+8
-1
Ortaokulda okuyan ve kısa bir süre önce annesini kaybeden genç, babasıyla
birlikte yaşıyordu.
Babasıyla aralarında çok güzel bir dostluk vardı. Genç
okulun futbol takımındaydı. Takımdaydı ama, ufak-tefek yapısı ve
tecrübesizliği sebebiyle hoca ona bir türlü maçlarda görev vermiyordu.
Bu yüzden her zaman yedek kulübesinde otururdu.
Buna rağmen babası hiçbir maçını kaybetmez ve her zaman ayağa kalkar
tezahürat yapardı.
Liseye başladığında yine sınıfın en sıska öğrencisiydi. Fakat babası onu
hep
futbol oynamaya
teşvik etti;bununla birlikte,e?er istemezse oynamayabileceğini de
belirtti. Delikanlı futbolu
seviyordu ve takımda kalmaya karar verdi.Her idmanda elinden geleni
yapıyor
takımın as
oyuncusu olmaya gayret ediyordu.Ama sürekli yedek kulübesinde
oturmaktan kurtulamadı.
inançlı babası tribünde her zaman ki yerini alıp oğlunu
desteklemek için tezahürat yapmaya devam ediyordu.
Genç üniversiteye başladığında futbol onun için önemini kaybetmeye yüz
tuttu,ama yine de
elinden geleni yaptı. Herkes onun okul takımına giremeyeceğinden emin olsa da
o bunu başardı.
Takımın antrenörü onu listeye dahil ettiğini,Çünkü her idmana yüreğini
koyduğunu ve takımın
diğer üyelerini de şevke getirdiğini itiraf etti.
Takıma girebildiği onu o kadar heyecanlandırdı ve sevindirdi ki ,
soluğu en yakın telefon kulübesinde aldı
ve babasına müjdeyi verdi. Onun bu ba?arısına sevinen baba mutluluğunu
paylaştı ve kendine maçların sezonluk biletlerini göndermesini istedi.
Üniversitede dört yıl boyunca hiçbir idmanı kaçırmayan genç,
ne yazık ki hiçbir maçta oynayamadı.
Futbol sezonunun sonlarına doğru, büyük bir eleme maçının idmanı için sahaya
çıkmaya hazırlanan gencin yanına, elinde telgrafla antrenörü geldi. Delikanlı telgrafı
okuyunca ölüm sessizliğine
büründü. Güçlükle yutkunarak hocasına şunları söyledi
"Bu sabah babam ölmüş izninizle bu gün idmana gelmesem?"
Hocası onun şefkatle boynuna sarıldı ve "bu hafta dinlen evlat" dedi.
Ve cumartesi günkü maçada gelmeyi aklından geçirme."
Cumartesi geldi çattı,ama okul takımının durumu hiçde iyi
değildi. Maçın sonlarına doğru sessizce bir
kişi soyunma odasına girdi, formasını ve futbol ayakkabısını giyip
sahanın kenarına çıktı.
Babası ölen ufaklıktı bu!
Antrenör ve oyuncular bu azimli arkadaşlarını bu kadar kısa sürede
tekrar aralarında görmekten son
derece şaşkındılar..
Hocasının yanına giden genç "Lütfen izin verin oynayayım" dedi.
"Bu gün oynamak zorundayım."
Hocası önce onu duymamış gibi davrandı. Böylesine zor bir eleme
maçında takımının en kötü oyuncusunu sahaya çıkarmasına imkan
olmadığını düşünüyordu.Ama genç o
kadar ısrar etti ki,sonunda ona acıyan hocası razı oldu:
"Peki, oyuna girebilirsin."
Gencin oyuna girmesinin üstünden çok geçmemişti ki,hem hoca,hem
oyuncular hem de arkadaşları
gördüklerine inanamadılar. Daha önce hiç oynamamış bu meçhul ufaklığın
her hareketi harika attığı her pas isabetliydi.
Karşı takımın oyuncuları onu durduramıyordu. Koşuyor pas veriyor, savunmaya
geçiyor ve maçın yıldızı gibi parlıyordu. Sonunda gencin takımı aradaki
farkı
kapattı, nihayet atılan
gollerle de beraberliği yakaladı.Ve son saniyelerde
ufaklık topu tek başına sürükleyip herkesi geçti ve galibiyet golünü
attı. Maç bitmişti, okulun taraftarları sevinç çığlıkları
atıyor, arkadaşları
ufaklığı omuzlarında taşıyordu.
Seyirciler stadyumu terk ettikten, oyuncular duşlarını alıp soyunma
odasına
boşalttıktan sonra, takımın
hocası ufaklığı bir köşede tek başına sessizce oturduğunu fark
etdi. Yanına
gidip "Evlat, inanmıyorum.Bu gün bir harikaydın" dedi.
"sana ne oldu bunu nasıl yaptın anlat bana " dedi.
Hocasına bakan genç gözleri dolu dolu şunları anlattı:
"Babamın öldüğünü biliyorsunuz.
Peki onun gözlerinin görmediğini de biliyor muydunuz?"
Delikanlı güçlükle yutkundu, Gülümsemeye çalıştı.
"Babam bütün maçlara geldi.Çünkü görmediği halde beni desteklemek
istiyordu.
Ve ilk defa bu gün beni görebilirdi.
Ben bu fırsatı kullanmak ve oynayabildiğimi ona göstermek istedim!!!"