+3
Allah sözcüğü, Arapça bir sözcüktür ve “ilah” sözcüğünün başına Arapçadaki niteleme sözcüğü olan “elif” ve “lam” harflerinden oluşan “el”in gelmesinden oluşur. Arapçadaki bu niteleme sözcüğü sessiz harfle başlayan sözcüklerin önüne geldiğinde “el” diye ayrı yazılıp okunurken, “ilah” gibi sesli harflerle başlayan sözcükleri başına geldiğinde ise sözcükle birleşir. Bu nedenle “el-ilah” biçiminde değil, “Allah” biçiminde okunur. Bu niteleme sözcüğünün ingilizcedeki “the” ya da Almancadaki “der” ve “das” veya Fransızcadaki “le” ve “la” niteleme sözcüklerinden bir farkı yoktur. Benzer bir kural Fransızcada da vardır. Sesli harfle başlayan sözcüklerin önüne gelen “le” veya “la” niteleme sözcükleri, Fransızcada da sözcükle birleşir. Bu tür sözcüklerin görevi, önüne geldiği sözcüğü belirginleştirmektir. Yani ilah derseniz cins isim yaparsınız ve herhangi bir ilahı kastedersiniz. El-ilah, yani Allah derseniz, özel ad yapar ve belirli bir ilahı kastedersiniz. Yani Allah özel addır. Bu biçimiyle Allah sözcüğü, belirli bir ilahı ifade etmek için islam’dan önce de kullanılmaktaydı. Hatta Peygamberimizin babası gibi birçok kişi de Abdullah (abd: kul ve Allah sözcüklerinin birleşimi) adını taşımaktadır. Benzer şekilde Ubeydullah, Seyfullah gibi adlar da yaygındı.
Gelelim Allah sözcüğü içinde bulunan ilah sözcüğünün kökenine… ilah sözcüğü, Arapça ile aynı dil ailesinde bulunan ibraniceden gelmektedir. Ancak ibraniceye de aynı dil ailesinde bulunan Mısır dilinden geçmiş bir sözcüktür. Mısır’daki Ay tanrısı olan Iah’tan (Yah) gelmektedir. Çünkü o dönemde Ay çok önemli bir yol göstericiydi. Yolcular yolunu Ay’a göre bulurdu. Arap ve ibranilerin takvimleri aya göre yapılmıştır. Ay’ın bir evresi olan hilal sözcüğünün de ilah sözcüğüne benzemesi ilginçtir. Bu etkilerle ibraniceye geçmiş bir sözcüktür. Özünde pagan (çok tanrılı) dinlerden esinlenilmiştir. Zaten Sami kökenliler de Hz. ibrahim’den (a.s) önce Ay’a tapmışlardır. Hz. ibrahim (a.s) Samileri tek tanrılı hak dine uymaya çağırırken Allah sözcüğünü belirli ve tek bir ilah için kullanmıştır.
Tanrı sözcüğü Türkçedeki en eski sözcüklerden biridir. Bu sözcüğün eski biçimi Teñri’dir (Tengri yazımı hatalıdır. Çünkü ng ile gösterilen gerçekte genizsi n, yani “ñ” sesidir). Ayrıca Teñgir ve Teñir gibi biçimleri de vardır. Bu sözcüğün kökeni ile ilgili en ağır basan bilimsel görüş, “dengeyi sağlayan” anldıbına gelmekte olduğudur. Teñri < teñir- (denk[1] getirmek, denge[2] vermek) < teñ- (denk olmak) < te- (ayakta durmak). Buna göre aldığı +i eki ile Tanrı sözcüğünün anlamı “denk getirici, dengeleyen” demektir. Bu büyük olasılıkla, evren düzeninin dengeli oluşuyla ilgilidir; Eski Türkler, Tanrı’yı doğa olayları arasındaki dengeyi sağlayan bir varlık olarak görmüştür. Yani bu sözcük, ileri sürüldüğü gibi doğaya tapınmaya dayalı çok tanrılı dinlerdeki bir özel ad ya da kâfirliğe sürükleyen bir ad değildir. Aksine Tanrı’yı öven, onu iyi anlatan, tek tanrılı inançtan kaynaklanan bir addır. Ancak Türkçede Arapça ve batı dillerindeki gibi bir niteleme sözcüğü yoktur. Bu nedenle bir sözcüğün özel ya da cins isim olduğu yalnızca ilk harfinin büyük yazılıp yazılmaması ile anlaşılabilir. Yani Arapçadaki ilah anlamında kullanıldığında “tanrı”, Allah anlamında kullanıldığında ise “Tanrı” biçiminde yazılır. Büyük harfle yazıldığında özel addır.
Tanrı sözcüğünün kullanılmasını doğru bulmayanların ileri sürdüğü görüşlerden biri, Kuran’da geçmemesidir. Kuran Arapça olarak indirildiği için zaten içinde Türkçe bir sözcüğün geçmesi mümkün değildir. Bu kişiler, Esmaül Hüsna olarak bilinen 99 addan (aslında her biri birer sıfattır) başkasının kullanılmasını doğru görmezler. Kuran’da listelenmeyen bu adlar, Kuran içinde incin bulunurlar. Daha sonradan derlenmiştirler. Araf Suresi’nde belirtilen “güzel adlar” (esmaül hüsna) tamlaması genel bir ifadedir. Bununla sonradan derlenen bu 99 adın kastedilmesi, 99 ile sınırlanması akla uygun değildir. Çünkü birçok din bilgini ve tasavvuf ehli Esmaül Hüsna olarak verilen listede geçmeyen adları sıkça kullanmışlardır. Bunların içinde Arapça kökenli olan Mevla olduğu gibi, Farsça kökenli olan Huda, Hu gibi sözcükler de vardır. Ayrıca Türkçe kökenli Çalap, Yaratan gibi sözcükler de bu kişiler tarafından kullanılmıştır. Örneğin Yunus Emre’nin Allah’ı anlatmak için en çok kullandığı sözcüklerden biri Çalap’tır. Mehmet Akif sıkça Huda sözcüğünü kullanır. Dervişler Farsça “O” anldıbına gelen “Hu” biçiminde seslenirler yüce Yaratıcı’ya. Bu adların hiç biri Esmaül Hüsna içinde geçmez ancak bu büyük bilginler tarafından kullanılmaktan da çekinilmez. Söz konusu Tanrı sözcüğü olduğunda nedense tavır değişir. Ayrıca Esmaül Hüsna’nın da birçoğunun Türkçe karşılığı Kaşgarlı Mahmut’un Divanı Lügat-it Türk eserinde geçmektedir. Söz konusu eserde; Kadir için Ogan, Baki için Bengü, Kadim için Bayat, Rahman için Beğirsek, Rahim için Yarlıgayan, Semi için işitgen, Halik için Törütgen ve Aliyy için Ülgen gibi karşılıklar vardır.
Tümünü Göster