1. 96.
    0
    yürüRdü'nün Türkçede iki anlamı var.

    geçmişteki ihtimal; Eğer sağlıklı olsaydı, teyzem her gün yürürdü. - Burada would lazım
    eski alışkanlık; Gençken teyzem her gün yürürdü. - Burada used to lazım
    ···
  2. 95.
    0
    bu garip bir kural. "there... "den sonra direkt çoğul bir şey geliyorsa are oluyor "There are cats". ama bir kaç şey sıralanıyorsa is kullanılıyor "There is a black cat and a white cat"
    ···
  3. 94.
    0
    maalesef bu yanlış olur. "must have" geçmişteki bir ihtimali belirtir ve çevirisi "olmuş olmalı"dır. "must have" şu anda gördüğümüz bir duruma dayanarak geçmişe dair çıkarımda bulunduğumuz durumlarda kullanılır. Yani burada ancak "anlatmış olmalıyım" diyebiliriz. şöyle örnekler buldum anlamanıza yardımcı olabilir: http://www.grammar-quizzes.com/modal3b.html

    burada, "anlatmalıydım" (ama anlatmadım) manasında "I should have told you" kullanmalısınız. "anlatmalıydım" (ve anlattım da) manasında ise "I had to tell you"
    ···
  4. 93.
    0
    http://www.simpleenglishnews.com/words-in-the-news
    ···
  5. 92.
    0
    I've live here for 2 years dediğimizde mesela "yaşıyorum" ya da "yaşamaktayım" olarak çevrilir)
    ···
  6. 91.
    0
    they give the book to us = they give us the book

    "kime" olduğunu sona yazarsan to eklemen lazım
    ···
  7. 90.
    0
    http://www.interpals.net
    ···
  8. 89.
    0
    It has been ten years since he died.= Ten years have passed since she died.
    ···
  9. 88.
    0
    http://www.yeniuniversite...rler-2-skaler-carpim.html
    ···
  10. 87.
    0
    http://www.yeniuniversite.../vektorler/vektorler.html
    ···
  11. 86.
    0
    Bir mektup yazacaktım: I was going to write a letter
    ···
  12. 85.
    0
    http://universitederskita...itesi-ders-kitaplari.html
    http://acikders.ankara.edu.tr/course/view.php?id=31
    ···
  13. 84.
    0
    UQMQ72 ddddddddd
    ···
  14. 83.
    0
    http://www.ingilizcekulub...amp;id=395&Itemid=182
    ···
  15. 82.
    0
    http://bedavaingilizceder...ine-read/Slang/Slang.html
    ···
  16. 81.
    0
    A
    After you: Senden sonra
    Allow me: Bana izin ver
    A lovely day, isn’t it?: Hoş bir gün, (öyle) değil mi?
    Any thing else?: Başka bir şey var mı?
    Any day will do: Herhangi bir gün bana uğra
    Are you kidding?: Şaka mı yapıyorsun? Kafa mı buluyorsun?
    Are you sure?: Emin misin?
    As for me: Bence
    As soon as possible (A.S.A.P.): Mümkün olan en kısa sürede
    B
    Be careful!: Dikkatli ol!
    Be calm!: Sakin ol!
    Be patient!: Sabırlı ol!
    Be quiet!: Sessiz ol
    Bottoms up!: Şerefe! içkiyi bir yudumda bitirmek. Fondip yapmak
    Bless you!: Çok yasa!
    By the way: Bu arada..
    C
    Can I help you?: Yardım edebilir miyim?
    Can you repeat it?: Tekrar eder misin?
    Cheer up!: Neşelen
    Come on: Yapma, hadi ama
    Congratulations!: Tebrikler!
    Count me on, Count me in: Ben varım, beni de sayın.
    D
    Do l have to?: Yapmak zorunda mıyım?
    Do me a favor: Bana bir iyilik yap
    Do you understand?: Anladın mı?
    Don’t be so childish: Çocuk olma, çocuk gibi davranma
    Don’t be ridiculous: Komik olma
    Don’t be so modest: Alçak gönüllü olma
    Don’t keep the truth from me: Benden gerçekleri saklama
    Don’t let me down: Beni hayal kırıklığına uğratma
    Don’t move!: Kımıldama!
    Don’t worry: Endişelenme
    E
    Enjoy yourself!: Eğlenmene bak!
    Excuse me Sir: Affedersiniz efendim
    F
    Feel beter: Daha iyi hissetmek, daha iyi olmak
    Follow me: Beni takip et
    Forget it!: Unut onu, unut gitsin
    Forgive me: Beni affet
    For what?: Ne için?
    G
    Give me a hand!: Bana yardımcı ol, bana yardım et (şu işe bi el at).
    Good job!: iyi iş
    Good luck!: iyi şanslar
    Guess what?: Tahmin et ne (oldu)?
    H
    Have fun!: iyi eğlenceler veya eğlen
    He can’t take a joke: O şakadan anlamaz
    He doesn’t care about me: Beni umursamıyor
    He has a large income: Onun kazancı çok, iyi para kazanıyor
    He is collecting (saving) Money: Para biriktiriyor
    He is my age: O benim yaşımda
    He is just a child: O sadece bir çocuk
    He is totally exhausted: O tamamen bitmişti, tükenmişti
    He looks very healthy: O çok sağlıklı gözüküyor
    He paused for a reply: Cevap vermek için durdu
    He repaired his house: O onun evini tamir etti
    He suggested a picnic: Piknik yapmayı önerdi
    He was born in New York: O New York da doğdu
    Help yourself: Kendine yardım et
    Here’s a gift for you: Bu senin için bir hediye, işte hediyen!
    Here you are: işte buyurun (alın), işte buradasın
    Hold on: Bekle
    How are things going?: işler nasıl gidiyor?
    How do I look?: Nasıl görünüyorum?
    How’s it going?: Nasıl gidiyor? Ne var ne yok?
    How much?: Ne kadar
    How much does it cost?: O ne kadar tutuyor, maliyeti nedir?
    I
    I agree: Aynı fikirdeyim, sana katılıyorum
    I caught the last bus: Son otobüse yetiştim
    I can’t help it: Benim elimde olan bir şey değil.
    I could hardly speak: Zorlukla konuşabildim
    I decline!: Reddediyorum
    I don’t mean it: Onu demek istemedim, onu kasdetmedim.
    I dont understand: Anlamadım
    I doubt it: Ondan şüpheliyim, Ondan şüphe ederim.
    I have a suprise for you: Senin için bir sürprizim var
    I have no idea: Hiçbir fikrim yok
    I have something to tell you: Sana söyleyeceğim bir şey var
    I have the right to know: Bilmeye hakkım var
    I just made it!: Şimdi yaptım.
    I know all about it: Bütün ayrıntılarıyla biliyorum
    I know what I said: Ne dediğimi biliyorum
    I love you!: Seni seviyorum.
    I’ll arange everything: Herşeyi ayarlayacağım
    I’ll back soon: Çok yakın zamanda geri döneceğim
    I’ll be more careful: Daha dikkatli olacağım
    I’ll be right there: Hemen geliyorum
    I’ll have to try that: Bunu denemek zorundayım
    I’ll fix you up: Sizinle ilgileneceğim
    I’ll see to it: O işi hallederim ben.
    I’m afraid that I have to go: Korkarım gitmem gerekiyor
    I’m busy: Meşgulüm, yoğunum
    I’m full: Tokum.
    I’m his fan: Onun hayranıyım
    I’m home: Evdeyim
    I’m in a hurry!: Acelem var
    I’m lost: Kayboldum.
    I’m not sure I can do it: Yapabilir miyim emin değilim
    I’m on a diet: Diyetteyim
    I’m single: Bekârım
    I’m so sorry about this: Bunun için çok üzgünüm
    I’m sorry: Özür dilerim, üzgünüm
    I’m sure: Eminin
    I’m sure of it: Ondan eminim
    I’m very proud of you: Seninle gurur duyuyorum
    I need to do this: Bunu yapmaya ihtiyacım var
    I saw it with my own eyes: Kendi gözlerimle gördüm
    I see: Anlıyorum
    I quit!: istifa ediyorum, bırakıyorum, vazgeçiyorum.
    I promise: Söz veririm
    I think so: Sanırım öyle
    In that case: Bu durumda
    Is it true or false?: Doğru mu yanlış mı?
    Is it yours?: Bu senin mi?
    It doesn’t make sense: Bunun bir anlamı yok
    It doesn’t matter: Fark etmez
    It really takes time: Bu gerçekten zaman alır
    It’s fort he best: Böylesi daha iyi
    It’s her field: En iyi o bilir, onun alanı
    It’s none of your business: Üstünüze vazife değil, sizi alakadar etmez, sizi ilgilendirmez
    It’s not a question of that: Mesele o değil
    It’s a good idea: BU iyi bir fikir
    It’s a long story: Uzun hikaye
    It’s just what I need: Bu tam da ihtiyacım olan şey
    It’s not a good idea: Bu iyi bir fikir değil
    It’s no use complaining: Şikayet etmenin anlamı yok
    It’s ok: Herşey tamam, herşey yolunda
    It’s on the tip of my tongue: Dilimin ucunda
    It’s too good to be ture: Gerçek olamayacak kadar iyi
    It’s up to you: Bu sana bağlı
    It’s very thoughtful of you: Çok düşüncelisin
    It’s your turne: Sen sıran
    It seems all right: Tamam gibi gözüküyor
    J
    Just a minute: Sadece 1 dakika izin ver
    Just wonderful!: Harika!
    K
    Keep in touch: Muhafaza et, irtibatı kesme, teması kesme
    Keep it up!: Aynen devam et!
    Keep your promise: Sözünü tut
    L
    Let me see: Bir bakayım
    Let’s go!: Hadi gidelim!
    Let’s not waste our time: Zamanımızı boşa harcamayalım
    M
    Make yourself at home: Kendini evdeymiş gibi hisset
    Me too: Ben de
    Mind your own business: Siz kendi işinize bakın!
    More or less: Aşağı yukarı
    Move out of my way!: Yolumdan çekil!
    My car needs washing: Arabamın yıkamaya ihtiyacı var
    My god!: Aman Tanrım
    My treat: Bu benden.
    N
    Neither you nor he is wrong: Ne sen hatalısın ne de o
    Never mind: Boş ver, zararı yok
    None of your business!: Seni ilgilendirmez
    No one knows: Kimse bilemez
    No problem!: Sorun yok
    No way!: Olamaz! Hiçbir şekilde, hiçbir yol,
    Not a sound was heard: Sessizlik hâkimdi, çıt yoktu
    Not bad: Kötü değil, fena değil
    Not yet: Henüz değil
    O
    Of course!: Tabiî ki
    S
    See you: Görüşürüz Shut up!: Kapa çeneni
    Slow down!: Yavaşla
    So do I: Bence de
    So it seems: Öyle görünüyor
    So long: Hoşça kal, oldukça uzun
    So much the beter: Daha iyi ya, Tam isabet!
    Sooner or later: Er ya da geç (eninde sonunda)
    So so: şöyle böyle, eh işte
    Stop making such a noise: Gürültü yapmayı kes
    T
    Take care!: Kendine iyi bak, dikkat et
    Take it easy: Rahatına bak, kafana takma, boşver
    Tell the truth: Doğruyu söyle
    Thank you: Teşekkür ederim
    Thank you for your advice: Önerin için teşekkür ederim
    Thank you for your effort: Çabanız için teşekkür ederim.
    That’s always the case: Her zaman öyledir.
    That’s all!: Hepsi bu, bu kadar.
    That’s all for now: Şimdilik bu kadar
    That’s neat: ilginç bir şey
    That’s the worst of it!: Bu olabileceğin en kötüsüdür.
    The road divides here: Yol burada ayrılıyor
    The whole world knows that: Bütün dünya bunu bilir
    They hurt: Onlar acıtır, bu incitir
    Things are getting beter: işler iyiye gidiyor
    Time after time: Zaman zaman
    Time is money: Zaman paradır
    Time is running out: Zaman tükeniyor
    This way: Buradan ya da bu şekilde
    Time is up: Zaman doldu, süre bitti.
    To be careful!: Dikkatli olmak
    Try again: Tekrar dene
    W
    Watch out!: Dikkat et!
    What about you?: Peki ya sen, bu konuda senin fikrin ne, sen bu konuda ne düşünüyorsun?
    What a nice day (it is)!: Ne güzel bir gün!
    What a pity!: Ne yazık!
    What does it mean?: Bu ne anlama geliyor?
    What do you think?: Ne düşünüyorsun?
    What happened?: Ne oldu?
    What happened to you?: Sana ne oldu?
    What’s new?: Ne haber
    What’s the matter?: Ne var, ne oldu?
    What’s up?: Ne haber?
    What’s wrong with you?: Neyin var?
    What’s your trounle?: Senin derdin ne?
    Who’s calling?: Kim arıyor, kim çağırıyor
    Who tall you that?: Bunu sana kim dedi?
    Would you like some help?: Yardım ister misin?
    Why not?: Neden olmasın
    Y
    Yes, I suppose so: Evet, galiba öyle
    You are a chicken: Sen bir ödleksin
    You are just in time: Tam zamanında geldin
    You are really killing me: Beni gerçekten öldürüyorsun
    You can get what you want: Ne istersen alabilirsin
    You did right: Doğru yaptın
    You have got a point there: iyi bir noktaya değindin
    You here that?: Duydun mu?
    You owe me one: Bana borçlusun
    You’re welcome: Birşey değil
    You set me up!: Bana tezgâh kurdun!
    Tümünü Göster
    ···
  17. 80.
    0
    http://ffilms.org/the-notebook-2004/
    ···
  18. 79.
    0
    http://vk.com/movies_in_eng
    ···
  19. 78.
    0
    " I do not like it to do " vs "i do not like to do it"

    o sadece su durumda olabilir: "I do not want you to do it". (senin onu yapmani istemiyorum) Burada "you" gibi nesne bir "direct object"se araya girebilir. öbür türlü mümkün degil " I do not like it to do " anlamsiz. "do" fiilinden etkilenen it, do'dan sonra gelmek zorunda
    ···
  20. 77.
    0
    https://e-okul.meb.gov.tr...i/OKSTERCIH/SNV08002.ASPX
    http://www.turkiyegazetesi.com.tr/egitim/168963.aspx
    ···