-
1.
+6o zamanlar seçimler ileri demokrasi ile yapılırdı panpalar.
adaylar arkalarını döner, seçmenler seçecekleri adaylara parmak atar, şey parmak kaldırır ve seçerdi. sonrası kavga değildi. herkes ertesi ders seçimi unuturdu. güzeldi o zamanlar.
arkamızı döndük panpalar. ben yan yan esrayı kesmeye çalışıyorum ama o hiç bakmıyor. bu arada aynur reyiz oylamaya başladı. o kız 6 oy alınca dayanamayıp sesli güldüm. o sırada esra bana yan yan baktı ama ben ona bakmaya cesaret edemedim. sonra esra 16 oy aldı sevindim. sıra bana gelmişti ki hala anlam veremmediğim şekkilde bana 18 oy çıktı. çok garip lan. sınıfınızda ki bir yabanı neden başkan seçersiniz ki. bilmem belki de aynur reyizin beni aday yapması arkadaşlarr gözünde önemli idi ve seçtiler. her şeyin bir sebebi vardır panpalar demek ki öyle olması gerekiyordu. hasılı ben başkan, sultanım yardımcım olmuştu.
(bu arada toplam oy sayısı ilginç)
aynur reyiz bizim oylamanın resmi sonuçlarını ilan etti ve artık başkan yardımcı ilişkimiz başlamıştı. ve işte o an panpalar, hani çölde susamış, seraplar görür haldesinizdir ve bir anda bir araba belirir. buz gibi damacana su vardır içinde ve kana kana içersiniz. esra beni tebrik için elini uzatırken o bir damacana su, bende o ölümüne susayan adam idim. o suydu, sıradan suda değil, ölümsüzlük suyu gibiydi ve ben ona kanıyordum. eli elime, teni tenime değmiş ve beni şereflendirmişti. artık değerlenmiştim. çünkü o bana dokunmuştu. o mutluluğu anlatamam panpalar.
yerimize oturduk ama benim ayaklarım yerden kesilmiş gibiydi ve ben aşkın dünyevi bir şey olmadığı ilk o an anladım panpalar. -
2.
+6bizim evle okul arası yaklaşık 20 dakika yürüme mesafesinde idi panpalar.
gençlikte var serde, hergün gidiş geliş yürürdük mahalleli panpalarla. o gün aynur reyizle konuşmamdan mütevellit neredeyse okul tamamen boşaldıktan sonra ( oyhhhşşş) çıktım. etrafta kimsecikler yoktu. tek başıma yola koyuldum. eve iki şekilde gidiliyor, biri bildiğimiz asfaltlı, trafiğin mevcut olduğu yol. ikinci yeşillikler içinde mahalle arası bir yol. benim tercihim tabiki yeşil olan ( yeşilay, sosyal mesaj da vereyim amk)
dalgın dalgın, kafamda çokça düşünce ile yoluma devam ederken karşımdan gelen, benden büyük olması muhtemel, irice bir çocuk gördüm. benimle alakası olması muhtemel biri değildi. tanımıyordum kendisini. o yüzden kafamı çevirdim yoluma devam ettim. çocuk yaklaştıkça bana doğru yürümeye başlamış gibiydi. iyice yaklaştığında artık ister istemez gözgöze gelmiştik panpalar.
önümde durdu ve selam verdi. aleykümselam dedim. bak kısa konuşacam, amuğa korum senin dedi. anlamadım, ne dedin sen dedim. tekrar etti amuğa korum dedi. mal mal baktım çocuğa. çünkü benim o taraklarda bezim yoktur panpalar. sakin ,sessiz, kavgayı küfürü pek sevmeyen bir tipim. benim mal halimi görünce açıklama yapma gereği duydu. ben esranın abisiyim, senin amuğa korum lan dedi. şaşırdım, korktum. ayaklarıma serin sular boşalmasını ilk o zaman hissettim. ama anlamsızdı bu, ne alakası vardı ki bunun. ben esraya bir şey söylememiştim. yani aslında kimseye bir şey söylememiştim. aklıma reyiz geldi, yok canım o söylemezdi diye düşündüm, sonra o bakış hakkında dedikleri geldi. açık mı etmişti beni bakışlar. o 10 saniye duraksadığım anda aklımdan ancak o kadar fazla şey gecebilirdi. ama bunların hiç biri beni tatmin eden düşünceler değildi. karşımdaki izbandut gibi görünüyordu gözüme. korku ile peki abi dedim. he şöyle ol amuğa koyim dedi. hafifça enseme şaplattı ve gibtir git dedi.
korku ve telaşla yola koyuldum ama kafam vuvuzela ile ömer üründül kombinasyonuna maruz kalmış bir insan kafası gibiydi. bedenim ayaktaydı ama zihnim yine ölü taklidi yapıyordu.
olanlar mantıklı değildi ve bendeki telaş gittikçe büyüyordu. -
3.
+4 -1kapıyı çaldı ve açtı.
tam içeri girerken bir yandan da kapıyı çekiyordu ki hareketlendim ve kapıyı tuttum, o anda doğal olarak bana arkası dönüktü ve şaşkınlıkla geriye döndü.
panpalar divan şiirini sevenler aşinadır gamze denen şeye. kısaca söz edeyim, divan şiirinde şair aşıktır ve söylediği sözler hep maşuğuna kavuşmak içindir. bülbül misali sabahtan akşama kadar sevgiliye nağmeler söyler, aşkını haykırır ve bir iltifat bekler. ama bu iltifat sadece bir bakıştır panpalar, bu gamze denen bakış. bu gamze ise sıradan bir bakış değil. sevgilinin kaşları bir yay ve kirpikleride ok. öyle bir bakıyor ki bu ok aşığın yüreğini paramparça ediyor ve aşkın tadına iliklerince varıyor. yani acı çekmeyi aşkın dorukları olarak görüyor. neden, çünkü sevgili ona iltifat ediyor daha ne olsun. çünkü sevgili gaddardır, biganedir, kayıtsızdır. ona bakıyor olması aşık için büyük bir lütuftur. düşünsenize koca bir hükümdar sıradan olan halkından birinin gözleri içine bakıyor. hayal edilemeyecek kadar büyük bir iltifat bu.
he işte panpalar, o gamze denen şeyi ben ilk orada tanıdım. adını sonradan koydum tabi. o an kalbimdeki arbedeyi hissettim ama bunun gamze olduğunu daha sonra anladım. böyle bir şeyin verdiği mutluluk dünya üzerinde çok az şeyde vardır sanıyorum.
o bakıştan sonra kendimi biraz topladım ve hafifce gülümseyerek ben de geleyim dedim. yüzünü döndü ve öğretmenden özür dileyerek oturdu. peşine ben aynı ritüeli gerçekleştirdim. kadere bak ki sınıfta olabilecek en uzak şekilde oturuyormuşuz. ben kapıdan tarafa en arkada, o camdan taraf en ön sırada. sanırım bu bile bir işaretmiş aramızda yaşananlara.
vay amk.
yine düşündüm ve hüzünledim.
şu şarkı ile devam şimdilik.
http://fizy.com/#s/1tgwix -
4.
+4bi tane mutlu biten bi hikaye okumadım amk şurda
-
5.
+4neyse panpalar devam ediyorum.
şimdi 3 aylık kısımı özet geçiyorum.
3 ay boyunca benim sultanıma dair hiçbir hareket şansım olmadı. yani hala çok çok resmi bir ilişki içerisinde idik. bu durum ciddi ciddi canımı yakıyordu. zaten ortaokullu olmanın getirdiği bir değişime alışma evresinde iken böyle bir ruh haline girmem beni iyice bunaltmıştı. o 3 ay çok zor bir şekilde geçti benim için, düşündüğüm zaman hala huzursuz oluyorum.
3 ay sonunda dönem bitmişti panpalar. yaklaşık 3 haftalık bir tatil vardı ve ben adı dışında net olarak hiçbir şeyini bilmediğim bir insan sebebi ile mantıklı düşünemiyordum. o zamanlar sözlük, yahut feysbuk gibi şeyler olmadığı için yapacak bir şey bulmakta zorlandım önceleri. her gün birbirinin kopyası gibi geçiyordu ve ben bundan çok rahatsız oluyordum. işte bu dönemlerde her ergen gibi şiir yazmaya başladım panpalar. arabesk arabesk şiirler işte. bol bol ayrılık ve sitem dolu. hatta sonradan adının akrostiş olduğunu öğrendiğim şiirler yazıyordum. baş harflerinden esra okunuyordu. misal bir örnek vereyim aklımda kalanlardan; (bunu uyduruyorum, buna benzer şeyler işte)
elimi tut düşüyorum bak
sadece şu gözlerime bak
resmine bakmaktan harabım
aşığına tenezzül et bak
bu ve benzeri şiirler, bugün baktığımda çok saçma ama o zamanlar çok değerli idi benim için panpalar.
ta o güne kadar saçma sapan bir pgiboloji ile bu gibi şiirler yazmaya devam ettim panpalar.
o güne, yani tatilin son haftasının cuma gününe kadar...
not:şiir uydurmadır. gerçek isim vermeyeceğim. -
6.
+4yanımda oturan panpam vardı birde.
ilkokuldan arkadaşım, hatta ortaokuldan sonra lisede de aynı sınıfta okudum kendisi ile. sizden iyi olmasın harbi panpamdır kendisi. neyse ben onu dürtüp bizimkini işaret edip şu kim la dedim. ne biliyim la dedi. iyi gibtir dön önüne dedim. sanırım söverek döndü önüne. ne yapacağım diye düşündüm panpalar. sınıfta konuştuğum bir yanımdaki panpam, 2 de bizim ilkokuldan panpalarımdı. diğer ikisi kız panpa idi o yüzden onlara o kızı sormaya utanıyordum bizim panpada bilmiyordu. başkası ile konuşmuyordum zaten, şimdi gidip soru sormam falan garip dururdu.
neyse panpalar o ders bitti. tenefüste uzaktan uzaktan bakıyorum kendisine ama bir kere bile bakmadı bana. ben acayip oldum. moralim bozuldu. bizim panpayı tersledim. oturdum yerime. ders türkçe idi ve bizim sınıf öğretmenimiz olan aynur hoca geliyordu. aynur hoca kadın ama benim gözümde o da bir reyizdir panpalar. o yüzden ona da reyiz ünvanını veriyorum.
aynur reyiz derse geldi. tanışma faslını falan ilk derslerde yapmıştık. zaten bir tek o tanışma faslı yapmıştı. vay amk, evet şimdi aklıma geldi bu durum. ne değişik hocalarım varmış. la insan bir tanışma faslı yapar. panpalar ben lisede, hatta üniversitede tanışma faslı yaptım ama bir tek 6. sınıfta sadece sınıf öğretmeni tanışma faslı yapmıştı. tanışma faslında da kim bilir aklım neredeydi ki benim zat ı şahanemin ismini bilmiyordum. umursamaz halime orada da küfür ettim. çok salak bir insandım panpalar. kişi ne yaparsa kendine yapar derler ya öyle cidden. bazı çok önemsiz görülen detaylar çok büyük kayıplara yol açıyor. mesela 2. sınıfta hani okullarda aşı yapılırdı. he, misal ben o gün okula gitmemiştim. yani bilinçli bir şekilde değil, bir yere misafirliğe zütürmüştü annem. neye işte o gün millet aşı olmuş ertesi gün herkes birbirinin koluna dokunuyor ve koluna dokunulan ay, uy diye öbürüne vuruyor. ben mesala o yaşımda bundan kendimi mahrum ettim istemeyerek de olsa. şimdi üst üste 100 aşı da olsam o an gitti ve bir daha gelmeyecek. işte bu durum gibi o tanışma faslında az daha dikkatli dursam belki bu güzelliği daha önce fark etmiş olacaktım ve arada geçen 3 güne boşa yanmayacaktım. -
7.
+1 -2reserved eksi verin binler başlık kaybolmasın
-
8.
+3evet panpalar, işte karşımızda tatilya.Tümünü Göster
tatilyayı bilen panpalarım bilirler. gerçi şu an sanıyorum kapandı ama bir zamanların istanbulunda, o beton yığını ve yeşillik yoksunu şehirde (şimdi de çok farklı değil aslında) yarıkapalı bir alan içerisinde oluşturulmuş, büyükçe bir lunaparktı tatilya. bizim okulda sağolsun her sene oraya gezi düzenlemeyi adet haline getirmişti. ben daha önceki gezilere katılamadığımdan ancak bu yaşımda gelmiş oluyordum bu büyük sosyalleşme ve eğlenme merkezine!
arabalardan indik.
bizim arabada bulunan kafilenin başında iki öğretmen vardı. biri reyiz biri de reyizin panpası aslı hoca. aslı hoca hiç derslerimize gelmemişti ama reyizin panpası benim de panpamdır mantığı ile onu da severdim. sıra olduk, çünkü o gün oldukça kalabalık bir tatilya varmış karşımızda. haliyle düzenli ve birbirinden hiç kopmayan bir kafile olmamız şarttı. zaten kapıda bekleyen otobüslerin çokluğu, içeride metrekareye düşen insan sayısı hakkında fikir veriyordu bizlere.
yaklaşık yarım saat sonra tatilyaya giriş yapabildik. başımızda reyiz ve aslı hoca ile dolaşmaya başladık. tatilyaya ilk ve son gidişim o geziydi panpalar. o yüzden orasını düşününce aklıma gelen şey çok geniş, büyük bir yer olduğudur. bilemiyorum belki o yaşıma göre büyük gelmiştir, aslında o kadar büyük değildir. fakat daha sonra gidip kontrol edemediğim için bu saptamam ile idare ediyorum.
orada sistem şu, içeriye girdi isen aletlerin büyük bir çoğunluğuna biniyorsun, ekstra bir ücret yok. sadece ateri tarzı şeyler vardı ekstra jeton gerektiren hatırladığım kadarı ile.
reyizin önerisi ile en önce korku tüneli namında bir yere girmeye karar verdik. korku tüneli ismi ile anılsa da bakmayın, içeriden çıktığımda oranın müdürüne gidip, korkmadım bin deseydim yeriydi. karanlık bir ortamda yalandan çıkan insanlar, pat pat patlayan bir şeyler vb. tam anlamıyla trajıkomikti panpalar. zaten tünel boyunca korkmak yerine, çok komik la bu geyiğini yaptık durduk. harbiden olayın korku olarak sunulması çok komikti amuğa koyim.
ikinci durağımız trendi panpalar.
ismi korku treni olabilir tam hatırlayamıyorum. bu alet gerçekten ürkütücü duruyordu. zaten bir çok özellikle kız panpa buna binmek istemedi, kenarda durdu. esrayı da içeri girdikten sonra ilk kez bu kenarda bekleyen arkadaşların yanında fark ettim. ben mi, bu da soru mu panpa. tabiki trene binme sırasında idim. korkmuyor değildim ama tüm şartlar benim bu trene binmem gerektiğini işaret ediyordu. ne bileyim delikanlılık, esranın trene binmemesi, he bir de reyizin ısrarı.
sıra geldi, trene benim panpam ile bindik. yüzümüzde gülücükler, binmeyen panpalara bakmalar, el sallamalar.
tren çok güzel bir şekilde harekete başladı, yavaş yavaş, nostaljik bir biçimde.
en son hatırladığım tıngır mıngır çıktığı o yükseklik oldu. oradan aşağı hareket başlayınca o kadar korktum ki, bir yandan abovvvvv, anneeee, haaaaa diye bağırırken, bir yandan da gözlerimi kapattım ve tren durmaya yakınken açtım.
trenden indiğimde ki pgibolojimi şöyle anlatayım,
tek tesellim altımın kuru olması idi... -
9.
+3cuma günü bizim mahallenin halk pazarı vardı panpalar. normal şartlarda pazarmış, düğünmüş bu tarz kalabalık yerlerden çok rahatsız oluyorum ama o gün ne hikmetse anneminde biraz ısrarı ile pazara gitmeye karar verdim. olay basitti aslında. annem bir şeyler alacak, bende onların bir kısmını taşıyacaktım.
pazarı dolaşmaya başladık. öyle pek zengin bir aile olmamamızdan ötürü ucuzluk arıyorduk. doğal olarak pazarda bir iki tur atmamız gerekiyordu. ilk turda ne nerede ne kadar diye bakıyorduk, daha sonra en ucuz yere karar verip 2. turda alışveriş yapıyorduk.
keşifi tamamlamış, alışverişe geçmişken, bir peynirci tezgahının önünde durduk. annem az peynir alacağım dedi. ben elimdekileri yere bırakıp annemi beklemeye başladım. bir taraftanda sağa sola bakıyordum ki onu gördüm. yaklaşık 20 gündür rüyalarım dışında göremediğim onu, soyadımı vermek istediğim onu, insanlar içinde tekleşmeye başlayan onu.
sevincim kısa sürdü panpalar, yanında bizim okuldan tanıdığım, bizden bir yaş büyük ve şu zamanda dahi sevmediğim bin cansel i gördüm. çok garipti amk. cansel kim benim sultanım kim, bunların birbiri ile ne alakası vardı? o sırada esra beni fark etti. gözgöze geldik ve ben sert bir biçimde gözümü ondan kaçırdım.
net olarak bir şey bilmiyordum ama canım çok sıkılmıştı panpalar.
o ruh haliyle eve nasıl gittiğimizi hiç hatırlayamıyorum... -
10.
+3sonra zaman daha güzel geçti panpalar. artık o gibimsonik sınıfta benim için tek önemli şeyin olması orayı benim gözümde saraya çeviriyordu. başkan olmak hasebi ile çoğu kişinin adını biliyordum artık. yoklama falan almaktan sınıf listesini ezberlemiştim. herkesin numarasını ezberlemiştim diyeyim var sen anla panpa.
esra ile garip bir iletişimimiz vardı. yani bir türlü samimi olamıyorduk. hep başkan ve yardımcı ilişkisi içerinde idik. yani muhabbet hep bu kanalda idi. vay yoklamayı al, vay şımaranları yazalım vb. tamam esraya yakın olmak güzel bir şeydi ama düşünsenize yanınızda en sevdiğiniz yiyecek var ama onu yiyemiyorsunuz. haliyle bende esra ile daha fazla bir şeyler olsun umudundayım. tabi bunu esraya belli etmem mümkün değildi. çünkü yapım pısırıktı, aklım incintı. toparlanmış cümlem yoktu hiç. yani şair demiş hani;
arz-ı hal etmeye cana seni tenha bulamam
seni tenha bulıcak kendimi asla bulamam
diye.
benimki de o hesap, onun yanında kendimi bulamıyordum. içki içmiş bir insanın cami imdıbına takınacağı utangaçlık temelli tavır gibi düşünün. ben aşk sarhoşuyum ama karşımdaki şarabı yasaklamış olan padişah. ben ona vurgunum o benden bi haber ve onun derdinden düştüğüm şarabı dahi yasaklamaış. ne acımasız sultanlık bu.
zaman geçiyordu panpalar, içime atılan o tohun yeşillenmeye başlamıştı. toprağı rahatsız etmeye başlamıştı. ve onun başını topraktan çıkarmak istemesi toğrağın canını o kadar yakıyordu ki..
canım yanıyordu panpalar...
http://fizy.com/#s/3dli6m -
11.
+3(az hızlandırarak bu entryde o kısmı geçiyorum)
şaşırdım ve neden hocam dedim. evladım bakışların sesini duymuyorum diyorsun ama sen ona bakmıyorsun ki. bak kerkenez, ben uzun zamandır olanların farkındayım. özellikle ilk zamanlar ne güzel bakıyordun esraya. ama sonra ne olduysa o bakışlarını kaçırdın. kazara baktığın zaman ise hiç masum değildi bakışlarının sesi. ben ikinizin bakışlarını duydum kerkenez. ben esranın bakışlarını da duydum. yoksa sizin için bir şeyler yapmayı bu kadar istemezdim. yani en azından buna mecbur hissetmezdim kendimi dedi.
reyizin bu sözleri önemliydi panpalar. dedikleri doğruydu. misal bakmıyordum esraya. onu pazarda bir çocukla gördüğümden beri ayrı bir tavır almıştım ona karşı. dağa küsen fare misaliydi bu tavrım ama gurur denen şey bunu mübah kılıyordu zihin dünyamda. bir an durdum. esranın abisi aklıma geldi. evet birde o vardı amk. amuğa korum demişti bana. hala anlamlandıramamış olsam da o olayın da bir korkusu vardı üzerimde. reyizle her şeyi açık açık konuşuyor olmamızın rahatlığı ile o olayı da anlatma gereği duydum ve böyle böyle oldu dedim. sen esradan hoşlanıyorsun diye mi böyle yaptı dedi. sanırım dedim, başka ne olacaktı ki. reyiz peki dedi. bu arada saat bayağı geçmişti ve reyiz beni daha fazla tutmak istemedi. peki sen şimdi git eve. daha sonra yine konuşacağım seninle dedi. tamam hocam dedim. iyi günler dedim ve yola koyuldum. tam kapıdan çıkarken reyiz yine seslendi. kerkenez. baktım. bu arada başkanlıktan ayrılmıyorsun dedi. geçti artık der gibi baktım. ben sınıf hocanla konuştum. sorun yok dedi. yine şaşırdım ve peki, teşekkür ederim hocam deyip çıktım.
bir şeyler oluyordu panpalar. esra, reyiz, esranın abisi, esranın yanında gördüğüm o çocuk.
evet birde kerem.
kerem kim mi? -
12.
+2 -1@1 güçse ne anlatıyorsun yannan kafası
-
13.
+3çok uzun bir 5 dakika oldu benim için panpalar. aklımdan binbir türlü düşünce geçti. hiç aklıma gelmeyecek şeyleri düşündüm durdum. bazen olur hani, birden bir şeyi yahut bir kimseyi hatırlarsınız. ondan sonra vay amk, ben bunu nereden hatırladım falan dersiniz. işte o 5 dakika içinde hatırladığım, düşündüğüm şeylere tepkim bu şekilde idi.Tümünü Göster
reyizin kapıdan geldiğini görünce toparlandım. aslında biraz daha rahatlamıştım. çünkü her şeyi reyize anlatacaktım. yani içimi dökecektim ve sonrasında muhtemelen şu an bulunduğum durumdan daha iyi olacaktı pgibolojim.
reyizin elinde iki tane şişe kola vardı. 5 dakikada onları almaya gitmişti anlaşılan. geldi, karşıma oturdu. kolayı uzattı, buyur dedi. teşekkür ederim içmiyorum dedim. bozuldu, iç be dedi. yanlış anladınız hocam, midemden rahatsızım asitli içecekler içmiyorum dedim. (yalan değil panpalar, hala asitli içecekler içmem.) geçmiş olsun dedi reyiz ve teşekkür etmeme fırsat vermeden haydi dedi. neye haydi dediğini bildiğimden hafif doğruldum ve lafa başladım;
hocam artık bakışlarımın sesinin duyulduğunun farkındayım dedim. tebessüm etti. keyfi yerine gelmiş gibi duruyordu. devam ettim, 13 yaşındayım ama 13 yaşında bir insana göre çok fazla yüküm var ve sanıyorum ki beni iyi anlıyorsunuz.
sonra o şefkatli bakışları gördüm panpalar. anne gibi bakıyordu bana. aslında reyiz çok yaşlı sayılmazdı. tam hatırlamıyorum ama 20 li yaşlarında idi o dönem. ama o bakışlar çok daha yaşlı ve tecrübeli gözlerin bakışı idi. reyizin tabiri ile çok şey anlatıyordu. sesini duyuyordum o bakışların. şefkat, güven, umut nağmeleri söylüyor gibiydi o bakışlar. ben o sesleri yalnız anne bakışında duymuştum o güne kadar panpalar. öğretmenlik kutsaldır derler hani. bazıları bu söözü pek ciddiye almazlar. ne bileyim geyiğe dönmüştür artık bu söz. panpalar istisnaların amk ama ben o an sadece o bakışlarla bu sözün boş yere söylenmediğini anladım.
kısa sayılamayacak bir süre daha baktı bana, sonra toparlandı ve,
kerkenez, ben seni çok iyi anlıyorum, derin bir nefes aldıktan sonra devam etti, çok mu seviyorsun onu dedi. başımı öne eğdim evet der gibi. devam etti, ee sorun ne o zaman dedi. durdum, ne diyebileceğimi düşünüyordum. reyiz az daha hafif bir ses tonuyla haydi anlat dedi. artık çok rahatlamıştım ve söze başladım;
- ama hocam, esra... -
14.
-3rezerve panpa biri eksilesin de kaybetmiyim
edit: tamam lan yeter eksi manyağı etmişiniz amk -
15.
+3sanırım bu gergin durum kıymetlimi germişti.
reyiz bana bakıyor, ben ondan kaçmaya çalışıyordum. aslında kaçmıyordum. her şeyi ona anlatma kararında gerçekten karar kılmış idim. sorun gibi görünen tek şey, esranın orada olmasıydı. hani misafirliğe gittiğinizde tuvaletiniz gelir. küçük tuvalet ise utana sıkıla da olsa bir şekilde yaparsınız. ama büyük tuvaletinizin gelmesi sizi belki de hayatta bir benzeri olmayan sıkıntıya sokar. halim, misafir evinde büyük tuvaleti gelmiş insan pgibolojisi ile özetlenebilirdi. ev sahibi esraydı ve o orada iken benim tuvalete gitmem imkansızdı.
esra daha fazla dayanamadı. reyizden izin istedi gitmek için. tüm ilgisini bana vermiş olan reyiz biraz üstünkörü olarak peki tatlım, sen git geç kalma dedi. iyi günler dileyerek çıktı sevdiğim.
evet panpalar, o heyecanlı an gelmişti. sıradan bir insanın, sıradan bir hikayesi iken o yaşa göre gayet itibarlı ve saygıdeğer bir kulağa gitmiş olan mmaceramın - gitmekten ziyade ilham olunmuş diyelim- geleceği adına önemli bir viraj idi. bunu rahatlıkla hissedebiliyordum. artık maçın son dakikasında kazanılan penaltıyı gole çevirmek ammacında olan bir forvet gibi olmalıydım. yani bizim reyiz ile yapacağımız konuşma benim adıma birçok şeyi zütürmek istediğim yöne çevirmeliydi. eğer burada hedefime ulaşamazsam bundan sonraki çabalarım yaydan çıkmış bir oku takip etmek kadar anlamasız olacaktı.
kerkenez dedi reyiz. devdıbını getirmedi. sustu, üzgün bir yüz ifadesi vardı. büyük bir hayal kırıklığına uğramışcasına etrafa tavırlı bakışlar atıyordu. derin bir nefes alıp, gözlerimin tam içine bakarak devam etti. öğretmenler odasının kapısını işaret ederek, eğer şuradan çıktığımızda ben hala sana inanmıyor olurssam, sana olan inancımı, güvenimi ve sevgimi kaybedeceğim dedi.
telaşlandım. hayır anlatacağım hocam demeye yeltendim fırsat vermedi reyiz. ben 5 dakikaya geliyorum, aklını başına topla ve geldiğimde her şeyi bana anlat dedi. -
16.
+3şimdi bir günlüğüne de olsa bambaşka bir boyuta geçiyoruz.Tümünü Göster
o günün ertesi başımın ağrısını bahane ederek okula gitmedim. evet başım ağırıyordu ama ona sebep olan şey yaşadığım bu olaylar, maruz kaldığım aşırı duygusal aksiyonlar hep okulda, o sınıfta gerçekleşiyordu. kafamı toplamalıydım ve bunun için okuldan uzaklaşmam mantıklı idi. sakin bir günün ardından üniformamın bana biraz bol olan ceketini de sırtıma geçirdikten sonra okula doğru yola koyuldum. gerekli mesafeyi kat ettiğimde okul menzilime girmişti ve ilk anda okul bahçesindeki otobüsler dikkatimi çekmişti. markasını, modelini tam hatırlamıyorum ama genellikle okulda düzenlenen geziler bu arabalarla gerçekleştirilirdi. bugün okulda olduklarına göre bir gezi olmalıydı diye düşündüm. 8 sınıflarındır herhalde dedim kendi kendime. bizim okul kalabalık bir okuldu panpalar. o sebeple geziler grup grup yapılırdı. misal müzeler gezisi cuma günü 6. ve 7. sınıflar, pazar günü ise 8. sınıflar gibi.
normal şartlarda gezilerden yaklaşık 1 hafta önce duyurular yapılır, velilerden izin belgesi ve ücretler toplanır vs. bizim sınıfta böyle şeyler olmadığından o anki düşüncelerim gayet mantıklı idi.
okulun kapısından içeri girdim. millet sıra olmuş. müdür konuşacak ve andımız okunacak, sonra doğru sınıflara. bizim sınıfın olduğu tarafa yöneldiğimde ilk şoku yaşadım panpalar. ortalık sivil kıyafetli insanlarla doluydu. daha dikkatli bakınca esrayı da seçebildim. üstelik sadece bizim sınıf değil, bütün 6. sınıflar ve 7. sınıflar sivil bir şekilde duruyordu. şaştım kaldım. anlaşılan bir gezi vardı ama ben olaylara tamamen yabancı idim. şaşkınlığı üzerimden attım. benim panpa o sırada menzilime girdi. yanına gittim. panpa ne iş amk dedim. tatilyaya gidiyoruz ya panpa dedi. tatilya ya gidiyorsunuz ya panpa dedim. evet panpa dedi. amuğa koduğum ne ara duyuru yaptılar, ne ara para topladılar, benim niye haberim yok dedim. hee panpa sen dün gelmedin dimi dedi. gelmedim amk dedim. panpa bu hafta normalde 8.sınıflar gidecekmiş. ama onların gireceği bir ortak sınav olduğundan 6. ve 7.leri bu hafta zütürelim demişler. dün bize söylediler. bugünde paraları getirdik. birazdan yola çıkacağız dedi.
hay ben böyle işin taa amk. kendimi kandırılmış hissettim panpalar. yıkıldım, örselendim, unutuldum.
herkes şen şakrak bir biçimde eğlenceyi bekliyor ben ise hayatın ızdırabına saydırıyordum.
o an panpalar, hani bahsetmiştim ya gamzelerden.
hani şu yürek kanatan bakışlardan.
bir sağnak halinde yağdı.
bir peri misali,
karşıdan gelen yardı... (uuu beybi, şiirsel bağladım burayı) -
17.
+2ama hocam esra benden çok uzakta dedim.Tümünü Göster
yüzünü ekşitti. nasıl yani dedi. hocam ben esrayı seviyorum ama sanırım o beni sevmiyor dedim. sanırım mı dedi. evet dedim. konuşmadan nereden biliyorsun ki dedi. bakışlarının sesini duymuyorum hocam dedim. duraksadı, bir şeyler düşünüyor gibiydi. bir süre sonra ses vermeyince tekrar konuşma gereği duydum. hocam dedim ama eliyle sus işareti yaparak konuşturmadı beni. şaşırmıştım ve reyizin durumunu anlamlandırmaya çalışıyordum.
nihayet reyiz hareketlendi ve sanırım senin kulaklarında problem var dedi. şaşkınlıkla reyize baktım. yüzünde tebessüm ve ve ne yapacağı belli olmayan insanın sinsi ifadesi vardı. meraklandım ve neden dedim reyize. sen müziğin sesini kısmışsın dedi. bilmece gibi konuşuyordu panpalar. tamam yaşına göre olgun bir insandım ama düşünsenize ben 13 yaşında idim hala.
az daha yaklaştı reyiz.
hafifçe başımı okşadı ve kerkenez, karşıdan nasıl göründüğünü anlatmamı ister misin dedi. elbette hocam dedim. peki, dinle öyleyse dedi. karşımda güzel yüzlü, çalışkan ve bakışları bangır bangır bağıran bir çocuk var. yaşından çok daha olgun, çevresine de saygılı. ama bu insanın tek sorunu, kusuru var, o da zihninde olan şeyleri yenilememesi. kendine yük etmesi. düşünsene bir depo sahibisin ve hergün yeni ürünler geliyor. bir süre sonra depo doluyor ama sen yeni gelen ürünleri almak zorundasın. yani hayır bunu alamam diyemiyorsun. yapman gereken normal olarak bazı ürünleri depodan çıkarmak ama sen işine yarayacak yahut yaramayacak diye bakmadan her ürünü depoda tutmaya çalışıyorsun. ne bileyim yeni gelen ürünleri depo içinde yol olan yerlere koymaya başlıyorsun artık. o zaman ne oluyor, depoda yürümek zorlaşıyor. derin bir nefes aldı ve devam etti. kerkenez depoyu boşalt. bak sen iyi bir çocuksun ve ben bunu biliyorum. aslında ben senin yaşındaki insanların aşk meşk işlerini öğrenmesine çok zaman gerekir diye düşünürüm. bu yaşta birini sevmek falan çocukçadır, ileride hatırlanır gülünür. ama sende bir gariplik var kerkenez, senin gözlerinin içine bakınca, o bakışların çok şeyi duyuruyor bana ve ben senin için bir şeyler yapmayı kendime görev ediniyorum. bu benim için vicdani bir sorumluluk halini aldı artık. o noktada ben söze girdim. hocam yaşım 13, bilmiyorum yaşam neyi getirir neyi zütürür ama kısmetse ben 23 yaşına geldiğimde yine konuşalım. eğer yanımda esra olursa ne mutlu ama olduya esraya dair hiçbir hayalim gerçekleşmedi, hatta hatta ne bileyim esra başka biri ile evlendi veya ben bir başkası ile evlendim, ben esrayı hiç unutmayacağım ve hala seviyor olacağım. belki o an benimle olan bir başka kişiye ihanet ediyor olacağım ama esrayı unutmayacağım dedim. ( yaş 21, 8 yıldır sözümü yemedim)
reyiz etkilenmişe benziyordu. bir süre durdu ve şaşıracağım o cümleyi kurdu.
-kerkenez sen bir körsün, esrayı görmüyorsun... -
18.
+2eyvallah panpalar.
şehitlere çok üzüldüm.
o yüzden boşlukta fazla yazamadım.
şimdi bir bölüm göndereceğim. gece ise yazabileceğimi sanmıyorum.
başımız sağolsun... -
19.
+2hemen gözlerimi kaçırdım panpalar.Tümünü Göster
bilinmezlik insanı çok fazla korkutuyor çünkü. o günden sonra, beni şaşkınlığa sürükleyen o davranışından sonra ben fundadan korkmaya başlamıştım panpalar. onunla konuşmaktan, olanı biteni anlamaktan dahi çekiniyordum. o yüzden kaçmak mantıklı geliyordu ve onu uyguluyordum.
bir şekilde o günü bitirdik.
şimdi elde olanlar şöyle ki, kıymetlimin doğumgününe birkaç gün var, ben davet edilmişim ve ona almam gereken bir hediye var. ama almam gereken hediye öyle bir şey olmalı ki birçok şey anlatmalı. çok düşündüm panpalar. o güne kadar aklımdan türlü türlü şeyler geçti. ne bileyim oyuncak ayıcıktan, kupaya, kokudan, takıya bir sürü şeyi tarttım kafamda. hangisini alsam daha güzel, daha manidar olur diye. ama bir türlü karar veremiyordum panpalar. bu hediye almak işinin ne kadar zor bir şey olduğunu ilk o günlerde tatmıştım ben. aslında muhattabın senin en kıymetlin olmaz ise belki daha kolay olabilir ama bir anlam yükleyeceğin hediyeyi seçmen ömürden ömür zütürüyor, ben bunu yaşadım, ettim.
neyse panpalar ben sonunda üzerinde kıymetlimin ismi yazan bir künyede karar kıldım. künye dediğim, boncuk tarzı bir şeyden işte. o zamanın parası ile 2 milyon yahut 2,5 milyon liraydı. allahtan o bir iki gün babam harçlık verme konusunda bonkör idi ve parasızlık çekmemiştim. künyede esra yazıyordu. sade ama estetik bir şey idi. sevmiştim yani ben. doğum gününden önceki okul günlerinde o stresle esra ile pek muhabbet etme şansım olmadı. fundanın yakaladığında garip bakışları, kerem ve onur bininin estirdiği soğuk hava ile o günleri geçtik bir şekilde.
başımı yastığa koyduğumda doğum gününe yaklaşık 20 saat vardı panpalar. benim her şeyim hazırdı ve heyecanla neler olup biteceğine odaklanmıştım. elbiselerimi falan ayarlamış, bir bayram telaşesi gibi yeni doğan gün ile yapacaklarımı aklımdan geçiriyordum ki gözüm vitrinden bozma kitaplığıma ilişti. kitaplık dediğim ise genelde okul kitapları ve defterlerini koyduğum yer. işte orada kendimi bildim bileli mevcut bir kitap vardı. nereden gelmişti yahut ne zamandan beri oradaydı tam bilmiyordum ama kendimi bildim bileli o kitap orada idi ve hiç alıp bakmamıştım. ümit yaşar oğuzcan'ın şiirlerinden seçmeler tarzı bir kitap. zaten heyecandan uykuyu unutmuş bir halde iken toparlanıp o kitabı aldım. kondisyonu iyi gibiydi. yaprakları biraz sararmıştı. kitabın sayfalarını yavaş yavaş çevirip göz atmaya başladım. şiirler vardı işte. ben zaten şiire karşı bir sempati duyduğumdan ilgimi çekmesi uzun zaman almadı. bir iki saayfa derken bayağı bayağı kendimi kaptırdım ve neredeyse kitabın yarısına gelmişken gözüme şu şiir ilişti;
--şiir--
"bırakma beni sevdiğim
gidişine dayanamam
hasret gözyaşlarımla
kendimi avutamam
dönerim dersin ama
kadere inanmam
bıraktığın anılarınla
ben sensiz yaşayamam"
--şiir--
biliyorum şu an için çok ergence ama panpalar o an için bu şiir bana çok şey hissettirmişti. ve esraya alacağım hediyeye dair çok başka bir fikir vermişti.
içindekiler kısmında bu şiirin sayfa numarasını buldum ve yanına küçük bir kalp işareti yaptım.
sonrasında kitabı kitap kaplığı ile hediye paketinin içine sokmam uzun zaman almadı. -
20.
+2heyecanla uyandım panpalar yeni güne.Tümünü Göster
o gün birçok şeyin olması lazımdı. yani en azından ben böyle olması gerektiğini düşünüyordum. çünkü artık sınırsız tutkum içimde kalmaktan çıkmak üzere idi. yani bu yaptığım, halimi anlatan çok somut bir şey olacaktı. bunun sonucunda belki mutlu mesut bir adam olacaktım. belki de hiç istemesem de esraya dair her şeyi bitirmeye çalışmam gerekecekti o günden sonra.
akşamüstünü zor etmiştim. esra 18.00 gibi başlarız dediği için ben 17.00 gibi yola koyuldum. yaklaşık 10 dakika sonra esraların evine ulaşmış idim. önce girip girmemekte tereddüt ettim. acaba gelen olmuş mudur benden önce diye düşündüm. ama sadece düşünebiliyordum. çünkü öğrenebilme ihtimalim yoktu. o ana kadar aklıma hiç gelmeyen esranın abiside işte tam o an aklıma geldi. vay amuğa koyim ben bunu nasıl düşünememiştim hiç. bazen akıl kuş misali uçup gidiyor panpalar. çok garip ki bazen en lazım olan zamanda gibtirip gidiyor bu akıl şeysi.
yapacak bir şey yoktu. tüm cesaretimle kapıya vardım. dışarıda çok fazla ayakkabı gözükmüyordu. muhtemelen pek kalabalık değildi içerisi henüz. az çekinerek de olsa kapıyı çaldım. heyecanla kapının açılmasını bekliyordum, nitekim açıldı. ve o kapının açılması ile o güne dair ilk süpriz gerçekleşmiş oluyordu.
kapıyı açan funda idi panpalar. evet köşe bucak kaçtığım, bakışlarının sesini duymamak için kulaklarımı kapattığım funda. yakın arkadaş olmaları hasebiyle esranın bu en mutlu günlerinden birinde yanında bulunuyordu muhtemelen. şaşkınlıkla merhaba dedim. merhaba buyur içeri dedi. başımı salladım. ayakkabılarımı çıkardım ve fundanın kılavuzluğunda salona geçtim. fundanın, sen geç otur, daha kimse gelmedi deyip beni oraya yönlendirmesi ve benim yüzümü dönmem ile ikinci süpriz de gerçekleşmiş oluyordu.
karşımda esranın abisi ve cansel duruyordu amuğa koyim. tamam esranın abisinin orada olması normal ama bu binin burada ne işi vardı. hatırladınız değil mi panpalar. benim pazarda esranın yanında gördüğüm bin bu.
selam verdim köşeye oturdum panpalar. o heyecan, sinir ve korku ile hiçbir şey demedim. onlar da bir şey demedi. kendi aralarında konuşuyorlardı, kulak kabartmadım. o sırada şöyle bir göz ucuyla etrafa baktım. hali vakti yerinde bir ailenin salonu idi bu panpalar. eşyalar gayet güzel, yeni şeylerdi.
ben bir yandan tedirginlik duyup, bir yandan da sağa sola bakarken esranın annesi havva teyze içeri geldi. gayet güler bir yüzle hoşgeldin oğlum dedi. hoşbulduk havva teyze dedim. arkadaşlarından daha gelen olmadı dedi gülümseyerek, ben biraz erken geldim sanırım dedim, güldü. olsun olsun gelir herkes şimdi dedi. sonra esranın abisine döndü. haydi oğlum siz yavaş yavaş çıkın dışarı millet birazdan gelir dedi. tamam anne deyip hareketlendi esranın abisi. cansel bini de onunla beraberdi. çıktılar. bu güzel bir şeydi panpalar. demek ki bizbize olalım diye düşünülmüş ve esranın abisi dahil kimseye acınılmamıştı. havva teyzeyi o anda takdir ettim.
orada bir başıma oturuyordum panpalar.
esra, funda ve havva teyze bir yandan sofrayı haırlıyor, arada bir de özellikle havva teyze benim sıkılmam için bir şeyler soruyor, muhabbet etmeye çalışıyordu. ama ne sıkılması, esrayı görebilmek benim için tüm mutluluklara değişebileceğim bir olaydı ve sıkılmayı bırak içten içe şükürler ediyordum o anki halime.
yavaş yavaş diğer davetlilerde geldi. genel anlamda bizim sınıf mensupları idi gelenler. birkaç kız arkadaş vardı tanımadığım ama onlarında esranın mahalleden arkadaşları olduğunu öğrendim.
o gün adına tek olumsuzluk olarak gözüken, bin onur ve elinde yer alan kocaman hediyesi idi...
-
kış güneşinde bronzlaşılmıyor kanzi
-
nazi olucaktık şopar olduk
-
nasyonel sosyalizmin anasini
-
bronzlaşınca bi taka benzeyecekmiş gibi
-
nasyonel sosyalizmin babalari
-
2kya solaryum ne olm
-
tosuncuğun 1 2 seneye çıkacak olması gerçeği
-
olm nazi almanyası aryanlığı esas alır
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 04 02 2025
-
kamyoncu kamil ne haber dost
-
kaptan kirk bunu koklar mısıın
-
bu adamm size bıçakk çeksee
-
hüüüp evet inciciyim
-
turabi şarrkı çıkarmış
-
topal odlek ordek hayırlı öğlenlerdiler 04 02 2025
-
nasyonel sosyalizmin hayal dunyasi
-
insanda ar namus utanma olur
-
akp güç şuanda zehirlenmesi yaşıyorrrr
-
sozlukten gibilen karilarin
-
cesur olmaz isen mutlu olamayacaksın
-
duymamak leş bir şey amq
-
şuanda kaka yabıyom capsli foto
-
otuz bir spor kulubu beraber
-
heryerde şuna binen kadınlardan görüyorum
-
şu kıs bitsin artk
-
kayranın zalinazurt videosunu yedekleyen oldu mu
-
şapka kanunu hala geçerliymiş
-
10 senedir 7 24 sözlükte yatıp kalkan
-
vay ben şöyle muhalifim böyle muhalifim
-
50 gram kaşarıı
- / 2