1. 1.
    +4
    bak kardeşim,

    sen bize bu entel kuntel çöple gelmek yerine, şöyle işemeli, sıçmalı bir alman ferresi göndersen devlete ve millete daha hayırlı olmaz mıydı? şimdi demezler mi sana seni alman mı gibti bilader deyu? bize ne kant'tan, hegel'den, stirner'den.. sen bize schuster'den, gelsenkirschen'den bahset... bu yaptığın hareketle ziyadesiyle bizi "inci"ttigini bilmiş ol ve aklını bi kez daha başına getir...
    ···
  2. 2.
    +1
    @1 sağ ol panpa. tekrar tekrar okudum.
    ···
  3. 3.
    +1
    ideal=ülkü
    idealizm=ülkücülük
    alman idealizmi= alman ülkücülüğü=nazizm=hitler reyiz
    kara kara muallaksinin girdiği entry no:28018354 toplarsak 31 (2+8+0+1+8+3+5+4)
    huur evladı faşist almanlar 31 çekiyor, bu karakara muallaksi de peçete tutuyor
    ···
  4. 4.
    0
    En son çabalarında bile, Alman eleştirisi, felsefe alanını terketmedi. Kendi genel felsefi öncüllerini incelemek şöyle dursun, Alman eleştirisinin ele aldığı istisnasız bütün sorunlar, tersine, belirli bir felsefi sistemin toprağından, Hegel sisteminden fışkırmıştır. Yalnızca yanıtlarında değil, kendi sorunlarında bile bir aldatmaca (mystification) vardı. Her ne kadar herbiri Hegel'i aştığına yemin ediyorsa da, bu modern eleştirmenlerden bir tekinin bile, hegelci sistemin hiç değilse toplu bir eleştirisini yapmaya kalkışmamış olmasının nedeni, Hegel'e olan bağımlılıklarıdır. Onların Hegel'e ve birbirlerine karşı yürüttükleri polemik, şundan ibarettir: herbiri Hegel sisteminin bir yönünü çekip alır, ve onu, hem sisteminin bütününe karşı, hem de başkaları tarafından çekip alınmış yönlerine karşı çevirir. Töz gibi, öz-bilinç gibi, saf, bozulmamış hegelci kategorileri seçmekle işe başlandı; daha sonra, Cins (Genre), Birtek (Unique), insan (Homme) vb. gibi daha dünyevi terimlerle bu kategorilere saygısızlık edildi.
    Strauss'tan Stirner'e kadar bütün Alman felsefi eleştirisi dinsel anlayışların eleştirisiyle sınırlıdır.[6] Hakiki dinden ve gerçek deyimiyle tanrıbilimden yola çıkılmıştır. Dinsel bilincin, dinsel anlayışın ne anlama geldiği ise, yol alındıkça farklı biçimlerde belirlenmeye başlandı. Kaydedilen ilerleme, egemen oldukları öne sürülen metafizik, siyasal, hukuki, ahlaki, ve başka alanlardaki anlayışları da dinsel ya da tanrıbilimsel anlayışlar alanına dahil etmekten; aynı biçimde, siyasal, hukuki ve ahlaki bilinci dinsel ya da teolojik bir [sayfa 34] bilincin ve siyasal, hukuki ve ahlaki insanın, son tahlilde "insan"ın, dinsel olduğunu açıklamaktan ibaret kaldı. Dinin egemenliği veri alındı. Ve yavaş yavaş her egemen ilişkinin dinsel ilişki olduğu ortaya atıldı ve sonra, bu, bir din haline, hukuk dini, devlet dini vb. haline getirildi. Her yanda sorun, artık yalnızca dogmalar ve dogmalara olan inançtı. Dünya gittikçe daha büyük ölçüde kutsallaştırıldı, ta ki saygıdeğer Aziz Max,[Max Stirner. -Ed.] onu en bloc[hepten. -ç] kutsallaştırıncaya ve böylece büsbütün ortadan kaldırılıncaya kadar.
    Eski-hegelciler, her şeyi, onu bir hegelci mantık kategorisine indirger indirgemez kavrıyorlardı. Genç-hegelciler, her şeyin dinsel anlayış ya da tanrıbilimsel olduğunu söyleyerek her şeyi eleştirdiler. Genç ve eski-hegelciler, mevcut dünyada, dinin, kavramların ve evrenselin egemenliğine inanmakta anlaşıyorlardı. Tek fark, bir taraf egemenliği bir gasp sayarak ona karşı mücadele ederken, ötekilerin onu meşru sayıp ululamalarındaydı.
    Genç-hegelciler —tıpkı eski-hegelcilerin onları insan toplumunun gerçek bağları olarak görmeleri gibi—, anlayışları, fikirleri, düşünceleri, kısacası özerklik atfettikleri bilinç ürünlerini, insanların, gerçek zincirleri olarak gördüklerinden, genç-hegelciler, besbelli ki, yalnızca bilincin bu yanılsamalarına karşı savaşmak durumundadırlar.[7] Kafalarındaki kurguya göre, insanların ilişkileri, yapıp ettikleri, zincirleri ve sınırlılıkları kendi bilinçlerinin ürünü olduğundan, genç-hegelciler, kendi kendileriyle tutarlı bir biçimde, insanların önüne şu ahlaki postulatı koyarlar: kendi mevcut bilinçlerinin yerine, eleştirel ya da bencil insan bilincini edinmek ve böylelikle sahip oldukları sınırlılıklardan kurtulmak, Bilincin bu şekilde değiştirilmesini istemek, gerçekliğin farklı bir biçimde yorumlanmasına, yani onu farklı bir yorumlama yoluyla tanımaya varır. Sözde "dünyayı altüst eden"[5*] tumturaklı sözlerine karşın, genç-hegelci ekolün ideologları, en büyük tutuculardır. Onlar arasından en gençleri, yalnızca "tumturaklı laflara" karşı savaştıklarını söyledikleri zaman, [sayfa 35] kendi faaliyetlerini nitelendirecek doğru ifadeyi bulmuş oldular. Ancak, kendilerinin de, bu tumturaklı lafların karşısına, gene tumturaklı laflardan başka bir şey koymadıklarını ve bu dünyanın yalnızca tumturaklı laflarına karşı savaşmakla, gerçekte varolan dünyaya karşı savaşmış olmadıklarını unutuyorlar. Bu felsefi eleştirinin tek sonucu, hıristiyanlık konusunda birtakım ve tümüyle tek yanlı din tarihine ilişkin aydınlatmalar olabildi; bütün öteki iddiaları, bu önemsiz aydınlatmalarla tarihsel öneme sahip keşiflerde bulunmuş olma iddialarının yeni biçimlerle süslenip püslenmesinden başka bir şey değildir.
    Bu filozoflardan hiçbiri, Alman felsefesi ile Alman gerçeği arasındaki bağın, kendi eleştirileri ile kendi maddi ortamları arasındaki bağın ne olduğunu kendi kendine sormayı düşünmedi.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    0
    Filozofların anlayabilecekleri bir terim kullanmak gerekirse, bu "yabancılaşma" doğaldır ki, ancak iki pratik koşulla ortadan kaldırılabilir. Yabancılaşmanın "katlanılmaz" bir güç, yani insanın ona karşı devrim yaptığı bir güç haline gelmesi için, onun insanlığın büyük bir çoğunluğunu tamamen "mülkiyetten yoksun" hale, ve aynı zamanda, gerçekten mevcut olan bir zenginlik ve kültür dünyasıyla çelişkili hale getirmesi gereklidir, öyle şeyler ki, her ikisi de üretici güçlerin büyük ölçüde artmasını, yani üretici güçlerin gelişiminin yüksek bir evresini varsayarlar. Öte yandan üretici güçlerin bu gelişmesi (daha şimdiden insanların güncel ampirik yaşantısının, yerel düzeyde değil de dünya çapında tarihsel olarak cereyan etmesini içeren gelişmesi) kesinlikle vazgeçilemez, önce yerine gelmesi gereken bir pratik koşuldur, çünkü, bu koşul olmadan, kıtlık, genel bir durum alır, ve gereksinmeyle birlikte zorunlu olan için savaşım yeniden başlar ve gene kaçınılmaz olarak aynı eski çirkefin içine düşülür. Bu koşul gene aynı şekilde, insan cinsinin evrensel ilişkileri, ensonu, üretici güçlerin bu evrensel gelişmesi ile kurulabileceği için ve bir yandan bütün ülkelerde, aynı zaman içinde, "mülkiyetten yoksun" yığın olayını doğurduğu için (evrensel rekabet), sonra bu ülkelerden herbirini öteki ülkelerdeki altüst oluşlara bağımlı kıldığı için ve ensonu ampirik olarak evrensel olan, dünya çapında tarihsel insanları yerel bireylerin yerine koymuş olduğu için de sine qua non [olmazsa olmaz, zorunlu. -ç] [sayfa 57] bir pratik koşuldur. Bu koşul olmadığı takdirde: l° komünizm ancak yerel bir olgu olarak varolabilir; 2° karşılıklı ilişki güçleri (die Müchte des Verkehrs), evrensel, şu halde, katlanılmaz olan güçler olarak gelişemezler, yerel batıl inançlardan doğan "koşullar" olarak kalırlar: ve 3° karşılıklı ilişki yaygınlaştıkça yerel komünizm ortadan kalkar. [Komünizm, ampirik olarak, ancak egemen halkların "hep birden" ve eşzamanlı[17*] hareketi olarak olanaklıdır, bu da üretici gücün evrensel gelişmesini ve buna bağlı olan dünya ilişkilerini (Weltverkehr) varsayar.
    ···
  6. 6.
    0
    sonunda sarsılarak boşaldım beyler... varsıl dünyamın görüngülerinin imgelerini patlattım...
    ···
  7. 7.
    0
    @25 beklenen vandetta beyler
    ···
  8. 8.
    0
    belki de bizler bu yazılmış döngünün tam ortasında bir delik açabilir, belki de yalnızca yaşayabiliriz. bilmiyorum, anlayabilmek, yaşayabilmek, bazen tat alabilmek. hayatın kokusu, tırnağı belki de şampuanı. bilemiyorum...
    ···
  9. 9.
    0
    hitler: gizli muallak
    che:hardcore gibici
    mussolini:bazı geceler hitlere verdiğini düşündüğüm kişi
    stalin:sado mazo
    çörçıl:monopolideki şapkalı bin gibin bişi
    Baltacı Mehmed Paşa:rus çarının karsını çadırda gibmiş adam
    yani
    ccc baltacı mehmed paşa ccc
    sonuç olarak:hitler muallak olup bazı geceler mussoliniyi gibmektedir.
    ···
  10. 10.
    0
    ···
  11. 11.
    0
    http://www.dailymotion.co...orak-borak-st-ohannes_fun
    ···
  12. 12.
    0
    http://pezo31.mybrute.com/
    ···
  13. 13.
    0
    Tarih, herbiri kendinden önce gelen kuşaklar tarafından kendisine aktarılmış olan malzemeleri, sermayeleri, üretici güçleri kullanan farklı kuşakların ardarda gelişinden başka bir şey değildir; bu bakımdan, her kuşak, demek ki, bir yandan geleneksel faaliyeti tümüyle değişmiş olan koşullar içinde sürdürür, ve öte yandan, tümüyle değişik bir faaliyetle eski koşulları değiştirir; bu, kurgu yoluyla öyle çarpıtılabilir ki, daha sonraki tarih daha önceki tarihin amacı haline getirilir, örneğin, Amerika'nın keşfine, Fransız devriminin patlamasına yardım etme amacı atfedilir; dolayısıyla, böylece tarih kendine özgü amaçlar edinir ve "diğer kişiler gibi bir kişi" (yani "Öz-bilinç, Eleştiri, Birtek", vb.) haline gelir, oysa geçmiş tarihin, "Belirleme", "Amaç", "Tohum", "Fikir" gibi terimlerle belirtilmesi, daha önceki tarihin bir soyutlamasından, daha önceki tarihin yakın tarih üzerinde meydana getirdiği aktif etkinin soyutlamasından başka bir şey değildir.[46]
    ···
  14. 14.
    0
    tam anlayamadım. konuyu biraz açar mısın?
    detaylarıyla yaz.
    ···
  15. 15.
    0
    insanlar, şimdiye kadar, kendileri hakkında, ne oldukları ya da ne olmaları gerektiği hakkında her zaman yanlış fikirlere sahip olmuşlardır. Sahip oldukları ilişkileri, Tanrı hakkındaki, normal insan hakkındaki vb. tasarımlarına uygun olarak düzenlemişlerdir. Kendi beyinlerinin ürünleri, onları yaratan beynin üstüne çıkmıştır. Yaratıcılar, kendi yarattıkları şeyler önünde secdeye varmışlardır. Öyleyse onları, boyunduruğu altında ezildikleri kuruntulardan, fikirlerden, dogmalardan, hayali yaratıklardan kurtaralım. Fikirlerin egemenliğine karşı başkaldıralım. Biri, insanlara bu yanılsamaları değiştirip, yerine insanın özüne uygun düşen düşünceler koymayı öğretelim diyor, bir başkası, bu yanılsamalara karşı eleştirici bir tutum almayı öğretelim onlara diyor, bir üçüncüsü ise, bunları kafalarından çıkarıp atmalarını öğretelim diyor ve — bugünkü gerçekliğin böyle çökeceğini iddia ediyorlar.
    ···
  16. 16.
    0
    kameralistlerin alayı zütlektir, ben bunu derim hocu.
    ···
  17. 17.
    0
    ccc hegel giber ccc
    ···
  18. 18.
    0
    okuyanı gibsinler.
    ···
  19. 19.
    0
    yavşak marx hegel reyisin ülküsünü başaşağı çevirmiş. lan pekekent git sen heraktile zütü gibtir önce, bak gene kızdım şimdi.
    ···
  20. 20.
    0
    @20, senin de.
    ···