1. 101.
    0
    rezerella
    ···
  2. 102.
    +2
    iki adet bemebeyaz, suda kanı çekilmiş buruş buruş ayak gözlerimin önündeydi. ev o an örtünün gerisini açmaya dair tüm cesaretim yok olup gittiğinden bir adım geri çekildim. beni oraya kadar getirip eşlik eden varlık hemen arkamda dikiliyor olmasaydı bırakıp gidecektim. ama olmadı, sanki geri kalanı açmazsam bir daha evime dönemeyeceğimi, bir daha hiçbir zaman normal eski hayatımı yaşyamayacağımı farkettim. örtünün diğer tarafını çekip açtığımda gördüklerim karşısında adeta nutkum tutulmuştu.
    ···
  3. 103.
    0
    tırstımı amk
    ···
  4. 104.
    +2
    korkudan değil, sanki bana bir şey söylemeye çalışan ama bir türlü söyleyemeyen kuzenin, o tahrip olmuş, yeryer morluklar barındıran gözleri yarı açık yüzün karşısında kim olsa nutku tutulurdu zaten.
    ···
  5. 105.
    +1
    beyler 2 dakka mola.
    ···
  6. 106.
    0
    tırstım o yüzden müzik açtım amk
    ···
  7. 107.
    0
    Nutkum tutulmuştu. Hiçbir şey diyemedim. Öfke möfke herşey uçup gitmiş, ayaklarım boşlukta gibi kalakalmıştım. Bastonunu açmasına yardım etmeye çalıştım.

    - Sağol, dedi.

    -Hay Allah, dedim; hay Allah, hay Allah… Kaç kez dediğimi bilmeden dedim. Sonra ne diyeceğimi bilmeden sustum. Şimdi içimden gülmek geliyordu. Durumun komik bir yanı da vardı belki ama ondan değil. Sinir boşalması. Önce tuttum, sonra dayanamadım, kahkahalarla gülmeye başladım. Allah Allah , kör müsün dediğim adam kör çıktı!..

    Güldüm, güldüm… Gözlerimden yaş geldi. Nihayet sinir krizim durunca sordu:

    - Niye gülüyorsun?

    Sesi yumuşak, hatta suçlu gibiydi.

    - Kusura bakma, dedim; elimde olmadan…

    Ama kötü olmuştum. Kendimden utandım o an. Ondan utandım. Çok incindiğini hissettim. Ciddileştim:

    - Özür dilerim, dedim; canım sıkkın da… Öfkeliydim. Dikkatsiz olan bendim. Çok hızlı yürüyordum, bu yüzden çarpıştık.
    - Ben özür dilerim, dedi; benim suçum. Kaldırımdan inmek isterken duraklamıştım.
    - Gerçekten üzgünüm. Özür dilerim, dedim tekrar.
    - Önemsemeyelim, olan oldu bir kere, dedi. Gülümsüyordu.

    Ne temiz bir yüzü, ne sakin bir gülüşü vardı. Baştan aşağı süzdüm onu. Orta boylu, hafif kilolu, otuz yaşlarında. Üzerinde sadece ceket vardı, paltosu yok. Üşüdüğü belliydi. Ayrılmadan önce, suçumu telafi edebilmek için sordum:

    - Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?
    - Mümkünse karşı kaldırıma geçmeme yardımcı olun, dedi.
    - Tabi, dedim koluna girerken. Geçerken bizi gören araçlar durdu, karşıya geçtik.

    Elleri dikkatimi çekmişti. Buz gibiydi, çatlaktı. içim burkuldu. Özür dilememin ne anlamı vardı? Birşeyler yapmalıydım. Gözüme ilerdeki pastanenin tabelası ilişti. Aslında benim de midem kazınıyordu. Birlikte yerdik. Hem de ısınmış olurdu. Teşekkür etti. Gitmesi gerektiğini söyledi. Fakat ısrar edince,

    - Ama sadece bir bardak çay, dedi.

    Pastanede kalorifer peteğinin yanına oturttum onu. Çayını karıştırabileceğimi söyledim, karşı çıktı. Sonra sordu:

    - Ne iş yapıyorsun?
    - Öğrenciyim.
    - Çok sinirliydin, ne oldu?
    - Evet, sahiden de bugün iyi değilim. Amaçsızca dolaşıyordum, dedim. Canımı sıkan şeyleri anlattım. Sonra onu konuşturdum.

    Bir çay kaç oldu bilmiyorum. Birisi geldi, diğeri gitti. Âmâ arkadaş hakikaten hoş sohbet, iyi bir insandı. Çok da espriliydi. Sohbeti bölüp saati sordu, söyledim.

    - Çok geç olmuş, kalkalım mı, dedi.
    - Bir şartla, dedim. Duraksadı önce.
    - Hayırdır, ne şartı, diye sordu.
    - Bana telefon numaranı ver, görüşelim.

    Cebimden kağıt kalem çıkaracakken ellerimin yağlandığını farkettim. izin isteyip lavaboya gittim. Döndüğümde âmâ arkadaş elinde katlanmış bir peçete tutuyordu.

    - Telefon numaram burada, dedi; garsona yazdırdım.

    Peçeteyi cebime koydum, kalktık. Bayındır sokağa kadar birlikte yürüdük, orada ayrıldık.

    Aradan hayli zaman geçmişti. Bir hafta sonu âmâ arkadaş aklıma düştü . Oturur sohbet ederdik. Telefon numarası hâlâ o gün koyduğum cebimde olmalıydı. Çıkarıp kaydetmemiştim. Ceplerimi karıştırdım, peçeteyi buldum. Yıpranmıştı, dikkatlice açtım. Ama telefon numarası yerine iki satırlık yazı vardı peçetenin üstünde. Şaşkınlık ve merakla okudum:

    Gönül yapmak gelmiyorsa elinden
    Bari gönül yıkılmasın dilinden.

    Kalakaldım. Ne yapacağımı bilemedim. Peçeteyi katlayıp, cüzdanımın en gizli yerine sıkıştırdım.

    Şimdi ne zaman bir âmâ görsem, o mu diye bakıyorum. Hâlâ rastlayamadım. O arkadaş nerede şimdi?
    Tümünü Göster
    ···
  8. 108.
    0
    reservee
    ···
  9. 109.
    0
    reserved
    ···
  10. 110.
    0
    devam et panpa etkiler gibi oldu
    ···
  11. 111.
    +1
    geldim, devam
    ···
  12. 112.
    +2
    o an tüm yüzler bana döndü, öylesine şaşırmıştım ki o yüzleri daha önce farketmediğime. hepsinin yüzü beni evden buraya getirenin yüzüyle aynıydı, ayın işığından seçilebildiği kadarıyla elbiseleri herşeyi tıpatıp aynıydı. beyazlık öylesine belirgindi ki, ama bildik açık bir beyaz değil, hafif kirli kirçe bezer bir beyazlık ve sanki yüzlerine yapışmış o anlamsız tebessüm. biran yaşadığım hiçbirşeyin normal olmadığını, neden ve niçin orada olduğumu farkedince korkuyla birlikte etrafta neler olduğunu da görmeye başladım.
    ···
  13. 113.
    0
    zütünü parçalıyım bin cenebetim amk başıma bişey gelmesin
    ···
  14. 114.
    0
    devam et bin ama tedaşı zengin ettin söyleyim açmadık ışık bırakmadım
    ···
  15. 115.
    +2
    geldiğimiz yer aslında hiç de ormanlık gibi değildi. az biraz ilerimizde bir masa ve arkasında oturan o zaman tam da seçemediğim bir karartı. hemen sağ tarafıda bir odun ve üzerine saplanmış bir balta. biraz daha ileride bizim oaraların evlerine hiçbenzemeyen rek katlı evden gelen loş bir ışık. çok iyi bildiğim ormanda olmadığımızı anlamıştım artık.
    ···
  16. 116.
    0
    @93 aynen pampa amk bende tırsmadım degıl
    ···
  17. 117.
    0
    @93 güldürdün bin
    ···
  18. 118.
    0
    ışıklar fora !
    ···
  19. 119.
    0
    beyler herkes arkasına baksın
    ···
  20. 120.
    0
    reserved
    ···