-
1.
+4 -32biraz uzun gelebilir ama innanın okumanıza değecek.
beyler bizim apartmanın altında küçük bi giyim mağazası var. orayı işleten karı 40 civarında, beyaz tenli, siyah saçlı, dolgun vücutlu tam benim ilgi duyduğum karı tipi. bu dükkana gündüz paso kadınlar geliyo. kıyafet alıyolar, sipariş veriyolar vs. hepsi de böyle arabalı paralı yani karı iyi iş yapıyo. siteye taşındıktan bi kaç ay sonra farkettim bunu. daha önce dikkat etmemiştim. aslında kendi halinde, öyle çok gösterişli giyinmeyen bi karı ama içinde huurluk olduğunu sonradan öğrendim.
okuldan gelirken hep bunun dükkanın önünden geçerek eve gidiyodum, bu da genelde içerde oluyodu. gördüğümde de selam veriyodum iyi niyetle. havalar ısınınca kapının önüne masa sandalye falan koymuş, gelen karılarla birlikte oturuyodu. zaten o zaman farkettim bunu. diz hizasında bi etek giymişti, bacak bacak üstüne atmış. bacaklar biraz etli butlu ama çok şekilli. karı hiç ilgimi çekmiyodu ama o an içim gitti. o günden sonra bu kadını daha dikkatle izlemeye başlamıştım ama aklımda gibiş mikiş planı yok. çok uzak geliyo. zaten evlidir falan dedim. gerçi hiç erkek gitmiyodu dükkana. yüzüğü var mı yok mu diye de dikkat etmemiştim. yaz okuluna kalmıştım o sene bizim 2 arkadaş memlekete gitti ben evde tektim. tabi eve her giriş çıkışta bunu süzüyordum. bi gün eve girerken bunu giriş kapısının perdesini takarken gördüm. beni farketmemişti. yanaştım yanına ve yardıma ihtiyacınız var mı diye sordum. döndü bana, yok canım hallettim çok sağol dedi. sonra bişey demedim ben de görüşürüz deyip çıktım eve.
artık sürekli dışarı çıkmak istiyodum onu görmek, bişeyler konuşmak için. sürekli markete falan gidiyodum. sitenin diğer kapısından çıkmam gerekse bile onun ordan geçiyodum. bi gün yine çıktım evden bu oturuyodu kapı önünde, sigara içiyodu. gülümseyerek merhaba nasılsınız dedim. kadın çok tatlı dilli bişey. iyiyim canım sen nasılsın dedi. biraz muhabbet açtım orada. öğrenci olduğumu falan söyledim. biliyorum zaten sizi dedi. sen napıyosun abla, iş güç nasıl gidiyo muhabbetlerine girdim. sıkıcı işte ya hergün aynı şey sabah geliyorum akşam gidiyorum dedi. sonra dedim uzakta mı oturuyosunuz? meğerse hemen üst sokaktaymış. yürüyerek gidip geliyodu zaten işe. çok samimi değiliz ama baya heyecanlanmaya başladım konuşurken. tabi o sıralar çok özel şeyler soramıyorum ama bi yandan da cesaret veriyo sanki kadın bana. o an öyle hissettim. sonra ayrıldım bunun yanından gittim markete bişeyler almaya. dönüşte diğer kapıdan girdim içeri buna görünmüyüm diye. nedenini ben de bilmiyorum. onunla yakınlaşmak çok heyecanlandırmıştı beni ama bana ne gözle bakacağını kestirememek de tedirgin ediyodu bi yandan.
bi yandan da düşünüyodum acaba genç birine ilgi duyar mı falan diye. muhabbet de ilerliyordu iyiden iyiye. hergün daha samimi oluyoduk. artık bunu gibme planlarını ister istemez düşünüyodum. bazen beni yanına davet ediyodu müşteri yokken. hayatında biri muhtemelen yoktu ama yine de merak ediyordum. bi gün yanında laflarken sordum buna çoluk çocuk var mı diye. bi kızı varmış. bu sene üniversite 1. sınıfı bitirdi dedi. o da yaz okulundaymış. kocası olup olmadığını soramıyodum tabi. birden çullanırsam araya mesafe koyar diye düşündüm. o gün de havadan sudan konuşmaya devam ettik. bende de biraz çekingenlik vardı ona karşı. gıdım gıdım öğreniyodum hayatındaki ayrıntıları. ama öğrendikçe merakım azalacağına artıyodu amk. içim içimi yedi. ulan dedim üstüne düşücem karının ama ya erkeği varsa. herşey boşa gittiği yetmiyomuş gibi bomtak kalırım, bi daha yüzüne de bakamam, eve giderken önünden bile geçemem diye düşünüyodum.
artık buna nasıl sorarım kocasının olup olmadığını diye bayağı bi kafa patlattım. sonra bigün işten güçten konuşuyoduk yine, kira verdiğini söyledi dükkana. orada sıkıştırdım soruyu. kendi başınıza mı açtınız dükkanı, eşinizin mi üzerine diye. yok dedi eşimle ayrılalı tam 10 yıl oldu. hadi ya dedim. tabi içimden sevinç çığlıkları atıyorum. umarım sizi çok rencide eden bir sebep olmamıştır dedim. yok dedi anlaşamadık ama ayrılığın iyisi olmaz dedi. konuyu orada kapattık. ama samimiyetimiz ilerlemişti iyice. artık yüzüm tutuyodu özel sorular sormaya. buna bi telefon geldi sonra bi müşteriden. sipariş mi ne almış, onları yetiştirmesi gerekiyomuş. ben de daha fazla meşgul etmedim bunu. hadi görüşürüz derken yanak yanağa öpüştük. o an çok yakın hissettim kendimi ona. sanki sadece cinsel istek yoktu içimde başka türlü arzuluyodum. tam karar verememiştim ne olduğuna ama yine de onu istediğim bi gerçekti. eve gidince içim huzur doldu. artık atılımlarımı rahat rahat yapabilecektim. üstümde bi baskı yoktu, endişelerim de azalmıştı ve artık çok hafiflemiş hissediyodum kendimi.
bazen bunun işi çıkıyodu, ben dükkanını bekliyodum falan. bana güvenmeye başlamıştı. gelen müşterileri bekletiyodum, bu da işini halledip geliyodu. bana da soruyolardı bazen yakını mısın diye. bu yukarıda oturuyorum çok severim kendisini diyodum soranlara. zaten telefonunu da bu vesileyle aldım. bazen evine gittiğinde işi uzayınca aramam gerekiyodu falan. bi gün yine laf lafı açtı bu erkeklerden sitem etmeye başladı. sordum buna ne problem yaşadığını. anlattı. bunun kocası sinir hastasıymış, sürekli kavga ve huzursuzluk çıkarıyomuş evlilik hayatı genellikle mutsuz geçmiş. kocası düzelmeyince yaşlığını da çekmek istememiş ayrılmışlar. neyse dedim ona. ihanet, şiddet gibi aşağılayıcı sorunlarla karşılaşmamışsın. aslında şiddet de oldu ama genel sorun huzursuzluktu dedi. kızı da küçükmüş ayrıldıklarında, mahkeme annesinin yanına vermiş. ana kız daha mutluyuz dedi. peki dedim hiç evlenmeyi düşünmedin mi? yok dedi. erkeklerden tiksiniyodum hatta ayrıldığımızda. hiçbir erkekle de yakınlaşmadım dedi. onu pohpohlamaya başladım ben de. işte kendi ayakları üzerinde duran kadınların daha güçlü olduğundan, onlara hayranlık duyduğumdan falan bahsettim. konuşmalarım hoşuna gidiyodu sanki. anlatırken böyle o anı yaşarmışcasına anlatıyodu. nezaketen zorla cevap veriyomuş gibi değildi pek. bundan sonra da kimseyle birlikte olmicak mısın dedim. kısmet dedi belli olmaz ama pek ihtimal vermiyorum, zaten umudumu da kestim dedi.
burda bi jeton düştü bende. yeniden umutlanmak istiyo gibiydi. sonuçta kadının yaşı çok ileri değildi ve kadınsı ihtiyaçları devam ediyodur diye düşündüm. bide böyle bu yaştan sonra kim beni beğensin gibilerinden çaresizlik içeren laflar söylüyodu. bu da benim için süper bi kozdu ama akıllıca hareket etmek gerekiyodu. yok ya dedim. senin gibi bi kadına çoğu erkek ihtiyaç duyar. zaten gençsin ve kendine yetiyosun... bunu bayağı bi havaya soktum. bi gün yine yanına gideyim dedim. baktım içerde karılar var. biraz bekledim çıkmalarını. onlar gidince de gittim yanına oturduk yine. başladık muhabbet etmeye. yine aynı konulardan konuşuyoruz ve buna gaz vermeye devam ediyorum. kadın laf arasında uzun süredir bi erkekten ilgi görmediğini, benim onu biraz şımarttığımı söyleyiverdi. aha dedim oldu bu iş. ne kadar yavşaklaşmak istemesem de elimde değildi. sen bunları haketmesen söylemem, beni tanıyosun zaten artık dedim. kadına uzun zamandır ihtiyacı olan güveni aşıladığımı anladım.
3. entry'den devam ediyorum
-
2.
+10 -11edit: bunu kesin okuyun.Tümünü Göster
Charles Bukowski (16 Ağustos 1920 – 9 Mart 1994), asıl adı Heinrich Karl Bukowski olan Amerikalı yazar ve şair. Yapıtlarında bazen Henry Chinaski ismini de kullanmıştır. Hayatının çoğunu ABD'nin Los Angeles şehrinde geçirmiştir.
Eserlerinde genellikle toplum dışı insanları ve depresyonu konu alması ve alkolizme yakın bir hayat tarzını anlatmasıyla ünlüdür. Bunun nedeni olarak kendisinin bu hayatı yaşaması gösterilebilir. Bukowski’nin yazılarında kendi hayatını yazıp yazmadığı tartışma konusu olmuştur hayranlarının bir kısmı bunları kurguladığını, çoğunluğu ise yaşamadan bu tip kurguları yapmasının mümkün olmayacağını ve o karakterde bir insanın bu hayatı sürmesinin zaten doğal olduğu görüşünü savunmaktadır.
Hayatı [değiştir]
I. Dünya Savaşı'nın sonlarında Almanya'ya askeri hizmet nedeniyle gelen Polonya asıllı Amerikan bir babanın ve terzilikle uğraşan Alman bir annenin çocuğu olan Charles Bukowski 1920 yılında Andernach, Almanya'da doğdu. 2 yaşındayken Los Angeles'a taşındılar. 1929 Krizi sırasında Bukowski'nin babası genelde işsizdi ve Bukowski'ye şiddet uygulardı. Çocukluğunda genelde sessiz ve bu nedenle dikkat çeken yazar bazen çıldırış noktasına geliyor kendinden hiç beklenmedik kabadayılıklar yapıyordu. ilk okul yıllarındandan itibaren korkusuz olan Bukowski kendi yazdığı bir eserinde ilkokul öğretmenine "sevişelim" dediğini söylemektedir. Daha o zamandan nasıl birisi olacağı netlik kazanan Bukowski, Los Angeles Lisesi'nden mezun olduktan sonra sanat, gazetecilik ve edebiyat dersleri aldığı Los Angeles Şehir Üniversitesi'nde 1 yıl okudu.
Yazmaya başladığı günden itibaren yazılarını yayımlanması için dergilere gönderen Bukowski’nin yazıları hep geri gönderilmiştir.
Ancak 24 yaşındayken "Aftermath of a Lenghty Rejection Slip" isimli kısa öyküsü yayımlandı. iki yıl sonra bir başka kısa öyküsü olan "20 Tanks From Kasseldown" isimli eseri yayımlandı. Bukowski yayıncılık yöntemlerinden hayal kırıklığına uğradı ve neredeyse 10 yıllığına yazmayı bıraktı. Hayatının bu bölümünü ABD'yi gezerek, çeşitli işlerde genellikle kısa vadeli çalışarak ve ucuz pansiyonlarda konaklayarak geçirdi. Hayatının diğer bölümlerinde olduğundan daha yoğun bir tempo ile açlık ile boğuşan ve kadınlarla zaman geçiren Bukowski daha sonra bu yıllarını Factotum isimli kitabında da anlatmıştır. Bu dönemde ki işlerinin kısa vadeli olmasının nedeni de düzen tanımaz kişiliği ve alkol bağımlılığındandı. Bukowski babasına olan nefretini onun aksine bir hayat yaşayarak göstermiş ve bir yazısında da bu yüzden bir hiç olmayı seçtiğini söylemiştir. O babasının aksine olduğu gibi görünen ve bir şey olmamayı hedefliyen birisi olarak kazandığı paraya önem vermiyor ve barlarda günü birlik bir hayat sürüyordu. Zengin amerikalı kadınlarla ilişkiye girdiği dönemlerde onlara kaba dahi davransa etkiliyor onların evlerinde yaşamaya başlıyor ama bir türlü o hayata adapte olamayarak eski hayatına geri dönüyordu ki 1969’da da bunu aç kalmayı seçtiğini söyleyerek ispat etmiş oluyor adeta. Ayrıca ömrünün çoğu denilebilinecek kadar kısmını da hipodromlarda gecirmiş ve bundan yazılarında sık sık söz etmiştir. 1950'lerin başında Bukowski, iki yıldan az bir süre ABD Posta idaresi'nde posta kuryesi olarak çalıştı. 1955'te ölümün ucundan döndüğü alkol komasından dolayı hastaneye kaldırıldı. Taburcu olduktan sonra bir daktilo satın aldı ve şiir yazmaya başladı.1957'de Barbara Fry ile evlendi fakat 1959'da boşandılar. Bukowski, şiir yazmaya ve içki içmeğe devam etti ve sonra Los Angeles'taki postaneye geri döndü. 1965'te hiç evlenmediği Francis Smith'ten bir kızı oldu. 1969'da Black Sparrow Yayınevi'nden ömür boyu 100 dolar maaş teklifini alınca postaneden ayrıldı. Bir mektubunda şöyle bir açıklaması vardı "iki seçenekten birini seçmek zorundaydım: Posta ofisinde kalıp delirmek ya da yazmaya oynayıp açlıktan ölmek. Ben aç kalmayı seçtim." Posta ofisini bırakalı bir ay olmayalı Bukowski Postane ismindeki ilk romanını bitirdi. 1976'da Bukowski, Linda Lee Beighle ile tanıştı. iki yıl sonra birlikte Los Angeles'ta bir liman şehri olan San Pedro'ya taşındılar. Bukowski ve Beighle 1985'te evlendiler.
Bukowski, Pulp romanını henüz bitirdikten sonra 9 Mart 1994'te 73 yaşındayken omurilikten yayılan lösemi sebebiyle San Pedro, Kaliforniya'da öldü.
Bu tip bir hayat yaşadığı için bir çok kez tutuklanmış, dayak yemiş olan Bukowski hayatı, özgün dili ve tarzı ile Amerikan edebiyatına damgasını vurmuş, ülkemizde ise ilk kez Sokak dergisi’nde çıkan öyküleri ile tanınmıştır.
Eserleri [değiştir]
Bukowski’nin şiir ve öykülerinden oluşan toplam 45 kitap bulunmaktadır. Pek çok dile çevirisi olan yazıları birçok dergide de yayımlanmış olan yazarın kitaplarının çevirisi Avi Pardo’ya aittir.
Vikisöz'de
Charles Bukowski sözleri bulunur.
Kadınlar
Yazarın hayatına giren kadınlardan bahsettiği kült olmuş kitabıdır.
Sıcak Su Müziği
Bir Tek Ben miyim Böyle Yaşayan
Dünyevi Şiirlerin Son Gecesi (2 Cilt)
Kapalı Bir Kapıdır Cehennem
Gülün Gölgesinde
Postane (roman)
Bir dönem çalıştığı postaneden ayrıldıktan sonra yazdığı ilk kitabıdır.
Pis Moruğun Notları
Sevimli Bir Aşk Hikayesi
Sıradan Delilik Öyküleri
Kendimizde Açtığımız Yaralar
Sarhoş Çal Piyanoyu, Vurmalı Çalgı Gibi, Parmaklar Biraz Kanamaya Başlayana Dek
Ülkemizde ismi duyulmuş bir şiir kitabıdır. Özgün şiir tarzı ile dikkat çeker.
Pansiyon Manzumeleri
Gece Çılgın Ayak Sesleriyle Yırtıldı
Ölüler Böyle Sever
Shakespeare Bunu Asla Yapmazdı
Doğum yeri olan Almanya’ya yaptığı ziyaretini düz yazı ve şiirlerle hatta resimlerle anlattığı kitabıdır.
Güneşe Uzan
Bukowski'nin 9 Mart 1994'teki ölümüne kadar yazmış olduğu mektupları içerir.
En Kısa Andır Mucize
Güneş işte Burdayım
Kimse Bilmez Ne Çektiğimi
Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi
Pulp
Factotum
Evden kaçtığı dönemde ki hayatını anlattığı kült eserlerinden birisidir. Kendini en iyi anlattığı kitaplarındandır.
Ekmek Arası
Çocukluğu, lise yıllarını, ailesini vesaireyi anlattığı kült eserlerinden birisidir.
Kaybedenin Önde Gideni
Bana Aşkını Getir
En iyi Adamlar Yalnızken Güçlüdür
Hollywood -
3.
+6 -85artık kocası gibimde değildi ama kadını her yönüyle tanımıyodum sonuçta. kocasını falan sordum hiç aramadı mı seni, barışmak istemedi mi dedim? yok dedi zaten ilişiğimi kestim tamamen, telefonumu değiştirdim, evimi taşıdım dedi. aslında sen bence istemedin hayatına kimsenin girmesini dedim. yoksa hiçbir engelin yok. ihtiyaç mı duymadın bugüne kadar dedim. aslında ihtiyaç duydum ama kötü bir evlilik geçirdiğim için daha temkinliyim erkeklere karşı. bir de bu yaştan sonra kimsenin hizmetçiliğini yapmak istemiyorum. hastalığıyla yaşlılığıyla uğraşamam, o yüzden düşünmedim dedi. e genç bulalım sana diye espri yaptım, histerik bi kahkaha attı. acaba taşak mı geçiyo diye düşündüm o an. ama bana çok yakın davranıyodu. sürekli canım cicim diyodu. o yüzden aynı rahatlıkla devam ediyodum konuşmaya. en son kalkarken sana çare bulucam söz bak dedim. tamam kimmiş o bahtsız diye güldü. bu gece rüyana girecek merak etme dedim. sonra vedalaştık. gece buna ilk kez mesaj attım. rüyaya daldın mı:) yok dedi, birazdan dalarım ama. tamam, güzel haberlerini bekliyorum dedim. başka mesaj atmadım o gece.Tümünü Göster
ulan olum olacak bu iş dedim kendi kendime, ama olmama ihtimali artık çok daha taktan ve can sıkıcıydı. düşünsenize amk keklik çantaya girdi girecek. ordan sonra kaçırmak daha pis koyardı. ertesi gün gittim yanına, dedim prensi gördün mü? gördüm ya dedi, ama yüzünü göremedim bi türlü deyip güldü. olsun o seni görmüşse peşini bırakmaz dedim. hadi bakalım dedi. neredeyse gün boyu yanında kaldım. dersleri falan da sallıyodum zaten. bikaç işine yardım ettim. iyi ki varsın ya dedi bana. hem yardımcım, hem sırdaşım oldun. ben de her zaman yanında olduğumu ve istediği sürece olmaya devam edeceğimi söyledim. akşam direk eve mi gideceksin diye sordum. evet, neden dedi. dedim işin yoksa belki bi yerde oturup bişeyler içeriz. yok dedi evde bi ton işim var ama başka gün gideriz. ok dedim.
biraz bozuldum buna. bi süre yanına gitmesem mi acaba diye düşündüm. çünkü beklediğimden hızlı yakınlaşmıştık. karı abaza mıydı, eğlence mi istiyodu pek anlamıyodum. renk de vermiyodu amk. sonra 2-3 gün yanına uğramadım. bi gün beni gördü dükkanın önünden geçerken, hayırdır dedi görünmüyosun pek. haftaya sınavlar var ya dedim onlara biraz bakmam gerekiyo, yoksa çakıcam. tamam ama burayı da ihmal etme dedi. o an tüm moral bozukluğum bitti. tamam dedim, sen neler yaptın görüşmeyeli. aynı bildiğin gibiyim dedi. en son bıraktığımda daha iyiydin, umarım hala öylesindir dedim. evet, sayende dedi gülerek. akşam buna mesaj çektim yine. işin var mı hala dedim. yok işim. canım da sıkkın ama saat geç oldu dedi. geleyim yanına demeye yüzüm tutmadı amk. yarın çıkarız diye sözleştik. ertesi akşam dükkanını beraber kapattık. gittik bi cafeye. konuştuk bi ton.
dışarıda ne ben büyük birinin yanındaymış gibi davranıyordum, ne de o ufak birinin yanındaymış gibi. bi ara konu yine kadın erkek ilişkisine geldi. erkekler neden kadınlara ihtiyaç duyar, kadın lar neden erkeklere itiyaç duyar diye konuşuyorduk. lafı sürekli cinselliği getirmeye çalışıyordum. getirdim de. erkekler için aşk aslında dış görünüşten ibarettir dedim. neden dedi. bir erkek aşıksa, aşık olduğu kişinin tüm şerefsizliklerine katlanır yalan mı dedim. doğru dedi. demek ki ruh güzelliği ile aşkın pek alakası yokmuş değil mi dedim. hak verdi bana. kadınlar ise güven duydukları erkeklere aşık olurlar. güç ve şefkat ararlar ve kendilerini güvende hissetmek isterler dedi. peki bunları bulan kadın aldatmaz mı diye sordum. aldatır, kadına göre değişir dedi. peki onların aradığı ne dedim. her kadın kadınlığını yaşamak ister ama çoğu yaşayamaz, ilişkide tatmin olan genelde erkektir dedi. artık konu iyice cinselliğe kaymıştı. yoksa senin de boşanmanın sebeplerinden biri bu muydu diye sordum. işte orada ağzındaki baklayı çıkardı. aslında yeterince tatmin olsaydım belki bazı huylarına katlanırdım, ama buna çok uzaktı dedi. ilk günkü heyecanın ilerleyen yıllarda kalmadığını söyledi. zaten kadının özgürlüğünü doasıya yaşayabildiği bir toplumda değiliz dedi. onu orada da iyice gazladım. haklısın, doğru söylüyosun, toplum şöyle, erkekler böyle diye bi ton muhabbete girdik.
artık gözünde doğru kişi rolünü iyi oynadığımı düşünüyordum. bana kimseye söylemeyeceği şeyleri söylüyordu. işi ilerletip buna fanztezileri olup olmadığını bile sormuştum amk. o derece yılışıklaşmıştık. ama kaldırıyodu yaptığım esprileri. bu rahatlığı da bana güven veriyodu. saat ilerledi oradan kalktık. onu evine bırakırken yolda da hararetli konuşmalarımız devam ediyordu. içimde bu sefer umut vardı, kesin eve çağırır dedim. tam apartmanının önünde konuşuyoduk, içeri giren bi komşusu gördü bunu. başladılar muhabbete. içimden nasıl küfrediyorum kaltağa. karı gitmek bilmiyo. ananı gibiyim dedim bu gece de olmadı. nerden geliyosunuz diye sordu huur. karıyı tanıştırdı benle. bu benim komşum, yolda karşılaştık, sağolsun çok centilmen diye övmeye başladı beni. anladım ki bu gece o gece değildi. vedalaşıp gittim, ama bi yandan da kafeye gittiğimizi saklaması çok hoşuma gitmişti. benimle gizli saklı şeyler yapıyordu artık. ertesi sabah erkenden yanına gittim. neden kafeye gittiğimizi söylemediğini sordum. esnafım ben ve çevrem bunu hoş karşılamayabilir, hem herkes bilmek zorunda değil demi dedi. güldüm, öyle tabii, peki bilmedikleri başka şeyler de olur değil mi diye sordum. güldü, bilmiyorum artık dedi. bu akşam işin var mı diye sordum. bu akşam da işim yok dedi. tamam dedim yine gidelim bi yerlere, seninle sohbet güzel oluyo dedim. bu arada günlerden cumartesiydi ve cumartesileri öğleden sonra dükkanı kapatıyodu karı. akşam biraz geç çıkarız dedi. öğleden sonra arkadaşları gelecekmiş evine. gün varmış. ortalığı toparlarım biraz dedi.
tamam dedim ben her saat müsaitim. istediğin saatte çıkarız. zaten ertesi gün tatilsin dedim. aslında en uygun gündü. gece evine gitsem istediğimiz kadar takılırdık. bi yandan da düşünmeye başladım acaba ne yapsam, bu yaştaki karı nelerden hoşlanır diye. ama beni isteyeceğine göre demek ki gençlerin enerjisinden hoşlanıyor diye düşündüm. yoksa benle ne işi vardı. yine de heyecanlanıyordum. o karıyı tatmin etmek benim için tam bir zafer olacaktı. biraz züt kalkıklığı da hissediyordum. neyse öğlen oldu, karı evine gitti. ben de evde tam neler yapmam gerektiğini düşünürken telefonum çaldı. açtım baktım o arıyo. biraz sonra bana gelebilir misin dedi. tamam gelirim, ne oldu diye sordum. ya gel işte diye cilveli cilveli konuşmaya başladı. tamam geliyorum birazdan dedim, fazla soru sormadım. içimden düşündüm bunun günü yok muydu? acaba iptal mi oldu da beni çağırıyo dedim. neyse yola koyuldum, bi yandan da meraktan çatlıyorum. girdim apartmanına, çıktım bunun evinin olduğu kata. içerden kadın sesleri geliyo. belli ki gün var. çaldım kapıyı, açtı sonra. gel içeri dedi. şey, girmiyim ben içerisi dolu dedim. gel gel, bişey olmaz dedi. sonra içeri bi girdim, baktım anneleriniz orada oturuyor. hepsinin üstünde birer gecelik ve beni görünce açtılar bacaklarını. döndüm karıya dedim noluyo? bu kadınların hepsi seninle gibişmek istiyo dedi. oha be harbimiiiii diye ağzımın suları aktı. atladım annelerinizin üstüne. bi ona bi buna. ama nasıl gibiyorum. karılar zevkten 4 köşe oldular. 3 saat boyunca gibtim hepsini. en az 2'şer posta gittim her birine. sonra işte siz doğdunuz. neyse dinlediğiniz için teşekkürler. hepinize iyi geceler. bu arada hikaye hakkındaki yorumlarınızı da bekliyorum beyler, umarım hepinize faydalı olmuştur. günlük hayatınızda işinize yarayacak bir çok tüyo olduğunu düşünüyorum. okumayan kalmasın bu gibiş hikayesini. özellikle mature sevenlere tavsiye ederim... -
4.
+6zütüme hoparlör soksalar yine okumam
-
5.
+22 entry demis huur cocugu kitap yazmis amk
-
6.
0cehennemden yazıyorum okumayın
-
7.
-1zamanı olan okusun derim
-
8.
-2işinize yarayacak tüyolar var beyler
-
9.
0bin aynı hikayeyi ne yazıyon tekrar.
-
10.
0ikinci satırda bıraktım okumayı.
-
11.
-3o kadar emek verdik amk okumak mı zor geliyo
-
12.
-3@9 panpa herkes okusun diye
-
13.
-5upsssssssssss
-
14.
-6upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss
upssssss -
15.
0annesi terbiyesiz
-
16.
-4upssssss
-
17.
0kadın innanın kuzeniymiş galiba
-
18.
0dıbına koyım okunurmu la bu saatte bu napsamki ya la
-
19.
0direk sonunu okuyun beyler
-
20.
-5@18 uykun yoksa kesin oku panpa. manyak taktikler bulacaksın. yarına bırakırsan okumazsın