+2
pazar sendromum
devletlerin; ordusu, polisi ve anayasası (asıl katilleri ve hırsızları kollama, aklama metni; bu yüzden, hiçbir anayasa doğası gereği demokratik ve insani değildir) ile egemen sınıfı yani elitleri korumak için yapmayacağı hiçbir şey yoktur. devletlerin söylem ve uygulayış biçimlerinin, tam tersi doğrudur. dolayısı ile, devletin (kapitalizmin) varlığı, sosyal ve fen bilimlerinin inkarı, vahşetin itirafıdır. bilim-sanat denilen bile ellerinde yozlaşmış; iktidara tapan- taptırılan, putperest ve itiaatkar "politikacılar, bilimciler ve sanatçılar", tarafından, vatan-millet uğruna savaşların, soykırımların ve katliamların (ama, ancak, bu isyan bastırılmaz zorundaydı, yoksa... ) kaçınılmaz olduğu algısı yerleştirilmeye çalışıla gelmiştir. halkların bu durumun farkında olmaması ve çalışanların (sömürülenlerin) bırakın kendilerine boş zaman ayırmayı; açlıktan ölümler, işsizlik, sağlık, barınak ve eğitimden yoksun kalmaları, ancak eğitim, resmi ideoloji, resmi tarih, medya v.s, gibi devletin ideolojik aygıtlarının gücü ile açıklanabilir. bazı durumlarda, devletler sadece silahlı baskı gücü (devletin polisi ve ordusu, halkı dış "düşmandan" korumak için değil, kendisinden korumak için vardır, savunma bakanlığı denilen savaş bakanlığıdır, her devletin savunma bakanlığı varsa, bu savaşlar neden o zaman amk diye sorarlar adama) ile halk üzerinde hakimiyet kuramazlar. o yüzden fabrikasyon ideolojiler ve fabrikasyon tarih yazımı ile halkda gönüllü kölelik oluştururlar ve böylece her şeye inanmamız, devlet baba karşısında itaatkar olmamız beklenir. olunmaz ise, devreye önce korkutma, tehtid sonucu kişinin kendisi ile çeliştiği ve kendi kendisine uyguladığı sansür-otosansansür, sonra anayasa ve hapishaneler gelir. (şu dünyada hapishanelerin olması ne garip; hapishaneler bizatihi suçu yaratan ölüm betonlarıdır; birey hapishanede doğmalıdır aslında, sonra hal ve davranışlarından ve doğa-insan sevgisini kanıtladıktan sonra yeryüzüne salınmalıdır). türkiye özelinde yaşananlar korkunç. duyarlı insanlar neye tepki gösterip, ne yazacağını şaşırmış durumdalar. ölülerin, hatta katledilmiş çocukların bile, diline, dinine, ırkına (kürt isen zaten pek önemli değilsin) göre fatihalar okunuyor. kapitalizmin, ulus-devletlerin tarih sahnesine çıkışına dek, hakların kendi aralarında olağanüstü durumlar dışında savaştığı görülmemiştir. ama biri sana, sen türk, o da kürt, bak o senin ödediğin vergi ile (bizim kestiğimiz haraçla) kaçak elektrik (batının kürt tarihi hakkında bildiği tek cümle) kullanıyor derse, doğal olarak halklar arasında platonik bir elektriklenme oluyor tabi.
şu dünyada dershane kavgası diye bir komedi olabilir mi ya? biliyoruz ki, dershaneler türkiye'de eğitimin olmadığının bir itirafıdır; evet acil kapatılmalıdır ama rant için değil, parasız ve anadilde eğitim için. öğretmen sana okulda öğretmiyor, ama sonra hemen sokağın köşesindeki dershane ya da özel dersde aynştayn kesiliyor! bence önce okullar ve üniversiteler kapatılmalı ya da insanlık ve doğa için alt-üst edilmedilir. doğaya zararı olan teknoloji hemen yok edilmelidir. eğitim nedir? eğitimci nedir? kime hizmet ederler? mühendislik nedir (doğa katliamıdır) ? sosyal bilimler nedir (kapitalizme kılıftır) ? ekolojinin son asırdaki korkunç tahribatı, kutupların hızla erimesi, türlerin yok olması ve büyük olsalıkla son nesil olmamızdan daha önemli bir şey olabilir mi? ne gravatı, ne papyonu, ne cübbesi?
her şeye rağmen, umudumuzu ve direncimizi kaybetmiyoruz! hayvanlık ve insanlık kazanacaktır!