0
Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter! Demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
Çünkü ölüm uykularında,
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanı?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden.
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
En bilindik çeviri yukarıdaki Sabahattin Eyüboğlu versiyonu...
Can yücel ve Bülent Bozkurt’un çevirisine girersen işin içinden çıkmanın , düşünceyi çözümleyebilmenin mümkünatı yok.
Sebahattin Eyüboğlu çevirisinde yüklemleri sona, özneleri başa alınca şöyle bir şey ortaya çıktı :
“Düşüncemizin, zalim kaderin yumruklarına ve oklarına katlanması mı ;yoksa bela denizlerine karşı diretip “dur yeter” demesi mi güzel?..Ölmek, uyumak sadece!
Düşünün ki insanoğlunun çektiği bütün kahırlar ve yüreğindeki acılar sadece uyumakla bitebilir.
“Uyumak” ; ama düş görebilirsin uykuda, o kötü ;çünkü, insan o ölüm uykularında, yaşamak kaygısından sıyrıldığında nasıl düşler görebilir, bunu düşünmeli.
Felaketleri yaşanır yapan bu düşüncedir. Uzun yaşamayı cehennem eden bu düşüncedir. Yoksa zamanın kırbacına kim dayanabilir? Zorbanın kahrına,
Gururunun çiğnenmesine, Sevgisinin kepaze edilmesine.
Kanunların bu kadar yavaş, yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,
iyi insanın kötülere kul olmasına. Göğsüne bir bıçak saplayıp kurtulmak varken;ağır bir hayatın altında inleyip terlemeyi bütün bunlara katlanmayı kim ister?
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa, o kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya yüreğini ürkütmese, bilmediğimiz belalara atılmaktansa; insanları çektiklerine razı etmese bütün bunlara kim katlanmak ister?
Bilinç hepimizi böyle korkak ediyor..
Düşüncenin soluk ışığı yürekten gelenin doğal rengini bulandırıyor ..
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar yollarını değiştirip sırf bu yüzden bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
1600’lü yıllarda William Shakespeare manyağının ne dediğini anlamaya çalışmak bir buçuk saatimi aldı !!!…
Ve anladığım kadarıyla da...
To be, or not to be şu:
Şu hayatta bizi biz yapan, bizi cansız bir objeden farklı kılan tek şey düşüncelerimizdir. Beynimizin içerisinde dönüp duran bu düşüncelerimizle kaderimize razı olmayı, başımıza gelenlere katlanmayı, acılar karşısında sessiz kalmayı mı tercih etmeliyiz; yoksa başımıza gelen türlü olumsuzluklar karşısında direnmeli miyiz? Ölmenin , aslında uyumaktan hiçbir farkı yok. insan uyuduğu zaman tüm acılarından ve ızdıraplarından bir süreliğine kurtulabiliyor;. ama ne var ki uyumak da çare değil. insanlar ölümden korkuyorlar; çünkü ölümün ardındaki gizem ve bilinmezlik, insanları yaşadıkları hayat ne kadar si.tir taktan olsa da ürkütüyor.. insanın kafasındaki gerçek olmayan;ama olmuş ya da varmışçasına belleğinde tasarladığı düşler, insanın başına gelebilecek felaketleri yaşanır kılabilir; fakat öyle şeyler de düşünebilir ki insan, göreceğin düşler sana hayatı zehir edebilir. Zaman insanoğluna acı verir ve herkes bu acıya katlanamaz. Felaketleri yaşanır kılan düşünce düşlerimizdir. Yaşama kaygısının olmadığı bir hayal dünyasında düş görebilmek anlamsız. Aslında düşlerimizle temellendirdiğimiz şu hayatımızda eğer insanoğlunun yaşamak gibi bir kaygısı olmasaydı zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine, sevgisinin kepaze edilmesine . kanunların bu kadar yavaş, yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine, iyi insanın kötülere kul olmasına katlanmak mümkün olamazdı. Bilincimiz hepimizi korkak bir varlığa dönüştürüyor. Bizi eyleme geçmekten alıkoyuyor... Aslında DNA’mızda eyleme geçebilmemiz için cesaret kodlanmış; ama düşüncelerimizin soluk ışığı cesur davranarak eyleme geçmemize mani oluyor…
Tümünü Göster