/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +92 -4
    Geçen mahallede yürürken ali abiyle karşılaştık, puşt gibi bakıyordu yine, "alinin yannanında değilmiş askerlik" dedi bana. Yılların ağzına pelesenk ettiği bir laftı bu, mahallenin gülüydü ali abi, zamanında babası çok dövmüş bunu askere gitsin diye, bu da tutulmuş bi huurnun arkasına gitmemiş askere, o köşe senin bu köşe benim kaçmış durmuş, peder de rahatsız tabi durumdan, çat bi ihbar, jandarmalar koluna girmiş ali abinin, bir sorup bi soruşturma, demişler diyarbakır silvan jandarma alay komutanlığı.

    Asker kaçağı olduğundan davul zurnayla omuzlarda taşıyamamışlar ali abiyi, öyle bir selam bir veda mahallenin ortasında tutmuş zütürmüşler askere, peder de dışardan olanları izliyormuş gururla, oğlu askere gidiyor ne de olsa, ali abi kollarında 2 tane jandarma, önünde komutan, direksiyonda astsubay olan askeri aracın camından kafayı çıkartıp puşt gibi bağırmış kalabalığa;

    Alinin yannanında değilmiş askerlik !

    Mahalleli anlamamış vaktiyle ali abinin bu lafını, peder huzursuzlanmış tabi, ali askerliği yakacak demiş mahalleliye. Gel zaman git zaman 3-4 ay geçmiş, ali abinin sevdiği kız başka bir adama kaçmış, peder vefat etmiş, ana per perişan, kardeşler daha ufak.. Mahalleli biraz sabır, ali bir gün gelir, ali gelene kadar sana biz bakarız, alide askerde bize bakar zaten demiş. Bir hafta geçmeden gelmiş ali abi, kolunda iki jandarma, ağzı yüzü kan içinde, elinde bir kağıt.

    Demişler hayırdır ali niye geldin ? Cevap yok tabi, puşt gibi bakıyormuş sadece. Mahalleli kağıda bakmış, askeriye akli dengesi yetersiz diyip çürük raporu vermiş, askerde de baya dayak yemiş zaten, ali abi askerliği yakmamış belki ama kafayı yakıp dönmüş mahalleye. Jandarmaların bunu tutup askere zütürdüğü günden bu yana başka da bir şey dememiş kimseye. 28 yıl geçmiş üzerinden ama konuşurken 4 kelimeyi geçmemiş ali abi.

    Eskiden şen şakrak bir adammış, şimdi sadece puşt gibi bakıyor. Bu değişimin sebebini karşımda duran adamın gözlerinin içine baktığımda artık bende anlayabiliyorum;

    Ali abi'nin gerçekten de yannanında değilmiş askerlik.
    ···
  2. 2.
    +3 -1
    Berber Yakup.

    Yakup abiyle dostluğumuz çok eskilere dayanır, babamın öğrencisiydi, ne zaman babamın sınıfına gitsem omuzlarda taşınır, ulvi sınıf başkanı ilan edilirdim. Başı yakup abi çekerdi tabi. Babamı sevmezdi pek, ben geldiğimde ders kaynardı, beni de o yüzden severdi zaten. Yakup abi berber oldu nihayetinde, babamı değil de okumayı sevmediğini anladığı bir gün okulu bırakıp, dükkan açtı kendine. Ne zaman traş olacak olsak yakup abiye giderdik babamla, hocam hoşgeldin, naberlan kerata, lan mıstık çay getir hocama..

    Bu traş berber metaforu yıllarca, tavlaya gel bakiym, mars edersen beleşe traş ederim, ben mars edersem avon parfüm alırsın yakup abine minvalinde sürüp gitti. Geçen traş olmak için yine yakup berberin yolunu tuttum, vırç diye bir ses geldi, kaygan bir zemin, hiç bakmadan ilerliyorum, biliyorum köpek takuna bastık. Mıstık'a sildiririm diye kendimi teselli ettim, girdim dükkana. Oturdum koltuğa abi biliyosun zaten, lan mıstık gel ayakkabımı sil bakayım dedim. Mıstık aldı bi bez uğraşıyor aşşağıda, yakup abi traşı bitirdi, saçımı yıkadı, döndü mıstığa bir tekme attı, çocuğun boyu zaten 14 santim, ulan çocuk şlap diye yapışmasın mı duvara, yakup abi delirdi usturayı sallıyor, yumruk kafa ne varsa girişti çocuğa, çocuk bayıldı bayılacak

    "Abi dur çocuğun anasını gibtin ne yapıyorsun" diyorum, "dur seninde cibiliyetini gibmiyim şimdi" diye cevap veriyor. Neyse komşu esnaf yardıma geldi yakup abiyi tutuyoruz, adam fenalarda, durduğu yerde titriyor kendi kendine. "lan mıstık ne tak yedin" diye soruyorum mıstığa, çocukta mecal kalmamış bir şeyler mırıldanıyor ama ölmüş bebe. Yardıma gelen manav "kardeş sen geç kafanı yıka, biz yakupla ilgileniriz" diyor. Ulan kafamı daha yeni yıkadı bu adam, tekrar niye yıkayayım diyorum bende. Aynaya bi bakıyorum saçım takun sidiğin içinde geziyor.

    Meğer mıstık bez bulamamış havluyla silmiş benim ayakkabıları, yakup abide mıstığın elindeki havluyla benim kafayı kurulamış, bütün taku püsürü benim kafada görünce dayanamamış basmış tekmeyi. Olayın şokuyla bir tanede ben vuruyorum mıstığa, bebe yine bir şeyler mırıldanıyor "sus, puştunu giberim senin, dıbınakomun çocuğu halimize bak" diyorum gaza gelip. Kafayı yıkayıp çıkıyorum berberden, unutulup gidiyor ama her gün tekrar tekrar hatırlıyorum ben, her aklıma geldiğinde gülüyorum amk çocuğuna.

    huur çocuğuydun ama idoldün be mıstık.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +2
      Obaaayamlik reyisss panpacim tak da gerekli tabi
      ···
  3. 3.
    +3
    Sincap

    Koridorlarında yıllarımı geçirdiğim, hiç büyüyemediğim, zamanın durduğu, ama bitince çok hızlı aktığı, yaşanmışlıklarımın ve hislerimin toplu mezarlığı olan lisenin, hep açık olan kapısında izmaritine kadar yanmış sigaramla bekliyordum. Lise yıllarım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmiyor, aksine tek bir olay slow motion olarak yavaş yavaş ilerliyordu. Olanlar aklıma geliyor, canım yanıyordu, sanki birisi eline bir çakmak almış da etimi kavuruyordu. Burnuma gelen yanık et kokusu bu tezimi destekliyordu, dudaklarımın arasında unuttuğum sigara derime yapışmıştı. Bu önemli değildi, eski yaşanmışlıkların tenime yapışıp bir daha çıkmayacak olmasından korkuyordum.

    Onunla el ele tutuşup beraber yürüdüğümüz, katta hoca yoksa köşelere kaçıp öpüştüğümüz koridorda ilerlemeye çalışıyordum, duvarlara bakıyor, hava çok soğuk olduğunda oturduğumuz kaloriferin arkasındaki camdan bahçeyi izliyordum. Ben bahçeyi izlerken o geldi. Yanımda durdu ve konuşmaya başladı.

    Özledin değil mi ? dedi. Özlemedim, özlemek istemedim, nefret etmeye çalıştım ama olmadı dedim. Eliyle bir yeri gösteriyordu, bakmamak için kendimi zorlasamda kendimi yazan şeyleri okurken bulduğumu hatırlıyorum.

    Sincap ❤ Meşe Palamudu
    ···
  4. 4.
    +3
    Onu ilk gördüğümde koridorun ortasında tepkisiz durduğumu hatırlıyorum, bana doğru geliyordu, yaklaşıyordu, o yaklaştıkça ben uzaklaşıyordum, adımlarım istemsizce geriye doğru gidiyordu, sırtımı duvara yaslayana kadar devam etti bu. En sonunda kaçamayacağımı anlayıp karşımda duran güzelliğin bir daha hiç unutmamak üzere gözlerini ezberliyordum.

    Meşe palamudu gibi mi duruyorum oradan bakınca ? dedi.
    Neden, sincap gibi mi bakıyorum ? dedim. Hayır, meşe palamudu görmüş sincap gibi bakıyorsun dedi, gülümseyerek.

    Sincaplar meşe palamuduna nasıl bakardı ki ?







    4 yıl boyunca ben ona meşe palamudu dedim, o bana sincap.

    4 yıl sonunda ben onu yedim, o da bana yenildi.

    Yanıma baktığımda göremedim onu, zaten gelmemişti hiç, yıllar önce kazıdığımız bu yazıyı okşuyordum, sahiden güzel günlerdi. Diplomanın acelesi yoktu, önce bir rakı içmeliydi sincap, birazdan bahçede bulacağı meşe palamudunu karşısına alıp.
    ···
    1. 1.
      0
      Panpası ilkte taşak geçiyorsun sandım ama, üzülme sen hayırlısı buymuş sana daha taze, daha tatlı meşe palamutları gelecek inşallah öyle çok seveceksin ki belkide sevginin tadı damağında kalacak, öpcükler
      ···
  5. 5.
    +2
    Doktor Hüseyin

    Doktor Hüseyin'in torunuyum ben. Öyle çok vakit geçiremedik kendisiyle, yaz tatillerinde Alanya'ya gittiğimizde görürdüm dedemi. Onlarda yolculuğun yorgunluğu, dedeyi s*ktiret yazlığa gidelim yüzelim telaşesiyle pek bir anlam ifade etmezdi zaten bana. Yüzmek, yazlığın balkonunda limonata içmek, kumla oynamak bir çocuk için dedeyle takılmaktan çok daha eğlenceli, çok daha ilgi çekici geliyordu çünkü. Bu yüzden kendisini tanıyamadım, anladığım kadarıyla huysuz bir adamdı. Bunu yıllar önce halamın düğünü için cümbür cemaat arabaya binip yola çıktığımızda anlamıştım.

    Düğüne gidiyorduk ama arabada matem havası vardı. Yolculuk boyunca babamın telefonu çalıyor, halam ve nenem babamı sürekli dedeme karşı gard alması konusunda uyarıyordu. Babam dedemin telaşıyla arada pırt yapıyor, araba balıkçı sabri abi gibi kokuyordu. Zaten yeterince gergin olan ortamı, babamın pırtları dahada gerginleştiriyordu. Yolculuk boyunca abartısız 20-30 kere pırt yapan babam, istisnasız her birinden sonra "Melih teyzenlere ayıp oluyor ama" diyerek suçu bana atmayı da ihmal etmiyordu. Dinlenme tesisinde durduğumuzda lavaboya ilk babam gidiyor, Hüseyinin yapacağı tersolardan en çok o korkuyordu.

    Bir transporterin içinde 9 kişi şubat ayında, Alanya'ya gidiyorduk. Mevsim yaz olmadığı için yazlık yoktu, limonata yoktu, deniz yoktu; dede vardı, düğün vardı. Belkide sırf bu yüzden dedemle ilgili iz bırakan tek anım budur, bilmiyorum. Bildiğim tek şey Alanya'ya yaklaştıkça dedemin delilik katsayısının arttığıydı, evden çıkarken hüseyin sert davranmasa bari damada şeklinde mitler üretilirken, tam arabadan ineceğimiz sırada babam babama belli olmaz, tüfeğini saklayalım mitini öne sürmüştü.
    ···
  6. 6.
    +3
    Düğün günü geldi çattı, önce kına, sonraki gün düğün vardı. Kına gecesi bitince damat ve erkek evi kız evinde ağırlanıyor, oradan düğüne geçiyorlardı, fosilleşmiş gelenekler işte. Herkes heyecanla bekliyordu ama düğünü değil, herkes hüseyinin sahneye çıkacağı zamanı bekliyordu. Kına gecesi sorunsuz atlatılınca heyecan daha da artmaya başladı, bari kınada terso yapsaydı, düğünü pis etmeseydi, hüseyin sıkı geliyor bu sefer, hüseyin terso yapmak için nikahı bekliyor gibi bahisler çoktan açılmıştı. Dönüp dedeme baktığımda gözlerinde gerçekten bir şeyleri beklediğini görebiliyor, 1.30 oranlı hüseyin sıkı geliyor bu sefer'e 10 misli oynuyordum.

    Maç başlayalı 70 dakika olmuş, bahisler çoktan kapanmış, dedemin terso yapması için çok az zamanı kalmıştı. Kız tarafından kimse uyuyamıyor, sakin kalabilenler değil, çarpıntı yaşamayanlar tebrik ediliyordu, amcam babama abi babam terso yaparsa sıçarım bacağına bu sefer diyor, babam bi b*k yiyemez o, sen ağzını hayra aç diyip teselli ediyordu. Tam bu sırada dedemin sesi evin içinde yankılanmaya başladı.

    Yumuşacık battaniye.

    Nenem dedemin yumuşacık battaniyesini erkek evine vermiş ayıp olmasın diye, dedeme de eski battaniyeler kalmış, şu öküz ölüsü gibi olanlardan. Dedem de tutturmuş benim yumuşacık battaniyemi verin diye, yumuşacık battaniye dediği de bildiğiniz polar battaniye işte. Dedemin odaya girip bana baktığını hatırlıyorum, sonra babamın gecenin bir yarısı yumuşacık battaniye almak için çarşıya gittiği geliyor aklıma.

    Meğer babam dedeme battaniyeyi Melih'in altına serdik, çocuk uyuyor uyandırmayalım demiş, doktor hüseyin bunu yer mi ? Yemez, yememişte. Uyuyup uyumadığıma bakmaya gelmiş, bende dedemi görünce korkudan uyuyor numarası yapmışım, normalde beni uyandırıp alırmış battaniyeyi ama kıyamamış bana, babam öyle söylemişti.




    Düğünde de sorun çıkarmamış dedem, gece o da uyumamış, bizim odada kalmış, beni sevmiş sabaha kadar, amcamı eleştirmiş halalarıma laf sokmuş dinlenmek için de beni sevmiş. Babamın dediğine göre o gece ben uyuyor gibi yapmasaymışım dedem kesin terso yaparmış, belli etmezmiş ama en çok beni severmiş, o yüzden düğünde de sorun çıkarmamış. Ailecek ne zaman bir yerde polar battaniye görsek aklımıza dedemin yumuşacık battaniyesi gelir, sonra gözler bana çevrilir.

    Bu gün 12 Nisan, Doktor Hüseyin aramızdan ayrılalı 2 yıl oluyor. Mekanın cennet olsun dedem. Yumuşacık battaniyeler içerisinde yat.


    Tümünü Göster
    ···