-
105.
+8Başlığa bakmıyordum şu ana kadar. Bazı şeylerin hatırladığımız gibi kalmasını isteriz çünkü. Anlatmak gerekirse,Tümünü Göster
Sonrasında tekrar denedik. Ama olmadı. Her zaman bir çekingenlik vardı üzerimizde. Korkardım kırar mıyım, üzer miyim diye. Hep diken üstü oldum 3 ay boyunca. ilk başta ikimizde hemfikirdik zaman lazımdı bize. tekrar omzumda uyuması için, tekrar kokusuyla beni uyandırması için. Ben ona bakmaya korkuyordum o bana dokunmaya. Günler geçtikçe düzelir dedik olmadı. Biraz daha uzaklaştık sona doğru. Gözlerinde gökyüzünü göremedim, saçlarında güneşi hissedemedim. Hislerim aynıydı aslında ama o çekingen davrandıkça bende çekindim. Mallık işte amk.
Bir gün çıktı geldi yine. yemek hazırladım, sofrayı kurduk beraber. Ben plağı yerleştirirken o yemekleri koydu. Oturduk yan yana. Eskiden beri karşısına oturmamı istemezdi. Ne zaman karşısına otursam yemek yemesini seyrederdim çünkü. dudaklarının aldığı şekli, çatalı tutuşunu, ara ara saçlarını geriye atışını.. ben baktıkça utanırdı, kızarırdı öptüğüm yanakları. Gülerken gözleri kısılırdı, öptüğüm gözlerinin içi gülerdi..
Yan yana oturduk yine. Bol bol kokusunu çektim içime. Anladı yine kızardı yanakları dönüp öptü yanağımdan. hiç konuşmadan yedik yemeğimizi. pikabın yanındaki koltuğu geçtik sonra elimizde kadehlerimiz, yanımızda söylüyordu zeki müren;
"Gitme sana muhtacım
Gözümde nursun başımda tacın muhtacım
Beni öldür öyle git
Yaşamak için senin sevgine muhtacım"
sanki özellikle seçmişim gibi şarkıyı.
Başını omzuma yasladı, hiç konuşmadık. Konuşmaya ihtiyaç duymadık öyle gevezeydi sessizliği, öylesine anlamlı. omzumda uyuyakaldı. bende uzattım ayaklarımı sehpaya hareket etmemek için nefes bile almamaya çalıştım. Uyandı sonra, yavaşça açtı gözlerini. sonra başını dizime koydu uzandı koltuğa ben saçıyla oynarken uyudu öylece. Kalbimi ağrıttı. Kalbim sıkıştı resmen, parmaklarım saçlarının arasında dolaştıkça kalp atışımı boynumda hissettim.
Bir kaç günümüz böyle güzel geçti. Tam eskisi gibi olacağız derken yine izin vermedi hayat. Sevgimiz ne kadar kuvvetliyse sinirlerimiz o kadar hassastı. Bazı olaylarda tutamadık kendimizi. Bağırıp çağırmadık ama bakışlarımız yaraladı içimizi. Sonra da zaten iş için yurt dışına çıkma imkanı geçti eline. Gitme dedim, kal dedim, dil döktüm olmadı gitmem lazım dedi. Derken de doldu gözleri.
Sonra bir gün rakı aldım geldim eve keyif yapayım dedim. hazırladım babagannuş haydari. biraz kavun dildim peynir vs. yana yana plakları aradım bir türlü bulamadım sonra arabada olduğunu hatırladım. onları da ayarladım tam açarken mesaj geldi. "yemeği iki kişilik yap" diye.
biraz sonra kapı çaldı açtım kapıyı. elinde iki poşet, ayakkabıyı çıkarmakla uğraşıyor. aldım poşetleri geçtim içeriye kapıyı kapatıp arkamdan geldi.
bir insanın konuşmadan anlaşabildiği birisinin olması güzel bir şey.
geçtik içeriye konuşmadan beraberce hazırladık her şeyi. konuşmadan oturduk karşılıklı. ben plağı koyarken o rakıları doldurdu. ağır ağır dönerken plak hamiyet yüceses ses verdi. makber başladı. ilk yudum damaklarımızı yaktı. bakıştık. sarı saçlarını omzundan arkaya attı. yavaş yavaş yiyip yavaş yavaş yudumladık hayatı, geçmişi, yaşananları. ara ara plağı değiştirmek için kalktık sırayla, eskiden olduğu gibi. sonra müzeyyen abla başladı söylemeye, fikrimin ince gülü dedi, benzemez kimse sana dedi, akşam oldu hüzünlendim ben yine dedi, zeki müren söyledi birazda. onlar söylerken benim boğazımda çözülmeyen bir düğüm vardı, tıpkı onun gözlerinin dolması gibi anlamsız. hala melek kolyesini takıyordu biliyordum. Gitmeden önceki son akşamdı işte. gidekcekti, başka bir ülkeye kilometrelerce öteye. düğüm çözülmeye başladı. "son kez doğruları konuşalım mı" dedi. sadece kafa salladım.
Döktü içinde ne varsa, korkularını, düşüncelerini, isteklerini, hayallerini.. benimde gözlerim doldu, içim yanıyordu zaten.
sonra içeri geçtik yan yana oturduk. yerinin hala orası olduğunu bilerek sol tarafıma yasladı başını. plak arkada bir yerlerde çalmaya devam ederken gecenin sessizliğinde kaybolmayı istedik. olamadık. zaten bir tak olmayı beceremedik hiçbir zaman. çok zor değildi kokusunu içine çekmem, saçının her telini ayrı ayrı öpmem. sarılıp gitmemesini istemek zor değildi. ama yapmadım. ne kadar çok istense bile bazı şeylerin kolay olması gerekir. kolayca gitmesi gerek. kolayca bir hayat kurması gerek. unutulmam ya da güzel bir anı olarak kalmam gerek. sadece gecenin 3ünde onu evine bıraktım. arabadan inmeden elini tuttum. "hiçbir şey eskisi gibi değil" dedim. "yalnızlık bile" diyerek tamamladı sözlerimi. sonra indi ve gitti
eve dönünce kapıyı açtığımda ilk gördüğüm şey anahtarları astığım askılıkta asılı duran melek kolyesi oldu. hala orada asılı durur orada. evin kapısı açıldığında ilk onu görüyorum şimdi. Beni karşılıyor.
Hala sevmek çok zor, ağır. Umutlarda tükendi içimde bir o tükenmedi.
Belki bir gün buluşuruz belli mi olur. -
104.
+2o an hissettiğim şeyi anlatamam. gerçekten anlatamam çünkü ne hissettim bilmiyorum. lise çağıma döndüm. ilk kez ondan hoşlandığımı söylediğim ana döndüm. eskiye döndüm. tüm yaşanılan şeyler, mutluluklar, üzüntüler, kavgalar, barışmalar her şey tekrar tekrar aklıma doldu. bir nevi sistemi geri yükledim gibi oldu. bir kez daha anladım. ondan başka kimse giremiyor kalbime. ve şimdi kasıma ramak kala tekrar biz olduk. tekrar deneme değilde tekrar doğuş oldu bizim için. yazdıklarımı sonuna kadar okuyan kardeşlerim var. "neden mutlu bitirmedin yavşak" diyenler vardı. her dert, her üzüntü sebepsiz yere olmuyor demek ki. bunu kimseyle paylaşmadım. burada yazdıklarımı gerçek hayatta bilen kişi sayısı az. burada paylaşmak istedim. çünkü içime sığmadı. biliyorum eğer paylaşmasaydım burada olan bir kaç kardeşimle konuşmasaydım ben bu şehirden çeker giderdim. ne tekrar biz olurduk ne benden bir parça kalırdı geriye. bekle konuş falan diyenler oldu, akıl verenler, kaybettiğim değeri kazandıranlar oldu. o yüzden kaldım zaten burada işimin başında. sonunda işte tekrar başlıyoruz.
çok mutluyum binoskiler. -
103.
+1"tamam o zaman kısa kesicem" dedi. rahattım. biliyordum bir şeyleri bitirmek için konuşacaktık. " ben her şey için sana teşekkür ederim. ve özür dilerim." dedi. sinirlendim ilk defa. "zaten ayrılık konuşmasını 4 yıl önce yaptın, bu ne şimdi? neyin bitmesini istiyorsan söyle, konuş bitirelim gitsin." dedim. eğer o an konuşmasını devam ettirse kalkıp giderdim gerçekten. o yüzden direkt sonuca bağladı konuyu. " bu kadar sinirlenmene, kızmana gerek yok. bak eskiden yaptığım şeyin ne kadar anlamsız olduğunu anladım. çok önceden anladım bunu ama cesaret edemedim. ne diyecektim? ben çok pişmanım salaklık yaptım geri döneyim mi diyecektim. diyemedim işte. ben o kadar yıl boyunca senden başka bir şey istemedim. kolyen hala bende. senden başkada kimse olmadı, olmayacakta. bunu anlatmaya çalışıyorum sana. ben tekrar benim ol istiyorum. olamaz mıyız? bir şans veremez miyiz?" dedi. işte bu kelimeleri hece hece beynime kazıdım o an.
-
102.
+2sabahın yedisinde kalktım gittim parka. bizim park, bizim ağaç, bizim park. ortalık sessiz. kimse ortada yok oda yok ortada. ben simidi, çayı, üçgen peyniri aldım. aynı lisedeki gibi. sonra o gözüktü diğer taraftan. benim gibi almış simidi, çayı, çekmiş eşofmanları gelmiş. dedim ya birbirimizi tamamlarız o beyaz giymişti ben siyah. geldi yanıma. bir şeyleri bitirecek olmanın rahatlığıyla "hoşgeldin" dedim sadece. "hoşbulduk" dedi oturdu karşıma. elini sıkmadım. ikimizde yabancı kaldık birbirimize o çıkardı kendi getirdiği simitleri ben çıkardım kendi çıkardığım simitleri. "ben peynir getirmedim" dedi. benimkimden verdim bi tane. "şekerde almamışım" dedi. eskiden bunu dediğinde parmağını batır çaya karıştır biraz derdim. demedim bu sefer şekerden de uzattım. biraz yedik. "anlaşılan ben konuşmaya başlamadan konuşmayacaksın" dedi. "evet, bir şeyleri bitirmek için konuşmaya sen çağırdın." dedim.
-
101.
+3yarın sabah güneşin doğup havanın en soğuk olduğu saatte bizim parkımızda, aynı bankta, ağacın altında kahvaltı sözü istedi benden. "bir şeyleri bitirmemiz lazım" dedi.
uyumadım. 9. kahvemi içiyorum. bir yandan da umursamazlığa vurmaya çalışıyorum.
sevindim; demek ki bir şeyler var içinde.
üzüldüm; demek ki bir şeyleri bitirecek. -
100.
+2Güzelleşmişti, kalbim sıkışıyordu. Kaldırımdan inip yanıma oturdu, nefes alamıyordum. Yüzüme bakıp gülümsemeye çalıştı, konuşamıyordum. “özür dilerim” dedi. Bir şey diyemedim. Diyeceğim tüm sözler boğazımda sıralandı, çıkmadı ağzımdan. O an kalkıp gidebilirdim, küfredebilirdim, kitap okuyabilirdim, bayılabilirdim, ölebilirdim ama ben sadece sustum. “ güzelleşmişsin” dedim bir müddet sonra teşekkür etti. “nasıl buldun beni?” dedim. “ derin bir nefes alıp bağdaş kurmuş bacaklarına koydu elini “ Selçuk örene gittiği söyledi, sahilleri seviyorsun, sessizliği seviyorsun. Burada olacağını tahmin ettim ve bildim. “ dedi. Bir şey demedim. “numaranı değiştirmişsin” dedi. Güldüm “yeni mi fark ettin” dedim. “ne zaman değiştirdin ki “ dedi. “ 3 yıl önce” dedim. Bir şey diyemedi. Bu sefer ben konuştum “ neden geldin” dedim. “senden özür dilemek için” dedi. Kolaydı söylemek. Sözcükler ruhtaki yaralara ne kadar tesir edebilir ki? “neler yaptın? Üniversite, askerlik?” diye sordu, anlattım sağlık sorunlarından bahsettim. Üzüldü. Gözleri doldu bir ara galiba ya da ben dolmasını istedim. “senin için kolay olmadı mı?” dedi. Evet dolmuştu gözleri. “sen gittikten sonra her şey farklı olur, yalnızlık bile demiştim sana” dedim. “kafasını öbür tarafa çevirdi, sonra eğdi. Yüzüme bakıp “biliyor musun bana da kolay olmadı. Ama sana kolay olduğunu düşünerek avuttum kendimi. o şekilde kolay oldu. inan istemedim, seninle sonsuza kadar ola..” bu sefer ben kestim sözünü. “kelimeler bazı anlamlara gelmiyor” dedim. O anladı ama ben anlamadım ne dediğimi ne demek istediğimi. Sonra kalktı. “ artık buradayım. Numaram aynı. Görüşmek üzere” dedi ve gitti. Kitabı denize atmadan önce okuduğum son cümle “Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım ? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman.” Kalktım ve bende gittim.
-
99.
+2Ören dediğim yer Muğla Milas ilçesine bağlı ören beldesi. Balıkesir değil. Ören’e giden ya da orayı bilen varsa dediğim yeri bilir. Sahil güvenlik var sahilin sonunda onun orası çok boş olur kimse gitmez. Kaldırımdan bir metre aşağısı sahildir zaten. Sonuna kadar gittim sahilin. Orada bir ağaç vardı dibine oturup kitabımı açıp okumaya başladım. Tehlikeli oyunlar. Kaçıncı kez okuyordum bilmiyorum bu kitabı. Kitabı okurken arada termostan su içiyordum. Keyifliydim. Denizin esintisi ya da gürültünün uzakta kalması nedeniyle olabilir. Sonra en sevdiğim cümleyi okudum; “Kelimeler, kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor... ” sonra değişmişsin diye bir ses duydum. Dönüp baktığımda melek kolyesiyle karşı karşıya kaldım
-
98.
+1Evet bu yaz. Temmuz 2013. Selçuk ile uzun zaman görüşmemiştik. Gel falan dedi gittim sitelerine. Özge’nin babası emekli olmuştu. ilçe de yapılan toki evlerine taşınmışlar. Evlerinin önünden geçtim. ilk defa ağlayacak gibi oldum. Selçukla beraber lokale gittik. Yedik konuştuk sohbet ettik. “kaç yıl oldu” dedi. “bilmiyorum” dedim. Aslında biliyordum 3 yıl 8 ay olmuştu. Hiçbir kızla yakınlaşmamıştım bile. Konuşmaya devam ettik. Akşam onlarda kalacaktım. Ailesi yoktu zaten. Akşam eve gittik bizden yarım saat sonra ailesi geldi. Çok ısrar ettiler ama kalmadım, kalsam rahat edemezdim. “ e nereye gideceksin kardeşim kal işte” dedi Selçuk. “yok ya arkadaşım örende kalıyor onun yanına giderim merak etme.” Deyip iyi geceler dedim ve çıktım. Arkadaşım falan yoktu. Sırt çantamla beraber çıktım siteden ve örene giden 8 kmlik yolu yürüyerek aştım. Gecenin kaçı olduğunu hatırlamıyorum çoğu kişi sahildeki şezlongların birinde uyudum. Sabah kalkıp kafelerin birinde kahvaltı yaptım. Küçük termos bardağa soğuk su doldurup yürümeye başladım.
-
97.
+2Sene sonuna kadar tak gibi geçti gitti hayatım. O başarmıştı ama atlatmıştı. Sınavı iyi geçmişti yazın babasıyla beraber antalya’ya gitmişlerdi. Ben ne yaptım bilmiyorum. Üniversiteler açıklandığında ankaraya gideceğini öğrendim. Hukuk fakültesi hayaliydi. O ankara’ya ben adana’ya gittim. Sonrası kayıp zaten herkesle bağlantımı kestim. Onu unutamadım unutmak için bir şey yapmadım. Arada Selçuk’a soruyordum. Ona beni hiç sormamıştı. Yazmaya devam ettim. içki ya da sigaraya başlamadım hep yazdım. ikinci yılımda sağlık sorunları nedeniyle bırakmak zorunda kaldım okulu. Döndüm ailemin yanına babamın yanında çalıştım. Arada haber alıyordum ama hiç görmedim görüşmedim onunla ta ki bu yaza kadar.
-
96.
+1Kasım aynına girdiğimizde biraz düzelir gibiydi aramız. Tekrar açıldı konu aynı şeyleri söyledi. Konuşmama fırsat vermeden “ seninle birlikte olduğum her an o günü hatırlıyorum. Hep içimden annemle konuşabilirdim belki diyorum. Ne kadar sevsem de ne kadar sevsen de değişmiyor ki içimdeki düşünce. Olmuyor yapamıyorum.” Dedi. “ gitmemi mi istiyorsun?” dedim. “evet” dedi. Fazla diyecek bir şey bırakmadı bana. Çıktım gittim bende. Ama her gün çabaladım geri dönmek için. Her gün her saat çabaladım, konuştum, yazdım, kapısında bile yattım ama değişmedi. Yolda gördüğünde bakmıyordu, farklı duraklarda inip biniyordu, dershanede sınıfını değiştirmişti. Sevdiğiniz sizi görmüyor, siz yokmuş gibi davranıyor. Çok çabaladım ama yoruldum bende sonunda. ilk önce dershaneden ayrıldım, telefon numaramı değiştirdim, odama kapanmadım içime kapandım, yazmayı bıraktım. Her gün uyanıp evden çıkıyor, boş boş dolaşıyor, parkımıza bankımıza gidip oturuyor sonra eve dönüyordum. Ortak arkadaşlarımızdan haber alıyordum. O bir şeyleri yoluna koymayı başarmıştı. Ben öyle değildim ama.
-
95.
+1Her zaman dobra bir kız olmuştur, hiç sakınmamıştır söyleyeceklerini. Direkt yüzüme karşı “ bitirelim” dedi. Anlamadım ilk başta “neyi?” dedim. Ağlamasını bastırmak için derin bir nefes alıp “bizi” dedi. Dünya başıma yıkılsaydı keşke, yıkılsaydı enkaz altında kalsaydım ve bu an yaşanmamış olsaydı. “neden” diyebildim sadece. Gözlerimin içine bakıp “ o gün telefonu sessize almasaydım daha erken gidebilirdik hastaneye, belki de annemle son bir kez konuşabilirdim.” Dedi. O an sanki kazayı ben yapmışım, annesini ben öldürmüşüm gibi hissettim. Acısını yaşamamıştım, pgibolojisini, düşüncesini, hislerini bilemiyordum. “beni suçlu mu görüyorsun” dedim. Bir şey demedi başını eğdi sadece. Ne yapacaktım ki. “ bak hayatım bunu şimdi konuşmayalım, kendini toparladıktan sonra konuşalım” dedim. Ne değişecek dercesine baktı ama ağzından “tamam” çıktı. Bu konuşmaya devam edene kadar hep soğuk kaldı aramız.
-
94.
+1ikimizde ölü gibiydik. Sevdiğim bayıldı, babası kendini paraladı, ben bekleme koltuğunun yanına yığıldım kaldım. Şoktaydım. Bir şey diyemiyor, bir şey yapamıyordum. Evine gittiler cenaze vs. bunlardan bahsetmek bile istemiyorum. O süre boyunca hep yanımda oldum. Ne yapabilirsem yaptım, elimden gelen her şeyi. Babası kim olduğumu sorunca özge’nin bir arkadaşı olduğumu söyledim. Hiçbir arkadaşı bu kadar ilgili değil dediğinde bende annemi kaybettim falan dedim. Geçiştirdim. Ölünün ardından mevlit okuturlar 7sinde 40ında falan. 40 gün boyunca yanında olup destek olmak dışında bir şey yapmadım. 40ından birkaç gün sonra konuşalım mı dedi. Beraber odasına gittik.
-
93.
+1Beraber çıktık ailem komşularla falan gittiği için bizim araba dışarıdaydı. Atladık hemen arabaya çıktık yola. Bir yandan bana yalvarırım hızlı sür diyordu bir yandan dua ediyordu. Olabilecek en hızlı şekilde vardık hastaneye. Hemen koştu içeri bende arkasından girdim. Babası beni tanımıyordu ama sorgulayacağını da sanmıyordum bu durumda. Ben daha koridoru geçmemiştim ki koridor sonundan ağlama sesleri, çığlıklar birbirine karıştı. işte o an bende yıkıldım. Kaldım olduğum yerde. Yavaş adımlarla gittim. Babası, sevgilim tanımadığım birkaç kişi ağlıyordu. Kitlendim orada. Bir şey diyemedim. Yanına gidemedim. Gitsem ne yapacaktım ki? Annesini kaybetmiş birine ne diyebilirdim? Nasıl teselli verilir ki? O cevapsız aramalar hastaneye çağırmak içinmiş. Trafik kazası, annesi yaralanıyor, durumu ağırmış. Bir ara kendine gelmiş ama sonra kalbi durmuş yine, geri çalıştıramamışlar
-
92.
+1Zaman geçti aynı dershaneye gidiyor yine her gün görüşebiliyorduk. Bir ara 10 günlüğüne bir yere gittiler. 10 gün boyunca görüşmedik. Telefonla bile zor görüşüyorduk. Çok özlemiştim onu. Döndükten sonra görüştük hemen. Ailem yoktu düğün için izmir’e gitmişlerdi. Bizim eve geldi. Oturduk odamda müzik dinliyoruz, konuşuyoruz, 10 gün boyunca neler yaptığımızı anlatıyoruz birbirimize. Arada telefonla mesaj atıyordu arkadaşına. “ ya hayatım 10 gündür görüşemedik bak çok özledim seni, telefonla uğraşmasan olmaz mı?” dedim ses tonum tahmin edilebilir. “tamam hayatım” dedi. Telefonu sessize alıp kenara koydu. Güldük, konuştuk yine. Zaman çok çabuk geçti iki saat falan olmuştu galiba telefonu kenara koyalı. Bir ara telefonu alıp mesaj falan var mı diye baktı. “oha” dedi. Kalktım dizinden “ne oldu hayatım?” dedim. “ 14 cevapsız arama babamdan ve Aysel teyzeden” tam arayacaktı ki babası aradı, açtı. Normal bir şekilde efendim baba diyecekti ki laf ağzından çıkmadan kaldı. Bir şey diyemedi sadece “ ne” deyip ayağa kalktı.
-
91.
+2Kahvaltıdan sonra eşyaları toplayıp eve gittim. Muhteşem bir gündü. Hep böyle olmasını diledim. Uzun zamandır bir şey dilemiyordum. insanı gerçekten değiştirebilecek çok az şey vardır. Benim değişmem için yeterliydi bu. Her anlamda değiştim. Hayat o kadar kötü değil, yaşamak güzel diyordum. Ailemle aram pekiyi değildi, hep bozuk olmuştu ve ben düzeltmek için çabalamadım hiç ama artık çabalamaya başlamıştım. Bu bile değişim adına atılmış bir adımdı. Güzel bir birlikteliğim vardı neden başka şeylerde güzel olmasın ki?
-
90.
+1Sabah uyandığımda her zaman beraber uyandığımız zaman olan şey oldu; saçıyla burnumu kaşındırarak uyandırmaya çalıştı beni. Bir kızı uyurken ya da uyandığı ilk halde izlerseniz gerçek masumiyetini görürsünüz. Bu sefer yavaşça açtım gözlerimi. Bir kolunun üzerinde doğrulmuş saçını yüzümde gezdiriyor. Üzerimde benim gömleğim. “ günaydın uykucuuu” deyip öptü dudaklarımdan. Günaydın demek yerine “ ben sana çok aşığım lan” dedim. “bende sana lan” dedi. Güldük. Her an gülsün istiyordum zaten. Güldürmek için fırsat kolluyordum. Giyindik beraber aslında ilk o giyindi, giyinirken izledim. Cinsellik anlamında değil, ne kadar muhteşem bir şey olduğunu izledim. “ sevgili sapığım sıra sende “ dedi. Ben giyinirken o izledi. Rahatsız edici bir durummuş o zaman anladım. Beraber çıktık. Eşyaları sonra toplayacaktım, kahvaltı yapmaya gittik. Kahvaltı tost ve meyve suyundan ibaretti ama benim için en zengin sofraydı. Sevgilimin dudaklarıyla başladım yine.
-
89.
+3O gece birbirimizin olduk. Sonrasında başını göğsüme koyup sarıldı bana. Teni tenime değerken şarkı devam ediyor, bir yandan denizin sesi geliyordu. Saçlarıyla oynuyordum. “hiç ayrılmayalım” dedi kısık sesle. Tekrar ettim “hiç ayrılmayalım ama hiç” öylece sessizce kaldık bir kez daha. Uykuya daldı sevgilim biraz sonra. Yavaşça inip kalkıyordu göğsü. Aşk sadece karşılıklı çekim değildir ya da karşılıklı sevgi. Birden çok duygu hissedersiniz. Sevgi, şefkat, korku, mutluluk, onu koruyacağınızı hissedersiniz ya da ona sığınacağınızı. Ben o gece onu sığınağım olarak gördüm. Tüm umutsuzluklarımdan tüm korkularımdan kaçış noktam olarak. O gece ona şefkatle baktım, korumam gerekiyor gibi hissettim. O gece huzurla ve korkuyla uyudum.
-
88.
+1“ bu gece selçukta mı kalacaksın?” diye sordu. “yoo” dedim. Başını kaldırıp “ e nerede kalacaksın?” dedi. Çadırı gösterip “bunu boşuna getirmedim hayatım” dedim. Tamamen yanımdan kalkıp oturdu “ o zaman bende kalacam.” Dedi. “e annen?” dedim. telefonu eline alıp “ nazanda kalacam diye mesaj atıyorum, nazana da diyeceğim bozuntuya vermesin. “ dedi. Bir şey diyemedim. Annesi de Nazan da tamam dedi. Tekrar yanıma uzandığında radyoyu açtım. Hangi kanal olduğunu hatırlamıyorum ama çalan şarkıyı yarıda yakaladım. O zaman bilmiyordum ama sonra öğrendim ismini; esin engin – bana ellerini ver. “ ayaklarım üşüdü.” Dedi sevgilim. Çadırımıza geçtik. Pek büyük olmadığı için çantaları, dışarı koyduk. Tekrar uzandık yan yana aramızda bir tane lamba diğerlerini kapattık. Bu sefer o telefonundan şarkı açtı; phil collins. Şarkının adını hatırlamıyorum ama. Bir yerden sonra dudaklarımız kavuştu çünkü. Birbirimizin olmaya adaydık bir kez daha
-
87.
+2O gün gerçekten çok güzeldi. Sevdiğinin gülüşü kadar güzel bir şey olamaz. Saf, samimi bir gülüş. O güldükçe bende mutlu oldum. Biraz daha birbirimizle uğraşıp sandviçlerimizi yedik. Hava iyice karardı. Getirdiğim bütün fenerleri açtım. Küçük bir ışık huzmesinin ortasında kalmış gibiydik. Yan yana uzandık. O gökyüzüne ben ona bakıyordum. O yıldızını arıyordu ben yıldızımdan gözümü alamıyordum. Buraya kadar okuduysanız sürekli dediğim bir şey var; aşk bambaşka bir şey. Elimi tutup bana döndü. “ hep çok güzel şeyler yapıyorsun benim için, ben bir şey yapamıyorum.” Dedi. “ beni seviyor musun?” diye sordum. “ tabi ki seviyorum yoksa işim ne burada.” Dedi. Biliyordum sevdiğini “ beni seviyorsan benim için en özel şeyi yapmış oluyorsun zaten” dedim. “ off yine utandırıyorsun beni” dedi gülerek. “ ne yapayım yanaklarının kızarmasını seviyorum” dedim. iyice yanıma sokuldu. Kokusunu içime çektim bol bol.
-
86.
+2hava iyice kızıllaşınca döndük geri. browni'yi çok severdi. bende bayağı almıştım. termostan çıkarıp yerken bir yandan da müzik açtım telefonumdan. george michael one more try. o an esen rüzgarın ya da sevgilimin uçuşan saçlarının etkisiyle dudağının yanında kalan browni parçasını öperek aldım. "ya ben yiyecektim onuu" dedi. bende browni'yi ruj gibi dudağıma sürüp dudaklarımı çikolataya buladım. "senin sıran" dedim gülerek. "pislik ve fırsatçı bir âşıksın sen" dedi. sonra öperek yemeye çalıştı çikolatayı. sapıkça gelebilir ama eğlenceliydi daha çok. bir yandan öpüyor bir yandan gülüyoruz. öpmeyi bıraktığında ikimizinde yüzü çikolata içinde kalmıştı zaten. "nasıl temizleyeceğiz şimdi bunu" dedi kızmış gibi yapmaya çalıştı ama gülmekten yapamıyordu. "yalayayım?" dedim. "omzuma vurup abartma be" dedi. çantadan ıslak mendil çıkarıp sildim yüzünü sonra da o benim yüzümü sildi.