneye yollayacaktı. ama ben profesyoneldim. işim ile hususi yaşantım arasında zerre kadar bağıntı olmamalıydı. halıflekse yüzüstü uzandım. "hadi" dedim. gözyaşlarımı içime akıta akıta 2 saat boyunca zütümü gibtirdim. üstümüzü giyindik mücahit hocayı evine yolcu ederken kapının eşiğinde, amcaoğlu ile karşılaştım, ben cenaze işlemleri için hastaneye gitmeyince merak etmiş. eve gelmiş. panikledim. mücahit hoca anlamsız ve tedirgin gözlerle bana bakıyordu.
amcaoğlu hayırdır mücahithoca neden burda demeye kalmadan; mücahit hocanın da gelmesi münasip olur. bir yasin'i şerif okur. hem annemin hem cümle geçmişlerimizin ruhuna gider deyip, ağır adımlarla asansöre yöneldik...
Tümünü Göster