1. 1.
    +1
    - eylem hakkında ne düşünüyorsunuz?

    + başlamadan önce sizin penguen belgeseli ne zaman olacak, onu bi soralım önce.

    merhaba dostlar, yoldaşlar, canlar, ağaçların bölünmez bütünlüğünü savunanlar; nasılsınız?

    biz, gezi parkı denilince, gezi direnişi bize medyanın nasıl sansüre maruz bırakıldığını, nasıl otosansür geliştirdiğini en net haliyle göstermişken bizim tüm bu döneme tanıklık eden halk tv’den dostlara sesleniyor olmamız sadece “sen bana dokunma, ben sana dokunmayayım” medyasına da bir tepkidir aynı zamanda. bu sansür ve otosansüre son veren basın emekçilerine, direnişçilerin tepkilerine kulak veren medyaya da teşekkür ederiz.

    çünkü birkaç alternatif kanal üzerinden de bu direnişin gerçek yüzü yansıtılmaya çalışıldı; gerek kendi eylemlerimizi gerek direnişin gerçeklerini duyurmak için sipariş ettiğimiz penguen kostümlerinin parasını bekleyememiştik, tam zamanında haber yapmaya başladılar.

    afili sloganları var, haberciliğe yetmediğini çok net bildiğimiz çünkü hepsinin söyledikleri şeydi, hatırlarsınız lale hanım, “ilk bilen siz olun”, “bizimle habersiz kalmayın”… gene beylik sloganları vardı ama gördük ne olduğunu. gerçi sadece biz de görmedik, tüm dünya basını da gördü. tahrir meydanı’ndan, libya’dan yayın yapsın diye harcırahla yani aslında bizim paramızla görevlendirilen muhabirler nedense(!) kayıptılar. aynı muhabir tahrir’den yayın yaparken şahane adamdı ama memleketinden olan biteni göstermeye kalktığında aforoz ettiler, en ağır baskılarla karşılaştı bu insanlar. gerçi biz redhack olarak şemdinli’deki çatışmaları agence france press’ten öğrenmeye alışık olduğumuz için şemdinli bize paris’in banliyösü gibi geliyor artık (- evet) yani mizah yapıyoruz, evet ama çünkü bu direniş acı olayları ve devlet terörüyle olduğu kadar mizahi yömüyle de hatırlanacak. öyle güzel şeyler öyle güzel, alternatif tepkiler koydu ki halk ortaya, bunlar da hatırlanacak çünkü halk, tüketimden gelen gücünün farkına varana değin bu medya saltanatı ve bu medyanın üzerindeki baskılar süreceğe benziyor.

    (ama) yaşam kendi alternatiflerini üretmede ustadır, biz çok kaygılı değiliz açıkçası. yani çok şeye şahit olduk biz bu eylemler esnasında;

    milli eğitim bakanı meselâ çıkıp “bunca yıldır muhalefetin yapamadığını yaptık, tüm ilgisiz, alakasız, birbiriyle teması olmayan grupları biz birleştirdik, bu bizim partimizin başarısıdır” diyor. yani bu çok ciddi bir örnek, ki o mizah olsun diye söylemiyor bunu ama son derece mizahi bir dil çıkıyor ortaya çünkü “herkesi çileden çıkardık” cümlesinin bir başka şekilde söylenişidir bu. bu aslında bir itiraf olarak alınmalıdır çünkü bu eylemler esnasında tersine dönmeyen bir şey olmadığını da gördük biz. ambulanslar genelde can kurtarmak içindir ama bu ülkede gaz bombası atan, gaz bombası taşıyan ambulanslara şahit olduk hep birlikte, siz de hatırlayacaksınız. (- evet) insanlar birbirine sorar oldu,

    “abi, o yol güvenli mi?”
    “aman sakın gelme, polis var”

    diye yanıt verdi insanlar. yani polis halk için, halkın güvenliği için olması gerekirken bambaşka bir yüzüyle halkın daha geniş bir kitlesiyle tanıştı. hani direnen, devrimci mücadelesi içerisinde bir pratiğe, bir geçmişe sahip olanlar bu yüzünü çok önceden beridir tanıyorlar polisin ama polis, bu kadar geniş bir kitleye bu yüzünü gösterme fırsatını bu direniş, gezi parkı eylemleri vasıtasıyla elde etti. (- yani)

    ama şeyi görebiliyoruz hep birlikte; hatalarından ders çıkarırken bile özetini çıkaran bir hükümetle ancak bu kadar oluyor demek ki, yani, bizim hep söylediğimiz bir şey vardı, ısrarla da söylemeye devam ediyoruz çünkü aksini ortaya koyacak bir gerekçe de yok ortada; “halkına karşı örgütlenmiş bir devlet pratiği var, çok ciddi bir örgütlenme var” yani; sendikalar üzerindeki baskılar, öğrenciler üzerindeki baskılar, sanatçılar üzerinde, basın üzerinde, işçiler üzerinde –yani çok uzağa gitmemize gerek yok aslında- 1 mayıs’a dönüp baktığımızda, son derece net bir halkına karşı örgütlenmiş bir devlet pratiği örneği görebiliriz. yani bizim kaçınılmaz olarak hep söylediğimiz şeylerden biri de “sınırsız bir dünya” talebidir. (- evet) bülent arınç’ın dediği gibi “seçkinlerin düğünleri var” cümlesini kuramayız biz, kurulmasın istiyoruz. birileri seçkin birileri avam tabaka olmasın istiyoruz -gerçi devrimci mücadele eskiden beri bunu dile getirir- 141, 142’den yayınlanan –özür dilerim, yayınlanan dedim ama- “yargılanan” kitleler vardı. 1402’yle 12 eylül’de kovulmuş öğretmenler, akademisyenler vardı. biz bunları çok net görebiliyoruz, ayrımını.

    harun gibi gelip de bugün karun düğünü yapanların düğünlerinden bir tanesi de reyhanlı’ya denk gelmişti, hatırlarsınız. yani, çok gösterişli şatoları var, konutları var… hani başbakan diyordu ya “başbakanlık konutuna yürürlerse buna polis tabii ki müdahale edecek”; biz de soruyoruz,

    “çadırda uyuyanlara sivrisinekler bile tek tek saldırırken, sabahın dördünde gaz sıkıp, su sıkıp çadırlarını ateşe verenler nereye yürüyecekler?”
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    0
    bu ne amk
    ···
  3. 3.
    0
    56 trilyon -eski parayla-, 56 milyon sağlık harcaması olan bir meclisin 16 bin tl aylık kirası, 14 bin yıllık vergisi olan araçlarla sefa sürmesi; biz çay parasının belgesini açıkladık kalkınma bakanlığı’na; bayağı bir kalkınmışlar! yani altı aylık 70 bin küsür lira çay, pasta, poğaça, börek harcaması var bu insanların.

    biz bu kamburlardan kurtulmak istiyoruz halk olarak! bu taraftan yürümek istiyoruz ve seçim sisteminin daha adil olması için barajların kaldırılmasını istiyoruz; bütün azınlıkların, bütün yönelimlerin, bütün ötekileştirilenlerin de o temsil hakkına sahip olmasını istiyoruz çünkü şunun farkındayız; i(..?)ssizler birleşip parti kursa 80’in üzerinde, yanlış hesaplamış olabiliriz ama minimum 75-80 bareminde milletvekili çıkarabildiği bir sistemde temsilden bahsedilemez, adil bir seçim sisteminden bahsedilemez. böyle bir uygulama, böyle bir kurgu yoktur, olamaz!

    - peki, yine seçime dönük, ülkemizdeki seçim sistemine dönük ve tabii ki, sonuçlarının yansımasıyla ilgili bir soru çok geliyor. bu seçim sonuçlarında bilgisayar üzerinden bir oynama olabilir mi(?), siz bu işin uzmanısınız çünkü.

    + şüphesiz olabilir, nihayetinde bizim sürekli söylediğimiz bir şey var: “bir sistem var ise, o sistemin kurucuları var ise onun bir retoriği vardır, mantığı vardır, bir dizgesi vardır”. bir mantık dizgesi içerisinde kurulmuş bütün sistemler, aynı mantık dizgesine zarar vererek ya da tersine işleterek devre dışı bırakılabilir. dolayısıyla bu seçim sisteminde birtakım dijital oynamalar, birtakım manipülasyonlar –bizce- yapılmıştır, yapılmaya müsaittir. zaten halk desteğinde şöyle garip bir manzara çıkıyor ortaya; “yahu eğer bu direniş esnasında devrimci müslümanlar bizlerleyse, kendi dini hassasiyetleri yüzünden özellikle bugün yapılanlara göz yummayanlar meydanlarda bizlerleyse; bu evinde oturan %50 kim(?), bu nasıl bir %50(?)”. matematiğe en basit şekliyle bu haliyle ulaşmak mümkün. burada çok ciddi bir şekilde yanıltma var… ama yanıltma nerede yok? e vatanını sevmekle alakalı nutuklar çekenler lütfen bütün bunlara dikkat etsinler. reyhanlı’ya dikkat etsinler. doğa yağmalamalarına dikkat etsinler. sahip çıkanlar ya…(burası boşluk) “… kenara çekilmek üzereydi, benim için elvermedi, o yüzden bu evrakı sizle paylaşıyorum sayın redhack” diye mail adresimize bu evrakları gönderen insanlar, bir duyarlılığın parçasıydılar. ve o duyarlılığın parçası olmadığı halde, yani bilmiyoruz, tanımıyoruz çünkü, orada “utku kale” isminde (- evet) bir eri tutukladılar. utku kale redhack’li değildir! utku kale’yi tanımayız, bilmeyiz. zaten sosyal medya hesaplarımız üzerinden çok net görülebilir bazı şeyler. (- evet) utku, arkadaşlarıyla birlikte askeri savcılığa çekildiğinde biz, “ya bu çocukları niye askeri savcılığa zütürüyorsunuz(?)” diye tweet attık. madem o çocuklardan biriydi bu belgeleri bize sızdıran, ki bizce son derece onurlu bir harekettir bu, -ülkesinin savaşa girmesinin önüne geçmeye çabalamak- son derece kahramanca da bir iştir, bir şövalye ruhu gerektirir, bir devrimci basireti gerektirir, bir direnişçi yüreği gerektirir; “bu çocukları niye zütürüyorsunuz(?)” dedik. sonra amasya’dan sivas’a iki kişi zütürdüler, utku’yla birlikte bir başka arkadaşı daha, tanımıyoruz onu da, “ya bu iki çocuktan ne istiyorsunuz, bu çocuklara niye işkence yapıyorsunuz? manevi cebirle, darpla bu çocukların üzerine kalması için nasıl bir çaba sarf ediyorsunuz(?)” diye, onun da mesajını verdik.

    “peki bütün bunlardan madem bizi haberdar eden kişiler utku kale’ydi, biz nasıl haberdar olduk be adem(?)” diye sorarlar adama. (- evet) ama bunu soracak savcı lazım! redhack davasında “söyle bakayım, bu mahir çayan nerede oturur yavrum(?)” diyorsa 2013’te bir savcı; utanılası bir hal almıştır, türkiye’de adalet yoktur, bağımsız yargı yoktur, sadece maşa olarak kullanılan yargı söz konusudur.

    bizi çok ilgilendirmiyor; bugünkü iktidarın, geçmiş iktidarların, koalisyonların ortakları da başka türlü kullanıyorlarmış yargıyı. biz o tarafında değiliz çünkü bizim için hırsız hırsızdır, onursuz onursuzdur; bunun ötesi berisi bizi ilgilendirmiyor. biz izsu skandalı’nın da belgeselini yayınladık. (- evet) aziz hocaoğlu, kalkıp greve dahil olan işçileri en ağır şekilde cezalandıracağını söylüyor ama biz, “odtü diploması fotokopisiyle terfi etmiş personelini” (özür dilerim/boğaz sesi) nasıl cezalandırdığını çok merak ediyoruz aziz hocaoğlu’nun! odtü diplomasının fotokopisini çekiyor, adam müdür seviyesinde iş sahibi oluyor!
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    0
    biz merak ediyoruz;

    melih gökçek bugün el altından –bunun duyumlarını alıyoruz, belgelendirdiğimiz an onu da halkımızla paylaşacağız. çünkü bilgiyi kolektifleştirmek, bilgiyi kolay ulaşılabilir kılmak için çıktık biz bu yola- manevi cebirle melih gökçek %50 mitingi hazırlığındaymış: hiç tavsiye etmeyiz annem! hiç tavsiye etmeyiz!

    - melih gökçek’le de aslında birçok spekülasyon var; “akp neden üst üste ankara’a melih gökçek’i gösteriyor(?)” çünkü ankara’da bulundunuz mu bilmiyorum ama ankara halkı, inanılmaz şikayetleri var ama buna rağmen melih gökçek ısrarla ankara’da yine belediye başkanı ve aday olmaya devam ediyor. bununla ilgili “akp’yle arasında birtakım bilgilere sahip oldu ve akp’nin onu aday göstermek durumunda kaldığı” gibi spekülasyonlar da var. bu konuda yorumunuz var mı(?), bilgiler var mıdır elinizde?

    + aynı paralelde yorumlar paylaştık. yani “başkent gaz”ı özelleştirmeye çalıştırdığınızda başkent gaz’ı kimse almak istemiyor! diyor ki, “bu şekilde yönetilmiş, bu şekilde suistimal edilmiş bir oluşumu biz almayız”. sermaye normalde sınır tanımaz. kar edeceği her yere balıklama atlar, onun mücadelesini verir, geri detaylar onu çok ilgilendirmiyor çünkü. sermayenin böyle bir anlayışı tarih boyunca olmadı! başkent gaz’a gelince herkes frene basıyor! çünkü içi boşaltılmış, suistimal edilmiş, haksız kazançların merkezi haline getirilmiş bir projeydi.

    keçiören metrosu, diğer metrolar bugün bakanlığa devredilmiştir.

    40 küsür tane kardeş şehri vardır ankara’nın –tokyo dahil!- bütün bunlardan daha borçlu bir belediye sahibidir ankaralı halk. new york belediyesi’nden bile daha fazla borcu olan bir belediyeden bahsediyoruz; eğer halk kendisine gerçekten musluğundan çamur, alüminyum akan –geçen yaz yaşadılar bunu, umarım bu yaz yaşamazlar- kendine bunu reva görüyorsa bizim diyeceğimiz hiçbir şey yok. bizim melih gökçek özelinde söyleyebileceklerimizin haddi hesabı da yok! zaten 17 yaşında reşit olmamış insanların telefon numarasını yayınlayacak kadar –kötüleşen diyeyim, başımız rtük sınırlarıyla belaya girmesin- küçük çocukları, 13-14 yaşındaki çocukları ıslahevine göndermekten bahseden zihniyetteki birinin sürekli iktidara aday olması, biz türkiye odalar borsalar birliği başkan yardımcısı faik yavuz’un hesabını hack’lediğimizde, orada nasıl imar, inşaat izinleriyle ilgili bir hukukun geliştirildiğini, nasıl el altından rantiyenin oluşturulduğunu gözler önüne belgeleriyle serdik.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    0
    yani insanlar görmek için ne bekliyorlar(?), onu çok merak ediyoruz. biz 12 tane sosyalist yüzlerce binlerce ailemiz dediğimiz insanla birlikte bunu başarıyor olsaydık, bu ülkeyi zaten çoktan değiştirmiştik. yeşil çarlığı yıkmıştık, bu faşizan, bu zumla matuf düzeni baş aşağı etmiştik. sınırsız dünyamızı, sömürüsüz dünyamızı zaten tesis etmiştik.

    halkın daha duyarlı, daha aktif, aynen gezi direnişi’nde olduğu gibi tepki vermesini bekliyoruz. en küçük olayda tepki vermesini bekliyoruz. ve sizler aracılığıyla çok uzattık konuşmayı, sizler aracılığıyla son söz olarak şunu söylemek istiyoruz lale hanım (- buyrun):

    eğer bir gün yakalanırsak; bizler de büyük devrimci önderlerimiz, öncüllerimiz, ağabeylerimiz, yoldaşlarımız gibi vaktinden önce durdurulur, düşer ya da muhtemeldir katledilirsek tüm halkımıza vasiyetimizdir:

    “eğer gerçekten bugüne kadar yayınladıklarımızla, yaptıklarımızla, duruşumuzla, -hak ediyorsak, hak ettiğimize inanıyorsanız- sokağa çıkın ve eşit, adil, sömürüsüz bir dünya kurmadan evinize dönmeyin, sevdiğinizin koynuna girmeyin, hasadınıza gitmeyin, o çeliğe su vermeyin”

    çünkü bizler, o büyük devrimciden aldığımız şiarla devam ediyoruz. çünkü bizler, aldığı suyu unutmayan çelikten yapıldık. hiçbirimiz korkmuyoruz, her zaman halkın yanında olmak için de nasıl söz verdiysek sözümüzü tutmaya devam ediyoruz.

    hepinizi devrimci selamlarla, saygıyla, sevgiyle selamlıyoruz.

    hoşçakalın!
    ···
  6. 6.
    0
    yav çok hoş iyi güzel sonuna kadar destekçisiyimde link versene be dıbına koyim
    angiblopedi gibi yazmışın
    ···
  7. 7.
    0
    @14 için özet

    sokağa çıkın ve eşit, adil, sömürüsüz bir dünya kurmadan evinize dönmeyin, sevdiğinizin koynuna girmeyin, hasadınıza gitmeyin, o çeliğe su vermeyin”
    ···
  8. 8.
    0
    kim okuycak bunu sesli dinleti yok mu amk
    ···
  9. 9.
    0
    okudum.
    ···
  10. 10.
    0
    https://www.youtube.com/w...yPn8&feature=youtu.be
    ···
  11. 11.
    0
    https://www.youtube.com/w...yPn8&feature=youtu.be
    ···
  12. 12.
    0
    reserved
    ···
  13. 13.
    0
    oha amk üşenmedin bunu mu yazdın :O
    hll pnp
    ···
  14. 14.
    0
    @31 malesef panpa ben yazmadım kopyala yapıştır yaptım :(
    ···
  15. 15.
    0
    rizörvv
    ···
  16. 16.
    0
    iki uplayayım amk
    ···
  17. 17.
    0
    bugün nutuk okumadan nutuk atmaya soyunmuş cumhuriyet evlatları değildir bu vatanın sahibi. kendi tabancalarının kabzalarında üç hilal taşıdıkları için kendilerini bu vatanın sahibi ilan edenler vatan hainliği yapmaktadırlar.

    bu şekilde bu vatanın sahibi olmanız mümkün değildir. söyleyebileceğimiz çok fazla şey var lale hanım, tek bir programa nasıl sığdırırız (- kısa kısa gidiyoruz) zaten milletin kafasını şişirdik, dostların.

    - rica ederim, çok ilgiyle izleniyorsunuz şu anda. biraz da kürecik’te kurulan radara ve patriot’lara dönmek istiyorum ben. patriot’lara avrupa’dan büyük destek geldi. bizi ne kadar koruyacak? patriot’lar için ne düşünüyorsunuz?

    + lale hanım, şimdi patriot’ları açıkçası mülteci kamplarından ayrı düşünmüyoruz. büyük ortadoğu projesi’nin bir parçası olduğunu düşünüyoruz. oradaki hareket, eylem planlarının, iran’ı izole etme planlarının gerçekten orada lübnan üzerinden oyunların bir parçası olarak görüyoruz. çok manidardır, mülteci kamplarına bu ülkenin milletvekilleri giremezken –bakın yine altını çiziyorum, biz parlamenterist insanlar değilizdir, yani böyle bir kaygımız, hırsımız, telaşımız yoktur ama ortadaki gerçekliğin altını çizmek için bu tabirler üzerinden konuşmak zorunda kalıyoruz- bu mülteci kamplarına bu ülkenin milletvekilleri giremezken, iki gün sonra amerika’nın adana konsolosu gitti ve kapılarda karşıladılar, açtılar, ihtimam gösterdiler. bizim nasıl amerika’nın payendesi olduğumuzu, amerika’nın –tabiri yerindeyse bütün yoldaşlarımdan, dinleyenlerimden özür diliyorum ama tam tabiri budur- amerika’nın nasıl maşası, kuklası, yanaşması olduğumuzun ispatlarından biridir meselâ o, mülteci kampı ziyareti.

    e kürecik’teki radarı bundan ayrı düşünemezsiniz. “ülkenin müdafaası için olduğunu söylediler, ülkenin müdafaası için gece gündüz çalıştılar ve ülkenin müdafaası için bunu yerleştirdiler” gibi bir algı yaratılmaya çalışıldı; bu ülkenin bu radar sistemine ihtiyacı olamazdı, ne zaman ki oldu, biz büyük ortadoğu projesi’nin aktif olarak, herkesten çok, kraldan çok kralcısı olup hamisi olana kadar; o gelen füzeler, o gelen füzelerin finansmanıyla ilgili neden bize destek vermek zorunda kaldı birtakım ülkeler(?), bunun adını doğru koymak lazım. katar ve suudi arabistan nasıl suriye operasyonlarını yönetmek için bize 10 milyar dolar aktarmışsa, türk ekonomisine giren çok ciddi bir nakit vardır bu haseple, bu sebeple… bu füzelerin de adını doğru koymak lazım; üzerinde “patriot” yazıyor! dil bilmeyen dostlar için açılayalım: patriot vatansever demektir. e muhtemelen vatansever füzeler, üretildiği vatanları seviyorlar bizden çok.

    - evet, bu da sanırım gerekli mesajı vermiştir. şimdi seçimlere biraz dönmek istiyorum ben. son yapılan seçimlerde özellikle kamuoyunda şöyle bir yargı uyandı, “seçimlerin sonuçları doğru açkılandı mı(?)”, “bu seçimlerde hile var mı, hile yapıldı mı(?)” diye. bununla ilgili bir çalışmanız var mı, bu yönde? seçimlerin nasıl yapıldığına ilişkin?

    + lale hanım, şöyle söyleyelim, bizim birtakım çalışmalarımız var mı, diye sürekli sorulur bize. yeni eylem var mı, yolda başka bir şey var mı? şimdi eskisinden çok daha güçlüyüz. kendi meramımızı, derdimizi biz halkımıza çok ciddi bir kitleye anlatmayı başardığımızı zannediyoruz. bizim eylem planlarımız içerisinde attığımız adımların tamamı büyük bir stratejinin parçasıdır. bu stratejinin nereye varmasını istiyoruz, biliyor musunuz(?): sınıfsız, sömürüsüz, ağaların değil, insanların özgürce dilediklerince yaşayabildikleri, paylaşımcı bir üretenlerin iktidarı telaşındayız.biz üretirken başkalarının tükettiği bir iktidarın telaşında değiliz. bizim yapmaya çalıştığımız budur!

    ve şöyle söylemek gerekir: bizim seçim sistemi üzerinden yapacağımız eylemden ziyade, gezi direnişi’nde olduğu gibi, halkın seçim sistemini sahiplenmesi, gerekirse sivil temsilcilerin o sandıkların başında beklemesi gerekir. çünkü şunu çok net biliyoruz, bunu iddia edebilecek durumdayız; “henüz açılmamış sandıkların açıklandığı bir seçim sistemi” oldu, oylama oldu. önüne geçilemedi. ve şunu da sormak isteriz, bilen dostlarımız vardır, daha önceki mülakatların bir parçasıydı ama yeni tanıştığımız dostlara duyurmak isteriz; kamu güvenliği müsteşarlığı diye bir birimi var bu devletin. kamu güvenliği müsteşarlığı bünyesinde daha önce yabancı uyruklu kimseyi çalıştıramıyordu. bu iktidar döneminde kamu güvenliği müsteşarlığı’nda yabancı uyruklu kişilerin çalıştırılmasının önündeki bilcümle engel kaldırıldı. gerekli yasal düzenlemeler yapıldı. dolayısıyla bir amerikalı syber güvenlikçiyi görevlendirmişlerdi, altyapısının yurtdışından yönetildiği bir sistemin içerisinde, siz gerçekten adil bir seçim yapıldığını, kazananların adil olduğunu söyleyebilir misiniz?

    ve siz şunu da söyleyebilir misiniz(?); hiçbir sıfatı yokken –bugünün başbakanı- bir bürokrat sıfatına sahip değilken, belediye başkanı değilken, parlamenter değilken amerika’ya kaç defa gitmiştir(?), kaç defa davet edilmiştir(?) ve akabinde seçimlerden nasıl farklı bir şekilde galip çıkmıştır?

    bütün bunların cevabını birilerinin verebiliyor olması lazım, adil bir seçim sisteminden bahsediliyor olsa! ama baraj sistemini de tartışabiliriz (- evet), bizim inanmadığımız bir parlamenter sistemi hakkında bu kadar çok laf ediyor olmamız bile tartışılası bir şeydir aslında ama * (- ama herhalde en yakın olanı siz değerlendirmeye çalışıyorsunuz) şimdi, %10 temsil hakkının olmadığı yerde bu şekilde gelişmelerin olması, bu şekilde bir seçime maruz kalmak son derece doğaldır.

    yani, liderler sultasının yaşandığı herhangi bir partiyi ayırt ederek söylemiyorum ama liderler sultasının birebir aktif olarak, çok uzun yıllardır yaşandığı bir yerde, dokunulmazlıkların zırh olduğu bir yerde; yani bugünün başbakanı 80 küsür davanın 60 tanesinden, kendi hakkında açılmış 80 küsür davanın 60 tanesinden “zaman aşımından(!)” kurtuluyorken hangi adaletten bahsediyoruz? bir gecede oldu bittiyle, torba kanunlarla kendi özlük haklarını iyileştirenlerin, bu halkın hassasiyetleri hakkında bu kadar laf edebiliyor olması bile utanç vericidir!
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    0
    helal olsun panpa şukunu verdim
    ···
  19. 19.
    0
    yani, çok fazla sıkıntısı var bu ülkenin, sahip çıkanı yok, e susturulmuş bir medyası var, baskı altında tutulmaya çalışılan sanatçıları var, öğrencileri var, işçileri var. yani biz bir kehanette bulunur gibi 1 mayıs’ta söyledik, dedik ki,

    “yani şimdi esat çıkıp dese ki, yani ‘erdoğan hükümeti halkına zulmetmektedir, buna sessiz kalınamaz’ ne diyeceğiz” diye sorduk biz 1 mayıs’ta. 18 mayısta hatırlattık, dedik ki, netanyahu çıkıp dese ki, “west bank’teki çatışmalara, ramallah’taki bizim uygulamalarımıza söz söyleyen erdoğan’ın istanbul’una bakınız önce” dese, biz ne diyeceğiz? yani bugün başbakan çıkıp diyor ki, “e batı’da da böyle bastırılıyor eylemler, ingiltere’de var benzeri, en yakınımızdaki yanunistan’da var yahu” diyor, “yunanistan’da var(!)”. “su-i emsal, kötü örnek örnek sayılmaz” diye birsinin bu adama hatırlatması gerekiyor. bizim vazifemiz madem, biz hatırlatırız redhack olarak. (- evet, evet)

    - şimdi biraz da az önce siz değindiniz aslında, kentsel dönüşüm ve bunun devamında belki biraz niteleyebiliriz, kıyılarımız ne halde, onu konuşalım. bir rant alanı kıyılar, büyük büyük görkemli, şaşaalı oteller dikiliyor… ve kıyı koruma kanunu ile ilgili görüşleriniz olduğunu biliyorum ben. sosyal paylaşım sitelerinde, twitter’da özellikle bunu paylaştınız. biraz da bizi izleyenler için bu konudaki görüşlerinizi alalım.

    + lale hanım, bizim canımız yanıyor. canımız niye yanıyor(?): biz komünist, sosyalist insanlar olarak çok sınır telaşında olan, mülkiyet telaşında olan insanlar değilizdir * işin doğrusunun o olmadığına inanırız. dünya bizim bir oyun alanımız, hep birlikte yaşıyoruz. yani o, yağmalanan kıyılar, imara açılmış boğaz söz konusu. bakın, istanbul’un siluetini bozduğunu söylediği müteahhite başbakan ne yapıyor, biliyor musunuz(?): küsüyor! , “istanbul’un siluetini bozdu bu adam” diye küsüyor. e sonradan ortaya çıkıyor ki, o iznin altında kendi bürokratlarının imzası var! yani, bu imzalar olmadan o yapılaşma söz konusu olabilir mi? (- yani) boğaz’da acarkent’e ruhsat veren belediyeler neden durduramadılar o inşaatı? bugün kuleli askeri lisesi’ni dönüştürmeye çalışanlara kim çıkıp da tek kelime laf ediyor?

    ama bu ülkede çok ciddi zafiyetler vardır. birtakım istisnaları özellikle tenzih ederek söylüyorum çünkü onurlu örnekleri hiçe saymak da bizim tutumumuzu karalar, bize yakışmaz; birtakım onurlu örnekler dışında bugün bu ülkede muhalefet, görevini yapmamaktadır. biz daha önce de dile getirdik; “eğer muhalefet etmek sensörlü hela lambası gibi, ortalığı pislik zütürdüğünde yanıp sonrasında sönmekse biz bunu reddediyoruz” dedik. gerçekten kıyı koruma kanunu’ndaki değişikliklerle 20 metreye kadar düşmüşken yaklaşım, buna kimse ses çıkartmıyorsa bu bir vatan hainliğidir. eğer vatan hainliği kavramından hareket ediliyorsa bunu müsebbibi gezi direnişçileri değil, bu ülkeyi bu şekilde yağmaya çekenler, peşkeş çekenlerdir ve bu kıyı koruma kanunu’nun iptali için harekete geçmeyenlerdir vatan hainleri. eğer bir vatan telaşına düşülüyorsa bütün bunlar onun bileşenidir.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    0
    yani bu yapılanlar yasal mıdır? biz adaletle yasanın farklı kavramlar olduklarının altını çizmeye çalışırken, bunlar mevcut yasal düzenlemeyi dahi ciddiye almıyorlar. yani işlerine geldiğinde “seçim var, sandık var, kanun var, nizam var” diyorlar; içki yasağına gelince anayasanın 58. maddesine sığınıyorlar ama anayasanın 138. maddesindeki “yargıya müdahale etmeme” maddesini hiçe sayıp “yargıya gereken talimatı verdik” diyebiliyorlar.

    zaten insanlara “12 eylül’le hesaplaşacağız”, “bu anayasa ihtiyaçları karşılayamamaktadır” diye (deyip) kandırmadınız mı, diye sorarlar adama. yani sadece ve sadece susma hakkını kullandığı için tutuklanan, hey tekstil işçilerini savunduğu için tutuklanan, “vaay, sen nasıl gönüllü avukatlık yaparsın direnişçilere” denerek tutuklanan avukatları da özellikle teşekkürle anmak istiyoruz, onları unutturmayacağımızın altını ısrarla ve kalın çizgilerle çizmek istiyoruz. devrimci avukatlar bizim onurumuzdur. tunalı hilmi caddesi “tomalı hilmi caddesi” olmuşken hâlâ demokrasi havarisi kesilip hamasi nutuklar atabiliyor bu insanlar.

    bunun sonsuz bir iktidar olmadığını halk hatırlatmıştır.

    gezi’deki profil çok farklı bir profil aslında. yani gerçekten son derece farklı sosyo-ekonomik gruplardan, son derece farklı geçmişlerden, farklı mekanlardan insanların bütünlüğünü barışla, sevgiyle, temizlikle, uyum içerisinde yaşadığını gösterdi bu eylem bize. ama sadece taksim’de değil bu! yani gazi mahallesi’nde de direndi insanlar, dersim’de de, ankara’da da, izmir’de de, adana’da, antalya’da, ülkenin pek çok şehrinde de. bu direnen insanlara biz devrimci selamlarımızı gönderiyoruz, hepsini ayakta alkışlıyoruz. halk için yapılan bu mücadeleyi “birtakım illegal örgütler, marjinal gruplar, vesaireler” üzerinden adlandırmaya çalışıyorlar. bunun mümkün olmadığını, bunun böyle olmadığını danışmanlarının başbakan’a anlatması lazım. bizim görüşümüz bu minvaldedir. yani biber gazı miber gazı… sürekli bir biber gazı var, eylem sırasında gözlerimize de bakıp soruyordu arkadaşlarımız “hayırdır, gazdan mı böyle oldu” diye, “yok” dedik, “gözlerimiz yaşarıyor, ilk kez verdiğimiz vergiler bize dönüyor” dedik. yani böyle bir ortamda başbakan’ın tüm açıklamalarına kulak verdi halk, hep bir umutla kulak verdi; “acaba bu nobran tutumdan, bu baskıcı tutumdan, bütün dünya medyasına konu olmuş bu faşizan tutumdan bir nebze geri adım atar mı” diye. yani başbakan’ın tüm açıklamalarına kulak veriyor insanlar, “bizi millet getirdi, zütürecekse de millet zütürür” diyor sayın başbakan; e millet bunu ciddiye almış gözüküyor! millet kimi nasıl zütüreceğini anlamış gözüküyor!

    bakın bugün, çıktı başbakan bir açıklama yaptı:

    yani “wall street’i işgal eylemleri genelinde 17 kişi öldü, 17” dedi, amerikan büyükelçiliği “tek bir ölüm yoktur” diye yalanladı! bu ülke başbakanı bu cümleleri kurarken, bu bilgileri aldığı danışmanlarını yeniden gözden geçirmelidir çünkü söyle deseniz söyleyemeyeceği cümleleri kuruyor insanlar. gerek başbakanın kendisi gerek yandaşları, taraftarları.

    karşılama töreninde bir ara gaza gelip yani “tayip şaşırma, sabrımızı taşırma” diye tezahüret ettiler dün yeşilköy’de; gülelim mi, ağlayalım mı, bilemedik biz * yani sokağa öıkmasını engellemeye çalıştığı o %50 ne tarz bir %50’yse… bu adamlar slogan dahi atamıyor. yani bugün başbakan çıkıp şey diyor, “hükümet olduğumuz günden beri demokratik talepleri dikkate aldık biz”, “istişareler yürüttük biz” diyor. peki, adama sormazlar mı, “gezi parkı’nın bileşenlerinden biri nasıl oluyor da mimarlar odası, kent planlamacıları oluyor o zaman?”

    biz vatandaşına ne kadar kulak verdiğini “ananı da al da git” cümlesinden, hopa eyleminden, cihan kırmızıgül’ün puşisiden, izmir il mitinginde öldüresiye dövdükleri o iki slogan atan kadından, çocukalrına iş isteyen babaya “senin çocuğun da işsiz kalıversin canım” demesinden gördük, bildik, tanıyoruz. yani bunlar bizim için çok yeni şeyler değil.

    ya ama başbakanla hemfikir olduğumuz bir konu var bizim:

    “temsilcilerniz var parlamentoda” diyor. (- evet) “o temsilcileriniz bir şey demezken siz niye böyle dikleniyorsunuz” diyor.

    doğru söylüyor! evet, bu temsilciler ne işe yarıyor?

    ama kafamızı karıştıran bir detay var bu temsilci meselesinde;

    “fezlekeyle sindirilen, cezaevlerinde ömür tükettirilenler, halkın iradesiyle seçilmiş olanlar da bu hesaplamalara dahil mi, değil mi?” bunu da sorarız biz.

    “çevreci olacaksanız benimle olun” diyor başbakan. hep söylediği, “van’ı istiyorum” cümlesini biz “belediye başkanı bekir kaya’ya kafayı taktı, depremde en çok o isyan etti, ondan herhalde” diye yorumluyorduk, her gün yeni bir gerekçesi çıkıyor ortaya. 200 bin ağaç kesiliyor şu anda erciş’te. ayşe teyze kendi ısrarla o ağaçların yetişmesi için bile bile teneke teneke, kova kova su taşıdığını söylüyor, o ağaçlar için.

    200 bin ağaç! van erciş’te.

    ama van’la ilgili çok fazla şey söyleyebiliriz, biz depremde de gördük bunları. yani deprem kesintileri yapıldı bu insanların faturalarının altından, yardımlar toplandı, fonlar oluşturuldu, deprem olduğunda fonun bomboş olduğunu gördük biz van’da!

    van erciş’te başka şeyler de gördük;

    ilköğretim okullarına bizim hâlâ anlayamadığımız bir şekilde acun ılıcalı’nın ya da annesinin bu devlete nasıl bir hizmeti olmuştur, bilmiyoruz ama cumhuriyet ilköğretim’in adının da acun ılıcalı’nın annesinin adıyla değiştirilmiş olduğunu da biliyoruz.
    Tümünü Göster
    ···