1. 1.
    0
    herkes bilir bunu.
    ···
  1. 2.
    0
    Yeni Çağın temel epistemo-ontolojik sorunsalına verilen tepkiler yalnızca usçu/ideacı düşünürlerden gelmemiştir. Nietzsche zihnin zihinden-bağımsız olanı bilme konusu etrafında kimliklenen bu sorunsala ve bağımsız-gerçeklik kavrdıbının kendisine kökten, çarpıcı itirazlarda bulunmuştur. Ve geleneksel literatürün felsefi çerçevesinin sınırları içinden konuşmaktansa―eğer mutlaka bir sınıfa sokmamız gerekirse―metafizik-karşıtı, varoluşsal ve hatta etik ve meta-etik noktalardan hareket etmiştir. Heidegger ise Aristoteles-Kant çizgisinden belli anlamlarda (özellikle de potansiyel ve olanaklılık konularında) etkilenmiş olsa da oldukça farklı bir düzlemde felsefesini geliştirmiştir. Bazı yorumcular Heidegger’in kurgusunun ve sunduğu görüngübilimsel/varoluşsal resmin Nietzsche’ninkinden bile daha kökten bir metafizik-karşıtı duruş oluşturduğuna inanmaktadır. Bunun bir nedeni, Heidegger’in eserlerinde “varlık” konusuna eğilirken geleneksel paradigmalara ve onlarla ilintili dağarcığa pek başvurmadan oldukça farklı bir irdeleme türü yürütmesidir. Heideggerci açıdan bakıldığında, örneğin, bizim bilgilenme çerçevemiz içinde yer alabilen önermelerin doğruluk değeri taşıması olgusunun felsefi olarak anlaşılabilmesi için yapılması gereken, doğrunun tikel örnekleri ve yalıtılmış doğru bağıntıları üzerine yoğunlaşmak değil, daha temel olarak, o bağıntıların belirmesini ve görünmesini olanaklı kılan yorumsama zeminini anlamaktır. Heidegger’in varlık (Sein) olarak adlandırdığı bu zemin, yani yorumsama olanaklılığı, geleneksel felsefenin anladığı haliyle ne düşünen öznenin öznelliğinde ne de öznellikten arınmış metafizik bir alanda bulunabilir. Heidegger’in temel fikrini basitleştirip kısaltarak söylersek; var olan şeylerin ortaya çıkabilme ve bilgi nesnesi kapsdıbına girebilmeleri ancak varlığının anlamı diğer-nesnelerle-sadece-birlikte olmaktan ziyade, var-olan-şeylere ontolojik anlamda “açık” ve “yönelimli” olmakta yatan, böylece şeylerin kendilerini var olarak sunmalarının ontolojik olanaklılığını kendisinde barındıran bir varlık tipinden geçer. Bu özel varlık, insan varlığıdır (Dasein). Burada vurgulamamız gereken; Heidegger’in betimlediği anlamda Sein kavrdıbının geleneksel “nesnel-gerçeklik” ya da “kendi-içinde-varlık” kavramlarından, Dasein kavrdıbının da geleneksel “bilen-özne” kavramından son derece farklı olduğudur. Genel olarak ifade edersek, günümüze dek süren epistemo-ontolojik tartışmaların ve kuramların oldukça farklı çerçevelerden ve geleneklerden geldiği ve tek söylem düzlemi ile sınırlı olmadığı gözden kaçırılmamalıdır. Epistemolojinin geçmişten günümüze uzanan felsefi kimliğinin tam olarak anlaşılması hem bu alanın kurucu kahramanlarının hem de Nietzsche, Heidegger, James, Wittgenstein gibi bir şekilde “geleneğe” ve “olağan söyleme” karşı kürek çekenlerin seslerinin dinlenmesini gerektirir.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 3.
    0
    vay amk annemle dinlerdik sürekli
    ···
  3. 4.
    0
    ellerimin altından kayıp gider zaman
    gözlerimi diktim yollarına dönüyor musun
    eritip yaktığım mumlar gibi geçiyor zaman
    gözlerimi diktim yollarına dönüyor musun

    dönüyor aman dünya
    başım duman
    batıyor ama acıtmıyor
    senin sevdan

    gittiğimde yazdı sonbahar geçti ve bütün mevsimler
    bittiğimi yazdı okumadın mı beni manşetler

    dönüyor aman dünya
    başım duman
    batıyor ama acıtmıyor
    senin sevdan

    gittiğimde yazdı sonbahar geçti şunun şurasında
    şimdi aşkımız bir annenin çocuğa duasında

    dönüyor aman dünya
    başım duman
    batıyor ama acıtmıyor
    senin sevdan
    ···
  4. 5.
    0
    yıl 2013 hala dınlıyorum amk
    ···
  5. 6.
    0
    dönmüyor amk
    ···
  6. 7.
    0
    çekmeyen bilmiyor şehrin azizleri.
    ···
  7. 8.
    0
    batıyor ama acıtmıyor senin sevdan
    ···
  8. 9.
    0
    http://www.youtube.com/watch?v=ogh2M2ygI-g
    ···
  9. 10.
    0
    Ne deyim ne aşklar yaşadım ama bu başka be.
    ···
  10. 11.
    0
    Güzel şarkı. şu sıralar ruhumu teskin ediyor.
    ···