0
ayrıca bu ne biçim müslümanlık. açtığın başlıkla savunduğun felsefe uyuşuyor mu ulan emevi kültürlü geri kafalı. kur'anda ahzab ve nur sureleri emevi kültüre göre çevrilmişken ananı bacını kapatır burda artistlik taslarsın.
nur suresi 31. ayet ve ziynet meselesi
"mü'min kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlar: görünmesi zaruri olanların dışında ziynetlerini açmasınlar ve başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar."
öncelikle, arap kadınları ve erkekleri islamiyet'ten önce de başlarını örterlerdi, çöl sıcağında sağlam kafa yapan güneşten korunmak için. arap kadınları göğüs yırtmaçlarını örtmeden gezerlerdi, ayetin de hakiki türkçe çevirisi "başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar/salsınlar/indirsinler" iken, bizim çok bilen bazı emevici tercümanlarımız oraya araya bir parantez ekleyip (kuranmeali.org sitesindeki farklı çevirilere bakıp bu parantezi iyice gözlemleyebilirsiniz) "başörtülerini yakalarının üzerine (kadar) koysunlar/salsınlar/indirsinler" deyip, allah'tan korkmadan, allah'ın kur'an'ına yeni mana ekliyorlar. allah bilmemiş de bunlar bilmiş oradaki "kadar" kelimesini ve onun ifade ettiklerini. iki manayı bir kıyaslayın. allah diyor ki başörtünüzü göğsünüze indirin. yani başınızı örteceğinize memenizi örtün, bizim kız bizden kaçar başını örter kıçını açar misali. burda başınızı örtün diye bir emir yok. baş zaten güneşten korunmak için örtülü. allah bilmiyor muydu "kadar" deyip de hem başınızı hem göğsünüzü örtün demeyi? ama yok, alimlerimiz allah'ın sözü ile tatmin olmuyorlar, saç da örtünmezse cehennemde yanarsın haşa. ne diyeyim. başka da bir şey demiyorum.
ziynet konusunda:
ziynet demek vücut uvuzları değil, süs eşyaları demektir. yani bu zaten böyledir kelime manası olarak da, bu ayette de bu manada kullanıldığını ispatlayalım.
ispatı:
aynı ayetin sondan ikinci cümlesi şöyle biter: "gizledikleri ziynetler bilinmesin diye ayaklarını da vurmasınlar".
cahiliye devrinin güzel arap kadınları, bugün catwalk denilen olayı yaparken ayak bileklerindeki hal halları birbirlerine vurarak dikkat çekmeye çalışırlardı. hani bugün topukluları giyip tak tak vurarak yürürler ya, sesini duyup noluyor yav diye kafanı çevirirsin. şuna bak dersin falan. işte öyle. çölde topuğunu kuma vuracak değil ya? ama kadın işte, güzel yaratılmış, mevlana'nın dediği gibi, bulur o güzelliği ucundan da olsa göstermenin bir yolunu. işte kur'an diyor ki, süs eşyalarınızı ele göstermeyin, buna ilaveten, gizlediğiniz hal halları da, gizlemenize rağmen belli olsunlar maksadıyla tutup bir de birbirlerine vurmayın yürürken. ses çıkarttırmayın ayak bileklerinizdeki ziynetinize diyor. o yüzden ki, gizlediğiniz ziynetler bilinmesin diye, ayaklarınızı da vurmayın diyor.
evet. budur. bu ayette "saçınızı örtün" maksadında tek bir hüküm dahi yoktur.
saygılarımla.
edit 2:
ispat 2:
ahzab suresi 59. ayet
bu ayetin, "islam'ın bir gereği olarak tesettür" zihniyetine delil olarak sunulması bizzat komikliktir. bakalım neymiş:
56. muhakkak ki, allah ve melekleri, peygambere hep salat ile ikramda bulunurlar. ey iman edenler, haydi ona teslimiyetle salat ve selam getirin!
57. çünkü allah ve resulüne eziyet edenler muhakkak dünyada ve ahirette onlara lanet etmiş (rahmet sahasından kovmuş) ve onlara pek hakaretli bir azap hazırlamıştır.
58. inanan erkeklere ve inanan kadınlara hak etmedikleri bir biçimde eziyet edenler de şüphesiz bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.
59. ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış elbiselerinden (cilbablarından) üzerlerini sıkıca örtsünler! bu, onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. bununla beraber allah, çok bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.
60. andolsun ki, eğer münafıklar ve kalblerinde bir hastalık olanlar ve medine'de dedikodu yapanlar, bu yaptıklarından vazgeçmezlerse, mutlaka seni onlara musallat ederiz. sonra seninle orada az bir zamandan fazla komşu kalamazlar.
bildiğiniz üzere, hz. peygamber'in zamanında kendilerinin oturdukları yerleşim birimi, bizim oturduğumuz şehirler gibi metropolit bir mekan değildi. çölde, ıssız, geceleri bir yerden bir yere tek başına giderken yusuf yusuf olması kolay, dahası her dinden, her düşünceden insanın bulunduğu, oldukça bol kötülüğe gebe (zaten o yüzden hz. peygamber arabistan'a gönderildi deriz) bugünkülere göre oldukça küçük bir yerleşim yeri idi. işte efendim, ahzab suresi 57 ve 58, hz. peygambere ve müslümanlara açıkça fiziksel olarak eziyet edenleri, saldıranları anlatmaktadır. küçük bir araştırmayla o zamanki müslümanların örneğin kureyşliler eliyle uğradığı eziyetleri detaylarıyla öğrenebilirsiniz, en basitinden, peygambere namaz kılarken sakatat atmak gibi misal. ya da müslümanların bizzat ulu orta dövülmesi, taşlanması. sözün özü, 59. ayet demektedir ki; mümin hanımlara, kızlara söyle ki, dışarı çıkarken elbiselerini üzerlerine sıkıca örtsünler ki tanınmasınlar. tanınıp da eziyet edilmesinler. tanınırlarsa adamlar dadanıyor çünkü onlara. 60. ayet de diyor ki, buna devam ederlerse biz onlara zulm ederiz ki seninle fazla komşu kalamazlar. yani bunları yapanlar hz. peygamber'e komşu yakınlığında oturuyorlar zaten.
neyse fazla uzatmayayım. ahzab 59'a "tesettür ayeti" etiketi yapıştırmak komikliktir. senin hanımın, kızın sokağa çıktığında, onu tanıyıp da ona eziyet edecek insanlar mı oturuyor yaşadığın muhitte? "aha bakın muhiddin'in hatun çıktı, gelin lan dadanalım yerlerde sürüyelim hahaha hurrraaa" diye koşturan komşuların mı var? o zaman sok hanımı çarşafa ki tanımasınlar. ama öyle bir şey yokken tutup da bu ayeti kendi arzularına perde yapmak, kur'an'ı manasından saptırmak çok iyi bir fikir değil bence. çünkü kur'an'ın söylemediği bir şeyi kur'an'a atfetmiş oluyorsun o zaman. yine de sen bilin ne diyeyim.
şunu da oku gibtir git hadi. senin nikahını kıyrdırdığın maaşlı , ideolojik vaaz veren imdıbını da gibeyim , seni de gibeyim. insanı dinden soğutursunuz be.
Tümünü Göster