/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +6 -2
    HiKAYE BiTMiŞTiR...

    Önümdeki beyaz Renault'u solladım. ilk sağdan girdim sokağa. Biraz daha ilerledikten sonra usta bir hareketle durdum. ihbardaki adres burası olmalıydı. MiT'e gireli 3 sene olmuştu. Arabadan indim. Polislerin altından kalkamayacagi işlere biz gidiyorduk. Elimi aşağıdan sokarak kapıyı açtım. Genelde 3 kişi giderdik bu işlere ama patron bu sefer tek gitmemi istemişti. Bahçeye ilk adımımı attım. Başarılı bir polis memuru iken ajanlığa dönüşen hayatım birazdan iyice taka saracaktı.

    Büyük bir bahçedeydim şimdi. Etraf gayet sakindi. Sadece kuş cıvıltılarını duyuyordum. Genelde kötü olaylar olurdu böyle durumlarda. Tabancamı çıkardım her ihtimale karşı. Binaya yaklaştım. Kapıya baktım, hafif aralıktı. iyice tedirgin oldum. Sonra düşündüm. Ölümden öte köy var mıydı ?

    Bir anda içeri daldım. Önüme çıkan ilk şey arkası dönük bir ceset oldu. "Hasgibtir" Diyebildim sadece. Kocaman bir "Hasgibtir" iş arkadaşım, bilgisayar mühendisi Dilara'ydı  yerde yatan. Sol kolundaki doğum lekesinden anlayabildim bunu. Ona yaklaşırken ensemde bir soğukluk hissettim. "Silahını yere at" sesiyle birlikte tabii.

    Ses tanıdık geldiği için teslim oldum. Ensemdeki soğukluk kayboldu. Evet, Patron'du arkamdaki.

    "Seninle bir işimiz var Serhat... "

    EDIT: TAMAMEN BANA AiTTiR ÖNCEDEN HAZIRLADIĞIM iÇiN HIZLI ATICAM PARTLARI

    EDIT2: KENDiNiZi BELLi EDiN BEYLER DEVAM EDEYiM
    ···
  2. 2.
    +2 -2
    bak kardeşim düne kadar yanına müridlerini toplamış bir tarikat lideriydim. sabahlara kadar demli çay eşliğinde sohbet yapar, zikir çekerdik. bir gün islamı geniş alanlara yayma ve tebliğ için evime bilgisayar alıp internete bağlandım. çeşitli adult sitelerinde çok muhterem arkadaşlarla helal dairesi içinde ibretlik paylaşımlarda bulunduk. o siteden bir kardeş burayı tavsiye etti. müspet bir yerdir dedi. günaşırı girmeye başladım, namazı niyazı boşladık. fakat yüce rabbim şefkat tokadını akşetmekte gecikmedi ki insanlığın deccalı seninle karşılaştım. insan demekten haya ediyorum ama sen ne pis, ne gavat bi insanmışsın b be. ama sen hiç merak etme, istişareye yattım ve rüyamda ip'ni gördüm. en yakında zamanda seni bu gaflet uykusundan uyandırmak için ceviz kıracağı ile daşşaklarını sıkmaya geliyorum, son duanı et kardeş.
    ···
  3. 3.
    +3
    1 SAAT SONRA

    Cesetlerden birini alıp depoya zütürdüm. Sandalyeye oturtup arkasını döndürdüm. Maskemi takıp bu işin arkasında kim var onu öğrenmeyi bekledim. Sibel... Ah Sibel... Dayanamıyorum acına Sibel...

    Sibel'i düşünerek geçen 30 dakika sonrasında kapıda hareketlenme oldu. 2 koruma ile biri içeri girdi. Işık vurunca seçtim onu. PATRON ? Evet O'ydu. Teşkilatın 1 numarası, benim kadınımın sonunu hazırlayan huur çocuğu demek Patron'muş.

    Patron: iyi iş çıkardın Engin. Bunu hak ettin.

    Para dolu bir çanta çıkardı. Bana uzattı. Çantayı aldım yere koydum. Silahımı çıkarıp arkadaki korumaları vurdum. Maskemi çıkardım. Artık Patron'la baş başaydık...

    Patron: Ama... Ama sen ?

    Tam burnuna bir tekme attım. Yere yığıldı koca çınar. Üstüne çıkıp kaburgalarını ezdim. Karşılık veremedi. Bakalım Sibel'e yaptıkları ona yapılınca durumu ne oluyormuş ?
    ···
  4. 4.
    +2
    Bir çay da Sibel'in yanında içtim sigarayla. Yine kol kola istanbul'u izlemeye başladık.

    Ben: Şu dünyada bir sürü pislikle uğraşıyoruz. Çok günahım var biliyorum. Ama bu sıkıntılardan tam da burada kurtuluyorum, sevgilim.

    Sibel: Serhat, seni seviyorum.

    Ben: Teşekkür ederim.

    Ağzıma sıçayım ağzıma. Teşekkür ne lan. Kız da güldü tabii.

    Ben: Ya ağzımdan kaçtı öyle işte. Neyse tatlım, sen Ali'den uzak dur. Ama açığını kolla. ilkinde tepesine çekeceğim.

    Sibel: Canım, bana davranışı yüzünden ise uğraşma. Arkası sağlamdır onun sıkıntı çıkar. Hainse de en temizinden hallet. Bu iş sonumuz olabilir.

    Ben: Merak etme. Halledicem. Bu işler bitince seninle uzuuunn bir tatile gideceğim.

    Sibel: Nereye mesela ?

    Ben: Nereye istersek. Ama önce işleri halledelim canım. Görüşürüz.

    Bir öpücük daha aldım dudaklarından. Yine işe çıkıyordum...
    ···
  5. 5.
    +2
    Boğaz kenarındaki bir restorantta MiT Ortadoğu Masası Şef Yardımcısı Altan Adak ile oturmuş künefe yiyordum. Altanla lise sona kadar arkadaştık. Annemi kaybettiğimde arkadaşlığımız koptu. Seneler sonra MiT'te buluştuk. 33 yaşında 180 boyunda atletik vücutlu kısa saçlı, sakallı, karizmatik biriydi Altan. (Ben kendimi tasvir etmiyorum istediğiniz gibi hayal edin.) Şimdi Altan'dan bilgi almam gerekiyordu.

    Ben: Altancım, buraya gelmemizin altında başka bir sebep var tahmin etmişsindir.

    Altan: Aynen. Künefe güzelmiş ama.

    Ben: Hatay'daki görev sırasında yediğim kadar iyi vallahi. Neyse, sizin masanın Müfettişi Ali Sertel. Nasıl bir tip ?

    2. Künefesini söyledi Altan.

    Altan: Gıcık. Şerefsizin teki. Kendini beğenmiş bir muallak.

    Ben: Tamam lan sevmiyosun, biliyorum. Davaya bağlılığı falan nasıl ?

    Altan: O konuda bir şey diyemem. Hepimiz kadar vatansever ki teşkilatta. Ama hovarda bir tip, saçma bir kızla takılıyor bu aralar. Bi de merkezden erken çıkıyor hep. Var bir şeyler ama ne çapta bilemiyorum.

    Serhat: Peki kardeşim. Eyvallah.

    Altan 2. Künefeyi yedi. Birer kahve içip kalktık. Güzel mekandı burası. Evlilik teklifine uygundu...
    ···
  6. 6.
    +2
    5 GÜN SONRA

    Ali Sertel. 17/09/1980 Ankara doğumlu, daha önce iran'da ve Suriye'de çalışmış. Şimdilerde benim yeni hedefim.

    "ihanet" dosyası bana kitlendiğinden beri bulabildiğim tek isim Erhan olmuştu. O sadece çerezdi ama. 1 hafta boyunca 4 isim üzerinde çalıştım ama bir sonuca varamadım. Ama Ali'de vardı bir şeyler. Dosyasını 14 kez inceledim ama firesi yoktu herifin. işin peşini bırakmalıydım ama içimden bir ses devam et diyordu.

    Kadıköy'e indim. Bir simitçi bulup karnımı doyurdum. Denizi izliyordum aklımdaki bin bir düşünceyle. Telefonun sesiyle kendime geldim. Kaan arıyordu.

    Kaan Yabanoğlu, 25 yaşında. Benim ayak işlerimi yapan geleceği parlak çocuk. 175 boyunda kumral zayıf bir çocuk. Ali'nin peşine takmıştım onu. Haber geldi sonunda...

    Kaan heyecanlı bir sesle Ali'nin 2 adamla görüştüğünü, belli dosyaları verip para aldıktan sonra aynı araca binip gittiklerini ve kendisinin şuan onları takipte olduğunu söyledi. Alışverişte fotoğraf da almış aslan parçası!

    "Aslanım benim be! Kendine dikkat et yerini bildir bana oğlum. Hadi güveniyorum sana koçum benim!" diye bağırdım telefona.

    Sevindi çocuk. Bir şeyleri başarmanın, övülmenin zevkine varıyordu. Cinayet masasındaki karmaşık olayı çözüp ilk plaketimi aldığımda bu duyguları hissetmiştim bende.

    Biraz sonra ben de Polenesköy'e hareket etmeye başladım. Gel bakalım yavşak Ali!
    ···
    1. 1.
      0
      Takip ediyorum panpa çok kisi yok ama sen devam et *
      ···
  7. 7.
    +2
    Radyonun cızırtılarıyla orman yoluna girdim. Radyoyu kapatıp CD'den Hekimoglu'nu açtım. Pek sarmayınca Tanımadığım Ten'e geçtim. Müzik zevkimi telefonun sesi bozdu. Kaan arıyordu yine. Müziği kapattım.

    Serhat: Dinliyorum Aslanım.

    Kaan: Efendim, özür dilerim. Lütfen bağışlayın beni.

    Serhat: Noldu oğlum ?

    Kaan: Be... Ben,

    Kaan'ın sesi kesildi. Başkası konuşuyordu artık benimle.

    Telefondaki Kişi: Çok zorladın şansını Müfettiş!

    Ben: Sen kimsin lan ? Noluyor dıbına koyim!

    Telefondaki Kişi: Bu işin peşini bırak ve Kaan'a veda et. Son sözümüz bu. Yoksa sıradaki durağımız Levent olur.

    Ben: Sizin ecdadınızı gibeyim huur çocuklari!

    Küfrümü tamamlamadan önce 2 el silah sesi duydum. 25 yaşındaydı Kaan...
    ···
  8. 8.
    +2
    Sıradan bir cenaze töreni gibiydi Kaan Yabanoğlu'nun son yolculuğu. 30 ya da 40 sıradan insan görünüyordu dışardan. Halbuki MiT'in en kilit isimleri, bürokratlar, müsteşarlar 40 metrekarelik bir yerde şehidin başındaydı.

    Defin işlemi tamamlandı. Herkes gitti, başbaşa kaldık Kaan'la. Kimsesi yoktu zaten, artık tamamen yalnızdı. O gün cidden ağladım. Duygularından arındırılmış, içimizdeki hainleri temizlerken kendi içinde kapana kısılmış, oraya buraya koşturup duran ben de ağlayabiliyorum. Vay canına!

    Yaptığım hata bir gencin hayatına mal olmuştu. Daha fazla beklemedim. Cuma namazının sünnetinde okumak için ezberlediğim 4 sureyi okuyup ayrıldım Kaan'ın yanından. Duygusallık bitti. Şimdi intikam vakti...
    ···
  9. 9.
    +2
    Eski püsku bir masaya bağladım onu. Ayakları ve kolları açıktaydı. Ölümün kıyısında bile gülüyordu.

    Ben: Ne istedin lan Sibel'den ? Ben sana yetmiyor muydum ?

    Patron: Yetmedin. Ama Sibel şanslı kız. Benim altımdan geçmeden ölmedi.

    Güldü bin. Dayanamadım saldırdım. Önce kollarını sonra bacaklarını kırdım. Kafatasını parçaladım. Beyni yere akmaya başlayınca taşşaklarına vurmaya başladım. Öldüğünü biliyordum ama duramadım işte. Kapıya yöneldim. Henüz ölmemiş korumalardan birinin başına geldim.

    Ben: Söyle, lütfen söyle. Sibel'in cesedi nerede ?

    Koruma: Kayışdağı'na attılar. Oraya bak.

    Ben: Teşekkür ederim. Bu da hediyem olsun.

    Can çekişen herifi direkt öbür tarafa yolladım kafasına sıkarak. Son bir işim kalmıştı...
    ···
  10. 10.
    +2
    Çaylarımız geldi. Ben şekersiz içerdim. Ercüment abi 4 şekerli :D Çayı gibi tatlı bir adamdır Ercüment abi. 60lı yaşlarda, kır saçlı, tonton yanaklı, bizim mesleğin erbablarından biridir. ilk andan beri yanımdaydı. Benim 3 sene içinde müfettişliğe yükselmemi sağlayan insansız Hava Aracı olayında çok emeği geçmiştir. Başımdan geçenleri ona da anlattım. Güzel bir kahkaha attı.

    Ercüment: Zaten sevmemiştim o gül oğlanını. Bir de hain çıkmış pekekent. Ellerine sağlık evladım.

    Ben: -Sırıtarak- Eyvallah Ercüment abi. Şimdi senin iyi kötü bildiğin vardır. Erhan'dan başka kim olabilir ?

    Ercüment: Daktilolu bölümlere bak koçum. Teknoloji çıktı mertlik bozuldu. Bütün şerefsizlikler ordan geçer.

    Daktilo dediği bilgisayardı. Teknolojiyi hiç sevmezdi yaşlı kurt.

    Ben: Aynen abi. Ben de öyle düşünüyordum. Peki senin gözüne çarpan biri var mı ?

    Ercüment: Valla bütün şeflerle, müfettişlerle aram iyidir ama bir tek Ortadoğu masasındaki Ali pekekentiyle anlaşamadık. Son zamanlarda onu bir huuryla görüyorum. Ona dikkat et. Bir de...

    Sustu Ercüment abi. Merak ettim.

    Ben: Bir de ?

    Ercüment: O Ali senin Sibel'e pek iyi bakmıyor. Onu koruma bahanesiyle git üstüne.

    Vay huur çocuğu dedim içimden. Vay sapık huur çocuğu!

    Ben: Eyvallah abi eyvallah. Şimdi aldım aşağı o muallakyi. Neyse çay için sağol. Ben kaçayım.

    Ercüment: Kendine dikkat et yavrum. Senin gibisi zor bulunur.

    Merkez'den ayrıldım. Huzur yuvama yol alıyordum...
    ···
  11. 11.
    +2
    Turnikelerden geçtim. Üstü olduklarım beni selamlıyor, üstüm olanlara ben selam veriyordum. Masaya uğrayıp birkaç imza attıktan sonra doğruca patronun yanına gittim. Elinden düşüremiyordu "Ateş Etme istanbul" kitabını. Benim geldiğimi görünce heyecanlandı.

    Patron: Bir gelişme var mı ?

    Ben: Şimdilik yok efendim. Sadece şüphelerim var.

    Patron: Benim de şüphelerim var evlat. Benim de. Ama elle tutulur bir şeyler görmek istiyorum.

    Ben: En kısa zamanda bulacağım efendim. Merak etmeyin. Benim bir isteğim olacaktı.

    Patron: Dinliyorum.

    Ben: Sizden ekstra yetki ve ekstra teminat istiyorum.

    Patron: Nasıl yani ?

    Ben: Yani bu süreçte istediğim kişilerle çalışıp istediğim kişilere işkence yapma hakkı ve bunları yaparken güvenlik sorununun olmamasını istiyorum.

    Patron: Tamamdır. Serbestsin. Ama her adımını bileceğim. Bu işi yapamazsan yanarız. Yaparken bir açık bırakırsan yine yanarız. Güveniyorum sana oğlum.

    Ben: Sağolun efendim.

    Odadan ayrıldım. Buz gibi bir adamdan "evlat, oğlum" kelimelerini duymak şaşırttı beni. Yalanıma da inanmış gibiydi. Ama biraz daha ileri gitmem lazımdı her şeyi açıklamak için...
    ···
  12. 12.
    +2
    3 dakika sonra oturma odasında Patron'un karşısındaydım. Söze o başladı.

    "Dilara Özeren, 29 yaşında. Henüz 19 yaşındayken keşfetmiştik onu. 5 sene özel eğitimlerimizden geçtikten sonra yazılım bölümüne sokmuştum onu. Cidden çok ümitliydim ondan. Çünkü genlerinde vardı bu işi yapmak. Babası silah arkadaşımdı. Şehit olduğunda bu kız 14lüktü işte. Ona sahip çıkmak istedim. Baktım yetenekleri var hemen aldım teşkilata. Emin ol ondan iyisini bulamazdım."

    Cebinden sigarasını çıkardı. Patron Muratti içiyormuş. Vay be. Bana uzattı. istemedim.

    "Bunları niye bana anlatıyorsunuz ?" dedim.

    Patron: Sözüm bitmedi. Nerede kalmıştık ?

    Sigarasından bir nefes aldı. Dumanı salarken devam etti. 

    Patron: Tahmin ettiğim gibi becerikli çıktı. işlerin üstesinden geldi. Tam terfiyi alacakken GÜM! işte ihanetin bedeli... Yerde gördüğün huur vatanına ihanet etti. Bedelini ödedi. Ama içimizdeki tek hain o değil. Diğer hainleri bul ve temizle. Yeni görevinde başarılar dilerim.

    Dedi ve ayağa kalktı. Üzerimdeki şoku atlatamamıştım ama olayların farkındaydım. Sanırım temizliğe buradan başlamalıydım...
    ···
  13. 13.
    +1 -1
    Adrese gittim, Sibel'in cesedini bulup gömdüm evime yakın bir yere. Başından 3 gün ayrılmadım. Ağladım ağladım ağladım...

    Başka hikayelerde görüşmek üzere...
    ···
  14. 14.
    +2
    Son toprağı attıktan sonra kazma ve küreği yerine koydum, iz bırakmadan. Allah taksiratını affetsin güzel kızdı. Belki bir oyuna kurban gitti belki de huurluğunun bedelini ödedi. Hiçbir şeyden emin değildim. Öncelikle Patron'la konuşmalıydım. Ama ondan önce rahatlamalıydım. istikamet-Levent.

    Zile bastım. Biçtigim süre 6 saniyeydi ama 4'te açıldı kapı ardına kadar. Karşımdaydı hayatımdaki en "kritik" kadın. Yeşil gözlerinde huzur buluyordum. Beni görür görmez boynuma atladı. incecik beline tutunmak, muhteşem kokusunu içime çekmek... Ne çifttik ama! MiT Karşı istihbarat Masası Müfettişi Ben ve Karşı istihbarat Masası Şefi Sibel Ulutürk...

    31'indeydi Sibel. Ama gayet dinç ve dinamik gözüküyordu. Buğday rengi teni, ince kemerli burnu, yeşil gözleri ve hafif dalgalı siyah saçlarıyla hayallerimi süslüyordu. Vatan millet meselelerinden kurtulmak istediğimde adresim onun kucağıydı. Yüzükler bile hazırdı da cesaretim yoktu...

    Ama bugün işler değişmişti. Sibelin yanına devlet meselelerinden kurtulmak için değil iyice içine girmek için gelmiştim.
    ···
  15. 15.
    +2
    Olayları Sibel'e anlattığımda çok şaşırmıştı. Bir süre şok geçirdi, ama güçlüdür benim sevgilim dakikayı geçmedi. Dilara ile iyi anlaşıyordu. Elini tuttum, sarıldım ona. Yanıma alıp köşemize geçtik. Uzun bir yerden istanbul'a bakıyorduk kol kola.

    Birer sigara yaktık. O benimkini ben onunkini. Onun yanında olmak da, sigaramın dumanı da kafamı dağıtmamıştı.

    Ben: Şimdi ben ne yapayım ? Nasıl bu işin içinden çıkayım ?

    Sibel: Bilmiyorum, ben de bilmiyorum. Ama her an yanında olacağımı biliyorum.

    Ben: Ben de... Senin şüphelendiğin birileri var mı masadan ?

    Sibel: Şüphelendiğim biri... 3. Tim'in 3. Şefi Ispartalı Erhan.

    Sigaramdan bir nefes çektim. Erhan...

    Ben: Başka ?

    Sibel: Yok. Hiç kimse gözüme batmadı açıkçası. Erhan'ın 2 kez Gizli Perde'de telefonla konuştuğunu gördüm.

    Bir dakika lan. Oraya telefonla girmek yasak.

    Ben: Bunu gördün ve müdahale etmedin mi?

    Sibel: Ettim. Ama gizli müdahale. Hattını dinlemeye aldırdım ama her şey rutin gözüküyor. Sanırım o gün işini halletti.

    Sibel'in kollarından kurtuldum. Ceketimi aldım. Aksiyon başlıyordu.

    Sibel: Hayatim, ne oldu ?

    Ben: Erhan'ın kişisel bilgileriyle ev adresini bana mesaj atar mısın canım ?

    Sibel: Kendine dikkat et.

    Geldi, yanağımı öptü. Sarıldık birbirimize. Kokusunu içime çektim bir kez daha. Huzur yuvamdan ayrıldım.
    ···
  16. 16.
    +2
    Erhan Gürler. 05/04/1983 doğumlu. Daha önce Kıbrıs'ta ve Yunanistan'da görev yapmış. Çok parlak olmasa da sağlam bir kariyer. Bakalım böyle sağlam devam edecek mi ?

    Piyalepaşa Camii'nin karşısındaki yeşil bina. işte adres bu. Sokağına girdim. Erhan yandaki kahvede çay içiyordu. Arabayı park ettim, bir süre Erhan'ı izledim aynadan. Camı kapatıp arabadan indim. Hala beni fark etmemişti andaval. Aramızda 5 adım varken gördü beni. Ayağa kalktı.

    Ben: Selamun aleyküm Erhancım.

    Erhan: Aleyküm selam Serhat Bey. Hoş geldiniz.

    Ben: Hoş bulduk. Burada güvende miyiz ?

    Erhan: Tabii ki efendim. Misafir baş tacıdır.

    Ben: Eyvallah. Şimdi kısa konuşacağım. Onlar bana selam söylemiş senin üzerinden. Yeni haberim oluyor.

    Erhan: Kim ?

    Ben: Salağa yatma Erhan! Ben de işin içindeyim. Benimle direkt görüşmek istemiyorlar. Senin üzerinden irtibatı sağlayacağım.

    Erhan: Anladım anladım. Bana üstlerden biriyle bağlantıda olduklarını söylemişlerdi zaten. Ama sizi hiç tahmin edemedim. (Sırıttı şerefsiz)

    Ben: iyi o zaman. Gel benimle, biraz konuşalım. Buradan rahatsız oldum.

    Erhan: Peki efendim.

    Gel bakalım seni denyo...
    ···
  17. 17.
    +2
    Şoför koltuğunda ben, yanımda hain Erhan bindik arabaya. Yollar boştu karşıya geçtim. Anadolu yakasında en sevdiğim yerdeydik şimdi. Issız Kayışdağı. Arabadan indim. Kaputa oturdum. Erhan da inip karşıma geçti.

    Erhan: Böyle bir yerde buluşma olması sizce de saçma değil mi ?

    Ben: Neden saçma olsun ki ?

    Erhan: Ne bileyim, giriş çıkış olsun buradaki insanlar olsun sıkıntı olur.

    Ben: Bence en güzel yer burası. Şimdi ikimizden biri onlara ihanet etse burada çok rahat öldürüp gömerler bizi.

    Erhan: Orası öyle tabii. Haklısınız.

    Hakikaten gerizekalıydı bu çocuk. Ama haindi işte. Daha fazla beklemedim. Erhan arkasını dönüp şehre baktığı zaman cebimdeki uyuşturucuyu çıkardım. Fazla dozdan güzel bir ölüm bekliyordu bu salağı.
     
    "ERHAN!" diye bağırdım. Döner dönmez sağlam bir yumruk attım burnuna. Toparlanamadan taşşaklarına bir tekme attım. Acı içinde kıvranırken önce boynuna sonra koluna uyuşturucuyu enjekte ettim. Arabama binip fotoğrafını çektim cesetin. Sonra cesedi dağın arka tarafına yuvarlayıp defoldum oradan.

    istikamet -> Merkez...
    ···
  18. 18.
    +1
    Okumayin calinti
    ···
  19. 19.
    +1
    Sibel yine oturmuş Doctor Who izliyordu. Bazen bu kadının inanılmaz zeki bir istihbaratçı olduğunda şüphe duyuyordum ama her defasında beni kendine hayran bırakıyordu. Bu sefer de aynısı oldu. Arkasından gelip boynuna sarıldım. O dizisine devam etti.

    Ben: Dilara gitti, Erhan gitti. Sıradaki...

    Sibel bilgisayarı kapattı. Arkasını döndü. Burun buruna geldik. Dudaklarımızı kavuşturduk kısa bir süre.

    Sibel: Çok hızlısın canım.

    Yapma bunu canım, hız mız neyine senin : D

    Ben: Hak edene hak ettiği hayatım.

    Biraz daha öptüm o dudaklarını. Aromalı rujları çok seviyorum.

    Sibel: Sıradaki kim peki ?

    Ben: Sen...

    Güldü. Güzel gülüyordu. Tekrar birleşti dudaklar...

    Ben: Sana kıyabilir miyim ki ben ?

    Sibel: Asla!

    Ben: Ama sana yan gözle bakana kıyarım. Sevgilinin senden istediği görev;

    Ali Sertel'i yakın markaja al.

    Sibel: Eğer ona kadar ulaştılarsa bittik demektir hayatım.

    Ben: Bitelim, ama kol kola. Dudak dudağa bitelim.

    Öpüştük. Deliler gibi, dakikalarca...
    ···
  20. 20.
    +1
    ... Televizyon kendiliğinden açıldı. Görüntüler akmaya başladı. Sibel? Hayır! OLAMAZ! Sibel...

    Görüntülerde Sibel'e işkence ediyorlardı. Benim bakmaya kıyamadığım öpmeye doyamadığım kadınıma işkence yapıyordu huur çocukları. Tam çenesinin altına ve alnına bir kegib attılar. Yüzü gözü kan içindeyken "Serhat" diye inliyordu Sibel. Affet beni hayatım. Affet...

    Tırnaklarını kerpetenle çektiler. Vajinasına kegib attılar. Memesini kestiler. En sonunda da boğazını... Bense oturmuş kusarak ağlayarak bu görüntüleri izliyordum. Çaresizdim. Şoktaydım. Televizyon kapanınca kendime geldim. Arkamda biri vardı bana doğru gelen. Maskeliydi. Sibel'e bunları yapan şerefsizin maskesinden takmıştı. Hamle etmesini bekledim ve alt ettim onu orda. Maskesini çıkardım. Yüzüne dikkat etmeden parlacaladim suratını. Döve döve öldürdüm onu orada. Cebini karıştırdım. Telefonundaki kayıtlı tek numaraya "Serhat'i Atasehir'de bir depoya zütürdüm." Mesajını attım.
    ···